Markar ESAYAN
Ülkemizde olan bitenleri doğru bağlama ve bir süreklilik çizgisine oturtmak için hiç olmazsa Küçük Kaynarca anlaşmasından itibaren yaşanan gelişmeleri bilmek gerekir. Böyle yapıldığında, en az 150 yıldır, ama özellikle Tanzimat’tan itibaren iki ana politik hattın mücadele halinde olduğu görülür.
Batıcı ve halkçı akımlar…
İlk politik hat, genel manada 2002 yılına kadar etkin olan Batıcı elit iktidara aitti. Batıcılaşma yanlısı vezir, nazır ve paşalarla iyi niyetle temeli atılan bu hattın, Mustafa Reşit’ten geçerek Jön Türkleri içine aldığını, İttihatçılığa dönüştüğünü, sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne sirayet ettiğini izleriz. Halk ise, nesneleştirilmiş halde, genelde ne olduğunu pek de anlamadan izleyici halde tutulmuşlardır.
Bu tabloda hiçbir aktör siyah veya beyaz değildir. Konjonktürel özellikler bilinmeden kategorik değerlendirmeler yapmak sadece kısır tarafgirlikler doğurur.
19. yüzyılın başında Avrupa’ya katip olarak giden ve bu medeniyetin başarılarından büyülenen Mustafa Reşit, Ali, Fuat ve Mithat paşa gibi kudretli devlet görevlileriyle, Münif Paşa, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi ve Namık Kemal gibi münevverler, “imparatorluk nasıl kurtulur?” sorusunun cevabını “Fransa gibi olmakta” bulmuşlardı.
Bilindiğinin aksine, 2 Abdülhamid, tıpkı selefleri 3. Selim, 2. Mahmud, 1. Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz gibi, kararlı bir reformistti. Reformcu paşalarıyla birlikte, daha yumuşak ve kendi değerlerine bağlı bir dönüşümü önemserken, Batılı devletlerin azgın müdahalelerine karşı devleti birarada tutma sorumluluğu vardı.
Ancak, Batıcılaşma hikâyesinde, 19. yüzyılın son çeyreğinde yeni entelijensiya ile reformcu sultanlar arasında makas gittikçe açıldı. Sultanlar bu konuda yetersiz görülmeye başlandıkça sert bir muhalefet gelişti ve buna uygun olarak da siyasi alanda Jön Türk/İttihatçı damar ortaya çıktı. Onların önceliği ise, aydınları da arkalarına alarak devletin ele geçirilmesi oldu. Bu çabalar 1908-1909 da sonuç verdi.
Bu süreçte, Fransız merkezli Batı düşünce, siyaset, kültür ve yaşam biçimlerinin Tanzimatçıları ve Batıcıları tamamen ele geçirdiğini, Batı’nın tümüyle kopya edilmesinin imparatorluğun tek kurtuluş yolu olduğunun benimsendiği görülür.
Tabii bu zihin fethinde, ordunun ve devlet kurumlarının reformdan geçirilmesi için ülkeye çağrılan Batılı teknisyen, bürokrat ve askerlerin ne kadar etkili olduğu, masonluğun, misyoner faaliyetlerin etkisinin komplo teorilerine yer açmayacak bir olgusallıkla incelenmesi hayati bir zaruriyettir.
En nihayetinde, ne Tanzimat, ne de kültür hayatındaki Batıcılaşma hamlelerinin derde deva olabildiği, hatta çözülmeyi hızlandırdığı 1918 yılında acı bir şekilde görüldü. Günün sonunda 5.2 milyon km’lik bir imparatorluktan, 784 bin km’lik bir vatan çıkarmış olmak büyük bir başarıdır ve bu başarı dışlanan Türkiye halklarının büyük fedakârlığı sayesinde olmuştur.
Tıpkı bugün PKK, DAEŞ ve Paralele karşı tekrarlandığı gibi…
Söz konusu Batıcı hat, Cemil Meriç, Necip Fazıl ve İdris Küçükömer’in ilk tesbitleriyle, halkçı akımı boğmak üzere tüm kamusal ve sivil alanı örgütlemiş ve vesayet sistemini kurmuştur. Halkı iradenin merkezi yapmaya çalışan liderler ya asılmış, ya itibarsızlaştırılmış ya da “ikna” edilmişlerdir.
150 yıl öncesinin Batıcı ittifakının bugünkü mirasçılarının Sayın Erdoğan’a dönük ölümcül kavgalarının nedeni bu tarihsel çelişkidir. Ve bu mücadele, inanın son derece gereksiz ve herkes için zararlandırıcıdır.
Şimdi önümüzde duran soru şu: Her şeyi, son 200 yıl yaşanmamış gibi baştan mı yaşayacağız? İmparatorluk dağılırken sahip olduğumuz zaafların çoğunu aşmış güçlü bir devletiz artık. Dolayısıyla, eğer bu tarihsel iç çelişkiye son verebilirsek, Sayın Erdoğan’ın bir kesimin değil, tüm 79 milyonun, hatta bölgenin birleştirici liderliğini sergilediğini görebileceğiz.
Hal, 1839’daki hal olmadığı gibi, 2002’deki hal de değildir bugün. Erdoğan’ın liderliği ile çok farklı bir fırsatın kıyısındayız. Bu yeni durumu sadece CHP, HDP ve MHP’lilerin değil, muhafazakârların da zihinlerinde güncellemeleri hayatidir ki, Erdoğan’ın ülke ve bölge için ifade ettiği anlam dar kesitlere indirgenmesin, sönümlenmesin.
Nasıl ki, Erdoğan’ın tarif ettiği özgürlükçü laiklik sadece Batıcıların değil, dindarların da özgürce yaşamalarının bir garantisi ise, Erdoğan’ın ülke, bölge liderliğinin anlaşılması, tüm 79 milyon içindeki muhafazakâr kitlenin de onurlu/özgür vatandaşlık haklarının bir garantisidir. Aslında Erdoğan Mısır gezisinde İhvan’a bunu anlatmak istemişti. (Opera Binası’ndaki konuşmasını yeniden izleyiniz.)
Ortaya çıkacak güçlü Türkiye’nin, bu ülkenin 79 milyon vatandaşı ve bölgedeki yüz milyonlarca mazlumun kaderini değiştirecek bir çığır açacağını görmek için yeteri kadar tecrübemiz yok diyebilir miyiz?
Artık bu tarihsel çelişkiye bir son vermenin zamanı değil mi? Siyaseti, toplumu, devleti, ordusu ile bir ve beraber olmak… Milli ve yerli bir demokratik üst kimlik inşası… (Tabii kastım bunu Özköklerle, cemaatçilerle yapmak gibi yüzeysel teklifler değil.)
Ve niye onun adı Yeni Türkiye Devrimi olmasın?
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019