İlk açıklama gözaltına alınan gazeteci Levent Gültekin’den geldi. “Yanıltıcı bilgiyi yayma” suçlaması ile gözaltına alınmış. “Hangi yanıltıcı bilgiyi yaydığıma dair somut bir tespit yok.” diyor. Gözaltına alınıyorsunuz, ama size somut bir suç isnat edilmiyor. Garip değil mi? “O yüzden herhangi bir savunma yapacak durum yok” cevabını verdim diye devam ediyor. Olacak şey mi? Ortada suç olmadan biri gözaltına alınır, sorgulanır, sonra da adli kontrol şartı ile serbest bırakılır mı? Böyle bir tedbirin uygulanması için hiç olmazsa kuvvetli bir suç şüphesi lâzım.
Acaba Levent Gültekin suçlamaları kendine göre yorumlayıp, işlediği suçlardan sıyrılmaya mı çalışıyor? Koskoca savcılık, ortada fol ve yumurta mevcut değilken, tanınmış bir gazeteciyi yargının hedef tahtasına yerleştirmez. Saçmalık bu sınıra dayandığına göre, aklınıza bu ihtimalin gelmesi son derece normal.
Ama hayır. Kazın ayağı öyle değil.
Söylem suçu
Savcılığın, Sulh Ceza Hâkimliğine sevk yazısı tam olarak Levent Gültekin’in altını çizdiği gibi. Somut bir suçlama yok. Bir video söz konusu olduğuna göre, yanıltıcı bilgiyi “sözle” yayma suçu işlenmiş olmalı. Sevk yazısında herhangi bir “söz” yok. “Medyaya operasyon yapılıyor, “önce Habertürk sonra diğerleri” şeklinde bir ifade tırnak içine alınmış. Ancak iki tırnağın ortasında tek başına duran bir tırnak daha olduğu için, iki farklı alıntı mı, yoksa tek bir ifade mi belli değil.
Savcılık yazıda sadece “Şüphelinin söylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde” diye girişiyor suçlamaya. Bu iddiada da esaslı bir boşluk var. “Söylem”, cümle sınırını aşan ifadeler için kullanılır. Bir bütün olarak değerlendirilmesine dair bir hüküm veya yorumdan önce, söylemi temsil eden en az iki cümlenin önümüze gelmesi gerekir. Bu yüzden bu söyleme dair sıralanan: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde şeriat düzenine geçildiği yönünde bir algı oluşturulmasına elverişli olduğu” suçlamasını, ifade Türkçe dilbilgisi kurallarına uygun olmadığı için hiç anlayamıyorsunuz.
Suçlamaların geri kalanı, Gültekin’in yargıya olan güveni sarsacak şekilde algı oluşturmaya çalıştığı iddiasına dayanıyor. Bu suçlamalara dair de somut bir ifade yok. Ancak “söylem”in “adli mercilerin bağımsız ve hukuka uygun işlem yaptığına dair toplumsal güvenin zedelenmesine elverişli olduğu” suçlaması, sevk yazısının geri kalanının ana eksenini oluşturuyor. Aslında Levent Gültekin suçlanmıyor, yargı, daha çok da kamuoyunda tartışılan soruşturmaları yürüten savcılar ve yargıçlar, oldukça bozuk bir Türkçe ile kendilerini savunuyor.
Yargı mensuplarına yönelik suçlamalar
Kısa sevk yazısına göre Levent Gültekin, herhangi bir somut ifadeye dayanmaksızın yargı mensuplarına karşı şu suçlamalarda bulunarak yanlış bilgiyi yayma suçu işlemiş:
- devletin yargı ve kolluk birimleri eliyle medya kuruluşuna yönelik hukuka aykırı işlemler yürüttüğü,
- adli ve idari kurumların keyfi ve hukuka aykırı hareket ettiği,
- yargı organlarının talimat ile hareket ettiği,
- duruşmaların bilinçli şekilde uzatıldığı,
- devam eden bir yargılamayı toplum nezdinde gayrimeşru göstermeye çalıştığı,
- toplumda hukuk güvenliğinin ortadan kalktığı yönünde kanaat oluşturduğu…
Gördüğünüz gibi Levent Gültekin’e yönelik suçlamaların tamamı, ülkemizde gündemin birinci sırasını işgal eden “hukuk devleti” veya “hukukun üstünlüğü” sorunu ve yargının siyasallaşması tartışması ile alâkalı. Savcılık bu tartışmada, bir gazeteci üzerinden kendisini mensup hissettiği yargı düzenini savunuyor; siyasî görüşünü izhar etmiş oluyor.
Savcılık sevk yazısında, bir soruşturma işlemi yapmıyor, Levent Gültekin’e karşı televizyonda bir açık oturum programında iktidara yakın duran bir sözcünün dile getireceği türden bir polemiğe girişiyor.
Hâlbuki
Bu iddiaların önemli bir kısmı Venedik Komisyonu’nun prensipleri başta olmak üzere, AİHM ve AYM kararlarının neredeyse tamamında dile getiriliyor. Akademik düzeyde, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı bilimsel olarak sorgulanıyor. O kadar ki, AYM’yi geçersiz kılan ve Anayasa’ya alenen aykırı yargı kararları önümüzde sıradağlar gibi yükseliyor. Kamuoyu araştırmaları yargıya güven skalasının yerlerde süründüğünü tartışmasız bir şekilde gösteriyor.
