M.Şükrü HANİOĞLU
Birinci Dünya Savaşı'nın "unutulması" konulu yazıma ilişkin okuyucu mesajları, harbin aslî nedeninin "Osmanlı Devleti'nin parçalanması" ve "Türklerin cezalandırılması" olduğu tezinin toplum nezdinde revaç gördüğünü ortaya koymaktadır.
"Kendi merkezli tarih" yapımının çarpıcı örneği olan bu tez, savaş sonrası gerçekliğinden geriye bakarak bunu doğuracak teleolojik bir süreci inşa etmektedir. Halbuki, 1915 İstanbul Anlaşması, 1916 Sykes-Picot- Sazonov uzlaşması benzeri girişimler, Ağustos 1914 öncesinde hazırlanmış bir "parçalamaplanı"nın sonucu değil "bizatihi savaşın" ürünüdür. Bir diğer örnek üzerinden değerlendirecek olursak, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da 1918 sonrasında parçalanmış, ama savaş bu amaçla yapılmamıştır.
1914 Temmuzu'nda Osmanlı
Temmuz Krizi patladığında Osmanlı devleti "parçalanması uğruna" daha sonraküresel boyut kazanacak bir Avrupa savaşı çıkarılacak bir ülke olmaktan fazlasıyla uzaktı.
Trablusgarb Harbi (1911-12) Afrikayı Osmanî'deki fiilî egemenliği sonlandırmış, Balkan Savaşları (1912-13) ise Batı sınırlarını Adriyatik'ten Edirne'ye taşıyarak Gordion düğümü haline gelmiş "Makedonya Sorunu"na sürpriz bir çözüm getirmişti. Daha da önemli olarak Avrupa-yı Osmanî'nin büyük kısmının terki neticesinde "Doğu Sorunu (Eastern Question/Question d'Orient)" maziye karışmıştı.
Gelişmeler, Osmanlı merkezini, dış ilişkilerde Düvel-i Muazzama ile mevcut sorunları çözüme bağlama, iç siyasette ise gerilimi düşürücü politikalar izlemeye yöneltmişti. İngiltere ile yapılan kapsamlı pazarlıklar neticesinde Arabistan yarımadası nüfûz bölgelerine ayrılmış, yarımadanın güneyi ile Kuveyt, Katar, Bahreyn benzeri bölgeler üzerindeki Britanya kontrolünün kabûlü karşılığında fiilen Abdülaziz El Sa'ud kontrolüne geçmiş olan Necd ve el-Hasa Osmanlı toprağı olarak tanınmıştır. Ortada kalan Vahhabi lider 1914 Mayısı'nda Osmanlı valisi olmayı kabûllenmek zorunda kalacaktır.
Daha önce Da'an uzlaşması ile Zeydîlere tavizler veren Osmanlı yönetimi on binlerce hayata mâl olan Yemen meselesini çözmüş olduğundan, yarımadada, Muhammed Ali el-İdrisî'nin Asir'de İtalyan desteği ile ayakta duran sufî devleti dışında sorun kalmamış durumdaydı.
Bulgar, Makedon, Sırp ve Ulah unsurların imparatorluktan koptuğu, Rum nüfûsun ciddî ölçüde azaldığı Balkan Savaşı sonrası ortamında, bir diğer uzun süreli mesele olan Ermeni reformu da 1914 Şubatı'nda çözüme bağlanmış, ıslahâtı uygulayacak Hollandalı ve Norveçli müfettişlerin atamaları gerçekleşmişti.
İmparatorluğun milliyetçiliğe yönelen Müslüman ağırlıklı unsurlarından Arnavutlar bağımsızlıklarını kazanmış, 1913 Paris kongresi sonrasında Araplar ile reform paketi üzerinde uzlaşma sağlanmış, bunun neticesinde Arap nüfûsun çoğunluğu teşkil ettiği vilâyetlere Arapça bilen memurlar atanmış, Darülfünûn bünyesinde Arapça Tedrisat Komisyonu kurulmuş ve Abdülhamid Zehravî Efendi'nin Âyân âzâlığına getirilmesi benzeri üst düzey görevlendirmeler yapılmıştı. Rüşeym halindeki Kürt proto milliyetçiliği ise bu dönemde siyasî değil kültürel bir hareket niteliği taşıyordu.
Ekonomik açıdan da Avrupa'ya bağımlı, borcunun anapara ve faizini Düyûn-i Umumiye aracılığıyla ödeyen, geniş pazarı düşük gümrük tarifeleriyle ithalata açık tutulan, Musul petrolleri, 1914 Foreign Office Anlaşması çerçevesinde İngiltere, Fransa ve Almanya'nın hisselerini paylaşacağı, sadece adı "Türk," Turkish Petroleum Company tarafından çıkartılacak Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılması değil yaşaması avantajlı görülüyordu.
Dolayısıyla, Doğu Sorunu'nun geride kaldığı, sömürgeciliğin hedefindeki Afrika topraklarının terk edildiği, Arabistan'da İngiliz nüfûz alanının tanındığı, bölgesel liderlerle muhtariyet karşılığında uzlaşıldığı, Ermeni reformunu istemeyerek de olsa kabûl etmiş, Arap taleplerini cevaplamaya çalışan, ekonomisi kontrol altındaki Osmanlı devletini "parçalamak" için "realpolitik"in dayattığı bir neden bulunmuyordu.
1914 Temmuzu'na gelindiğinde Rusya'nın Boğazlar üzerindeki tarihî yayılma arzusu dışında Avrupa güçleri açısından doğrudan hedeflenen bir Osmanlı bölgesi kalmamış gibiydi. 1907'deki antant pazarlıkları ve 1908 Reval mülâkatında dile getirilen Rus taleplerine İngiltere tarafından "konunun uygun bir zaman ve fırsatın doğması durumunda ele alınabileceği" cevabı verilmişti.
İngiltere ve 1915'te beklenmedik şekilde işi yokuşa süren Fransa'nın olağanüstü şartlar oluşmadan Boğazlar'ı Rus egemenliğine sokacak bir uzlaşmayı onaylamaları zordu. İstanbul Anlaşması'nı (1915) mümkün kılan savaşın yarattığı olağanüstü koşullardı. Temmuz Krizi sonrasında Rusya'nın "Osmanlı tarafsızlığı" karşılığında verilebilecek tavizler alanında müttefikler içinde en ileri gideni olduğu da unutulmamalıdır.
Arap hilâfetinin hayata geçirilmesi, Ermeni reformunun uzun vâdede bağımsızlığa dönüşmesi benzeri tezler Avrupa siyaset ve diplomasi mehâfilinde dolaşıyordu. Ancak 1914 Temmuzu'na gelindiğinde bunlar el altında tutulacak seçenekler olma ötesine geçmemiş, siyaset haline getirilmemişti.
Savaşa giriş
Bu açıdan bakıldığında, Başbakan Asquith'in 1914 Kasımı'nda İngiltere'nin"Osmanlı hâkimiyetinin sadece Avrupa'da değil Asya'da da selâsınıokutacağı (orijinal ifadede 'ölüm çanını çaldıracağı')"nı dile getirmesi savaş öncesinde "parçalama planları" yapıldığına işaret etmiyordu.
Ağustos 1914'te kısa sürecek bir "Avrupa Savaşı"nın yaşanacağı varsayıldığından Osmanlı'nın buna dahil olması da taraftar bulmamıştı.
İngiltere, Fransa ve bilhassa Rusya "10 yıllık toprak bütünlüğü garantisi ve kapitülâsyonların savaş bitiminde liberal yaklaşımla değerlendirilmesi" karşılığında "Osmanlı tarafsızlığı"nı satın almaya çalışırken, Almanya'da hükûmet, askerî kumanda heyeti, İstanbul'daki büyükelçi ve misyon komutanı Liman von Sanders böylesi bir savaşta "yük olmaktan başka işe yaramayacak" Osmanlı devletinin, barış masasına galip olarak oturmasının sakıncalarını dile getirmişlerdi.
Günümüzden bakıldığında Osmanlı yıkılışını hazırladığı yorumu yapılabilecek 2 Ağustos ittifakı da altı yıldır büyük devlet koruyuculuğunu sağlamak için her kapıyı çalan Bâb-ı Âlî'nin gayreti ve II. Wilhelm'in itirazları dinlememesi neticesinde imzalanabilmiştir.
Bir diplomatik başarı olan ittifak Osmanlı'nın savaşa girişini zorunlu kılmıyordu. Ancak asimetrik ittifakı yönetememe Osmanlı'nın sonunu getiren yolun taşlarını döşeyecektir.
Bu, Osmanlı'nın dahil olmasının Harb-i Umumî'yi etkilemediği anlamına gelmez. Buna karşılık, Ağustos 1914'te dünyanın bizi "parçalamak amacı" ile silaha sarılmadığının altı çizilmelidir. İstiklâl Harbi de asırlık "parçalama planı"na değil savaş mağluplarına dayatılan karakuşî "yeni düzen"e başkaldırıştır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018