Neşe Düzel
NEDEN CENGİZ ÇANDAR Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Silahların susabileceğini, barışın gelebileceğini düşünebileceğimiz bir noktadayız. Ancak anlaşılmaz bir çelişki var karşımızda. Bu süreci başlatan iktidar, aynı zamanda demokrasiyi de budamaya uğraşıyor. 28 Şubat’ı çok andıran bir baskı ve sansür uyguluyor. O zaman da ortaya çok cetin kuşkular ve sorular çıkıyor. Demokrasisiz bir barış olabilir mi? Bugün karşımızdaki en hayati soru bu. Kuvvetler ayrılığına karşı çıkan, hukuku denetimi altına almak isteyen bir başbakan demokratik anayasa hazırlayabilir mi? Peki demokratik anayasa olmadan barış gerçekleşebilir mi? Medya üzerindeki baskıların arttığı ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede barış nasıl olacak? Bu büyük ve “tarihi” çelişkiyi Cengiz Çandar’a sorduk. Ortadoğu ve Kürt dünyasıyla ilgili araştırmalar yapan, kitaplar yazan usta gazeteci Cengiz Çandar yakın zamanda Mezopotamya Ekspresi isimli kitabını yayımladı. Türkiye’nin ve bölgenin kırk yıllık tarihini çarpıcı bir biçimde anlattı.
Basına baskı devam edemez. Türkleri susturup Kürtleri nasıl özgürleştireceksin ki? Başbakanın tek adam olarak herkesi kısıtladığı bir ortamda çözüm süreci yürümez. Sansür bitmek zorunda
Erdoğan’la Öcalan arasında yeni bir Türkiye modeli üzerinde egzersiz var. Kürtlerin iktidar ortağı olacağı yeni bir Türkiye yapılanması bu. Şu anda bunu tabana söylemek çok sakıncalı
Öcalan, muhtemelen Nevruz’dan önce birinci aşama olarak “çatışmasızlık”, yani kalıcı bir ateşkes ilan edecek. PKK, Temmuz veya Ağustosa kadar yurtdışına çekilmiş olacak
Türkiye garip bir süreç yaşıyor. Bir yanda medya üzerindeki baskılar ve sansür artıyor, fikir söyleme özgürlüğü her gün biraz daha kısıtlanıyor. Bir yanda da barış görüşmeleri yapılıyor. Özgürlüklerin olmadığı bir ülkede barış nasıl olacak?
Milliyet’te, Öcalan’ın İmralı’da BDP’lilerle yaptığı görüşme notlarının yayınlanmasının ardından Başbakan’ın kullandığı dil ve bunun gazetede yol açtığı sonuçlar ciddi soru işaretleri yaratıyor tabii.
Nedir o sorular?
Demokratik ülkelerde gazetecilik, onun, bunun kriterine bağlı değildir. Demokratik ülkelerde gazeteciliğin objektif kriterleri vardır. Gazetecilik nasıl yapılmalı ya da nasıl yapılmamalı? Ne yayınlanmalı, ne yayınlanmamalı? Milli çıkar nedir, ne değildir? Bunların ölçüsünü ve tarifini tek bir adamın ya da bir iktidar odağının, bir partinin belirlemesi, Türkiye’nin şu anda içine girdiği rotayla hiç uyuşmuyor. Çünkü “çözüm süreci” demek, katılım demektir, çoğulculuk demektir. Geniş ittifaklar kurmak demektir.
Hasan Cemal’in yazısına bile tahammül edemeyen bir başbakan, Kürtlerin haklarını nasıl verecek?
Eğer bu sürecin bir tarafında duran kişi... Ki o kişi, bu yolu açtığı için toplumca hepimizin kendisine şükranla borçlu olmamız gereken kişidir. Eğer Başbakan, kendisini destekleyen ve destekleyecek olan unsurlara bu kadar katı davranırsa, bugüne dek silahlı bir taraf olarak hasım konumunda olan Kürt siyasi hareketiyle nasıl uzlaşabilir? Milliyet gazetesinin Öcalan’ın görüşme notlarını yayınlamasıyla ortaya çıkan manzara, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu şekilde çözüm olmaz! Başbakan’ın tek adam olarak ona, buna ayar vereceği, kısıt koyacağı bir ortamda çözüm olmaz.
Medyanın üzerinde 28 Şubat’la yarışırcasına bir baskı kuran bir iktidar, demokrasiyi red ederek barışa ulaşacağına Kürtleri ikna edebilecek mi?
Bu sorunun mantıki cevabı “hayır”. Ama bu süreç kendi ürettiği yeni dinamikler nedeniyle demokratikleşmeye doğru evrilmek zorunda. Bakın... Temmuz 2012’de BDP’li Aysel Tuğluk’la Gültan Kışanak’ın Şemdinli civarında karşılaştıkları üç PKK’lıyla sarmaş dolaş fotoğraflarına kıyameti koparmıştı Başbakan. Şimdi yeni bir fotoğraf var ortada. Bu fotoğrafta Tuğluk ve Kışanak Kandil’de, PKK bayrağı ve Öcalan’ın resminin önünde PKK’lı yöneticilerle müzakere yapıyorlar. BDP heyeti Kandil’e Başbakan’ın zımni onayıyla gitti. İki PKK askeriyle el sıkışmak mı yoksa Kandil’de komutanlarla el sıkışmak mı daha önemli? Nasıl oluyor bu?
Nasıl oluyor?
Çözüm süreci kendi bağımsız dinamiğini üretiyor ve tarafları kendisine rehin alıyor. Dolayısıyla süreç, onların, başlangıçta hiç hesap etmediği noktalara doğru evrilebilir.
Hükümet büyük bir cesaret gösteriyor. İmralı’da Öcalan’la görüşüyor ve PKK’nın sınır dışına çekilmesini istiyor. Karşılığında hükümet PKK’ya ne öneriyor?
Zaten Milliyet’in İmralı tatanaklarını yayınlamasıyla ilgili gürültü de bundan koptu. Çünkü başbakan ve hükümet medyası kamuoyuna dediler ki, “Bu sürecin bir amacı var. Amaç, terörü sona erdirmek.” Nasıl olacak bu diye sorulduğunda da, “Öcalan’ın PKK’ya Türkiye’yi terk edin talimatını vermesiyle olacak bu” dediler. Kısacası...
Evet...
Kısacası kamuoyunda, “Öcalan bu sefer işbirliğine çok yatkın ve PKK’yı dışarı çıkartacak” izlenimi yaratıldı. Bunun ne karşılığında olduğunu ise bilmiyorduk biz. Bu soruyu soranlara, “savaşın devamını istiyor” suçlamaları yapıldı. Bu soruyu ortaya atarsan fitne sokuyordun ve Başbakan bu soruya cevap vermek zorunda kalacağı için sinirlenebilirdi ve süreçten vazgeçebilirdi. Neme lazım bu konuya şimdi girmeyelim yaklaşımı yaratıldı.
Açığa çıkan İmralı tutanakları bu sorunun cevabını verdi mi peki?
Bir şekilde verdi. Öcalan kesinlikle barışa evrilecek bir süreçten yana. Onun kafasında Türkiye çatısı altında yeni bir Kürt-Türk uzlaşması var. Bunun için de yeni bir demokratik cumhuriyetin inşası için anayasadan başlayarak atılması gereken yasal adımlar var. Kendisinin silahsızlanma için atacağı adımlarla bunları eşleştiriyor. “Evet, bir gün PKK lağvedilecek, silahlı mücadele bitecek fakat Türkiye de bu arada öyle değişecek ki adeta yeniden kurulacak” diyor. “Hepimiz özgürleşeceğiz” diyor.
