Neşe Düzel
Türkiye’nin hayati sorunu olan Kürt meselesinin çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın unsuru haline getirmek etik değil. Bu senaryo iyi değil. Bu tip başkanlığın Kürtlere yararı yok
Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede “barış” olamaz mı? Mükemmelen olur. İngiltere, İRA’yı parlamenter sistemle çözdü. Başkanlık ve barış ayrı tutulmalı ve yarı demokrasiye gidilmemeli
Başkanlık sistemi, yasama ve yürütmenin sert ayrılığına dayanır. Sistemin özü, başkanın meclisi feshedememesidir. Başkana fesih yetkisi verirseniz sistemi dejenere edersiniz
NEDEN ERGÜN ÖZBUDUN
Otuz yıldır bu ülke, yeni bir anayasa ve barış bekliyor. Nihayet barışın ve yeni bir anayasanın eşiğine geldik. Ama birdenbire karşımıza, “Türk usulü başkanlık” denilen bir “ucube” dikildi. Bütün iktidarı tek adamın elinde toplayan bu sistem, barışı sağlayacak şartlarla birlikte yeni anayasaya konulacak. İktidar partisinin hazırlıklarına bakılırsa, Kürt sorununu çözmek için zorunlu olan anayasa değişiklikleriyle birlikte, “başkanlık sistemini” de benimsemeye zorlanacağız. Daha doğrusu barış için tek adam yönetimini de kabullenmeye zorlanacağız. Peki, böyle bir sistemde kalıcı bir barış olur mu? Başkanlığın Kürtlere bir yararı var mı? Bu tür bir başkanlığa dünyada hangi ülkeler sahip? 2011 referandumunda askeri vesayetten kurtulan yargı şimdi siyasi iktidarın denetimine mi giriyor? Yıllardan beri özlenen barış, niye barışla hiç alakası olmayan bir başkanlık sistemi şartıyla birlikte aynı pakette ele alınmak isteniyor? Bütün bunları Türkiye’nin en önde gelen anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun’a sorduk. 2007’de AKP’nin Anayasa Taslağı’nı hazırlayan ekibin başında yer alan Prof. Özbudun’nun son kitabı 1924 Anayasası ismiyle çıktı.
Yeni anayasayı hazırlamak için AK Parti ile BDP’nin yakınlaşması doğrusu çok talihsiz bir noktaya denk geldi. Şimdi iki parti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de “başkanlık sistemini” kuracağı bir anayasada anlaşacaklar gibi gözüküyor. Başkanlık sisteminin Kürtlere nasıl bir yararı olacak?
Başkanlık sisteminin Kürtlere hiçbir yararı olmayacak.
Zararı olacak mı peki?
Türkiye’de demokrasinin kalitesi başkanlık sistemi yüzünden zarar görebilir. Netice itibarıyla, bu sistem uzun vadede Kürtlerin de zararına neden olur. Çünkü Kürtlerin haklarını en iyi şekilde gerçekleştirecekleri düzen, bütün şartlarıyla demokratik modele uygun bir sistemle olur ancak. Oysa başkanlık sistemi... Özellikle de AK Parti’nin önerdiği tarzda bir başkanlık sistemi böyle bir sistem değil.
Başkanlık sistemi, başta ABD olmak üzere dünyada birçok ülkede uygulanıyor. Başkanlık sistemi demokrasiye uygun bir model değil mi?
Amerika’daki başkanlık sistemi elbette demokrasiye uygun bir modeldir ve bu bir siyasi tercihtir. Zira her ülke, üç demokratik hükümet sisteminden birini seçebilir. Bunlar, parlamenter sistemi, başkanlık sistemi veya yarı başkanlık sistemidir. Her ülke kendi ihtiyaçlarına göre birini tercih edebilir. Bunlardan birinin diğerlerine göre daha demokratik olduğu veya olmadığı peşinen söylenemez. Ancak AK Parti’nin sunduğu teklif, Amerikan prototipine uygun bir başkanlık sistemi değil.
AK Parti’nin önerdiği başkanlık sistemi dünyada hangi ülkenin başkanlık sistemine benziyor peki?
Daha çok bazı Latin Amerika örneklerinde gördüğümüz süper başkanlık sistemi dediğimiz sisteme uygun bir sistem AK Parti’ninki. Mesela ABD’de olmayan fakat AK Parti’nin teklifinde olan başkana tanınan parlamentoyu fesih hakkı! Aslında bu, başkanlık sisteminin ruhuna aykırı bir öneri!
Anlamadım. Niye?
Çünkü başkanlık sistemi, özünde yasama ve yürütme arasında sert ve keskin bir ayrılığa dayanır. Her iki organ da birbirinden bağımsız seçimlerle sabit süreler için seçilir. Bu süre içinde başkanın kongreyi feshedememesi, kongrenin de başkanı düşürememesi başkanlık sisteminin özüdür. Başkana, “kongreyi fesih yetkisi” verdiğiniz takdirde, o sistemin özünden çok ciddi şekilde sapmış olursunuz. AK Parti’nin önerisinde bir sapma daha var.
İkinci sapma nedir?
İkinci sapma şu. AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisinde, başkana kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetme imkânı veriliyor. Bu, Amerikan örneğinde... Yani başkanlık sisteminin saf şeklinde, tasavvur edilemeyecek bir durumdur. Bir Amerikan başkanının kongreyi bypass ederek kanun niteliğinde emirnameler ve kararnamelerle ülkeyi yönetmesi tasavvur dahi edilemez.
Ama AK Parti sözcüleri Amerikan başkanını zavallı buluyorlar. Bir büyükelçi bile atayamadığını, bir uçak alımına bile tek başına karar veremediğini söylüyorlar.
O zaman tabii insanın aklına şu soru geliyor. Eğer Amerikan başkanı zavallı ise ve Burhan Kuzu dostumuzun dediği gibi şu anda Başbakan Erdoğan Amerikan başkanından daha güçlüyse, Türkiye’de böyle bir sistem değişikliğine niye ihtiyaç duyuldu o zaman?
Sizce niye ihtiyaç duyuldu?
Onu ben de izah edemiyorum...
Başkanlık sisteminin getirilmesiyle tekrar vesayet sistemine geri dönülür mü?
Askerî vesayete geri dönülmez ama bu sefer sivil bir makamın elinde çok fazla bir iktidar toplanması, yoğunlaşması olur. Böyle bir sistem otoriter olmasa da, yüksek kalitede bir demokrasi yaratamaz.
Bu durumda Kürtlere nasıl bir fayda sağlayacak bu başkanlık sistemi?
Başta da söyledim. Böyle sistemin Kürtlere bir yararı olmaz. Ancak yakın dönem için şöyle bir faydası olur. Bir pazarlık yapılır. “Biz size başkanlık sistemini verelim. Anayasa oylanırken parlamentodaki eksikliğinizi tamamlayıp 330 oya ulaşmanızı ve böylece yeni anayasanın referanduma götürülmesini sağlayalım. Siz de Kürtlerin, yerel yönetimlerde özerklik veya kültürel haklar ya da anadilde eğitim hakkı vs. gibi taleplerini karşılayın.” Bu, İngilizcede trade off dediğimiz olaydır. Yani...
Trade off tam olarak nedir?
Yani karşılıklı bir al-ver durumudur bu. Ben bunu çok etik telakki etmiyorum. Elbette Kürt meselesi Türkiye’nin çözülmesi gerekli en hayati sorunlarından biri. Ama bu hayati sorunun çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın bir unsuru hâline getirmeyi doğru bulmuyorum. Bu iki konu...
İki konu dediğiniz Kürt sorunun çözümü ve başkanlık sistemi mi?
Evet. Bu iki konu birbirinden tamamen ayrı tutulmalı. Bu iki konuyu birleştirip, birini ötekinin unsuru ve vazgeçilmez şartı gibi görmek iyi bir senaryo değil!
Barış için bu alışverişe razı olunamaz mı sizce?
Bu çok güç bir tercih. Pek çok kişi böyle bir referandum önüne geldiğinde ne yapacağını ciddi olarak düşünüyor. Bir yanda barış için oy kullanma isteği var. Bu çok güçlü bir istek tabii. Ama öbür yanda da özellikle AK Parti’nin önerdiği başkanlık sisteminin bu ülkede eksik bir demokrasiyle yani düşük kalitede bir demokrasiyle sonuçlanacağı endişesi var. Dolayısıyla o tercihi kim, nasıl yapar kestirmek güç.
İçi demokrasiyle dolmayan bir barış kalıcı bir barış olur mu?
Kürtler bakımından en güvenilir çözüm, evrensel standartlara uygun bir demokrasidir. Kalıcı ve uzun vadeli barış böyle olur. Yarın öbür gün herhangi bir şekilde değişmeyecek bir tatmin, evrensel standartlara uygun bir demokrasiyle ortaya çıkar ancak.
BDP sizce neden Erdoğan’ın başkanlık sistemini destekliyor?
Belki de bu alışveriş nedeniyle destekliyor.
Erdoğan nasıl bir başkanlık sistemi istiyor?
Gerçi ben Amerikan tarzı başkanlık sistemini de savunmuyorum ama en azından o demokratik bir tercihtir. Ama AK Parti’nin önerdiği tarzda başkanlık sistemi Amerikan modeline de uygun bir başkanlık sistemi değil. Türk tipi bir başkanlık sistemi öneriliyor! AK Parti, başkanda aşırı bir yetki toplanmasına yol açan, hatta başkana yargının kompozisyonunu belirlemekte de önemli yetkiler veren bir sistem öneriyor. Hâlbuki anayasacılığın temel fikri, devlet iktidarını bölmektir. Hedef, devlet iktidarında karşılıklı dengeler, frenler yaratmaktır.
Başbakan Erdoğan, “kuvvetler ayrılığına” karşı çıkıyor. Kuvvetler ayrılığına karşı çıkarak demokratik bir anayasa yapmak mümkün mü?
Mümkün değil. Çünkü anayasal demokrasinin temel ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. İster başkanlık sisteminde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı sert olsun, ister parlamenter sistemde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı yumuşak olsun, her hâlükârda yargının siyasi organlar karşısındaki bağımsızlığı esastır. Yargının bağımsızlığı da hukuk devletinin vazgeçilmez şartıdır! Ama önerilen sistem yargı bakımından da endişe verici unsurlar taşıyor. Üstelik AK Parti sözcüleri, başkanlık sistemini savunurken, birbiriyle çelişen iki iddiaya dayanıyorlar.
Nedir çelişkiler?
Bir yandan, “mevcut parlamenter sistem, yürütmede istikrarsızlık yaratıyor. Zayıf icra organı yaratıyor. İcraya istikrar ve güç kazandırmak lazım” diyorlar. Öte yandan, “bugünkü sistemde yasama, yürütmenin emri ve kontrolü altında. Başkanlık sistemine geçersek yasama daha bağımsız olur. Denetim görevini daha iyi ifa eder” diyorlar. Yani bir yandan güçlü yürütme, öbür yardan da güçlü yasama istiyorlar.
Güçlü hükümet ve güçlü meclis birarada olamazlar mı peki?
Güçlü yürütme ve güçlü yasama birlikte olmaz! Güçlü yürütme derseniz, bu güç, yasamanın zararına olacaktır. Güçlü yasama derseniz de, bu güç yürütmenin zararına olacaktır ve bu, zayıf yürütme demektir. Bu iki iyiliği birden gerçekleştirmek mümkün değil! Açıkça söylemiyor ama, AK Parti’nin kuvvetler ayrılığına karşı çıkarken aslında önerdiği şey “güçlü yürütme, zayıf yasama”dır.
Yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı tek bir adama bağladığımızda nasıl bir sonuçla karşılaşırız?
Anayasada bu değişiklik gerçekleşirse, “Türkiye yarın hemen otoriter bir sisteme geçecek” demek abartılıdır. Ama şu var ki, böyle bir durumda Türkiye daha düşük kalitede, bir yarı demokrasi olur. Anayasal açıdan iktidarın bir merkezde çok aşırı bir şekilde yoğunlaşması, hiç arzu edilecek bir şey değil. Çünkü mutlak iktidarın suiistimal edilmesi ihtimali her zaman daha fazladır.
Şu anda önerilen başkanlık sistemi mutlak iktidara doğru bir gidiş midir?
Eğer bu şekilde gerçekleşirse evet. Bu, mutlak bir iktidardır. Çünkü başkan çok önemli yetkileri, hatta yargı organını belirleme yetkisini bile kendinde topluyor. AK Parti’nin Meclis Anayasa Komisyonu’na önerdiği pakette, başkan, Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun) önemli bir bölümünü seçiyor. Zaten öbür bölümünü de mevcut şartlar altında gene başkanın büyük ölçüde kontrol edeceği parlamento seçiyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin tümü ve HSYK’nın büyük çoğunluğu siyasi organların seçtikleri üyelerden oluşuyor.
Yeni anayasada AK Parti, yargıçların denetimini ve atamalarını tümüyle siyasilerin denetimine vermeyi mi öngörüyor?
Komisyon’a verdikleri teklife göre öyle.
Başkanlık sisteminde yargının bağımsız olması esastır dediniz. Peki, bugünkü sistemde yargı bağımsız mı Türkiye’de?
Bugünkü sistem çok enteresan. 2010’daki referandumda anayasa değişikliklerinin özellikle yargıya ilişkin olanlarını ben destekledim. Yapılan değişiklik sonucunda bugünkü sistemde HSYK’nın üyelerinin çoğunluğu, hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşuyor. Bu, Avrupa standartlarına uygundur. 2010 değişikliklerine zaten muhalefet çok itiraz etti. Venedik Komisyonu ve Avrupa Birliği Komisyonu ise bu reformları Avrupa standartlarına uygun gördü. Çünkü HSYK açısından evrensel prensip, üyelerinin çoğunluğunun hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşmasıdır. Ama AK Parti, şimdi bundan vazgeçilmesini öneriyor. Bu yapılar siyasilerin denetimine veriliyor. Böyle bir sistemde yargının bağımsız olması sözkonusu olamaz!
Peki... Erdoğan’ın istediğine benzer bir başkanlık sistemi hangi ülkelerde var?
Latin Amerika’nın 20 küsur ülkesi içinde, başkanın meclisi fesih yetkisine bazı şartlar altında yer veren topu topu üç ülke var. Yani beğenmediğimiz Latin Amerika ülkelerinde bile fesih yetkisi yok. Zaman zaman bazı durumlarda orada da başkanlar anayasayı manipüle ederek kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetiyorlar ama bu, Latin Amerika’da bile kötü ve başarısız örnek olarak eleştiriliyor. Başkanın fesih yetkisi ve ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisi, başkanlık sisteminin dejenere edilmesi olarak görülüyor. Şimdi bizde başkanlık sistemini dejenere eden bu yetkiler isteniyor.
Böyle bir sitemde iktidar bütün muhaliflerini susturabilir mi?
Eğer arzu ediyorsa susturacak imkânları olabilir. Mühim olan öyle bir imkânının olmamasıdır. İktidara o kapıları açmamaktır.
Bir muhalefet partisi olan BDP, bir gün kendisinin ve Kürtlerin de susturulabileceği bir rejimi desteklemeye mi hazırlanıyor?
Kendisine sağlanacak olan kazanımları Türkiye’nin genel demokrasi kalitesinden daha önemli telakki ediyor belki. Onlar için öncelik bunlar belki. Henüz bu pazarlığın nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. AK Parti- BDP işbirliği şu anda bir senaryo. Bu kolay bir pazarlık değil. BDP, “hükümet sistemi ne olursa olsun ben bunu destekliyorum” diyecek kadar önemli kazanımlar elde edecek mi, edemeyecek mi? AK Parti’nin vereceği tavizlerin sınırı nedir? Şu anda bilmiyoruz. Bakın... Asıl sorulması gereken soru şu. Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede barış olamaz mı?
Olamaz mı?
Mükemmelen olur. Bunlar, birbirinin olmazsa olmaz şartı değil ki! İkisi tamamen ayrı sorunlar. Barış ve başkanlık sistemi birbiriyle bağlantılı hâle getirilmemeli. Bütün mesele, bu ikisini birarada götürmemektir. İngiltere IRA sorununu parlamenter sistemle çözdü. İspanya da öyle çözdü. Türkiye barış yapmaya mecbur. Başkanlık sistemi ile barışı birbirinden ayrılmaz biçimde düşünmek çok hatalı. Bu, demokrasinin zararına olur.
