Mümtazer TÜRKÖNE
Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor.
Salı günü, bu suçtan üç aydır tutuklu bulunan, yakın dostum Hüseyin Kocabıyık’ın, İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesindeki karar duruşmasını izledim. Hüseyin savunmasını yaparken, telefonuma 4060 kodu ile UYAP sistemi üzerinden bir mesaj geldi. Tevafuk mu dersiniz, tesadüf mü? Mesajda, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde tam on yıldır yargılandığım Cumhurbaşkanına hakaret davasında, hakkımda beraat kararı verildiği yazıyordu.
Şaka değil, tam on yıl. Mahkeme önce beraat kararı vermiş, Savcılığın temyiz etmesi üzerine Yargıtay “ceza verilmesi gerekir” gerekçesiyle kararı bozmuş, yeniden yargılanmaya başlamıştım. Mahkeme ceza verince, bu sefer benim itirazım üzerine Yargıtay “beraati gerekir” diyerek kararı bozmuştu.
Hüseyin Kocabıyık da duruşma sonunda 2 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırıldı, adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Kuvvetle muhtemeldir ki çapraşık ve uzun yargı sürecinin sonunda o da beraat edecek. Sözlerinde hakaret olarak yorumlanacak en küçük bir ayrıntı bile yok.
Dava sonuçlandığında o da benim gibi tutuklanması, yurt dışı çıkış yasağı ve ayda bir karakolda gözükme mecburiyeti üzerine bir bardak soğuk su içmekle yetinecek.
Hukuk Devleti nasıl çöküyor?
Savcılar ve mahkemeler tarafından TCK 299’un uygulanması, suçun hakikatinin tespit edilmesi ve kanunda yer aldığı şekilde adaletin tecellisi amacını taşımıyor. Sonunun beraatle sonuçlanacağını, AYM’den veya AİHM’den mutlaka döneceğini bile bile, bu kanun maddesi toplum üzerinde baskı oluşturmanın aracı olarak kullanılıyor.
Abdullah Gül’ün yedi yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde bu suçtan 1500 civarında soruşturma açılmış ve tek bir tutuklama bile yapılmamış. Erdoğan’ın on yıllık Cumhurbaşkanlığı süresince 55 bin civarında soruşturma ve tutuklama olduğu öne sürülüyor. Bu arada 2017’de sistem değişti, sembolik cumhurbaşkanı yerine “partili” cumhurbaşkanı ve politikanın neredeyse belirleyici tek aktörü olan bir cumhurbaşkanı figürü ortaya çıktı. Tartışmaların ve polemiklerin içinde yer alan cumhurbaşkanı figürü öne çıkınca, bu maddenin daha fazla işletilmesinin önü açıldı. Ancak, çoğalan bu soruşturmaların daha esnek yorumlara konu olması gerekirken tam tersi gerçekleşti. 299. madde içeriye ve dışarıya karşı otokratik bir yönetimin zırhı veya kalkanı gibi görünmeye başlandı. Demokrasiyi, siyasî tartışma ortamını tek başına daraltan, kısırlaştıran bir baskı aracına dönüştü.
Savcı, yürüttüğü soruşturmanın, açtığı davanın, yargıç verdiği kararın Bağdat’tan döneceğini biliyor. Yine de insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor.
Bu durumun doğrudan Cumhurbaşkanının iradesinin ve tercihinin eseri olduğunu düşünmeyin. Kanunun amacını aşan bir hukuk yorumu, eşit-adil demokratik rekabet şartları arayan halk için, mevcut iktidar gücünün aleyhinde bir faktör. Cumhurbaşkanına kişisel koruma sağlayan maddenin bu kadar keyfi kullanımı, iktidara yarar sağlamaz zarar verir.
Cumhurbaşkanı, yargı düzeni üzerinde tartışılmaz bir otorite. Her yargıcın kariyeri onun iki dudağının arasında. Meslekî rekabet içindeki yargı mensupları, doğal olarak bu kanun maddesini abartarak uygulamayı, kariyerlerinde göze girme fırsatı veya bir avantaj olarak kullanma eğiliminde olabilirler.
Sadece yargıda değil, bütün devlet kadrolarında bu mekanizma ile ehliyet ve liyakatin yerini yozlaşma alır. Türkçe dil bilgisi kurallarına asgari düzeyde uyan iddianame veya karar yazamayan, çok basit usul hataları ile skandallar yaratan yargı mensuplarının birdenbire bu kadar çoğalması bu yüzden olmalı.
Tek başına 299’un suistimali, hukuk düzeninin çöküşünün en önemli sebeplerinden biri olmalı.
299 neden var?
Basitleştirerek özetleyelim.
Ceza Kanunumuzun 125. maddesinde herkesin müracaat edebileceği bir hakaret suçu yer alıyor. 299’da ayrıca Cumhurbaşkanına yönelik bir hakaret suçunun yer alması, kişisel olarak cumhurbaşkanını değil milleti ve devleti temsil niteliği yüzünden, oturduğu makamın mehabetini muhafaza etme amacını taşıyor. Nitekim bu maddenin hemen önünde yer alan Kanunun bölüm başlığı: “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlığını taşıyor. Devleti ve milleti şahsında temsil edenler için çok eski çağlardan itibaren benzer suçlar ihdas edildiği ve özellikle monarşilerde uygulanmaya devam ettiği için bazı demokratik ülkelerde böyle bir istisnai madde olmamasına rağmen bizdeki durumu normal kabul edebiliriz. Ancak vurgulamamız gerekir: Korunan kişi değil makamdır. Madde uygulanırken bu husus gözardı edilemez.
Nitekim, herkes için geçerli olan hakaret suçu ile 299 arasında iki önemli fark kendini gösteriyor. 299 kovuşturması için Adalet Bakanlığının izni, bir ön şart olarak gerekiyor.
İkinci olarak, birine suç isnad ederek hakaret ederseniz, isnad ettiğiniz suçu kanıtladığınız zaman (madde 127) hakaret suçu da kendiliğinden ortadan kalkıyor.
Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasında böyle bir şansınız doğal olarak yok, çünkü Cumhurbaşkanı hiçbir şekilde yargılanamıyor.
Hüseyin Kocabıyık, Adalet Bakanlığı izni olmadan tutuklandı ve yargılandı. Halbuki bu kanuna göre savcılığın tutuklama için sevk edebilmesi bile Adalet Bakanlığının iznine bağlı. Polis baskını ile tutuklama, bu şart yüzünden açıkça kanuna aykırı. Halbuki tutuklamaların çoğu bu şekilde yapılıyor.
Savcılar ve mahkemeler en kestirme yoldan, Cumhurbaşkanının şahsına yönelik sınırları zorlayan eleştirileri bu suç kapsamında değerlendiriyor ve tutuklama ve hapis cezaları ile abartarak uyguluyorlar. Partili cumhurbaşkanı sıfatını dikkate alınca bu durum otomatik olarak iktidar ve muhalefet partileri arasında eşit ve adil rekabet vasatını ortadan kaldırıyor. Cumhurbaşkanı makamına ve temsil ettiği değerlere iliklerine kadar saygı gösteren biri de hemen cezaevini boyluyor.
Benden sonra 310/2 maddesinin Fatih Altaylı’ya uygulanmasının tam bir hukuk skandalı olduğunun tescil edilmesi için galiba Anayasa Mahkemesinin benim başvurumu karara bağlamasını bekleyeceğiz. AYM tam sekiz yıldır neyi bekliyor acaba?
Ceza hukukunun başlangıcında öğretilir. Suç, yol açtığı tehlike nispetinde adaletin terazisine girer ve cezaya konu olur. Ceza Kanunu, Cumhurbaşkanına hakaret gibi Cumhurbaşkanını tehdit suçunu ayrıca düzenlemiyor. Çünkü cumhurbaşkanını tehdit etmek, farenin aslana meydan okuması kadar saçmadır. Ancak mahkeme, Cumhurbaşkanına “fiili” saldırı suçunu alıp, tehdidi bu bohçanın içine tıkıştırıyor ve Cumhurbaşkanına fiili saldırı suçundan cezayı basıyor.
Cumhurbaşkanına sözle fiili saldırıda bulunmak, fiili olarak imkânsız bir suç. Ceza kanununda yer almayan bir suç için mahkeme, kanun maddelerine takla attırarak ceza tesis etmiş oluyor.
Peki siyaset ne diyor?
Hapis ve ceza tehdidi ile muhalefeti sindirmek, baskı altına almak üzere kullanılan birkaç ceza maddesi daha var. Halkı kin ve düşmanlığa sevk, Yanlış bilgiyi alenen yayma, yargıyı etkileme suçları gibi.
Yargının Cumhurbaşkanına “otokratik bir koruma zırhı” sağlayacak şekilde Ceza Kanununu yorumlaması siyasette tersine sonuç veriyor. Ağır zırhlar, kişinin hareket kabiliyetini sınırlar. Parlamenter sistemde akıcı ve etkileyici hitabeti ile muhalefeti parmağında oynatan Erdoğan’ın yerini şimdi sözünün tesirinin azaldığı bir partili cumhurbaşkanı aldı.
Yargı sopasının, sanıldığı kadar etkili ve sonuç alıcı olmadığı kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkıyor. Siyaset meydanı er meydanı.
Duruşma salonlarında eliniz kolunuz bağlı.
Siyaset yargıya taşınınca bu sefer kararı halk veriyor. İktidar görünür şekilde güç kaybediyor, muhalefet yediği sopalarla diriliyor, atağa geçiyor.
Bu çerçevenin de daha geniş çerçevesi olan düşünce ve ifade hürriyeti konusu, evrensel hukuk tarafından eşit ve adil siyasî rekabetin ilacı gibi. 2004’te Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen “Medyada Politik Tartışma Özgürlüğü Deklarasyonu” bu durumu “Siyasi şahsiyetler hakkında kamuoyunda tartışma ve bunların kamuoyunca denetimi” başlıklı 3. maddesi şöyle tescil ediyor:
“Siyasi şahsiyetler kamuoyundan güven talep etmişler, kamuoyu bünyesinde açık tartışma konusu olmayı, kamuoyunun titiz bir denetimine tabi tutulmayı, buna bağlı olarak da görevlerini yerine getiriş tarzları konusunda kendilerine gereğinde şiddetli eleştiriler yöneltilebileceğini peşinen kabul etmişlerdir.”
Projektörlerin altındasınız. Yediğinize-içtiğinize kadar takip ediliyorsunuz. Birçok şeye katlanmak zorundasınız.
Bu kayıtlamayı, iktidar gücüne bir sınırlama, yargıya müdahaleyi engelleme çabası olarak görmeyin. Halkın karar verdiği sahnede bir taraf elindeki gücü kullanarak kendine ilave koruma ve güvence sağladığı zaman, siyaseten kaybediyor. Siyasî feraset bu açığı hemen farkeder.
Bu yüzden karşımızda dev gibi yükselen 299 kâbusunun, siyasetin zirvesinin değil işgüzar yargı mensuplarının marifeti olduğunu düşünmek daha doğru.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025