Münir AKTOLGA
Aşağıdaki satırlar bundan bir yıl önce yayınlanan „Tarihsel Uzlaşma“ başlıklı yazımdan! Tam seçim öncesi „kutuplaşmanın“ bu kadar arttığı bir ortamda „tarihsel uzlaşmadan“
bahsetmenin hiçte öyle ilgi çekici olmayacağının farkındayım; ama benim de zaten öyle bir niyetim yok ki!!. Niyetim yok, çünkü herhangi bir şeyin propagandasını yapmak durumunda değilim ben!. Eğer yazdıklarım objektif gerçekliğe denk düşüyorsa ne ala, yoksa zaten gerisi boş laftır!..
„Biliyorsunuz, „Arap Baharı“na sahne olan bütün o Arap ülkeleri hep Osmanlı'ya dahildiler.. Bu nedenle, bunların tarihsel gelişme süreçleri arasında büyük benzerlikler vardır. Bu ülkelerdeki „batılılaşma“ ve „kültür ihtilali“ süreçleri hep aynı diyalektiğe tabi olmuştur.. Hepsinde de, eski Devletçi yapıya bağlı olarak yukardan aşağıya doğru gelişen ve ona-bu eski Devletçi yapıya- eklemlenen Devletçi bir kapitalizm (Batı’daki gibi bir „devlet kapitalizmi“ değildir bu!) vardır.. Ve de tabi, bu ülkelerin hepsinde, bütün bu süreçlerin diyalektik anlamda inkarı olarak-İslami bir şemsiye altında da olsa-aşağıdan yukarıya doğru gelişen burjuva anlamda „demokratik devrimci“ bir halk hareketi vardır.. Bunlar hep ortak olan yanlar..“
“Buralarda, yeni ile eski arasındaki sınıf mücadelesi de bu verili koşullar altında kültürel mücadelelerle içiçe geçerek gelişir..Bir yanda eski statükoyu temsil eden Devlet sınıfı ve ona eklemlenen Devletçi burjuvazi-ki bunlar kendilerini Batı kültürüyle yoğrulmuş „modernler“ olarak görürler- diğer yanda ise, aşağıdan yukarıya doğru islamcı bir kültürel reaksiyonla birlikte-onunla içiçe gelişen burjuva anlamda demokratik bir halk devriminin güçleri.. Mücadele böyle-bu iki cephe arasında başlar ve devam eder hep..Türkiye’de de, Tunus’da da, Mısır’da da olan budur aslında..
“Arap baharıyla“ birlikte, Türkiye’deki „AK Parti devriminin“ açtığı yoldan yürüyen Arap ülkelerinde de o eski statüko devrilince bir yol ayrımına gelinmiş oldu ve bir „yeniden doğuşa“ giden süreçte birden fazla yol çıktı ortaya!..
Birincisi için tipik örnek Mısır’da Mursi'nin liderliğini yaptığı hareketin izlediği yol oldu.. Bunlar-yani Mısır’lı „devrimciler“- her ne kadar bir seçimle zaferlerini taçlandırmış olsalar da, sürecin henüz daha kalıcı bir şekilde demokratik parlamenter bir platforma oturmadığını, yaşanılanın özünde halâ islamcı ideolojinin önderlik ettiği bir geçiş dönemi süreci olduğunu dikkate almadan-bütün demokrasi güçlerinin oy birliğiyle oluşan demokratik anayasal bir platform ortaya çıkmadan- tek başlarına iktidarı alarak yola devam etmek istediler..Sonuç ortada!..(Dikkat, buradaki "demokrasi güçleri" kavramı, farklı görüşlere sahip oldukları halde Devlet sınıfına ve darbeciliğe karşı olan herkesi kapsıyordu..)
Suriye’yi, Libya ve Yemen’i falan hiç saymıyorum. Buralarda olup bitenler ayrı bir konu, bunu daha önce ele almaya çalıştık!..
