Merve Şebnem Oruç

Merve Şebnem Oruç
Merve Şebnem Oruç
Yeni Şafak Tüm Yazıları
Kerkük’ün kaderi...
1104

 İddia odur ki, Henry Kissinger ABD Başkanı Richard Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak 1972’de Pekin’de Çin Komünist Partisi lideriZhou Enlai ile görüşürken ona 1789 Fransız İhtilali’nin önemini sorar. Zhou şöyle cevap verir: “Bir şey söylemek için henüz erken.”

Zhou’nun bu cevabının içi boş dışı esrarengiz bir cümle olduğu düşünülebilir belki; ama Osmanlı’nın Hicaz’dan Filistin’e, Yemen’den Irak’a 1. Dünya Savaşı’yla parçalanan topraklarında bugün yaşananları, tıpkı Zhou gibi, tarihin sürekliliği içinde dünün artçı sarsıntıları olarak değerlendiriyoruz.

Örneğin Kerkük... Geçen sonbahar DAEŞ’e karşı başlatılan Musul Operasyonu’nun şafağında Musul’u nasıl tarihsel bağlamıyla konuştuysak, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) tartışmalı referandum sonrası Kerkük’ü de öyle konuşuyoruz. Malum, Mesut Barzani’nin referanduma Kerkük gibi idari statüsü hala belirlenmemiş bazı yerleşimleri de dahil etmesiyle, tartışma Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması tartışmasından öteye taşındı.

Hatırlayalım, İngilizler 1918’de 1. Dünya Savaşı’nın bitimine aylar kala Kerkük’ü ele geçirmişti. İki hafta sonra şehri terk ederlerken Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasıyla geri dönmüşlerdi. Sevr Anlaşması Osmanlı’yı İtilaf Devletleri arasında paylaştırırken, Türkler Kurtuluş Savaşı’nı ilan etti, Anadolu’nun hakimiyetini yeniden ele geçirdi. Savaşın ardından imzalanan Lozan Barış Anlaşması büyük ölçüde bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını çizdi ancak o zamanlar Kerkük’ü de içine alan Musul Vilayeti meselesi çözülemedi. Kerkük ve Musul, bugünkü Irak ve Türkiye sınırlarını da belirleyen 1926 Ankara Anlaşması ile Irak Krallığı’na verildi.

Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının ardında yatan neden topraklarındaki petroldü. Bunun en somut göstergelerinden biri, 1927’de İngiltere öncülüğünde yabancıların sahip olduğu Irak Petrol Şirketi’nin (IPC) Kerkük yakınlarındaki Baba Gürgür’de petrol kuyuları açmaya ve 1934’de Kerkük petrolünü ihraç etmeye başlamalarıydı. Baba Gürgür, Suudi Arabistan’ın Aramco’sunu dünyanın en değerli şirketi yapan Gavar petrol sahasının 1948’de keşfedilmesine kadar dünyanın en büyük petrol sahasıydı. O gün bugündür bu coğrafyanın doğal zenginlikleri için verilen savaşlar bitmiyor, akan kan durmuyor; bunun yanı sıra bölgenin demografisi gerektiğinde insanlık dışı yöntemlere başvurmaktan kaçınılmayarak değiştirilmeye devam ediyor.

Kerkük’ün demografisinin değişmeye başlama nedeni petrolün ta kendisiydi. O güne kadar Türkmen kenti olan Kerkük’ün çehresi, 1930’larda çalışmak için gelen ve getirilen Arap ve Kürtlerle değişmeye başladı. Şehre Kürt ve Arap göçü 60’lara kadar devam etti. 57 nüfus sayımına göre, kentin %37,63’ü Türkmen, %33,26’sı Kürt ve %22,5’I Arap’tı. 1968’de yönetimi ele geçiren Baas Partisi, petrol denizinin üstünde oturan Kerkük’ü yoğun bir ‘Araplaştırma’ politikası yürüttü. Türkmenler bir kez daha mağdur edildi, ancak bu kez Kürtler de hedefti. Bunun ardından Kerkük’ü bekleyen kadar yoğun bir ‘Kürtleştirme’süreciydi.

Kerkük’te 1. Körfez Savaşı ile başlayan Kürtleştirme süreci 2003 Irak’ın işgali ve Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle daha da yoğunlaştı. Kağıt üzerinde Saddam’ın yerlerinden yurtlarından ettiği Kürtlerin evlerine dönmesi sağlanıyordu ancak Türkmenler kimsenin umurunda değildi. Yine de 2014 yılında DAEŞ Suriye ve Irak’taki halihazırdaki sorunlu dengeleri değiştirene kadar Kerkük’ün kontrolü Irak merkezi yönetimindeydi. DAEŞ, Irak’ta Kerkük vilayetine de yönelince Irak Ordusu tıpkı Musul’da olduğu burada da pozisyonlarını terk edip hızla kaçtı. Peşmerge Kerkük’te hızlı davranarak uzun süredir beklediği fırsatı kaçırmadı, kontrolü ele geçirdi.

Kerküklüler elbette şehrin kaderinin Musul gibi olmamasından ve DAEŞ’in kontrolü altına girmemiş olmaktan memnundu ancak Peşmerge’nin burada sürekli olarak kalıp kalmaması 25 Eylül’ün evvelinde de sıcak bir tartışma konusuydu. Peşmerge, şehri kendilerinin DAEŞ’ten kurtarıp özgürleştirdiğini ve savunduğunu söyleyerek bir daha asla kontrolü Irak Ordusu’na vermeyeceğini söylerken Mesut Barzani’nin de son iki yılda benzeri ifadeleri olmuştu.

Kerkük’ün Kürt olmayan sakinleri ise bu iddiaya karşı çıkıyorlardı. 25 Eylül’ü boykot eden Kerküklü Türkmen ve Araplar, DAEŞ’le mücadelede kendilerinin de üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiğini söyler ve Kürtler gibi kayıp verdiklerini dile getirirken IKBY’nin Peşmerge’yi Kerkük’ten çekmeme ısrarını provokatif buluyordu.

IKBY yetkilileri Kerkük’ün etnik çeşitliğine saygılı olduklarını ve bunun devamını istediklerini dile getirseler de geçtiğimiz Kasım’da İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların ortaya koyduğu raporlarda, “Peşmerge’nin DAEŞ sonrası intikamcı bir reaksiyonla bir dizi saldırı gerçekleştirerek Kerkük’te yüzlerce Arap’ı şehirden sürdüğünü, evlerini yıktığını belgelemişti.”

Kerkük’ün sorunu sadece bu olsa iyi. Haşdi Şaabi olarak bildiğimiz binlerce Şii milis, uzun süredir Kerkük vilayetinde bulunmakta. Şubat 2015’te imzalanan anlaşmayla beraber Şii milisler ve Peşmerge DAEŞ’e karşı birlikte savaştı savaşmasına ama DAEŞ sonrası Kerkük’ün kimin olacağı sorusuna onların da cevabı o günden beri ortada: “Kerkük bizim olacak. Başka yolu yok.” Son yıllarda sosyal medyaya düşen vahşi yöntemleriyle tanıdığımız bu milis grupların üzerindeki İran etkisini hesaba kattığınızda “bizim”le kast edilenin Şii Araplar mı yoksa Irak merkez yönetimi mi olduğu ayrı bir muamma.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Tahran’a gerçekleştirdiği ziyaret, Ankara-Bağdat-Tahran hattının Irak’ın bütünlüğünün korunması yönündeki ortak kararlılığını pekiştirmiş oldu, ancak yine Cumhurbaşkanı’nın kendisinin de geçtiğimiz günlerde dile getirmiş olduğu üzere, Türkiye çeşitli ülkelerle farklı konularda ortak hareket etse de çıkarları kimseyle tamamıyla örtüşmüyor. Kerkük halkı DAEŞ’le mücadele devam ederken 25 Eylül’ün çok öncesinde de bir sonraki savaşın (Şii) Arap-Kürt çatışması olacağı endişesini taşıyordu. Umalım ki bu üçlü mutabakat sonuç versin ve Kuzey Irak Orta Doğu’nun yeni İsrail’i, Kerkük ise yeni Kudüs’ü olmasın.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar