Murat Sevinç
KHK’li akademisyen Haluk Savaş’ın anısına…
Ernst Fraenkel’in “İkili Devlet- Diktatörlük Teorisine Bir Katkı” adlı klasikleşmiş eseri üzerine ‘ikinci’ yazı… Son yazı önümüzdeki hafta.
Bu yazıya, faşizm üzerine yazılmış bilinen bir başka eserden alıntıyla başlamak istiyorum. Yine İletişim’in “Faşizm İncelemeleri” serisinde yayınlanan, Roger Griffin’in “Faşizmin Doğası” (2014, çeviren Ali Selman) adlı kitabının ilk makalesine yazar, Robinson’dan alıntıladığı şu cümleyle başlıyor: “Araştırılmasına çok fazla zaman ve enerji harcanmış olmasına rağmen… faşizm, 20’nci yüzyılın araştırmacıları için inatla muamma olmayı sürdürmüştür.”
Bunun çok önemli bir nedeni, apayrı görüşlerin ve ideolojilerin kavramı/olguyu incelemesinin yarattığı karmaşa Griffin’e göre. Konu hakkındaki sayısız çalışma, farklı ülkelerde özgül nitelikleriyle beliren faşizm kavramının ortak/mutlak tanımına varamamış olsa da; pek çok açıdan en etkileyici faşizm deneyimi olan nasyonal sosyalizmin göz göre göre gelen, yerleşen ve kökten dönüştüren bir rejim olduğunu tespit etmek mümkün olur sanırım.
Nitekim “Faşistler” kitabının yazarı Michael Mann şöyle diyor: “Almanya faşist olmak adına en büyük güç ve en gelişmiş ülkeydi. Naziler, paramiliterlerin en büyüğü ve oyların en fazlasıyla, dünyanın en büyük faşist hareketiydi. Bu, en büyük suçu işleyen, en ‘radikal’ faşizmdi. Bu yüzden Nazilerin kim olduğunu, neye inandıklarını ve iktidarı nasıl ele geçirdiklerini açıklamak bilhassa önemlidir.” (2015, İletişim, çeviren Ulaş Bayraktar.)
İktidarı nasıl ele geçirdiklerini açıklamak kadar, o iktidarın toplumun ve devletin kılcal damarlarına nasıl nüfuz edebildiğini anlamak da yaşamsal. Nazi deneyimi üzerine düşünmenin bugün hâlâ değerini kaybetmemiş olması, kullandıkları yol ve araçların, kitleler üzerindeki pratiklerin ve aslında çok sığ/basit görünen ideolojilerinin güncelliğini pek kaybetmemiş olmasıyla da ilgili.
Nazi rejiminin iktidar olduğu uzun yıllarda dönüm noktası denilebilecek bazı keskin anlar var. Örneğin Haziran 1934’te, SA’ya ve liderleri Röhm’e yönelik düzenlenen ve bir gecede çok sayıda ‘gözden çıkarılmış’ Nazi’nin öldürülmesiyle sonuçlanan “Uzun Bıçaklar Gecesi,” ya da Kasım 1938’de “Kristal Gece” adıyla bilinen, Yahudi’lerin mekânlarına yönelik utanç ve dehşet verici saldırılar gibi. Fakat artık simge haline gelmiş söz konusu şiddet anları bir yana, rejimin yerleşmesi aşamalı, kısa da olsa zamana yayılıyor. Nazi hukuku ise yeni rejimin en güçlü alametlerinden. Bugün dahi o hukukun bir hukuk, Nazi devletinin ise bir devlet kabul edilip edilmeyeceği konusu tartışılıyor.
Her baskıcı rejim ya da Nazi ülkesinde olduğu gibi ‘olağanüstü hal,’ olağan dönem kavramlarının yeniden gündeme gelmesine ve yeni durumun niteliklerine göre ele alınmasına, uygun terminoloji arayışına neden oluyor. Geçen hafta başladığım, Ernst Fraenkel’in İkili Devlet’in de yaptığı bu. Frankel, yalnızca yeni durumu açıklamaya yönelik kavramlar önermekle kalmıyor, Nazi uygulamalarının devlet organlarının klasik işleyişine nasıl etki ettiğini, ikili devlet ‘hukukunun’ hukuk kuramları bağlamında nasıl ele alınabileceğini ve sonunda ikili devletin yeni rejimin özellikle ekonomik temelleriyle nasıl ilişkilendirilebileceğini de irdeliyor.
Fraenkel’in Nazi yasa yapıcılığı ve uygulamalarına bakarak, devlet eylemlerini ‘norm devleti’ ve ‘önlem devleti olarak iki başlık altında incelemeyi denediğini ilk yazıda anlatmaya çalışmıştım. Norm ve önlem devletleri; çoğu zaman iç içe geçmiş görünen yazılı hukuk ile o hukuk üzerinde genellikle tek söz sahibi olan siyasi karar alıcılar arasındaki gerilime işaret ediyor. Norm devleti, asgari öngörülebilirlik ve toplumsal düzen için gereklidir. Önlem devleti ise kendisini norm ile sınırlamaz ve ‘siyasi karar’ uyarınca işler. Siyasi kararın uygulanması, devletin ‘bekası’ için elzem ve tahmin edilebileceği gibi devletle özdeşleşmiş Führer’in sözü.