Peki Hükümet ona ne öneriyor?
Hükümetin ne önerdiği net değil. Nitekim Karayılan , “Devlete karşı kuşkularımız devam ediyor. Devletin bir projesi yok” diyor.
Öcalan, BDP’li miletvekillere, “KCK’lılar da, ben de özgür olacağız” dedi. Öcalan’la KCK’lıların serbest bırakılması karşılığında mı PKK’lılar sınır dışına çekilecek? Yoksa masada başka koşullar da var mı?
Her bir adımın karşılığı var tabii. Öcalan’la görüşmeleri iyi bilen üst düzey bir iktidar yetkilisi görüşmemizde şunu söyledi. “Adam, Kürt hareketinin tümünün daha ilerisinde düşünüyor. Onun için pek çok şey teferruat. Öcalan, Hakan Fidan’la ve onun üzerinden Başbakan’dan aldığı bir sinyalle, ‘Türkiye’nin yeniden yapılanmasına varacak bu iş’ diye stratejik bir karar almış. Fidan ve Öcalan öyle bir noktadalar ki, bütün mesele, Kürt hareketini varılan bu noktaya adapte etmek. Aynı şekilde Ak Parti’de de sıkıntı var. Varılan bu noktayı tek başına Ak Parti de taşıyamaz” dedi. Kısacası böyle yaygın bir kanı var.
Tam olarak yaygın kanı nedir?
Şu anda ikisinin ulaştığı mutabakat, Ak Parti’nin de, Kandil’in çok ötesinde. Nitekim Öcalan, İmralı görüşmesinde “Anayasa değişikliğiyle Erdoğan’ın başkanlığını kabul edebiliriz” diyor. Erdoğan’la vardığı varsayılan zımni mutabakata dayanarak bunu söylüyor. “20020-23’te Türkiye ve Türkiye’deki Kürtler olarak öyle bir yere gideceğiz ki bunu Erdoğan sağlayabilir” diye düşünüyor. Erdoğan’la Öcalan arasında bir perspektif uyuşması var. MİT Müsteşarı Fidan’la Öcalan arasında , muhtemelen Başbakan’ın bilgisi dahilinde, gelecek tasavvuruyla ilgili ulaşılmış bir anlaşma seviyesi var. Çok az kişi bunu biliyor.
Mutabakatın koşullarını mı? ?
Evet. Paylaşılmıyor henüz. Bazı konularda mutabakat olmasa, Öcalan’ın “takip edin, dediğime uyun” diyen mektupları, Kandil’e, Avrupa’ya gitmezdi. Erdoğan ile Öcalan arasında Türkiye modeli üzerine egzersiz var.
Öcalan, demokratik bir anayasa yapılacağını söylüyor. Kuvvetler ayrılığına karşı çıkan ve hukuku da kendi denetimine alarak başkan olmak isteyen Başbakan Erdoğan peki nasıl demokratik bir anayasa hazırlayacak? Kuvvetler ayrılığını reddederek demokratik bir anayasa hazırlamak mümkün mü?
Bu konuda açmazlar var tabii.
Apo, Erdoğan’ın başkanlığını destekleyeceklerini söyledi. Erdoğan’ın başkanlığını desteklemek de barış görüşmelerindeki koşullardan biri mi?
Onu bilmiyoruz ama Erdoğan’ın öyle bir tarzı yok. “Başkanlığımı desteklerlerse şunu elde ederler” diye bir söylem tutturmaz.
Peki niye PKK ile görüşmelerde Erdoğan’ın başkanlığı da konuşuluyor?
Zaten Devlet Bahçeli de “Öcalan, Erdoğan koalisyonu hayırlı olsun” diyor. En uç Türk milliyetçileri olayı Erdoğan - Öcalan mutabakatı olarak görüyor.
Siz nasıl görüyorsunuz?
