Mümtazer TÜRKÖNE
Devlet Bahçeli’nin “umut hakkı”nı gündeme getirmesinden bugüne tam bir yıl dolmak üzere. Bağ bozumu mevsimindeyiz, derdi barış ortamında üzüm yemek olanlar için çok önemli bir ölçü: Öcalan’ın artık özgürce iletişim kuracağı, heyetleri kabul edeceği, görüşmelerini yapacağı güvenli bir ortama ihtiyacı var. Derdi bağcıyı dövmek olanlar geçmişe takılıyor. Halbuki yaşananların üzerine kalın bir sünger çekip geleceği kurtarmamız lâzım.
Yeni bir başlangıç için önce Kürtlerin, sonra barış isteyen herkesin Öcalan’ın sözüne, özgür bir adam olarak üstleneceği siyasî role ihtiyacı var.
Öfke ile geçmişin kavgalarını sürdürenlerin Öcalan faktörünü yeni baştan düşünmesi, alışkanlıklarını aşıp yeni şartları anlaması-kavraması lâzım.
Değişen çok şey var: En başta Öcalan’ın Kürt siyasetindeki yeri ve anlamı.
Silahın ve Barışın teminatı:
Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun’un Meclis’teki meşhur Komisyonda, Kürt siyaseti ve sosyolojisi üzerine yaptığı sunum, yolumuzu aydınlatacak kritik bilgiler içeriyor. Girasun, Kürtlerin sadece yüzde 15’inin silahla hak aramaya onay verdiğini, geri kalanın barışçı çözümden yana olduğunu, sahadan elde edilmiş verilere dayanarak söylüyor.
Bu araştırma bulguları Kürt siyasetinden ve kamuoyundan yansıyan hava ile uyumlu.
Öcalan’ı, bu barışçı çözüm tutkusu içinde bir yere yerleştirdiğiniz zaman, özgür olmasının neden bu kadar önemli olduğu daha kolay anlaşılabilir. Öcalan Kürtler için savaşın değil, barışçı çözümün adresi olarak görülüyor. Kürt siyasetinde artan saygınlığının ve “önder” olarak otoritesinin pekişmesinin sebebi bu. Barış isteyenler, silahlı mücadeleden yana olanlara ve gücünü silahtan alan PKK Politbürosuna karşı Öcalan’ın gölgesine sığınıyor. 40 yılı silahla geçmiş bir örgüt liderinin, barış için büyük bir koz olduğunun farkındalar.
Malum: Savaşanlar, barışmasını da bilirler.
Kısaca Öcalan gücünü, silahlı bir örgütün rakipsiz liderliğinden değil, bugün için bütünüyle barış için oynadığı kritik rolden alıyor.
“Kürtler ile PKK’yı birbirinden ayırmak lâzım” diyerek, bayat bir edebiyatı bugün de sürdürenlerin ve bu argümana dayanarak Çözüm Süreci’ne karşı çıkanların artık kabul etmeleri gereken en yalın gerçeklerden biri: Abdullah Öcalan, Kürt siyasetinin sürükleyici ve yapıcı lideri. Üstelik tercihini silahtan değil barıştan yana yapıyor ve Kürtler Öcalan’ı barıştan yana olduğu için benimsiyorlar.
Suriye’de Çözüm:
Yıllarca Kuzey Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni, Bağdat’taki merkezi yönetime yamamak için ellerinden geleni yapan 90’ların, 2004 ikliminin sahiplerinin akla zarar işlerini, yaydıkları Kürt düşmanlığını hatırlayın. Sonuç ne oldu? Erbil Bağdat’a değil, bütün aksine çabalara rağmen Ankara’ya daha fazla yakınlaştı. Kerkük, Kuzey Irak’ın uhdesinde kalsaydı bugün daha iyi olmaz mıydı?
Suriye’de de benzer kalıp tekrarlanıyor. Bugünler geçecek, sular durulacak, Suriye Kürtleri eninde sonunda Şam’a değil Ankara’ya daha yakın olacak. Bugün Ankara’nın onları Şam’a bağlamak için gösterdiği çabanın sonuçlarını bir on yıl sonra düzeltebilmek için akla karayı seçeceğiz.