İkisi arasındaki, özellikle rejimin ilk yıllarında görülen/hissedilen gerilimin bir çatışmaya dönüşmemesi ise, ‘norm’ devletinin ancak ‘önlem’ devletinin müdahale etmediği alan ve anlarda sahne almasıyla mümkün oluyor. Norm tarafından sınırlamayı kabul etmeyen önlem devletinin asgari ‘normallik’ gereksinimine yanıt veren de, müdahale edilmeyen bu anların ve konuların varlığı. Yoksa ortada önlem devletinin kudretine halel getiren bir durum yok! Fraenkel’in sözcükleriyle altı bir kez daha açıkça çizilmeli: “Tüm hukuk düzeni siyasi mercilerin tasarrufuna tabidir. Bununla beraber, siyasi merciler iktidar salâhiyetlerini kullanmadıkları oranda, özel ve kamusal hayat geleneksel ve yeni oluşturulan hukukun normlarına göre bir düzene kavuşur.”
Yazar, Nazi rejiminde hukuksal öngörülebilirlik söz konusuymuş izlenimini veren yargı kararlarını konularına göre tasnif ediyor. Farklı alanlarda verilmiş birbirinden ‘manidar’ kararlar. 1933-34 gibi başlayan bir süreç bu ve dört beş yıl boyunca verilen yargı kararları rejimin palazlanmasında büyük pay sahibi oluyor.
Geçen haftaki yazıda, Fraenkel’i asıl ‘bilen’ akademisyenin sevgili Serdar Tekin olduğunu söyleyerek yazısından bir alıntı yapmıştım. Bu hafta bir kez daha aynı yazıya başvuruyorum ve Tekin’in ‘rejimi sağlamlaştıran’ mahkeme kararları ile ilgili satırlarını aktarıyorum:
“Üçüncü Reich mahkemelerinin yaygın olarak itibar ettiği ‘dolaylı komünizm’ doktrinini anabiliriz mesela. İkili devletin ‘anayasası’ olan 28 Şubat 1933 tarihli olağanüstü hal kararnamesi ‘devlet için tehdit oluşturan komünist şiddet edimleri’ne karşı ilan edilmiş olduğu halde, çeşitli Hıristiyan cemaatler (örneğin Yehova Şahitleri, Katolikler ve partiyle geçimsiz bazı Protestan kiliseler) de tedbir devleti uygulamalarından nasiplerini ziyadesiyle almıştır. Konu yargıya taşınır. Bu Hıristiyan gruplar, haliyle, ‘komünist’ olmadıklarını söylemektedirler. Böylece mahkemeler polise tanınan olağanüstü yetkilerin hangi durumlarda ve kime karşı kullanılabileceği, yani dinî cemaatlerin ‘komünist tehdit’ kapsamında görülüp görülemeyeceği sorunuyla ilgilenmek zorunda kalırlar. Vardıkları sonuç komünizmin komünistlerden ibaret olmadığı, kamu düzeni ve güvenliği açısından şu veya bu şekilde tehdit oluşturabileceği ‘değerlendirilen’ her türlü etkinlik ve organizasyonun ‘dolaylı olarak’ ve ‘geniş anlamda’ komünist bir nitelik taşıdığıdır. Böylece tedbir devletinin yetki sahasının münhasıran kendi takdirinde olduğu mahkemeler tarafından… tespit ve tasdik edilmiş olur.”
Peki, ‘komünizmin komünistlerden ibaret olmadığı…” ifadeleri size başka bir ülkeyi hatırlattı mı? “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte…”
Nazi rejiminin ilk yıllarında norm devletinin, tabiri caizse ‘kuyruğu dik tutan’ kararlar verdiğini, zaman zaman alt mahkemelerin ‘Führer’den çok Führerci’ tutumuna direnebildiklerini görüyoruz. Mahkemeler önlem devletinin norm devletine giderek daha fazla sızma çabasına karşı çıkıyor başlangıçta. Ancak burada önemli olan, ‘Almanya bir kanun devletidir’ izlenimi yaratan kararların hangi konularda alınabildiği. Nazi devletinin temel öncelikleri ve kapitalizmle güçlü bağı hakkında hayli fikir veriyor örnek kararlar.
Öyle bir bağ ki bu, doğrusu Türkiye’deki “sermaye akışı ve güçlü ekonomi için demokrasi şart” ezberi üzerine bir kez daha düşünmemizi de sağlayabilir belki. İstikrar önemli tabii ancak siyasal istikrar için mutlaka demokrasi gerekliliği, muhtelif tarihsel örneklerle pek bağdaşmıyor. Dört başı mamur bir faşizm de, aranan istikrarı sağlayabilir pekâlâ. Türkiye’de OHAL döneminde alınan ve doğrudan ekonomiyi ilgilendiren bazı örneklerin büyük sermayeyi nasıl memnun ettiğini hatırlamamak mümkün mü? Ya da 12 Eylül faşizminin sağladığı istikrarı alkışlayan TÜSİAD’ı. Her neyse, konumuz Nazi rejimi, sözü ‘Alman devletini kişiliğinde temsil eden’ Führer’e bırakmalı:
İlk Reichstag konuşmasında şöyle diyor Führer: “Hükümet Alman milletinin iktisadi çıkarlarının müdafaasını ilke olarak, devletçe organize edilen bir iktisadi bürokrasinin dolambacından geçmek yerine, özel mülkiyeti tanıyarak özel girişimin en kuvvetli teşviki yoluyla gerçekleştirecektir.”