Yargıtay başkanları, AYM sözcüleri, bu suçlamaların çoğunu müesses yargı düzenine karşı defaatle dile getirdiler ve yargıya olan güveni esaslı bir şekilde sarstılar. Çünkü onlar, eleştiri olmadan işlerin düzelmeyeceğinin farkındaydılar.
Ayrıca yargıyı eleştirmenin, bütünüyle ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığını hükme bağlayan Yargıtay kararları var. Eleştirinin olmadığı yerde hukuk gelişir mi?
Şayet Levent Gültekin’in işlediği bir suç ise, toplumun kahir ekseriyetinin bu suçtan yargılanması gerekir.
Savcı, işte bu ekseriyeti karşısına alıyor. Kabak, bu ekseriyetle aynı yerde duran Levent Gültekin’in başına patlıyor.
Tekrarlayalım: Bu bir soruşturma değil, bir polemik. Gazetecilerin en sevdiği şey.
Haber kutsal, yorum hürdür; yargının amiri yasadır
Savcıların ve yargıçların esaslı bir Türkçe eğitiminden geçmesi şart. Bu eleştiriyi bir önceki Yargıtay başkanı altını çize çize dile getirmişti. Gramer hatası içermeyen, ifade şablonlarına dökülmüş, okuyan herkes tarafından aynı şekilde anlaşılan soruşturma ve sevk evraklarına, iddianamelere, mahkeme kararlarına ve gerekçelerine ihtiyacımız var. Bu olmadan kararları siyasî açıdan bile tartışamıyoruz. Hukukumuz bu Türkçe açığı yüzünden karanlıkta yol alıyor.
Levent Gültekin’e yöneltilen suçlamaları, yargı mensupları bir özeleştiri vesilesi olarak görmeli. Devlete olan güven, şu meşhur yargı tasarrufları yüzünden çatır çatır çöküyor. Devlet hukuku egemen kıldığı için gereklidir. Hukuk geri çekilince sadece devlete olan güven değil, ekonomi de çöküyor. Suç oranları artıyor. Türkiye’de kötü giden her şeyin müsebbibi hukuksuzluk. Yargıcın, Anayasa’ya, yargı bağımsızlığına uymadığı, AYM kararlarını, Anayasa’nın açık hükmüne rağmen uygulamadığı bir ülkede yargıya olan güveni bozmak için bir gazetecinin “yanıltıcı bilgiyi yayma” marifetine ihtiyaç var mı?
Tutuklamanın bir tedbir olmaktan çıkıp, yaygın bir ceza uygulamasına dönüştürüldüğünü son olarak MHP’li hukukçu Feti Yıldız söyledi. Sonunda beraat edeceğini bile bile savcının tutuklamaya sevk ettiği, yargıcın tutukladığı kaç kişi var? Merak ediyor musunuz? Tutuklu yargılanıp da beraat edenlerin istatistiklerine bakmanız yeterli. O kadar yüksek bir oran ki. Bilhassa siyasi tutuklamaların sonu genel kural olarak beraatle sonuçlanıyor.
Hukuka ve yargıya olan güvenin sarsılmasının sebebini çok uzakta değil, şu Levent Gültekin’in savcılık sevk yazısında bile tek başına bulabilirsiniz. CMK 147/1-b’de sorguya alınan kişiye “Kendisine yüklenen suç anlatılır.” deniyor. Suç dediğimiz bir fiil, bu durumda “söz” oluyor. Ortada “söz”, yani suça konu bir fiil yok. Levent Gültekin’e anlatılmamış ama toptan bir dizi suçlama yapılmış. Bir gazeteci, tanınmış-saygın bir gazeteci, “yüklenen suç” somut olarak anlatılmadan gözaltına alınmış, sorgulanmış ve adli kontrol tedbiri uygulanmış. Kanunsuz suç olmaz, peki “fiilsiz” suç olur mu?
“Halkı yanıltıcı bilgiyi yayma suçu” gazetecilere karşı yaygın şekilde kullanılıyor, ne var ki savcılar da yargıçlar da “bilgi” ile “yorum” arasındaki farkı ayırt edemiyor. Bilgi kutsaldır, bu gazeteciliğin de kuralıdır. Ama gazeteci yorum yaparken sonuna kadar özgürdür. Levent Gültekin’e yüklenen suçlamalarda “yanıltıcı bilgi” yok, sadece bir gazetecinin süzgecinden geçen yorumlar var.
Bu soruşturmanın adalet müfettişleri marifetiyle elden geçirilmesi lâzım, HSK’nın da bu soruşturmada görev alan savcı ve yargıç hakkında re’sen harekete geçmesi şart.
Peki mümkün mü?
Mümkün diyorsanız, Levent Gültekin yargıyı eleştirme faslında söylediği sözlerin tamamını geri almak ve özür dilemek mecburiyetinde kalacak.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025