Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Çözüm Süreci milletin hakemliğinde yürür mü?
30.12.2025
99
“Milletin hakemliği” referansı içi kof bir retorikten ibaret. Çözüm Sürecinin, evrensel demokrasilerin vazgeçilmezi olan anayasal güvencelerin işletilmesine ve egemen olmasına ihtiyacı var. AK Parti, bu güvenceleri fiilen ortadan kaldırdığı için Süreç bir türlü ilerleyemiyor.

“Milletin hakemliği”, retorik olarak kulağa hoş gelebilir; ama olmaz.

Milletin hakemliğinde Süreç falan yönetilmez. Bu yöntemle Süreç ilerlemez. Milletin hakemliğinde herhangi bir sonuca ulaşılamaz.

Toplumsal-siyasal anlamda ülkenin temel sorunu haline gelmiş böyle yaralar, halkın hakemliği ile sarılamaz, iyileştirilemez. Çözüm için bilgi, birikim hatta uzmanlık gerekir; böyle süreçlerin önemli bir kısmı kapalı kapılar arkasında, gizli görüşmelerle yönetilir.

“Milletin hakemliği” lafı, topu taca atmaktır, ipe un sermektir, işi sulandırmaktır. Sorumluluk almaktan kaçınmak, riske girmemek, cesur ve çözüme odaklı güçlü bir idareye sahip olmadığını ilan etmektir.

Kaçak dövüşmek:

Mecliste partilerin hazırladığı Komisyon raporlarının tamamı, bir düşünceyi, siyasî tavrı göstermeyi ve sorunlara katkılarda bulunmayı amaçlamaktan ziyade, kazma ile siper kazmaya, bayrak dikmeye odaklanmış. Saklanma ve kendini emniyete alma telaşı. Çok abartılacak bir durum değil. Bu kadar tartışmalı ve netameli konularda komisyon raporu kaleme almanın mantığı çok basittir: Düşünceyi ifade etmekten ziyade saklamak.

İnsanlar kafa kafaya veriyor, biri müsvedde yazıyor. Gelen metin üzerinde yetkili şahıslar tek tek fikir beyan ediyor. Fikirler arasında parlak bir buluş, etkili bir çıkış, akılda kalacak bir söz olmaz. Beyan edilen fikirlerin tamamı, her cümle üzerinden “şöyle yanlış anlaşılabilir” şeklinde gidildiği için sonuçta ortaya renksiz, tatsız, tuzsuz bir metin çıkar. Arada gözden kaçan birkaç fikir pırıltısı da onay merciinin sansürüne takılır. Sonunda, bir düşünceyi, perspektifi ete kemiğe büründürmek yerine “hatasız” bir metin üzerinde uzlaşılır.

Bu tür metinlerin zaaflarını, raporu yazanların kendilerine en güvendikleri ifadelerden çıkartabilirsiniz. “Milletin hakemliği sözü” tam olarak böyle bir söz.

AK Parti’nin Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporunun 34. Sayfasında durum kendini işte bu “milletin hakemliği” ifadesinde gösteriyor: “Sürecin her aşaması milletimizin hakemliğinde yapılmalıdır. Bu yalnızca bir ilke tercihi değil; toplumsal güvenin devamı için zorunluluktur.” Paragraf, bir şart cümlesi ile tamamlanıyor: “Toplum, terörün sona erdirilmesi adına atılan adımların hangi hukuki çerçeveye dayandığını, hangi şartlarla kimleri kapsadığını, mağdur haklarının nasıl korunduğunu ve kamu düzeninin nasıl gözetildiğini açık biçimde görebildiği ölçüde sürece sahip çıkılmalıdır.”

“Millet ne diyorsa o” diye, bu paragrafı özetleyebilirsiniz, “AK Parti, toplumdan gelen geri bildirime göre sürece sahip çıkacak” diye parti politikası için bir tutum ölçüsü belirleniyor. Kısaca halkın peşine takılmak.

Milletin hakemliği, demokrasi midir?

Sayıca azınlıkta kalanların hakları söz konusu olduğunda değildir.

“Benin sorunum var” diyen ve çözüm talep eden % 10’luk bir toplum kesiminin şikayetlerini, toplumun % 90’ına çözdüremezsiniz. Her şeyden önce mevzuyu idrak edip anlamaz; empati kuramaz. İkinci olarak demokrasinin en temel kuralı olan “kendi çıkarını koruma dürtüsü” ile bu işin kendisine getireceklerine-götüreceklerine bakar.

Daha ötesi, tek bir kişinin yaşam hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlüklerini toplumun geri kalanının insafına ve kararına bırakamazsınız. Bırakırsanız yönetim prensibi olarak sadece Çoğunluk despotizmine müracaat etmiş olursunuz.

En yaygın bilinen kötü örneği hatırlayalım: Sokrates bundan tam 2424 yıl önce, doğrudan Atina halkının temsil edildiği demokratik bir mahkemede düşüncelerinden dolayı yargılandı ve ölüme mahkûm edildi.

Temsil görevi üstlenenler, iktidar sorumluluğu taşıyan AK Partililer Kürt sorununa çözüm ararken halkın hakemliğine başvuramaz. Onlara lâzım olan temsil görevleri gereği doğru ölçülere uyarak ferasetleri ve cesaretleri ile konuyu sırtlayıp menziline götürmek ve dönüp halkı ikna etmektir.

Raporda öne sürülen “halkın hakemliği” referansı demokrasiye değil, bu kadar hassas bir konuda halk kuyrukçuluğu denen popülizme sığınmaktır.

Anayasal demokrasi:

Demokrasi, çoğunluğu her istediğini yapabilmesi değil, anayasal sınırlar içinde kalmasıdır. Bu yüzden çağdaş demokrasi anayasal denge-firen ve denetim mekanizmalarının her alanı düzenlediği anayasal demokrasi olarak anılır.

Süreçte bir demokrasi sorunu var; ancak bu sorun çoğunluk kararından önce demokrasinin anayasal kısmına dair. Hukuksuz bir demokrasi, çoğunluk diktası olur. Anayasanın en temel kurallarının işlemediği, hak ve özgürlüklerin iktidar sahipleri tarafından fütursuzca çiğnendiği bir ülkede iktidar koruması altında olmayan kesimlerin sorunları çözülemez.

Özgür Özel’in “demokrasi olmadan Kürt sorunu çözülemez” sözü, “halkın hakemliği” referansı ile aynı gibi görünse de kastedilen, anayasal hak ve özgürlüklerin üzerinde yükselen demokrasi yani “anayasal demokrasi” olduğu için bir çelişki yok.

“Milletin hakemliği” referansı içi kof bir retorikten ibaret. Çözüm Sürecinin, evrensel demokrasilerin vazgeçilmezi olan anayasal güvencelerin işletilmesine ve egemen olmasına ihtiyacı var. AK Parti, bu güvenceleri fiilen ortadan kaldırdığı için Süreç bir türlü ilerleyemiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar