Murat AKSOY

Ölümlerin sorumluları ölülerin omuzlarında yükselirken
1.02.2016
1248

Ölüm, Türkiye’nin kaderi olmamalı.

 

Diyarbakır, İdil, Nusaybin ve Yüksekova. Her gün başka bir yerden ölüm haberleri geliyor.

 

Her haberle ölüme alışıyoruz, ölüme duyarsızlaştırıyoruz. Ölen bizim canımız olmadıkça, tepki vermiyoruz.

 

Ve farkına bile varmıyoruz artık ölümlerin.

 

Sayıları konuşuyoruz artık. “Önceki gün 5, dün 7, bugün 10”.

 

Sayı büyüdükçe, önce öfkemiz artıyor, sonra o sayıyı da kanıksanıyoruz.

 

ÖLÜMLERİN SORUMLULARI ARAMIZDA

 

Ancak, bu ölümlerin sorumluları hiçbir hesap vermeden aramızda dolaşıyorlar.

 

Toplantılarda, meydanlarda, söyleşilerde süreci, “Kurtuluş Savaşı” olarak tanımlıyorlar. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, 300’ün üzerinde şehit verdik ama kazanımlarımız çok daha fazla mealinde bir ifade kullanabildi.

 

Ölüm, kurtuluş savaşıyla “kutsallaştırıldıkça”, sıradanlaşıyor.

 

İnsan şu soruların cevaplarını merak ediyor;

 

Türkiye, ne zaman kim tarafından işgal edildi?

 

“Kurtuluş Savaşı”na ne zaman başladık?

 

Güneydoğu’yu ne zaman kaybettik?

 

Bayrağımız ne zaman indirildi?

 

Bütün bunlar olurken iktidar neredeydi?

 

Bu olanlarda iktidarın hiçbir sorumluluğu yok muydu?

 

AKP DE, PKK DA ÇÖZÜMSÜZLÜĞU KULLANDI

 

Adı konularak 3 Ocak 2013’te başlayan “çözüm süreci”, 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce ya da sonra değil, Gezi süreci ile son erdi. Çünkü çözüm sürecinin temeli demokratikleşme idi. Demokratikleşemeyen bir Türkiye’nin ne Kürt sorununun ne de çözümü demokrasiden geçen hiçbir sorunu çözme şansı yoktu.

 

Sonrasında AKP, adım adım otoriterleşerek tek adam rejimine dönüştü.

 

Nitekim Öcalan’ın 21 Mart 2013 çağrısı sonrasında; PKK 5 Nisan’da başlattığı geri çekilmeyi 8 Eylül 2013’te durdurdu.

 

PKK, geri çekilmeyi vaat edilen demokratikleşme adımlarının atılmamasına bağlasa da esas nedeni; önceliğin çözüm sürecinden Suriye’de 3 kantonda ilan edilen özerkliğin kurumsallaşması olduğundandır. Nitekim, geri çekilmeyi durduran PKK, çatışmasızlığa son vermedi.

 

Çatışmasızlık PKK açısından hem Suriye’de özerkliğin kurumsallaşması hem de Öcalan’ın AKP ile sürdürdüğü görüşmelerde sık sık ifade ettiği “büyük savaşa” hazırlık oldu. Bu ise, PKK’nın bölgede kırla birlikte şehirde de varlığını güçlendirmesi ile oldu.

 

PKK’nın bölgede etkiliği arttırması, Türkiye’nin bölgeyi kaybetmesi anlamına geldi ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün yaşanan süreci “kurtuluş savaşı” olarak tanımlıyor.

 

AKP’NİN ÖNCELİĞİ SEÇİM KAZANMAK OLDU

 

PKK’nın bölgede kırla birlikte şehirde de etkinliğini bir anlamda “hakimiyetini” arttırdığı dönemde; askerden gelen “terörle mücadele” taleplerinin büyük kısmına AKP iktidarı olumsuz cevap verdi.