Suriye, Çözüm Süreci’nin kilidi. Anahtarı da Öcalan’ın elinde. Bölge dengelerine ve gerçeklerine uygun yapılabilecekler de belli. Kürtlerin de Türkiye’nin de iradesini aşan zorunluluklara dikkat etmek kaydıyla.
Trump, Suriye konusunda Türkiye ile tam bir uzlaşı içinde olduklarını söyledi.
Bu ne demek?
İsrail’in güvenliğini garanti altına alacak şekilde, Netanyahu’nun planının aksine Türkiye ile Kürtler arasında bir ittifak öngörülüyor. Bunun için de eski CIA direktörünün hayranlığını ifade ettiği El Şara’nın Kürtlerle ilişkisinde Türkiye bir denge noktasına yerleştiriliyor. İsrail’in güvenliği meselesi Şam’ın pozisyonunun anlaşılması için de çok önemli. İsrail Suriye topraklarını Şam’a doğru işgal ediyor, Şara’dan itiraz gelmiyor.
ABD’nin ve daha ince hatlarla körfez ülkelerine uzanan İngiltere’nin ince ayarlı düzenlemelerinin arasında Kürtler ve Türkiye arasında kendi irade ve inisiyatiflerini geliştirebilmeleri için daha fazla yakınlaşmaktan, bir ittifak düzenine geçmekten başka çare yok. Özellikle Türkiye, bölge için dışardan yapılan bu düzenlemede gücünü arttırmak ve güvenliğini sağlamak için Kürtlerle birlikte, uyum içinde hareket etmeli. Kürtlerin en son güvenecekleri partner, tarihte birkaç kere hayal kırıklığı içinde tecrübe ettikleri üzere ABD’dir. Tarih boşuna yaşanmıyor. Türkiye’nin önünde Kürtlerle kader birliği içinde hareket etmekten başka yol yok.
Öcalan’ın Kürt Ulus Devletini, hatta kültüralist politikaları bile dışlayan vizyonunun ve Suriye stratejisinin arkasında çok iyi kavradığı anlaşılan işte bu bölge gerçekleri var. Türkiye, Kürtleri bir tehdit olarak görmekten ve dışlamaktan vazgeçse, SDG’nin elindeki silahların namluları Türk askerinin elindeki silahların namluları ile aynı hedefe yönelecek. Aynı Öcalan, Suriye’deki Kürt varlığını kırmızı çizgisi olarak ilan ederken, aslında Türkiye’ye bir seçenek de sunmuş oluyor. Körfez Savaşı’nda Özal’ın peşine düştüğü Kürt vizyonunu hatırlayın.
Öcalan’ı ister sevin ister nefret edin, bir politik lider olarak oynadığı rolü teslim etmek zorundasınız. Çözüm Süreci başta olmak üzere karşılığı olan politikalar üretiyor ve Türkiye’nin Kürtlerle birlikte topyekun kazançlı çıkacağı pencereler açıyor. Her lider, içinde bulunduğu nesnel şartların ürünü ve toplumun ona biçtiği misyonun esiridir. Öcalan, bu nesnel şartları okumakta zorlananlar için aynı zamanda zaman kazandıracak, elimizden kaçmak üzere olan fırsatları kuyruğundan yakalamamızı sağlayacak makul muhataplardan biri. Hatta en önemlisi.
“Umut hakkı” düzenlemesi, Çözüm Süreci’nin diğer başlıklarının önüne alınmalı ve bir an önce Öcalan, özgürce politika üretebileceği ve uygulayacağı şartlara kavuşmalı.
Selahaddin Demirtaş’ı da unutmayalım. Kürt siyasetinin bu saygın isminin hâlâ nâhak yere cezaevinde tutulması, sadece ve sadece Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürer. Devlet için de Saray için de ayıptır, yazıktır.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
24.09.2025
21.09.2025
18.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
6.09.2025
5.09.2025
2.09.2025
1.09.2025