Mümtazer TÜRKÖNE
Tartışma gerçekten verimli. Gündemin puslu havasından uzaklaşıp, biraz geriye çekilip, yaşadıklarımızın bütünü ve geçmişi hakkında düşünme fırsatı veriyor.
Türkiye'de dindarlığı en kısa zamanda yok olması gereken bir tür gerilik, çağdışılık olarak görmek yerine, sağduyulu ve tarafsız bir akademik ilginin konusu haline getiren kişi Şerif Mardin olmuştu. Cumhuriyet devrimlerinin ve bir felsefe olarak algılanan laikliğin, kültürel anlam dünyasındaki boşluğu dolduramadığını söyleyerek dindarlığın sosyolojik ve dolayısıyla siyasî boyutuna dikkat çekmiş ve bu alanda ufuk açıcı çalışmalar yapmıştı. Ruşen Çakır, gazetecilik mesleğinde benzer bir kulvar açtı. Çakır'ın 1990'da yayımlanan "Ayet ve Slogan"ı, gündelik tüketilen "dindarlar-laikler" kalıbının dışında, siyasal alanda boy gösteren İslam'ı anlama, daha ötesi diyaloğa girme çabasının ilk parlak örneklerinden biridir. Bu yüzden kaybolan "dindarlar-laikler" çekişmesinin yerine süratle ikame edilen "AK Parti-Cemaat" çatışması hakkında söylediklerinin bir anlamı olmalı. Kısaca aramızdaki tartışma, Ruşen Çakır'ın vurguladığı üzere bir "kavga" veya "savaş" değil; 80 öncesi çok gerilerde kaldığına göre, birbirimizin kafasını gözünü yarmak gibi bir niyetimiz de yok, sakin bir tartışma sürdürüyoruz. Kendi adıma, Çakır'ın vesile ettiği mevzuyu önemsiyorum ve bu hayâtî mevzunun uzun soluklu tartışılması gerektiğine inanıyorum.
Profesör Rennan Pekünsal'ın hapse girişine gelen çok cılız tepkilerden de anlaşılacağı üzere din, dolayısıyla laiklik eksenli kutuplaşmanın siyasî bir karşılığı kalmamış görünüyor. Halbuki başımızda yoğun bir şekilde dinî semboller kullanan ve dini siyasallaştıran bir iktidar var. Özellikle eğitim alanında laiklerin itiraz edebileceği konu sıkıntısı yok. Yine de ve her şeye rağmen din ve dindarlık alanında ortalığı toza dumana bulayan bir siyasî kutuplaşma ve çatışma yaşanmıyor. Karma eğitim tartışması bundan beş yıl önce yapılsaydı, teraziye çıkan sözler bu kadarla kalır mıydı? "Dindar iktidar" Tunceli'yi ziyaret ediyor, beceremese bile Alevî açılımında ısrarlı görünüyor. Barış süreci, dinî bir söylemle değil "beşbin yıllık devlet geleneği" ile yürütülüyor. Mangalda kül bırakmayan İslâmcılığın, devlet gerekleri ile uyum sağladığı yerler dışında bırakın yaşamayı, nefes alabildiği bir alan bile yok.
İktidar kendisi kadar, hatta daha fazla dindar bir Cemaat'e savaş açarak iktidarını sürdürme yolları arıyor. Aynı Kur'an ayetlerini, aynı sûreleri referans alan, dindarlık dendiğinde Sünnî İslâm'ın aynı zahirî ve bâtınî yorumlarını tekrarlayan iki camia: AK Parti camiası ve Hizmet Hareketi. Aralarında ne fark var? Tek fark birinin siyasî, diğerinin de sivil bir hareket olması. Siyasal-sivil ayırımını, Hegel'den bugüne oturmuş evrensel literatüre uygun kullanıyorum. Bu yüzden savaş da tek taraflı olarak yürüyor. İktidar, daha önce ara dönem iktidarlarının kullandığı yöntemleri kullanarak bu sivil hareketin hayat damarlarını tek tek kopartmaya çalışıyor. Yurtdışındaki okullarını jurnalliyor, bankasını batırmaya çalışıyor, işadamlarını kamu erkini kullanarak zarara uğratıyor, yardım kuruluşunu engelliyor, kamuda özellikle eğitim alanında fişlemeler yaparak tasfiyelere girişiyor. İş bununla da kalmıyor, aynı iktidar devlet imkânlarını kullanarak kendisine bağımlı bir sivil alan oluşturmak için gözü kara, tıpkı Deli Dumrul gibi bağış topluyor.
Dikkat edin, İktidar'ın, özellikle Erdoğan'ın keyfi tasarruflarına karşı direnen, eleştiren bir medya gücü, neredeyse Hizmet Hareketi'ne yakın olanlardan ibaret. Büyük Sermaye suskun, finans-kapital teslim olmanın ötesinde değnekçilik yapıyor. Ruşen Çakır ve bir-iki kişi dışında, yazdıkları okunmaya değer kaç gazeteci kaldı?
"Cemaat de çok olmuştu" hükmü yerine şu soruyu soralım: "Cemaatin devlete göz dikmesi"nin veya devleti ele geçirmesi muhabbeti ne kadarı yolsuzluk soruşturmaları ile yani iktidarın ayakta kalma çabalarıyla alâkalı?
Din ve dindarlığın, laiklik karşısında siyasî kutuplaşma ekseninden birdenbire çıkması aslında sorunun cevabını veriyor. Gerçek savaş sivil alanla siyasal alan arasında geçiyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025