İkinci yol ise, Tunus’da Gannuşi'nin önderligini yaptığı "uzlaşmacı" yoldur!.. Buradaki kilit kavram o "uzlaşma” kavramı tabi!..Kimle, neyle uzlaşmıştı acaba Gannuşi ve onun-yani Tunus’un „devrimci“ güçleri?..Eski statükoyla uzlaşılmadığı açıktı!..Sanıyorum, uzlaşının çerçevesini demokratik parlamenter sistem ve herkesin katıldığı bir süreçle hazırlanan-böyle bir sistemi temel alan-yeni bir anayasa oluşturdu.. Böylece, herkesin eşit haklarla siyaset yapabildiği yeni bir platform ortaya çıkıyordu..Ve, 217 kişilik parlamentoda, 200 kişinin evet oyu vererek biribiriyle kucaklaşmasıyla yeni bir süreç başladı Tunus’da!..“
Türkiye’ye gelince; Türkiye'deki süreç de özünde aynıydı aslında.. Yani, Türkiye’de yaşanılan da zamana yayılarak gelişen bir burjuva-halk devrimi süreci idi; ama tabi Türkiye’de Mısır’a ve Tunus’a göre çok daha fazla gelişmiş bir kapitalizm vardı.. Ve, 12 Eylül 2010 Referandumu’yla birlikte devrimin birinci aşaması bizde tereyağından kıl çeker gibi barışçı- parlamenter bir zeminde tamamlandı; ama nedense Türkiye bir türlü o “ikinci aşamaya” geçemedi! Civciv kabuktan çıkmasına çıkmıştı belki ama, bir türlü kendi yolunda gitmeyi beceremiyordu! Devrimin jakoben ruhu öylesine kaplamıştı ki ruhları şimdi 7 Haziran seçimine giderken aradan neredeyse 5 yıl geçti ama halâ kabuk kırıcılıkla uğraşmakla vakit geçiriyoruz!..
“İttihatçı-Devletçi yapı alaşağı edildi“ falan derken bir de baktık onun İslamcı „paraleli“ de çıktı ortaya! Meğer şu ana kadar yapılan Devletin „islamcı paralel“ kanadıyla (“farkında olmadan”) ittifak yaparak Devletin öteki ittihatçı kanadını saf dışı bırakmakmış!. Şimdi biliyorsunuz işi gücü bıraktık Kemalistlerle işbirliği yaparak artık o “Paralelcilere” karşı savaşıyoruz!!..Ama hiç belli olmaz, bu gidişle bir de bakarsınız yarın birgün bir başka „paralel yapı“ daha çıkar ortaya!..
Hani o “ecdadımız” edebiyatı, Osmanlı Sultanlarına laf ettirmeme zihniyeti var ya, onu kastediyorum!!.O Devletçi ideoloji kökünden kurutulmadıkça „paralel yapılar“ da tükenmez demek istiyorum!.. Aynı Sultanlara-aynı ecdadımıza- methiyeler düzmede arada bir fark olmadıktan sonra ne fark kalıyor ki geride!!..
Sonra şöyle demiştik o yazıda:
“Bu açıdan bakınca ne yapılması gerektiği de açıktır sanırım: „Hemen şimdi, 30 Mart seçimleri sonrası için, Yeni Türkiye’den yana olan herkese, darbeciliğin her türlüsüne (ittihatcı, Kemalist biçimine de, İslamcı paralel Devletçi şekline de) karşı olan bütün toplumsal kesimlere-sınıf ve tabakalara, sivil toplum örgütlerine demokratik parlamenter sistemi temel alan yeni bir anayasanın hazırlanması için çağrı yapılmalı, en kısa zamanda bugün içinde bulunduğumuz anlamsız kutuplaşmaya bir son verilerek tarihi bir uzlaşma için herkes kollarını sıvamalıdır“..