Var o boyutu tabii. Zaten bu sürecin çözüme doğru evrilmesinin en önemli iyimserlik referansı da bu. Erdoğan çok güçlü bir adam. Öcalan da kendi kitlesi üzerinde çok güçlü biri. Bu sorunu onlar çözebilir. Öcalan’dan anladığımız şu ki, mutabakatın stratejik boyutta sağlanabileceğine dair yeterli bir iyimserlik var.
Nedir o iyimserlik?
Kürtlerin özel bir statüye kavuşacağı ve iktidarı paylaşacakları yeni bir Türkiye’nin kurulması. Kürtlerin eşit biçimde iktidar ortağı olacağı bir Türkiye yapılanması bu. Ama şu anda bunu söylemek çok sakıncalı oluyor. Kendi tabanını düzene sokamadığı için, bunu söylediğinizde başta Erdoğan başlar “bunu söylemek provokasyon” diye.
Kürtlerin Türkiye’de iktidar ortağı olması ne demek?
Reel politika açısından şu demek. 5-10 yıl içinde Irak ve Suriye Kürtlerinin yöneteceği bölgeler siyasi olarak Türkiye’ye entegre olabilirler. O zaman bunun idari görüntüsü ne olacak? Ankara’dan oraya Tekirdağ’lı bir vali mi atayacaksınız? Mümkün değil. Ama bunu şimdi söylemek provokasyon oluyor. Tutanakların yayınlanması bu yüzden tepki çekiyor. Şimdi sırası değil deniyor. Oysa Milli Güvenlik Kurulu’nda, “Türkiye, Kürtlerle küçülmeyecek. Tam tersine büyüyecek, güçlenecek” diye bir yaklaşım var. Eee nasıl yapacaksınız bunu?
Kürtlere statü verilerek mi yapılacak?
Tabii. Başka türlü olabilir mi? Eşitlik önce anadilde eğitimle olacak. Bunlarda Öcalan’la anlaşıldığı seziliyor. O da o yüzden, “gün gelecek biz Türkiye’de iktidar ortağı olacağız” diyor. “Türkiye’yi Kürtler ve Türkler beraber yöneteceğiz” diyor.
Kürtlere özerklik verilmeyecek mi?
İsimle çok ilgili değil Öcalan. Özerklikten murat edilen, Kürtlerin kendi kendini yönetmesidir. Zaten şu anda bile 100 belediyede seçilmiş durumdalar. Bu sayı daha da artabilir. Üstelik Başbakan, valilerin seçimle gelebileceği bir idari yapıdan da söz ediyor. Bütün bu sinyaller, biraz daha derinlemesine Öcalan’la konuşuldu muhtemelen. Sonuçta adını ne koyarsanız koyun, Türkiye ademi merkeziyetçi bir ülke olacak. Federasyon, özerklik, ya da Osmanlı dönemindeki gibi bir yapılanma. Osmanlı’da Kürtler iç işlerinde tamamen serbesttiler. Bölgenin adı Kürdistan’dı.
Kiminle kim anlaşıyor bu barış görüşmelerinde? PKK ile devlet mi, Türklerle Kürtler mi, yoksa Apo’yla Erdoğan mı?
Öcalan’la Erdoğan’ın anlaşması sonucunda, Türkiye ile Kürtler anlaşıyor. Türkiye ile Kürtlerin büyük beraberliğine gidiyoruz. Türkiye için temel şart nedir? Terör diye ifade ettiği PKK’nın ortadan kalkmasıdır. Yani PKK’nın silah bırakmasıdır. Meseleye Kürtlerin pozisyonundan bakıldığında ise bu, Kürt isyanının bitmesidir. Dolayısıyla Türkiye’nin siyasal yapısının PKK’nın siyaset yapabileceği şekilde esnemesi ve bunun yasal ve anayasal güvenceye alınması gerekiyor. PKK dağda silahla varolacağı yerde, KCK olarak yasal bir şekilde Türkiye’de siyasette var olacak. Hatırlayın...
Neyi?
12 Eylül yasakları kalkınca CHP’liler SHP’ye geldi. Deniz Baykal SHP’lileri temizledi ve genel başkan oldu. PKK siyasete girdiğinde öyle olacak. Öcalan ve Kandil kadrosu BDP hareketini yönetecek. O yüzden adam “bırakın ev hapsini filan... Hepimiz özgür olacağız” diyor.
Türk medyası ağır bir baskıyla susturulurken Kürtlerin özgürce konuşması nasıl mümkün olacak? Konuşmak, Türklere yasak, Kürtlere serbest mi olacak? Yoksa Türk ya da Kürt kimse konuşamayacak mı? Sansürde mi eşitlik sağlanacak?
Bu bir açmaz halidir ve bu baskı böyle devam edemez. Çünkü çözüm yolunda atmak istediğin adımları atamazsın bu durumda. Bu sansür bitmek zorunda.
Kürtlerin özgürce konuşması, örgütlenmesi, fikirlerini açıklaması nasıl sağlanacak Türkler susturulurken?
Sağlanamaz. Çünkü hangi Türkleri yasaklıyorlar? “Kürtlerin taleplerini dinleyelim” diyen Türkleri yasaklıyorlar. Sen, Kürtlerin taleplerini dinleyelim diyen adamların konuşmasını yasaklarsan, Kürtlerin serbestçe konuşmalarını nasıl sağlayacaksın? Bu baskı sürerse, çözüm süreci yürümez. Kürtlerle de ters düşerler. KCK’lıların serbest bırakılmasının şart olduğu, dolayısıyla bütün bu konuların konuşulmasının gerektiği ve hapisten çıkacak KCK’lıların konuşacakları bir ortam söz konusuyken, sen onu, bunu susturarak nasıl varırsın ki çözüme?
21 Mart’ta Öcalan, PKK’nın sınır dışına çıkacağını ilan edecek. Siz PKK’nın hangi şartlar karşılığında sınır dışına çekileceğini düşünüyorsunuz?
Öcalan, muhtemelen Nevruz’dan önce birinci aşama olarak “çatışmasızlık”, yani kalıcı bir ateşkes ilan edecek ve PKK’nın sınır dışına çekilmesi taahhüdünde bulunacak. Bunun takvimini ve sınır dışına çekilmenin şartlarını açıklayacak.
Türkler ve Kürtler barış şartlarını öğrenebilecek mi?
Kaçınılmaz bu. Çünkü biz o zaman kamuoyu olarak hükümete dönüp, “sen ne diyorsun? PKK’ya ne öneriyorsun?” diye soracağız. Öcalan’ın getireceği şartlar, hükümetin de bir eylem planı sunmasına yol açacak. PKK, 21 Mart’tan itibaren Türkiye sınırları içinde silahlı eylem yapmayacak. Temmuz veya Ağustos’a dek yurtdışına çekilmiş olacak. Hükümet buna paralel olarak yasal değişiklikleri meclise sunacak. 5, 6, 7’inci yargı paketleri gelebilir. Artık kimse çözüm sürecini bitirmeyi göze alamaz. İktidar da basını, kimseyi susturamayacak bu süreçte. Konuşacağız. Basını susturup Kürtleri nasıl özgürleştirecek ki?
Bir barış anlaşması karşılıklı tavizlerle mümkün. PKK ve hükümet karşılıklı hangi tavizleri verecekler?
PKK’nın tavizi, silahları susturması, içeride hiçbir silahlı unsur bırakmayıp sınır dışına çıkmasıdır. Bu, silahsızlanmanın olacağına dair tahahhüttür. Türkiye ise PKK’yı ortadan kaldıracaksa, onu Türkiye’nin sistemine yerleştirmek zorunda. Bunun için de Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarını, Terörle Mücadele ve Ceza kanunlarını değiştirmek zorunda. Türkiye en sonunda da Öcalan’ı hapisten çıkaracak ve siyasi aktör haline gelmesini kabul edecek.
Apo serbest kalacak mı?
Mantık öyle gerektiriyor. Eğer bu ülkede Öcalan ile çözüm olacaksa, o da çıkacak. PKK silahsızlanmayı nasıl içine sindirecekse, Türkiye’nin Türkleri ve kurumları da Öcalanın özgür bir siyasetçi olacağı Türkiye’yi içlerine sindirmek zorundalar.
PKK’nın siyasallaşmasına izin olacak mı?
Başka çaresi yok. Ya siyasallaşmış bir PKK olacak. Zaten o zaman adı PKK olmayacak. Ömür boyu hapis hükümlüsü Öcalan özgür bir siyasi şahsiyet olacak. Ya da bugünkü durum kanlı bir şekilde devam edecek. Bunun kararını vereceğiz biz.
Neden Başbakan, Apo’nun İmralı’da BDP heyetiyle yatığı görüşme tutanaklarının yayınlanmasından bu kadar rahatsız oldu?
Erdoğan, kontrol hastası. Amerikalıların “control freak” dedikleri, her şeyi kendi kontrolü altında tutmaya çok eğilimli biri. Bu durumu kontrolü kaybetmek olarak gördü ve feveran etti. Çünkü bu süreci hem Türkiye’nin bekası hem de kendi siyasi geleceği için çok riskli görüyor. Haklı da. Bir de tabii, bu görüşme notlarının bir içeriği var. Erdoğan çok güçlü biri. Öcalan’ın o tutanaklardan benzer bir güç olarak ortaya çıkmasından ve gücünü kendisiyle eşitlemesinden hoşlanmadı. Zira bu tutanaklar, Öcalan’ın otoritesini Kürtler üzerinde tahkim etti. Bir de tabii Erdoğan, çözüm sürecini anlatma tekelini kaybetti. Süreç bir de Öcalan’dan dinlenecek artık. Öcalan’da da Erdoğan’la yarışacak ölçüde bir kıvraklık ve zeka var.
PKK, Apo’nun direktiflerine uyacak mı?
Uyacak. Son tahlilde Öcalan ne derse o olur. Çünkü Öcalan, PKK için bir zamktır. Ayrıldığı anda, PKK parçalanır. O yüzden PKK’nın lider kadrosu kafası yatmasa da direnmeyecek. Ama Kandil süreci istemiyor.
Niye istemiyor?
Bugünkü konjonktürde ömürlerinde görmedikleri kadar destek alıyorlar. İran, Suriye ve Irak’la çok sıkı ilişkideler. Suriye’de yönetici durumundalar. Diplomatik manevra alanları, İsrail’den Rusya’ya kadar genişledi. PKK’yı bu süreçte şanslı görüyorlar. “Bu kadar avantajlı durumdayken, başkanımız, gelecekte silahlarımızı imha edeceğimiz bir süreci başlattı” diyorlar. Kandil, Öcalan’ın önerilerini henüz hazmetmedi. Karayılan, Öcalan’ın mektubuyla ilgili özünde şunu söylüyor. “Çok zorlanıyoruz ama Öcalan’ın dediklerini yapacağız” diyor. PKK’yı nasıl ikna edecekleri konusunda sıkıntıdalar...
Öcalan bu avantajlı durumu bilmiyor mu?
Biliyor.
Türkiye, Öcalan’a ne önerdi bunun karşılığında?
Onun çok somut, net cevabı yok şu anda.
Demokrasi gittikçe yok edilirken gerçek ve kalıcı bir barış olabilecek mi?
Çözüm sürecinin dinamiği başta Erdoğan olmak üzere, bütün siyasetçileri terbiye ederek ilerleyecek. Başka çaresi yok.
[email protected]
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012