Nitekim nasyonal sosyalist hukuk özel girişimcileri ‘milletin yapıcı kuvvetleri’ arasında sayıyor. Hal böyleyken ekonomik meseleler ‘norm devletinin’ alanındadır! Önemli idare hukukçusu Hermann Reuss, 1936 yazında verilen bir idari yargı kararına dair şu yorumu yapıyor:
“Nizami bir polis makamı bir siyasi hedef gözetme küstahlığında bulunarak polisiye araçlarla iktisat politikası yürütmeye kalkar ve alacağı iktisat politikası önlemlerini devlet polisiyle ilgili bir mesele olarak takdim ederse, bu devlet polisiyle ilgili maddi hukuk konularının yanlış anlaşılması demek olur… Gestapo’nun görevi iktisat politikası alanı değil, devlet düşmanı çabaları araştırıp onlarla mücadele etmektir, yani asli ve dar anlamıyla devlet siyasetidir.”

İkili Devlet Diktatörlük Teorisine Bir Katkı, Ernst Fraenkel, İletişim Yayınları, Çev. Tanıl Bora, 320 syf, 2020
Fraenkel, kapitalizmin savunulması söz konusu olduğunda, sistemin işleyişi için gerekli olan ‘hukukun’ mahkemelerce başarıyla ayakta tutulduğunu tespit etmiş. Tabii en önemli istisnası, ticaret yapan Yahudiler! Yazara göre, Yahudilerle ilgili her konunun düzenlenmesi ‘önlem’ devletinin yetki alanına giriyor. Yahudilerin hiçbir şüpheye mahal vermeyecek biçimde önlem devletine tabi tutulmaları, “Yahudilerin iktisadi hayattan tamamen kazınmaları” ile mümkün olabilmiştir! Tabii bu, giderek vahimleşen bir süreç, bir günde olmadı. Başlangıçta Yahudiler henüz iyi kötü ticaret yapabiliyorken, haklarındaki davalarda mahkemenin “temel bir ilke olan ortak yarar, özel yarardan önce gelir” sloganına sarılıp ‘normu,’ bir çırpıda parti programına feda etmiş olması hakikaten etkileyici bir durum.
Yinelemek gerekirse, devletin âli menfaatleri söz konusu olmadığında, ticaret özgürlüğü, ahde vefa, özel mülkiyet, rekabet ve iş hukuku gibi konularda, mahkemeler hemen her zaman ‘normu’ uygulamaya özen gösteriyor. Söz konusu kapitalizm olduğunda ‘parti programına uygunluk’ ölçütü de kılıfına uydurulabiliyor!
Yahudiler hariç!
Yazının başlığı…
‘Medeni ölüm’ kavramı 1936-37’de verilen bazı mahkeme kararlarında geçiyor. Yüksek Mahkeme, Haziran 1936’da Alman Yahudilerinin hukuki anlamda ‘kişi vasfını’ taşımadığına karar verip onları ‘medeni ölüme’ mahkûm etmiştir. Şubat 1937’de ise Yüksek Mahkeme, Yahudi kökenli olmanın bir ‘sözleşme fesih’ nedeni olduğu yönünde karar veriyor:
“Kişiliğin hukuki muhtevasına dair eski (liberal) anlayış, kanın aynı veya farklı olması arasında bir ayrım yapmıyordu… Nasyonal sosyalist dünya görüşüne göre ise Alman Reich’ında yalnızca Alman asıllılar… hukuken tam itibar görebilirler… Haklardan tamamen mahrumiyet derecesi, eskiden, hukuki kişiliğin tamamen yok olması bakımından bedensel ölümle kaim idi: ‘medeni ölüm’ ve ‘manastır ölümü’ denen teşekküller adlarını bu benzetmeden almışlardır… yasal olarak kabul edilmiş ırk politikası nokta-i nazarından meydana gelen bir değişikliği de kişilik hakları bakımından aynı şekilde dikkate almak gerektiğine dair tereddüde mahal yoktur.”
Okuduğunuz kararların üzerinden seksen küsur yıl geçti ve birkaç yıl önce başka bir ülkede, birileri, Nazi haysiyetsizliğinin en mide bulandırıcı icatlarından olan ‘medeni/sivil ölüm’ kavramını önerdi ve kullandı…
Seyretmek isterseniz: Sinan Dirlik ve Ayşe Çavdar’ın muhafazakâr dünya üzerine ‘uzun’ sohbetini buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025