Mümtazer TÜRKÖNE
“Milletin hakemliği”, retorik olarak kulağa hoş gelebilir; ama olmaz.
Milletin hakemliğinde Süreç falan yönetilmez. Bu yöntemle Süreç ilerlemez. Milletin hakemliğinde herhangi bir sonuca ulaşılamaz.
Toplumsal-siyasal anlamda ülkenin temel sorunu haline gelmiş böyle yaralar, halkın hakemliği ile sarılamaz, iyileştirilemez. Çözüm için bilgi, birikim hatta uzmanlık gerekir; böyle süreçlerin önemli bir kısmı kapalı kapılar arkasında, gizli görüşmelerle yönetilir.
“Milletin hakemliği” lafı, topu taca atmaktır, ipe un sermektir, işi sulandırmaktır. Sorumluluk almaktan kaçınmak, riske girmemek, cesur ve çözüme odaklı güçlü bir idareye sahip olmadığını ilan etmektir.
Kaçak dövüşmek:
Mecliste partilerin hazırladığı Komisyon raporlarının tamamı, bir düşünceyi, siyasî tavrı göstermeyi ve sorunlara katkılarda bulunmayı amaçlamaktan ziyade, kazma ile siper kazmaya, bayrak dikmeye odaklanmış. Saklanma ve kendini emniyete alma telaşı. Çok abartılacak bir durum değil. Bu kadar tartışmalı ve netameli konularda komisyon raporu kaleme almanın mantığı çok basittir: Düşünceyi ifade etmekten ziyade saklamak.
İnsanlar kafa kafaya veriyor, biri müsvedde yazıyor. Gelen metin üzerinde yetkili şahıslar tek tek fikir beyan ediyor. Fikirler arasında parlak bir buluş, etkili bir çıkış, akılda kalacak bir söz olmaz. Beyan edilen fikirlerin tamamı, her cümle üzerinden “şöyle yanlış anlaşılabilir” şeklinde gidildiği için sonuçta ortaya renksiz, tatsız, tuzsuz bir metin çıkar. Arada gözden kaçan birkaç fikir pırıltısı da onay merciinin sansürüne takılır. Sonunda, bir düşünceyi, perspektifi ete kemiğe büründürmek yerine “hatasız” bir metin üzerinde uzlaşılır.
Bu tür metinlerin zaaflarını, raporu yazanların kendilerine en güvendikleri ifadelerden çıkartabilirsiniz. “Milletin hakemliği sözü” tam olarak böyle bir söz.
AK Parti’nin Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporunun 34. Sayfasında durum kendini işte bu “milletin hakemliği” ifadesinde gösteriyor: “Sürecin her aşaması milletimizin hakemliğinde yapılmalıdır. Bu yalnızca bir ilke tercihi değil; toplumsal güvenin devamı için zorunluluktur.” Paragraf, bir şart cümlesi ile tamamlanıyor: “Toplum, terörün sona erdirilmesi adına atılan adımların hangi hukuki çerçeveye dayandığını, hangi şartlarla kimleri kapsadığını, mağdur haklarının nasıl korunduğunu ve kamu düzeninin nasıl gözetildiğini açık biçimde görebildiği ölçüde sürece sahip çıkılmalıdır.”
“Millet ne diyorsa o” diye, bu paragrafı özetleyebilirsiniz, “AK Parti, toplumdan gelen geri bildirime göre sürece sahip çıkacak” diye parti politikası için bir tutum ölçüsü belirleniyor. Kısaca halkın peşine takılmak.
Milletin hakemliği, demokrasi midir?
Sayıca azınlıkta kalanların hakları söz konusu olduğunda değildir.
“Benin sorunum var” diyen ve çözüm talep eden % 10’luk bir toplum kesiminin şikayetlerini, toplumun % 90’ına çözdüremezsiniz. Her şeyden önce mevzuyu idrak edip anlamaz; empati kuramaz. İkinci olarak demokrasinin en temel kuralı olan “kendi çıkarını koruma dürtüsü” ile bu işin kendisine getireceklerine-götüreceklerine bakar.
Daha ötesi, tek bir kişinin yaşam hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlüklerini toplumun geri kalanının insafına ve kararına bırakamazsınız. Bırakırsanız yönetim prensibi olarak sadece Çoğunluk despotizmine müracaat etmiş olursunuz.
En yaygın bilinen kötü örneği hatırlayalım: Sokrates bundan tam 2424 yıl önce, doğrudan Atina halkının temsil edildiği demokratik bir mahkemede düşüncelerinden dolayı yargılandı ve ölüme mahkûm edildi.
Temsil görevi üstlenenler, iktidar sorumluluğu taşıyan AK Partililer Kürt sorununa çözüm ararken halkın hakemliğine başvuramaz. Onlara lâzım olan temsil görevleri gereği doğru ölçülere uyarak ferasetleri ve cesaretleri ile konuyu sırtlayıp menziline götürmek ve dönüp halkı ikna etmektir.
Raporda öne sürülen “halkın hakemliği” referansı demokrasiye değil, bu kadar hassas bir konuda halk kuyrukçuluğu denen popülizme sığınmaktır.
Anayasal demokrasi:
Demokrasi, çoğunluğu her istediğini yapabilmesi değil, anayasal sınırlar içinde kalmasıdır. Bu yüzden çağdaş demokrasi anayasal denge-firen ve denetim mekanizmalarının her alanı düzenlediği anayasal demokrasi olarak anılır.
Süreçte bir demokrasi sorunu var; ancak bu sorun çoğunluk kararından önce demokrasinin anayasal kısmına dair. Hukuksuz bir demokrasi, çoğunluk diktası olur. Anayasanın en temel kurallarının işlemediği, hak ve özgürlüklerin iktidar sahipleri tarafından fütursuzca çiğnendiği bir ülkede iktidar koruması altında olmayan kesimlerin sorunları çözülemez.
Özgür Özel’in “demokrasi olmadan Kürt sorunu çözülemez” sözü, “halkın hakemliği” referansı ile aynı gibi görünse de kastedilen, anayasal hak ve özgürlüklerin üzerinde yükselen demokrasi yani “anayasal demokrasi” olduğu için bir çelişki yok.
“Milletin hakemliği” referansı içi kof bir retorikten ibaret. Çözüm Sürecinin, evrensel demokrasilerin vazgeçilmezi olan anayasal güvencelerin işletilmesine ve egemen olmasına ihtiyacı var. AK Parti, bu güvenceleri fiilen ortadan kaldırdığı için Süreç bir türlü ilerleyemiyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolYastık altında 705 milyar dolar 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİIŞİD tehdidi SDG'yi kıymete bindirir mi? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci milletin hakemliğinde yürür mü? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDindar nesil hikayemiz ya da sosyolojinin yeni haritaları 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciGelir bozukluğunda görülmeyen iki ayrıntı 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı’nı Savunmak, Barışı Savunmaktır... 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları


































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025
4.12.2025