AK Parti-BDP işbirliği gerçekleşirse, barışın bedeli daha otoriter sistemine geçmek mi olacak?
AK Parti’nin önerileri aynen gerçekleşirse, Türkiye klasik tipte bir otoriter sisteme değil ama, daha otoriter ya da daha yarı demokratik bir sisteme geçer. Bu senaryo, bugünkü mevcut demokrasiyi bile daha geriletir.
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, yargıyı siyasi iktidara bağlayan bir başkanlık anayasası, 12 Eylül Anayasası’ndan daha mı ileri yoksa daha mı geri olacak?
Bana hangisi daha kötü diye soruyorsunuz. İkisi de kötü. Kötüler arasında da bir tercih yapmak zorunda kalmayalım. Mühim olan 1982 Anayasası’ndan daha ileri bir noktaya gitmektir. Toplumda çoğunluğun özlemi de budur.
Yeni yapılacak AK Parti anayasasının olumlu yönleri hangileri?
Ben Danıştay’ın kaldırılmasına karşıyım. Niye kaldırılmak istendiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Ama Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay’ın sona erdirilmesi çok olumlu bir öneri. Çünkü bu, askerî vesayetin kalıntısıdır. Mesela vatandaşlık tanımına getirdikleri öneri de CHP’nin çok ilerisinde. AK Parti anadilde eğitime de ilke olarak karşı çıkmayacağını ve bunu Meclis’te müzakere edeceğini beyan etti. Bu demokratik hamleleri, niye bir başkanlık sistemiyle birleştirerek bir paket hâlinde sunuyoruz ki! İleri bir adım atarken, öbür yanda niye bir geri adım atmayı tercih ediyoruz?
Tek tek maddeleri demokratikleştirirken, sistemi başkanlık sistemine dönüştürüp bütün sistemi daha antidemokratik hâle getirmenin sonucu ne olacak? Böyle bir anayasa ile toplumsal barışı sağlamak mümkün olacak mı?
Böyle bir anayasa referanduma sunulup da referandumdan geçse bile çok dar bir çoğunlukla geçecek. Yüzde 50’yi biraz geçkin bir çoğunluk ise Türkiye’nin anayasa meselesini halletmeyecek. Dolayısıyla Türkiye’de anayasa hâlâ tartışılan ve toplumu bölen bir sorun olmaya devam edecek. Buna hiç gerek yok.
Bir anayasanın ileride tartışma yaratmaması için o anayasa yüzde kaç oyla desteklenmiş olmalı?
Yüzde 70-80 arasında bir çoğunluk o anayasaya yeterli bir demokratik meşruluk kazandırır. AK Parti ile BDP’nin destekleyeceği bir anayasa dar bir çoğunlukla geçer. Kaldı ki iki partinin oy toplamından da fire verilecektir. AK Parti tabanının önemli ölçüde Türk milliyetçisi olduğunu unutmayalım. AK Parti, başkanlık sisteminde şu an için ısrarcı ama sonuna kadar ısrarcı olur mu bilmiyorum. Çünkü ciddi bir toplumsal tepki de var.
Gelişmelerden ümitli misiniz?
Şu âna kadar süreç ümit verici tarzda gelişti ama kolay bir süreç değil bu. Çetin bir pazarlık olacak. Bize düşen, sürecin arızasız yürümesini ve tuzaklara düşmemesini sağlayacak şekilde süreci desteklemektir. Ben şahsen barış sürecini bütün kalbimle destekliyorum. Ama bu, başka alanlarda hükümet eleştirilmeyecek demek değildir. Barış sürecinin ateşli bir taraftarı olabilirsiniz ve hükümete bu konuda tam destek verebilirsiniz ama başkanlık sistemi veya başka eleştirilebilecek noktalar olursa da orada fikrinizi beyan edersiniz. Barış ile başkanlık arasındaki alışverişe karşı çıkabilirsiniz. Bu alışverişe karşı çıkmak barışa karşı çıkmak anlamına asla gelmez.
[email protected]
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012