Merve Şebnem Oruç
Bu topraklarda ters giden her şeyin ardında İngiliz aklı arayanlardan değilim. PKK terör saldırısı gerçekleştirince “Kraliçe öyle istemiştir” diye, ya da “FETÖ'nün de ardında İngiltere var” diye cümleye başlamıyorum. II. Dünya Savaşı sonrası İngilizler Orta Doğu'dan çıkarken yerlerini Amerikalılara bıraktı. Zamanla bazı bölgelerde varlıkları yeniden artsa da 50'li yıllardan bugüne bölgeye ağırlığını koyan hep Amerikalılardı. Yine de İngiliz merkezli dev holdinglerin ya da yüzlerce yıllık sömürgeci geçmişe sahip İngiliz siyaset belirleyicilerin küresel politikaları şekillendirme noktasında en arkada bazı çarkları çalıştırdığına da eminim.
İngilizler II. Dünya Savaşı'yla Amerikalılara bıraktıkları küresel iktidarı geri almak istiyor mu? Olabilir. Ama öncelikli meselelerinin Kıta Avrupası'yla, özellikle de Almanya'yla olduğuna şüphe yok. “Allah Allah, bu da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Öyle ya Batı'da topyekûn yükselen İslamofobiyi konuşuyoruz bu ara. Türkiye'deki genel kanı da tüm bunların ardında İngilizlerin aklı olduğu yönünde.
Ama doğruyu söylemek gerekirse, Brexit sürecinde mülteci krizi, artan terör, İslamofobi ve güvenlik kaygıları bardağı taşıran son damla olsa da, tuğlalar çatlamaya Avrupa borç kriziyle beraber başlamıştı. İngiltere'yi AB'den çok daha önce ayrılmaktan geri tutan, AB üyesi olmasına rağmen zorunlu olarak Avro'ya geçmeyi kabul etmemiş olmasıydı. Ama bir an geldi ve İngilizler AB'den ayrılma maliyetinin AB'de kalmaya oranla daha az olacağını fark etti. AB güzel bir hayal olsa ve geçici olarak başarıya ulaşsa da sürdürülebilir değildi. Kurtarılabilecekse de bunun mimarı Almanya olacaktı, niye Almanları daha da güçlendirecek bir zahmete gireceklerdi ki? Her iki türlü de bu yükü daha fazla sırtlarında taşımak istemiyorlardı. Koşarak ayrılma bahaneleri ise Avrupa karşıtlığına kalkan yaptıkları İslamofobi oldu. Avrupa Parlamentosu ve Kıta Avrupası'nın önemli bir kısmında İslamofobi'nin sosyolojik bir karşılığı olsa da, İngiltere'ninki üretilmiş bir korkuydu. Hatta eğer satranç tahtasında on hamle sonrasını öngörüp eyleme geçen bir İngiliz aklının kabul edeceksek, Avrupa'da yükselen İslamofobi'yi AB'den çıkış yolunu pürüzsüzleştirmek için kamçıladıklarını bile iddia edebiliriz.
Bu satırları Antalya'da düzenlenen İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson dahil olmak üzere pek çok İngiliz üst düzey yetkili ve iş adamının katıldığı Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu'nu takip ederken yazıyorum. Ve dinlediklerimin fikrimi değiştirdiğini söyleyemem. Şunu özellikle belirtmek gerek: İngiliz karar vericiler, Türk televizyonlarında arz-ı endam eden Türk monşerlerden farklı olarak, Brexit sonucundan hiç de pişman değil: “Geliyordu, gerçekleşiyor ve olacak,” diyorlar ve ağır ağır AB sonrası döneme hazırlanıyorlar.
İngiltere Başbakanı Theresa May 29 Mart'ta AB'ye resmen ayrılma talebini iletecek ve Lizbon Anlaşması'nın 50. Maddesi işlemeye başlayacak. Boşanma işlemleri başladı. Birliğin yerini ayrılık aldı. Zaman içinde ekonomik ortaklığın yerini de rekabet alacak. İngiltere için yeni sürecin “AB değerleri” gibi iddialardan sözde değil belki ama, özde uzaklaşıp 'tamamen duygusal' ekonomik menfaatlere dayalı ilişkiler kurma dönemi olacağını söyleyebiliriz. Ekonomik çıkarlarına uygun olarak işbirliği kuracak, iş yapacak, dost ya da düşman olacak, rekabete ya da ittifaka girecekler.
Trump yönetimi için de aynı şeyi söylemek mümkün, ve fakat ABD'nin aksine İngiltere'de yerleşik düzen, mevcut hükümetle güç savaşına girmiş gibi görünmüyor. Yani eğer Kraliçe'nin bir etki alanı varsa, ki var, o da oyununu Brexit'ten yana kurdu, kuruyor.
Aralarında THY ve İstanbul Atatürk Havalimanı'nın da olduğu bazı havayolları ve havaalanlarına yönelik elektronik yasağı da bu açıdan değerlendirebiliriz. Trump'ın göreve gelmesinin hemen ardından imzaladığı 'Müslüman Yasağı'ndan farklı olarak, önce ABD ardından da İngiltere'nin ilan ettiği elektronik yasağının göstermelik gerekçesi güvenlik kaygıları olsa da gerçek nedeni hava taşımacılığında yeni nesil ekonomik korumacılık.
Şöyle örnekleyebiliriz: İngilizlerle ortak bir havayolu şirketi kurabiliriz, dünyanın çeşitli yerlerinde havaalanları inşa edebiliriz, bu ve bunun gibi pek çok alanda işbirliği, ticari ve ekonomik işbirliği gerçekleştirebiliriz. Ama rekabet ettiğimiz alanlarda elektronik yasağı gibi korumacılık önlemlerinin, serbest pazarda alınmaması gereken tedbirlerin devamını da aynı anda görebiliriz.
Ekonomik çıkarlar, 'liberalizm, demokrasi, sekülarizm' gibi diğer Avrupalı değerlerin önüne geçtiyse, bu durumun İngiltere'nin Orta Doğu politikasından FETÖ/PKK gibi terör örgütlerine yaklaşımına kadar pek çok konuyu etkileyecektir. Uzlaşmalı ve düşük maliyetli bir boşanma için kısa vadede AB'yle aralarına hızlı bir mesafe koymayacaklarına emin olabileceğimiz İngilizler, yine de uzun vadede yakalanacak diğer fırsatlar için her yöne göz kırpacak.Trump yönetimi kadar Merkel'e de İngiliz zarifliğiyle davranacak; ya da Suriye'de bizi doğrudan karşılarına almamaya ve PKK'yı açıktan desteklememeye, hatta İngiltere'de yürütülecek referandum kampanyalarına kapılarını açarak Avrupalı paydaşlarından farklı yaklaşmaya açık olacak ama koalisyonla hareket ederek Suriye PKK'sına destek vermeye veya uluslararası arenada seyreltilmiş Türkiye uyarılarına devam edecek.
İngiltere Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi'nin dün yayınlanan Türkiye raporu da bunun bir örneği. “Çok sayıda FETÖ'cünün darbeye katılmış olduğu yönünde yoğun iddiaların olduğunu ancak buna rağmen bunun bir FETÖ darbesi olduğunu gösterecek yeterli delil olmadığını” iddia eden ve Türkiye'ye eleştiriler de yönelten rapor, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na rağmen yazılmıştı. Oldukça absürttü, Türkiye gerçeklerinden uzaktı ama yine de arkasında FETÖ baskısı olduğuna emin olmamıza rağmen yine de Gülen'i bağrına basmıyordu.
Brexit'le Batı cephesinde yeni bir sayfa açan İngiltere, İngiliz ağır kanlılığıyla yeni bir forma bürünecek; neler yapacağı Kıta Avrupası'nın ve tüm Batı'nın geleceğini şekillendirecek. Ve hemen değil ama birkaç yıl içinde çok ilginç şeyler gerçekleşecek.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018