 

Çünkü AKP de bu çatışmazlıktan yararlanmak itiyordu ve yararlandı da. PKK,  Güneydoğu’da hakim güç olurken; AKP’nin tek önceliği 2014’te yapılacak yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 2015’teki genel seçim oldu.

 

2014’de 30 Mart yerel seçimlerini ve 10 Ağustos cumhurbaşkanlığını kazasız atlatan Erdoğan, 7 Haziran 2015 genel seçiminde ne yazık ki, vesayetindeki AKP’yi tek başına iktidar yapma hedefine ulaşamadı. 

 

7 Haziran sonrasında her türlü koalisyonu, kendi siyasi geleceği için risk gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım’ seçim kararı alındı.

 

1 Kasım’da tek başına AKP iktidarı için ihtiyacı olan milliyetçi oyları almak için çözüm sürecini buzdolabına kaldırma fırsatını Viranşehir’de 2 polisin evlerinde öldürülmesi ile kavuştu. Ve PKK’ya Güneydoğu’da savaş ilan edildi.

 

YARDIM VE YATAKLIK SUÇU

 

Ondan sonraki süreci hepimiz biliyoruz.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kurtuluş Savaşı” dediği, göz yumdukları için bölgede etkisini güçlendiren PKK’nın etkisiz hale getirilmesidir.

 

Oysa asker bu süreçte, PKK’nın etkisini kırmak için pek çok defa müdahale etmek istemiş ancak siyasi otorite buna engel olmuştur.

 

Nitekim son dönemde, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere prk çok AKP yetkilisi bunları açık açık ifade etmiştir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP için yargıya yaptıkları yardım ve yataklıkla ilgili suç duyurusu, bu sürecin hukuki soruşturma altına alınma talebidir. Bu açıdan çok değerli ve önemlidir.

 

İktidarın, iktidarının tahkim etmek için başlattığı bu savaşa, PKK’nın bu kadar iştahla cevap vermesi, onların da Kürtleri, Kürtlerin sorunlarının çözülmesi konusunda çok da istekli olmadıklarını göstermiştir.

 

PKK hem bölgede elde ettiği gücü konsolide etmek hem de 7 Haziran seçimlerinde, HDP’nin, sivil siyasetin güçlenmesi adına elde edilen kazanımlardan duyduğu rahatsızlık nedeniyle savaşa aynı şiddetle karşılık verdi.

 

HAKLARIN DEĞİL İKTİDARIN SAVAŞI

 

Bugün ister asker, ister polis, ister sivil, ister PKK’lı olsun; ölen her genç Erdoğan/AKP iktidar blokunu ile PKK’nın sahip oldukları iktidarı korumasının kurbanlarıdır.

 

Ölen gencecik insanlar, kurtuluş savaşının ya da Kürt sorununun demokratik çözümü için değil iktidarların kurbanıdır.

 

Bunun için çözümün ilk adımı silahların susmanı sağlamaktır. Bu da, Türklerin ve Kürtlerin kendi iktidarlarına mesafe alabilmesi ile mümkündür. Bunu sağlayacak olan ise Batı’da ve Doğu’da iktidar odaklarının dışındaki STK’lar, kanaat önderleri ve siyasilerin barış dilini ortaklaştırıp bunu siyasallaştırmasıdır.

 

Yoksa Türkiye, ölüm sırasının yaşlılardan gençleri geçtiği, birbirinden duygusal olarak kopmuş, kerhen yan yana yaşayan, yaşamak zorunda kalan ülkeye döner.

 

Bu ölümleri, ölü sayısını kanıksayarak, ona alışarak değil, neden öldüklerini sorgulayarak durdurabiliriz.

 

Bu ölümleri, sorumluların ölülerin omuzlarında yükselmesine itiraz ederek durdurabiliriz.

 

Hep beraber. 

 

MURAT AKSOY / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar