Murat Sevinç
Sürpriz yok kuşkusuz, neden olsun ki! Türkiye’yi yönetenlerin öncelikleri belli. Feda edebilecekleri ve asla edemeyecekleri, belli. Yöntemleri belli. Başka türlü davranamazlar, çünkü başka türlü davranamıyorlar! Bir hafta dayanabildiler yalnızca ve dün bir bakan, mealen ‘İstanbul Kanal’a karşı çıkanların (çok yararlı bir yatırım olduğu için!) ülkeye virüsten daha fazla zarar veren ‘fırsatçılar’ olduğunu buyurdu, örneğin.
Fakat şu anda gözaltına alınabilecek, sövülebilecek, tutuklu yargılanabilecek, adli kontrolle serbest bırakılabilecek, işinden atılabilecek, işlevsiz komisyonlara havale edilebilecek, korkutulabilecek, vatan haini ilan edilebilecek bir hasımla; faturası Kavala ya da Demirtaş’a kesilip kayyım atanabilecek bir sorunla değil, dünyayı esir almış virüsle karşı karşıyayız. Mahalle bekçileriyle filan başa çıkılamadığı gibi, virüsü Edirne sınırına süremiyor, Bodrum sahillerinden botlara bindiremiyorsunuz. Hamasetle, marş ya da şiir okuyarak yok edilemiyor.
Ezcümle, soru bu kez ‘çalışılmayan’ yerden çıktı. Sıralara ve ele kola yazılmış eski kopyaların, minarelerden okunan ve tedirgin insanları iyice korkutan duaların, TV’lerdeki yarım akıllı soytarıların, Kanal İstanbul ihalelerinin, kabadayılıkların bir işe yarayıp yaramayacağını şimdiden kestirmek güç. Zor gibi. Çok zor.
Bana kalırsa yönetenler, elbette her şeyi ama her şeyi kusursuzca bildiklerine iman etmiş yönetenler, belli ki kendilerinin bizlere Allah’ın bir lütfu olduğuna inanmış yönetenler ve çevrelerindeki dalkavuk halesi, ahalinin ‘maddi ve manevi’ durumunu kavramaktan çok uzak. Başka bir gezegende yaşıyor gibiler. O ‘ahaliye’ kendi seçmenlerinin bir kısmı da dâhil, kuşkuları olmasın.
Muhalefet partileri seslerini, hemen her zaman olduğu gibi yeteri kadar güçlü çıkarmasalar da, takip edebildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu ve Sancar kendi ‘gereklilikler’ listelerini kamuoyuyla paylaştı. Hepsinin önerilerinde makul ve gerekli maddeler var kuşkusuz.
Buna mukabil, olup biten her şeye dışarıdan bakan sıradan bir yurttaş olarak, keşke kendilerine, açıklamalarının tedirgin yurttaş kesimlerindeki ‘yalnızlık-terk edilmişlik’ duygusunu gidermediğini duyurabilseydim. Çevremde hâkim olduğunu gözlemlediğim ve çok haklı gerekçeleri bulunan ‘güvensizliği’ aktarabilseydim.
Yeni Türkiye’nin eşsiz rejiminde (ki rejimi en iyi anlatan görüntüler, Erdoğan’ın herkesten üç metre mesafede, diğerlerinin yan yana oturduğu toplantı fotoğrafları!), askıda bir anayasamız var. Ama var. Henüz yürürlükte.
Hal böyleyken Anayasa’daki bazı hükümleri ve haklarımızı bir kez daha hatırlatmak yararlı olabilir.
Muhterem okur,
Bizim vergilerimizle varlığın sürdürebilen devletin, ‘anayasal’ görevleri var. O anayasal görevler, bizlerin, yani yurttaşların haklarıyla ilişkili. Demokratik rejimlerin anayasaları, devletleri belli bir süre için yönetme yetkisi kazanmış olanların canlarının istediği gibi davranmasını engeller, yalnızca yönetenlere yetki vermekle kalmayıp devlete çok sayıda görev de yükler.
Anayasa’nın ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ nitelikteki ‘ikinci’ maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelindeki ilkelerden biri ‘insan haklarına saygı’dır. Türkiye devleti, her eylem ve işleminde, sınırları iç ve uluslararası hukukça ve hukukun sürekli gelişen ilkelerince belirlenen ‘insan haklarına’ uygun hareket etmek zorunda.
Bu bir görev. İlke.
Anayasa’nın ‘beşinci’ maddesi ‘devletin temel amaç ve görevlerini’ sayar. Buna göre, “Devletin temel amaç ve görevleri… kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Sayılanlar devletin görevi. Anayasanın emri.
Anayasa’nın 10. maddesi, ‘kanun önünde eşitlik’ başlığını taşır. Herkesin, ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu hükme bağlar. Dördüncü fıkrasına göre, “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Demek ki devlet, ”Evde kal” derken, bunu herkese, çalışmak zorunda olanlara da söylemek ve onlara, zorunlu olarak evde kaldıklarında yaşayabilecekleri geliri temin etmek durumundadır. Devlet, hem Sabancı ailesine, hem amele Mehmet’e “Evde kal” deyip amele Mehmet’i kaderiyle baş başa bırakamaz. Bu durum, Mehmet’in aleyhine tanınan bir imtiyazdır.
Anayasa’nın 15. maddesi, olağanüstü durumlara ilişkindir ve ‘temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması’ başlığını taşır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, en ağır koşullarda dahi (savaş, seferberlik, OHAL) kişinin “…yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığını bütünlüğüne dokunulamaz.”
Yaşam hakkı, maddi ve manevi bütünlüğün dokunulmazlığı (yani değeri) bu ölçüde mutlak işte.
Geldik, 17/1’e: ‘kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı’ başlığını taşıyor. Hükme göre, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
Ayrım tanımayan bir haktır. Yaşam hakkımızdır. Maddi ve manevi varlığın geliştirilmesi, hakkımızdır. Yaşamı korumak, devletin görevidir. Tercih hakkı yoktur yönetenlerin. Yurttaş arasında ayrım hakkı da. Hal böyleyken, “Evde kal” sloganı, ancak yurttaşın evde kalabilmesini sağlayacak koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Eğer maddede, ‘herkes’ yerine ‘Burak Özçivit’ ya da ‘Sabancı’nın çocukları’ yazıyor olsaydı durum değişirdi; ancak ‘herkes’ yazıyor. Herkes.
Anayasa’nın 49.maddesi, ‘çalışma hakkı ve ödevi’ başlığını taşır ve der ki: ‘Devlet… çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak…‘ amacıyla gerekli tedbirleri alır. Çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak zorundadır devlet. Devlet, her bir yurttaşını ve ‘çalışanını’ yaşatmakla, korumakla yükümlüdür. Bu bir görev.
Anayasa’nın ‘sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması’ başlıklı 56. maddesine göre; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” Ayrıca sağlık kuruluşlarının planlanması; devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak amacının gerçekleştirilmesini gözetmeye yöneliktir.
Yukarıda andığım düzenlemeler, anayasayı her açanın bir çırpıda bulabileceği hükümler. Demek ki her birimiz ve muhalefet partileri, temel anayasal haklarımızı yüksek sesle gündeme getirebiliriz. Getirmeliyiz. Şimdi değilse ne zaman!
Devlet, olağanüstü koşullar sona erene dek, yaşamak için her gün sokağa çıkmak zorunda olan yurttaşların, evde ‘insan gibi yaşamasına yetecek miktarda gelirle’ oturmasını sağlamalı. Bu bir görev. Aksi halde, işe gitmek zorunda olan insanlara ”Evde kal” demek; en zor durumdakilerin gözden çıkarılması dışında bir anlam ifade etmez.
Yaşam hakkı, ‘sağlıklı yaşam talebini’ barındırır. Farklı yorumlar gerektiren ötanazi yani ‘gönüllü ölüm’ vs. tartışmalarını bir yana bırakalım; yaşam hakkı, devlete ‘yaşatma görevi’ yükler.
Hocalarımızın hocası ve 1961 Anayasası’nın mimarlarından, 1997’de yitirdiğimiz Bahri Savcı’nın ‘Yaşam Hakkı ve Boyutları’ adlı kitabından bir alıntıyla, Bahri Hoca’ya bırakmak istiyorum son sözü: ‘Yaşatmacılık’ kuralının devlete yüklediği ödevler şunlardır: 1. Bireyin, beden bütünlüğü ve sağlığı içinde dünyaya gelmesini sağlamak. 2. Yaşamın, fizik, biyolojik, moral, entelektüel bir bütünlük içinde sürmesini sağlamak. 3. Sefaletten, gereksinmeden, ekonomik açıdan gelecek kaygısından kurtulmayı sağlamak. Yine devlet, kişilere güvenlik içinde yaşadıkları duygusunu da verebilmelidir ki, bunun koşulu, devletin hukuka bağlılığının sağlanabilmesidir: “…yaşatmacılık kuramı, Devlet için, özdeksel olarak örgütlenme zorunluluğu yaratır; yaşamı tüm tehlikelerden kurtulmuş kılacak olan, bugünün içindeki ve yarınki bütün yaşam kaygı ve kuşkularının silinmişliğini verecek olan bir örgütlenmedir bu… Buna artık, ‘güvence’ denmektedir” (Savcı, 1980: 93).
Devlet yurttaşına sağlıklı yaşam ‘güvencesi’ sunmalıdır. Vergi veriyoruz. Haklarımız var.
Eğer işe gitmek, ev dışında çalışmak, kişinin ve çevresindekilerin yaşamını tehlikeye atıyorsa evde oturmak bir insan hakkıdır. Anayasal haktır. Devlet, yurttaşının evde oturması için gerekli tedbirleri almakla görevlidir. Bu bir tercih değil, anayasal yükümlülüktür…
Uyarı: Olağanüstü önlemler-yasaklar, ancak olağanüstü hal koşullarıyla temellendirilebilir. Anayasa’da temel hakların nasıl sınırlanacağı hükme bağlanmıştır. 13. maddeye göre bu, ancak ‘kanun’ ile mümkün. ‘Umumi Hıfzıssıhha Kanunu,’ ya da ‘İl İdaresi Kanunu’ gibi mevzuatın hâlihazırdaki anayasa hükümleriyle çelişen yanları olabilir ve var. İdareye tanınan yetkiler olmakla birlikte, bu yasalara dayanarak sokağa çıkma yasağı ilan edilemez. “Ben yaptım oldu,” başka bir şey, ‘anayasallık’ başka. Birkaç yıl önce İl İdaresi Kanununa dayanarak valiliklerce ilan edilen sokağa çıkma yasakları Anayasa’ya külliyen aykırıydı. Yaptılar, çünkü yapabildiler. Eğer bir kez daha yapılırsa, yine aykırı olur.
Bu durumda, sokağa çıkma yasakları ancak OHAL ilan edilerek konulabilir. Fakat sokağa çıkma yasağı talep edenlere şunu hatırlatmak isterim: Türkiye’de OHAL ilan edilirse, cumhurbaşkanının ‘OHAL kararnamesi’ çıkarabileceği hesaba katılmalı. Bu özel koşullarda, temel hak ve özgürlükleri de büyük ölçüde kapsayacak ve AYM (kendi saçma sapan kararı nedeniyle!) denetiminin dışında olacak kararnameler. Bir kişiye, çok önemli konularda neredeyse yasama gücünü devretmekten ve olağanüstü yetkiler tanımaktan söz ediyoruz. Sütten ağzı yananlara ayrıca hatırlatılır!
Özetle: Eğer OHAL ilan edilmeden sokağa çıkma yasağı kararı alınırsa anayasaya aykırı olur; yok eğer anayasa uygun biçimde önce OHAL ilan edilirse, bu kez de ‘OHAL kararnameleri’ riski ortaya çıkar. Değneğin iki ucu bu halde.
Hal böyleyken naçizane önerim, “Evde kal” sloganını boş laf olmaktan çıkarıp ‘anlamlı’ hale getirmek ve bu günleri OHAL’siz atlatmakta. Hiç zaman kaybetmeden, herkesin evde kalabilmesi için ‘ücretli izin’ gerekiyor. Herkesin hakkı. Lamı cimi yok. Muhalefet partileri başka hiçbir şeyle ilgilenmemeli. Evde oturabilen bizler, durup dinlenmeden, bir an susmadan aynı şeyi talep etmeliyiz: Ücretli izin!
Özellikle küçük üreticinin, esnafın birkaç ay sonra da yaşayabileceğini bilmesi, bunun için gerekli desteğin sağlanması.
Bir de tabii, başka bir felaketi engelleyebilmek için, özellikle siyasi gerekçelerle mahkûm edilenlerin serbest bırakılması.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025