Münir AKTOLGA
20.YY. KALINTISI DÜNYA GÖRÜŞLERİNİN, İDEALİZMİN VE MATERYALİZMİN SONU, VAROLUŞUN GENEL İZAFİYET TEORİSİ…
Makalenin 1. Bölümünü, „şimdi artık deneye dönebiliriz, çünkü söz konusu deney („Schöridinger’in Kedisi“) Einstein-Schrödinder ekibinin, „Kuantum fiziğinin Kopenhag yorumcuları“ da denilen Heisenberg-Bohr ekibine karşı, onların anlayışını, yorumlarını çürütmek için tasarlanmıştır diyerek bitirmiştik!.. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Schrödinger-Einstein ekibinin amaçları, yani varmak istedikleri nokta açıktır: Nesnelerin, hem maddi, hem de manevi anlamda bizden bağımsız objektif mutlak gerçekler olarak varolduklarını” ispat edebilmek... “Biz onları -onların varlığını- bilelim bilmeyelim, onların mutlak gerçeklikler olarak bundan bağımsız bir şekilde varolduğunu gösterebilmek...
Evet, kafesin içindeki kediye ne oldu?..
Einstein’ın da içinde bulunduğu Schrödinger ve ekibi diyorlar ki, “kutunun içindeki kedinin ölü mü diri mi olduğu bizden bağımsız (hem maddi olarak, hem de bilincimizden bağımsız bir şekilde) objektif-mutlak bir gerçekliktir (biz bunu bilelim bilmeyelim, orada bizden bağımsız bir kedi gerçeği bulunmaktadır) ama kuantum teorisi bunu reddediyor! Evet, kutunun kapağını açıp da içine bakana kadar, kedi ölü mü, diri mi bunu bilemeyiz, ama bu, kutu açılmadan önce kedinin ölü veya diri olarak bizden bağımsız bir şekilde kutunun içinde varolduğu gerçeğini değiştirmez. Kısacası, kedi, biz kutuyu açıp da içine bakmadan önce de ya ölü, ya da diri olarak o kutunun içinde vardır. Bu teoriyi -kuantum teorisinden bahsediyorlar- savunanlara göre ise, objektif gerçeklik, ancak onlar kutunun kapağını açıp da içeri bakınca ortaya çıkıyor; yani daha önce böyle bir şey yoktur! O ana kadar, kutunun içindeki kedi %50 ihtimalle ölü, %50 ihtimalle diri olarak sadece bir ‘idee’den ibarettir!! Bu ihtimallerden -idee’lerden- hangisinin gerçekleşeceği, gözlemcinin kutunun kapağını açma anında ortaya çıkıyor... Kuantum Teorisi’nin “Kopenhag yorumcuları”, işin içine gözlemcinin iradesini sokarak olaya (varoluş olayına) sübjektif bir yön katıyorlar. Bu yanlıştır! Paris şehri, biz Paris’te olalım ya da olmayalım, bizden bağımsız, objektif-mutlak bir realite olarak vardır! Tıpkı, kutunun içindeki o kedi gibi”!..
Şimdi, Heisenberg-Bohr ekibine dönerek, biraz da, onlar olaya -bu deneye- nasıl bakıyorlar onu görelim:
Heisenberg-Bohr ekibine, yani “Kuantum Teorisi’nin Kopenhag yorumcularına” göre, olay “Schrödinger-Einstein ekibinin -onlar gibi düşünenlerin- ifade ettikleri kadar basit değildir”!
“Siz her şeyi birbirine karıştırıyorsunuz” diyor onlar da! “Klasik fizikle kuantum fiziğini, makroskobik-mekanik dünyanın değer yargılarıyla mikroskobik dünyayı birbirine karıştırıyorsunuz” diyorlar! “Evet, günlük, pratik yaşantımızda Paris şehri bizden, yani gözlemciden bağımsız olarak vardır, bu doğrudur! (Aynı şekilde, yukardaki deneyin sonucunda da kedi ya ölmüştür, ya da sağdır, bunun bizimle hiçbir alakası yoktur...) Ancak, günlük hayatımızın içindeki bu “gerçekler” sadece, bize hiçbir zararı olmayan, tersine işimizi kolaylaştıran pratik birer kabuldür o kadar! Buradan yola çıkarak ilkesel sonuçlara varamazsınız. Örneğin, bir elektron için de aynı şeyi söyleyemezsiniz, çünkü, bu durumda bilmek ölçmekle gerçekleşiyor, ölçmek ise etkileşmektir; ama etkileşince de değiştiriyorsunuz. Ölçme nesnesi, günlük hayatın içinden, Paris şehri, ya da örneğin bir araba -veya kutudaki kedi gibi- makroskibik bir cisim olduğu zaman, ölçme-bilme işlemi esnasında gözlemcinin yapacağı etkinin hesaba katılması gereken bir rolü olmayacaktır. Ama, bir elektron söz konusu olunca,
o bir tek ölçme fotonu bile her şeyi değiştiriyor. Öyle ki, bu durumda ölçme işlemi esnasında varlığını belirlediğiniz elektron, artık işleme başlamadan önce objektif bir realite olarak mevcut olan elektron değildir, etkileşme esnasında yarattığınız değerleriyle varolan bir elektrondur. Her etkileşme, kendisine göre farklı değerlere sahip bir elektron yaratabilir. Çünkü, etkileşmede kullanacağınız fotonun cinsine göre elektron farklı bir şekilde etkilenmiş olacaktır”...
Peki bu kadar mı; yani, Heisenberg-Bohr ekibinin söylediklerinin hepsi bu mu? Eğer bu kadar olsaydı tamamdı, bu görüşlere karşı kimse bir şey diyemezdi, ama öyle değil işte...
Onlar, bütün bunlara ek olarak bir de diyorlar ki; “kutunun kapağını açıp da gözlemci olarak içeride olup bitenleri bizzat görene, tesbit edene kadar kedi %50 ölü %50 diridir. Bu konuda başka bir şey söyleyemeyiz”!.. “Yani, ne olup bittiğini bilmediğimiz sürece, kedinin ölü ya da diri olduğuna dair bir şey söyleyemeyiz. Böyle bir söylem, bizim dışımızda objektif bir gerçekliğin bulunduğuna ilişkin metafizik anlayışı kabul etmek olurdu. Kapağı açıp da gerçek durumu tesbit edene kadar kutunun içindeki kedinin ‘objektif gerçeklik’ olarak varlığından bahsetmek bilim dışıdır”...
Çok açık! Bu durumda “Kopenhagcılar” kedinin varoluşuna ilişkin (onun ölü ya da diri olarak varlığına ilişkin) gerçekliği gözlemcinin sübjektif yargısına -bu konudaki bilgisine- bırakmış oluyorlar...
Yani şunu diyemiyorlar bir türlü; “bu deney gözlemci olarak bizim dışımızda gerçekleştiği için, evet kapağı açıp da içerde ne olup bittiğini görene-bilene kadar kedi ölü mü diri mi bunu bilemeyiz; ama bu, bize -bizim bilincimize- ilişkin bir durumdur ve bunun esas konuyla alakası yoktur. Bu olay bizim dışımızda gerçekleştiği için, bizden bağımsız olarak kedi ya ölmüştür, ya da diri olarak varlığını sürdürmektedir. Kuantum mekaniğinin sübjektif idealizmle-gözlemcinin olaya iradi müdahalesiyle alakası yoktur!.. Gözlemcinin rolü onun ölçme işlemine -etkileşmeye- maddi bir gerçeklik olarak katılmasıyla anlam kazanır. Nitekim, eğer kutunun içinde, kedinin bulunduğu kısımda, gaz maskesi takmış bir gözlemci bulunsaydı, daha kutu açılmadan önce gerçek durum onun tarafından çoktan tesbit edilmiş olacaktı”!..
Bir kere böyle deseler olay bitecek, ama diyemiyorlar işte! Diyemiyorlar, çünkü onların da kafaları karışık. Sübjektif idealist-pozitivist bir virüs var onların zihinlerinde de!..
Önce deneyi bir daha gözden geçirelim isterseniz:
Bence Einstein-Schrödinger ekibi tarafından hazırlanmış olan bu deney, aslında kafa karıştırmaya yöneliktir!.. Çünkü burada, makroskobik-mekanik dünyanın “gerçekleri” (Newton Fiziği’nin konusu olan ve günlük hayatın kabullerine dayanan “gerçekler”) bir dünya görüşü haline getirilerek önümüze konuyor. Bir elektronla bir kedi aynı kategori içinde değerlendirilerek kuantum mekaniğinin yolu kesilmeye çalışılıyor! Bu bir; ikincisi de (bence en önemlisi), “objektif gerçeklik” kavramı “izafi objektif gerçeklik”, “mutlak objektif gerçeklik” ayırımı yapılmadan kullanıldığı için varoluşun özü ortadan kayboluyor...
Kuantum mekaniğinde bir elektron üzerinde ölçme işlemi yapan gözlemciyle elektron arasındaki ilişki sadece iradi -sübjektif- bir ilişki değildir. Bu, maddi olarak gerçekleşen karşılıklı bir etkileşme, birbirini yaratma ilişkisidir. Halbuki söz konusu Kedi deneyinde “gözlemci” bizzat -yani maddi olarak- deneyin, etkileşmenin içinde yer almıyor! Her şey onun dışında olup bitiyor. Yani o, hiçbir şekilde sürecin bir parçası değildir. Bu yüzden de, kendi dışında olup biten bir etkileşme hakkında bir şey
söyleme olanağı yoktur. Deneyin sonunda kedi ölüyor mu yoksa sağ mı, nereden bilecek ki gözlemci bunu?..
Kedi, sadece içinde bulunduğu etkileşmeyi temel alan bir koodinat sistemine göre ölü ya da diri izafi objektif bir gerçeklik olarak vardır...
Yani, kedinin durumu, sürecin -etkileşmenin- dışında bulunan bir gözlemcinin sübjektif iradesinden bağımsızdır. Gözlemci bilsin bilmesin, onun dışında, başka bir koordinat sistemine göre izafi-objektif bir realite olarak ölü ya da diri bir kedi bulunabilir. Buradan, hiçbir şekilde, olayların ve süreçlerin-nesnelerin objektif mutlak gerçeklikler olarak varoldukları sonucu çıkmayacağı gibi, kedinin varlığının gözlemcinin bu konudaki bilincine bağlı olduğu sonucu da çıkmaz! Varoluşun izafi-objektif gerçekliğini metafizik bir “mutlak gerçeklikle”, “kendinde şey”le veya sübjektif idealizmle karıştırmamak gerekir!..

Mesele şudur: “zaten bizden bağımsız olarak mutlak bir şekilde varolan şeyleri” mi ölçmeye-bilmeye çalışıyoruz (gözlemci olarak bunlara ilişkin “bizden bağımsız olarak varolan mutlak bilgileri” mi çıkarmaya çalışıyoruz), yoksa, ölçme-bilme işlemi esnasında yaratılmasına katkıda bulunduğumuz şeyleri mi biliyoruz?..
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023