Mensur Akgün
Geçmişe özlem çok insani bir durum. Hemen herkes geçmişe özlem duyar. Geçmişin “daha iyi” olduğunu düşünür. Çünkü geçmişe ilişkin her şeyi değil bazı şeyleri hatırlar. Onlar da genellikle iyi ve güzel olan, bize zamanında keyif veren şeylerdir. Kaldı ki hatırlasak da kötülerine özlem duymayız, olsa olsa yaşadıklarımızdan ders çıkartırız.
17’nci yüzyılda İsviçreli askerlerin hissettiklerine bakılarak Yunanca iki kelimenin birleştirilmesiyle “nostalji” teşhisiyle bir tür hastalık olarak adlandırılan bu durum günümüzde sosyalleşmenin aracısı, hayatla bağlantının ifadesi, hatta kendine saygı duymanın göstergesi olarak anılıyor.
Ancak nostaljiyi gerçekten kaçış, kendine gerçeküstü bir dünya kurma çabası olarak görenler de var. Ki bence bu da kötü bir şey değil. Şizofreniye ya da başta bir duygusal altüst oluşa veya siyasi anlamda radikal bir duruşa yol açmadığı sürece gerçekten kaçmak, kurgusal da olsa geçmişe sarılmak hoş.
Burada sözünü ettiğim geçmiş kendi bireysel deneyimlerimizin toplamı olan geçmiş. Yani bir tarih ya da kolektif çabanın ürünü bir tarih bilinci değil. Yaşadığımız yerler, olaylar, iyi hissettiğimiz anlardan kalanlar, onların belleğimize yerleşmiş tortuları. Bulanık duygular, belli belirsiz enstantaneler.
***
Onları tetikleyen de bazen bir koku, bazen bir dalga ya da bir rüzgar sesi. Kimi zaman da bir görüntü. Ama galiba en çok da yaşadığımız andan, o anın yükünden kaçma dürtüsü. Gerçeklerle baş edemediğimizde, geçmişe, en çok da kendi geçmişimize dönüp çıkış yolu arıyoruz. Anılara sarılıyoruz. İyi de yapıyoruz.
Düşünsenize eğer insan beyninin böyle bir yeteneği olmasaydı bugün o zevkle okuduğumuz romanlar, hikayeler, şiirler, dinlediğimiz şarkılar, senfoniler olur muydu? Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Haruki Murakami ya da Leo Tolstoy en sevilen eserlerini geçmişi özlemeden, tasarlamadan, düşünmeden verebilir miydi?
Bana öyle geliyor ki Grieg, Sibelius, Smetana ve daha pek çok başka besteci de geçmişlerinden, yaşadıklarıyla yaşamak istediklerinin bileşiminden yararlanarak en güzel eserlerini verdi. Mesela aslen Bergenli olan Edward Grieg 1868’de, yani 26 yaşındayken Kopenhag’da Norveç halk müziğinin tınılarından yararlanarak dünyanın en etkileyici piyano konçertolarından birini yazdı.
Zaten sanat yetenek ve eğitim kadar birikim, kişisel deneyim de değil mi? Hangi sanatçı duyarlılığı olmadan, geçmişiyle birlikte yaşadığı anda var olmadan üretebilir ki? Aşık Veysel’in dizelerini gözünüzde canlandırın. Benim sadık yârim kara topraktır derken, ondan vura vura her istediğini aldığını, toprağın ekmek, et ve meyve verdiğini söylerken, güzellerin kendisine vefa göstermediğini vurgularken geçmişiyle birlikte bize geleceği anlatmıyor mu?
***
Tüm bunları yazamama vesile olan, geçmişe özlemimi tetikleyense hafta sonu için geldiğim kasabam Gelibolu oldu. Cumartesi sabahı denizin kıyısında yürürken eski “güzel günleri” düşündüm. Kayaların üstünden denize girişimizi, konuşmalarımızı, hayallerimizi, dinlediğimiz müzikleri, kaybettiğimiz arkadaşlarımızı, babamın dükkanını, yılların yükünü taşıyan kapısının ardından Gelibolu’yu seyredişimi hatırladım.
Ve annemi tabii ki. Ölmeden önce söylediklerini, seksen küsur yaşında aynaya baktığında kendisini tanımakta zorlandığını, hala karşısında Alman lisesinde okuyan saçı fiyonklu kızı görmeyi beklediğini, vücudu yaşlansa da ruhunun yaşlanmadığını söylediğini anımsadım. Sonra da birlikte onun çok sevdiği, aradan geçen altmıştan fazla yıla rağmen sözlerini unutmadığı Lili Marleen şarkısını söylediğimiz günü hatırladım.
Telefonumu çıkartıp Lale Andersen’in 1939’da seslendirdiği orijinal adı “Das Madchen unter der Laterne” olan Lili Marleen’i denize bakarak dinledim. Hamburglu bir öğretmen olan Hans Leip’in sözlerini 1915’de yazdığı ve aslında iki ayrı kadına atıfta bulunduğu şarkı beni geçmişe, hatırladığım, hatırlamak istediğim günlere götürdü. Yazmam ve üstünde düşünmem gereken Kerç Boğazı, G 20 Zirvesi gibi ciddi konulardan uzaklaştırdı.
Onları erteledim, yazmayı hafta içine bıraktım. Böylece Gelibolu’nun keyfini geçmişte gezinti yaparak çıkarttım. Belki siz de okumayı erteler, hayatın gündelik akışından kaçarsınız diye de deneyimlerimi paylaştım. Bence deneyin, geçmişinizin güzel günlerini düşünün, duygularınızı sürükleyecek bir müziğe kulak verin. Benim önerim çok, ama siz sevdiğinizi seçin. İyi bir Pazar günü temennisiyle…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024