„Burada tarihi uzlaşmadan kasıt, hiçbir şekilde eski ile yeniyi, eskinin güçleriyle yeninin güçlerini uzlaştırmak değildir!! Bugüne kadar-hatta bugün, şu an bile- bir yanlarıyla, eski paradigma içinde birbirleriyle kıyasıya mücadele içinde olsalar da, diğer yanlarıyla, maddi varoluş koşullarını 21.yüzyılın küreselleşme paradigmasına uygun olarak „yeni Türkiye konsepti içinde üretebilen herkesin ortak bir zeminde biraraya gelebilmesidir tarihsel uzlaşma..Böyle bir “uzlaşmanın”, böyle bir birlikteliğin tek bir koşulu olmalıdır: Darbeciliğe ve eski Türkiye’nin Devletçi düzenine karşı olmak, kayıtsız şartsız demokratik sistemi esas kabul ederek bu zemin üzerinde inşa edilecek yeni bir anayasayadan yana olmak..Hiçbir ideolojiye tabi olmadan hazırlanacak, ortak yaşamın demokratik kurallarını belirleyecek yeni bir anayasadan bahsediyoruz..Kürt sorunundan, mezhepsel sorunlara kadar bütün sorunların çözümüne zemin teşkil edecek demokratik bir platformdan“..
Evet, bu satırlar yazılalı bir yıl olmuş; şu an, 7 Haziran seçimine giderken sürecin neresindeyiz dersiniz?.
Bakın daha bir yıl önce, yeni bir anayasa için herkesi güçbirliğine çağırırken tek koşul olarak „Darbeciliğe ve eski Türkiye’nin Devletçi düzenine karşı olmaktan, kayıtsız şartsız demokratik parlamenter sistemi esas kabul etmekten“ bahsetmişiz! Şimdi bunlar, „darbecilik“ (zaten yokmuş öyle birşey!!), „demokratik parlamenter sistem“ (o da zaten demokratik değilmiş!!) falan unutuldu hep!! Varsa yoksa „Türk tipi bir başkanlık sistemi“ var artık gündemimizde!.. Böyle şey olur mu, bir toplumun tarihsel toplumsal gelişme sürecinin gündemi böyle bir yılda değişecek yaz boz tahtası mıdır, ne istiyoruz biz Allah aşkına!..
Ben evde hep böyle „yeni Türkiye’nin doğumunu“ „yumurtadan civcivin çıkması“ olayıyla falan kıyaslayarak açıklamaya çalışınca hanım bana takılır: „ne civcivmiş yahu bu, bir türlü şu kabukları kırarak doğamadı gitti“ diye!.. Gerçekten de öyle, eski Türkiye’nin o Devletçi yapısı öyle bir zırh örmüş ki kendine, kabuk içinde kabuk mübarek; kabuklardan birini kırıyorsun karşına başka biri çıkıyor!.. Çıkıyor, çünkü o kabukları üreten bilinç dışı Devlet anlayışın kökleri ta ruhumuza sinmiş bizim!..
Çok kültürlü o antik yapı-Osmanlı- bakmış ki olmuyor, bütün o gayrımüslim tebaa falan almış başını gidiyor, „Devleti kurtarmanın“ bütün yolları tükenmek üzere, o zaman, o ana kadar hiç aklına gelmeyen, hep ikinci sınıf insan- kul olarak gördüğü Müslüman orta sınıflara demiş ki, „alın, bu Devlet sizin aslında, ne yaparsanız yapın kurtarın onu“!. Bir açıdan, „Denize düşen Devlet’in yılana sarılması“ olayıydı bu; çünkü, o Devlet ki, kendisine rakip olarak gördüğü için tarih boyunca o Müslüman orta sınıfın gelişmesini engellemişti hepl. Ama bu sefer başka çaresi yoktu artık, „alın“ diyordu „ulu Hakan Abdülhamid Han“, ve adeta Devleti teslim ediyordu onlara!!..
Ne yapacaktı Müslüman orta sınıf, „hayır, almıyorum“ diyerek Devletin öteki tebaaları-gayrımüslimler-gibi ona karşı mücadele bayrağı mı açacaktı! Devletti bu, el pençe divan önüne gelmiş diz çökmüş ve „ al beni, kurtar beni“ diye yalvarıyordu sana!..İşte, olayın özü gelip bu kahredici diyalektiğe dayanıyor!. Bugün bir Erdoğan’ın ikide bir tutup lafa „ecdadımız“ diye başlamasının, ağzını açınca, tarih boyunca Müslüman orta sınıflara kan kusturan bütün o Sultanları sayarak onlara sahip çıkmasının altında yatan saptırılmış diyalektik budur!. „Yeni Türkiye“ diye yola çıkan, Müslüman orta sınıfların öncülüğünde aşağıdan yukarıya doğru gelişerek bugüne kadar gelen burjuva demokratik devrim sürecinin bir türlü eski Türkiye’nin o kabuklarını kıramamasının diyalektiği budur. Aslında o kabuklar çoktan kırıldı, iktidar ele geçirildi ama bundan haberleri yok bizimkilerin; yok, çünkü o kabukların Devletçi ideolojiye dayanan kökleri kendi içlerinde olduğu için onlar hala kendi dışlarında sandıkları kabukları kırmakla uğraşarak kendi kimliklerini üretebileceklerine inanıyorlar!. Kendi bilinçlerini örümcek ağlarıyla saran eski Türkiye’nin -islamcı da olsa- Devletçi ideolojisinin etkisinden bir türlü kurtulamıyorlar!..
Gene aynı yazıdan alıntıyla devam ediyorum: „Ben anlamıyorum bu işi, bir yandan küresel sermayeyi ülkeye çekmeye çalışıyoruz, ama öte yandan da hala ihracatın yarıdan fazlasını yapan insanları- artık küresel sermayenin bir parçası haline gelmiş olan “İstanbul burjuvazisini- tu kaka etmekle meşgulüz; elimizden gelse neredeyse eski Türkiye’nin „Müsadere“ silahını kullanarak onları mülksüzleştirmeye bile çalışacağız!!. Daha evelsi gün televizyonda sordular Erdoğan’a, “Koçlarla görüşmeniz nasıl oldu” diye! Ama düşünün, bu görüşme bile Barzani aracılığıyla olmuş (geçen yılki görüşme bu!). Yani, bir Barzani bile bizimkilerden daha akıllı!. Adam İstanbul sermayesi falan demiyor, küresel sermaye kapsamı içinde kim gelirse bunların hepsini buyur ediyor, onlar da orada yatırımlar yapıyorlar“.
Tamam, eski Türkiye’nin egemenleriydi bunlar da, eski Devletin koltuğunun altında gelişmişlerdi. Bu yüzden de, Anadolu burjuvazisine karşı mücadelede eski Devletin saflarında yer alıyorlardı, bunlar hep bilinen doğrular. Bu tutumlarını sürdürdükleri sürece bunlara karşı olan mücadelede sen haklısın da, burası açık; ama bunu yaparken bir yandan da kapıyı açık tutmak, ülke açısından muazzam bir sermaye ve küresel ilişki birikimini temsil eden burjuvazinin bu kesimlerini de Yeni Türkiye’nin saflarına kazanmaya çalışmak
zorundasın. Yani, bunların „eski Türkiye’nin Devletçi burjuvaları“ olma tarafına karşı verilen mücadelenin sizi sermaye-küresel sermaye- düşmanlığı noktasına getirmemesi lazım! İşi bu noktaya getirmeye başladığınız an bu sefer başka bir ideolojik sapma giriyor gündeme ve „kapitalizme karşı alternatif islami sistemler“ falan aramaya kalkıyorsunuz!!.
Şunu unutmamak gerekiyor ki, Devletin koltuğu altında falan da gelişmiş olsalar bunlar da burjuvadır sonunda..Ve de küreselleşme süreciyle birlikte bunların da artık eski Devletçi yapıya, ulusal sınırlar içinde kalarak Devletin sağladığı tekel karıyla yetinmeye ihtiyaçları kalmamıştır.. 12 Eylül sonrasında küreselleşme sürecinin daha büyük olanaklar sunduğunu gören eskinin Devletçi burjuvaları hiç düşünmeden sırtlarındaki o Devletçi kabuğu atarak Özal’la birlikte daha geniş ufuklara doğru yönelmeyi bilmişlerdir. Ama siz-„devrimin islamcı jakoben kahramanları“- tutuyorsunuz, bu insanları dışlayarak onları Pensilvanya kapılarından medet umar hale getiriyorsunuz!..“
Bu satırlar bir yıl önce yazılmış ama, daha iki gün önce sayın Erdoğan gene kapıştı TÜSİAD yönetimiyle!. Neymiş efendim „enflasyon bir türlü düşmüyor“ falan gibi laflar ediyorlarmış! E kardeşim etsin varsın, niye kızıyorsun ki, herkesin seninle aynı şekilde konuşması mı lazım!
Özal ve „tarihsel uzlaşma“ kültürü..
Hani bu günlerde her önüne gelen Özal’dan övgüyle bahsediyor ya, gelin isterseniz şu Özal olayını bir kere de birlikte düşünelim. Kimdi Özal, neden öyle bir anda kucaklamıştı Türkiye onu? Hangi „tarihsel uzlaşmaydı“ Özal’ın temsil etttiği? Bir ucunda Anadolu burjuvazisi ve halk varsa, öteki ucunda da İstanbul burjuvazisi yok muydu o ittifakın? 12 Eylül Darbecilerine destek çıkan büyük burjuvalar da Özal’la birlikte bundan sonraki çıkarlarını dışa açılmada-küreselleşme sürecinde görerek Özal’ın temsil ettiği o tarihsel uzlaşmaya dahil olmamışlar mıydı?
İşte Özal farkı burada! Örneğin Özal da Abdülhamid'e sahip çıkıyordu (şu videoyu bir dinleyin hele: https://www.facebook.com/ulketv/videos/10153606671139466/?fref=nf ), ama o, İttihat Terakki'den ve daha sonra da Kemalist dönemden falan bahsederken tarih mühendisliği yapmaya çalışmıyor, tarihi gerçekleri açıklamakla yetiniyordu o kadar. Tarihi "restore" ederek-kendini de "Abdülhamid Han'ın" yerine falan koyup Sultanlaştırarak "sil baştan" onu yeniden yaşayalım gibi ideolojik bir duruş ortaya koymuyordu!..Burjuvazi içinde bir kanadın sözcülüğüne soyunmadan, "dört eğilimi birleştirerek" antika topluma-eski Türkiye'ye karşı yönünü yeni Türkiyeye çeviriyordu..Bir Özal'ın duruşuna bakın bir de şimdikilere!..
Hadi bunu da unuttunuz diyelim, aynı burjuvalar siz iktidara geldikten sonra sizi de desteklemediler mi? Burjuvazidir bu, kendi çıkarı neredeyse oraya döner!. Ama yok, paylaşmak yetmiyor size, çünkü onlar daha büyük oldukları için, onların bankaları falan da olduğundan pastanın kaymağını onlar yiyordu; madem ki Anadolu burjuvaları olarak devrimin başını siz çekiyordunuz, o halde aslan payı da size düşmeliydi!! İşte bu türden sınıfsal güdülerle- tabi işi islamcı ideolojik kılıflara da sokarak -“kapitalizme alternatif islami sistemler” falan da uydurarak-ittifakı bozdunuz!.. “Darbeciliğe karşıyız” falan derken doğal-sınıfsal müttefiklerinizi bir yana bırakarak tekrar eski Türkiye’nin dinazorlarıyla dansetmeye başladınız!. “Demokratik parlamenter sistem” falan derken, şimdi lafı “sakat doğmuş parlamenter sisteme” çevirip (bizler de bir zamanlar “Filipin tipi parlamenter sistem” diye dalga geçiyorduk onunla!!) dümeni, daha ne olduğunu şu ana kadar kendinizin bile açıklayamadığınız bir „Türk tipi başkanlık sistemine“ doğru kırdınız!. Ne bekliyorsunuz ki bu durumda, “tamam alın size 400 oy, padişahım çok yaşa“ mı diyecekti bu halk size!! Bakın, bu yanlış politikalar şu anda Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik bir başkanlık sisteminin bile önündeki en büyük engel haline geldi!..Bir “Türk tipi” lafı tutturdunuz gidiyor!!..”Türk tipi” diye diye milleti başkanlık sistemine düşman ettiniz!..
Yani, lafın kısası hem yeni Türkiye ittifakını-„tarihsel uzlaşmayı” bozdunuz, ama hem de şimdi “yeni bir toplum sözleşmesi” olarak yeni bir anayasadan bahsediyorsunuz!
Sorarım size, kiminle yapacaksınız bu “toplum sözleşmesini”, bir avuç “inşaatçıyla mı! Yoksa, seçim sonrasında eski Türkiye’nin partileriyle yeni bir “uzlaşma” zemini aramaya mı çalışacaksınız!? Hadi diyelim ki bu halk size 400 milletvekilini verdi, yeter mi bu bir “toplumsal uzlaşma” için? Sınıflı bir toplumda toplumsal uzlaşmanın bir diğer adı da TARİHSEL UZLAŞMADIR. Ve bu türden uzlaşmalar daima eskiyi temsil eden egemen sınıfa karşı yaşam koşullarını yeniyle birlikte oluşturmaya çalışan sınıf ve tabakalar arasında yapılır..Ama siz zaten bu gerçeği kavrayamadığınız içindir ki daha önce gittiniz eski Türkiye’nin dinazorlarıyla bir uzlaşma arayışına girdiniz!. Bu olmayınca bu sefer de şimdi başka bir uca giderek “verin 400’ü yapalım yeni bir anayasa” diyorsunuz!. Hem de “Türk tipi” cinsinden!!..Hiç mi öğrenmeyeceksiniz siz!..
Sanılmasın ki ittifak-„tarihsel uzlaşma“ zemini- sadece İstanbul’un büyük burjuvalarıyla bozuldu; bir kaç “danışmanın” ideolojik öncülüğüyle yol almaya çalışarak kendi dar sınıf çıkarlarınız uğruna geniş halk kitleleriyle olan ittifakı da bir yana bırakmaya başladığınızın farkında değil misiniz?. Bir avuç „tekel dışı ihracatçı“ burjuvanın (bu kavram bana hep 70’lerdeki MDD-UDD kavramlarını hatırlatır!!) çıkarları uğruna “yerleşik sistem” falan diyerek kapitalizmle de kavga etmeye başladınız!!. Merkez Bankası’yla olan kavganın altında yatan nedir ki? „Varsın döviz yükselsinmiş, piyasa kendi dengesini bulurmuş“, böyle diyor çok bilmişler!! Sen hergün kendi ekonomi yönetiminle kavga et, Merkez Bankana küfret, seçimlerden sonra adına „Erdoganomic“ denilen „kapitalizme alternatif bir“sistemi„ uygulamaya koyacağını ilan et („danışmanlarınız“ hergün bu konularda yazıp çiziyorlar!!) ondan sonra da „patinaj yapıyoruz“, daha ileri gidebilmemiz için „örfümüze uygun Türk tipi bir başkanlık sistemine“ ihtiyacımız var de!.. Ne yani „başkan“ „yüru ya kulum“ deyince ekonomi birden şaha mı kalkıverecek?..Sanki senin bir cari açık sorunun yok, sanki Almanya, Japonya falan gibi cari fazla veriyorsun sen!!.. Ayakların bir türlü yere basmaz oldu artık, nereye varılır ki bu şekilde! Tutturmuşsunuz bir „ikinci milli kurtuluş savaşı“ hikayesi, bizim 70’lerde terkettiğimiz sloganların gölgesinde yol almaya çalışıyorsunuz!.. („yaşasın tam bağımsız Türkiye’ye bunlar sahip çıktılar şimdi; tabi sonuna bir de „emperyal“i ekleyerek!! Allahım sen nelere kadirsin!!)
Türkiye'nin siyaseti de ekonomi yönetimi de bugün vesayet altında-daha da ötesi, Merkez Bankası'nın iradesi teslim alınmış durumda..yani yok hükmünde!.. Türkiye'yi bugün kim yönetiyorsa onu da bir kaç “danışmanın” ideolojik tercihleri yönetir hale geldi. Bu gerçeği görmeden başka bir şeyi görmek mümkün müdür?..
Bakın iki ay önce Ukrayna ambargosu nedeniyle Ruble dolar karşısında neredeyse yüzde elliye kadar değer kaybetti..Peki ne yaptı Rusya'nın ekonomi yönetimi? Hemen faiz silahını çekti, şok etkisi yapacak bir hamleyle faizleri yükseltti..Sonra? Daha aradan iki ay geçmeden şimdi “Ruble tekrar sakinleşti, faizler düşmeye başladı” deniyor!..Şimdi, bizde de “şu yapılsın, bu yapılsın” demiyorum!. Bu MB ‘nın işidir..Mesele MB nın devre dışı bırakılmış olmasında, onu anlatmaya çalışıyorum. Arabaya binmiş yolda gidiyorsunuz..yol açıksa gaz verirsiniz, bir engel varsa frene basarsınız, sağa sola direksiyon kırarak yol almaya çalışırsınız.. Ama tepenizde bir otorite sizin bütün bu yönetim tekniklerini özgürce kullanmanızı engelliyorsa, ve bunun da gerekçesi ne yapalım "İkinci Kurtuluş Savaşı veriyoruz", "kapitalizme alternatif başka bir sistem" arayışı içindeyiz, “küresel sermaye çevreleriyle, finans oligarşisiyle savaş halindeyiz” falan gibi ideolojik yönelimlerse işiniz zor demektir!!..
Bakın dolar aldı başını gidiyor ve MB seyrediyor!..Ekonomi bakanı da diyor ki "bırakın dolar kendi dengesini bulur!..Enflasyon da ona göre bu denge içinde yerine oturur"..Nedir bütün bunların anlamı?.."Dolar varsın yükselsin..cari açıkmış, enflasyonmuş falan bunlar önemli değil"... "Bu halk nasıl ki şimdiye kadar sırtını devlete dayamış olan devletçi bir burjuvazinin sermaye birikimi için çalışmışsa, şimdi biraz da yeni burjuvazinin sermaye birikimi için dişini sıksın"!!..Söylenmeye çalışılan budur sanki!.. Yarın dövizdeki bu yükseliş olduğu gibi fiyatlara-enflasyona da yansıyınca ne olacak o zaman?.. Hangi “toplumsal sözleşmeyle” ikna edebileceksiniz halkı bu durumda!!
SONUÇ: 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu Erdoğan’a vermiştim, bunu da açıkça yazdım o tarihte. Çünkü o zaman bu, Devlet sınıfına karşı verilen mücadelenin bir dönüm noktasıydı ve bu tepe noktasının mutlaka aşılması gerekiyordu. Yarın tekrar aynı durum söz konusu olsa gene tercihimi hiç tereddütsüz aynı şekilde kullanırım..
Henüz daha karar vermedim ama, bu sefer-yani 7 Haziran için- içimden hiç oy kullanmak gelmiyor!. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu bireysel bir tercih, boykot çağrısı falan değil! Tam tersine, seçimi gene AK Parti’nin kazanmasını istiyorum, ama çıkaracağı milletvekili sayısı 329’u geçmemek kaydıyla!.Bu arada tabi HDP de mutlaka barajı aşarak meclise girmeli!. Çünkü ancak o zaman “yeni bir toplum sözleşmesinin” ne anlama geleceği daha iyi anlaşılabilecek. “Tarihsel uzlaşma” nın ne olduğu ancak o zaman daha iyi ortaya çıkacak.. Burjuvazinin bütün kanatlarını, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün çalışanları, Kürtleri, Alevileri, gayrı müslimleri, kısacası yeni bir Türkiye özlemi içinde olan herkesi temsil edecek- içine alacak yeni bir anayasa zemini ancak o zaman olmazsa olmaz hale gelecek!..
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023