Neşe Düzel
“Kürt sorunu açısından gelecek iki yıl çok kritik. Herkes yarına ertelemeden sözünü bugünden söylemeli. Çözeceksek de şimdi, çözmeyip kaosa havale edeceksek de şimdi.”
“Kürtler, hâlâ demokratik cumhuriyette eşit yurttaşlar olarak yönetime katılarak birlikte yaşamayı, Türkiye’ye bir politik program olarak sunuyorlar. Bu çok büyük bir teklif!”
“Türkiye, Kürtlerin bu büyük teklifini kabul etmeli. Kürtlere, yönetime katılma hakkını veren özerk bir sistem kurulmadan, Kürt sorununda nihai çözüm mümkün değil.”
***
NEDEN GÜLTAN KIŞANAK
Türkiye, açlık grevleriyle içine girdiği korku tünelinden henüz çıkmıştı. Hapishanelerde on bine yakın insanın katıldığı açlık grevleri Öcalan’ın isteğiyle daha yeni bitmişti. Ve, Türkiye biraz rahat bir nefes almıştı ki... Başbakan bu sefer de BDP’lilerle ilgili dokunulmazlık tartışmasını başlattı. Başbakan, dokuzu BDP’li on milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bu milletvekillerinin mahkemeye gönderilmesi için harekete geçti. Kısacası bu milletvekilleri için cezaevi yolunun önünü açtı. Peki, ne oldu da Başbakan birden bire BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmaya karar verdi? Türkiye’de siyaseti neden böylesine gerdi? Bu karar başka bir sürecin şantajı mı? BDP’li on milletvekili mahkûm olursa bunun siyasi sonuçları ne olacak? Türkiye’nin genel siyasetinde neler yaşanacak? Böyle bir mahkûmiyet hâlinde BDP ne yapacak? Güneydoğu’da Başbakan’ın dokunulmazlıkları kaldırma kararı nasıl karşılandı? PKK’lılarla kucaklaşma nasıl oldu? Orada neler yaşandı? BDP’li milletvekilleri, PKK’lılarla kucaklaştıkları için bir özeleştiri yapıyorlar mı? Kürt sorunu nereye doğru gidiyor? Bir kopuşa doğru mu yol alınıyor? Bütün bu soruları BDP’nin eş genel başkanı Gültan Kışanak’a sorduk, çarpıcı cevaplar aldık.
***
NEŞE DÜZEL: Siz, PKK’lı gerillalarla kucaklaştığınız için çok tepki çektiniz. Bugün bu konuda bir özeleştiri yapıyor musunuz?
GÜLTAN KIŞANAK: Aslında medya tarafsız olsaydı ve orada yaşanan tablonun tamamını verseydi, bugün Türkiye’de kamuoyu, Başbakan’ın itmek istediği yöne doğru sevk edilmeyecekti. Bakın... Benim orada o karşılaşmanın ve selamlaşmanın akabinde söylediğim cümleler var.
Siz ne demiştiniz?
Orada çekim yapan Kanal D muhabirinin kayıtlarında var bu cümleler. İsterse yayınlayabilir. Ben onlarla tokalaşırken, “İnşallah bu sorunu çözeriz. Sizler de artık şehirlerde olursunuz. Sizlerle buralarda değil, şehirlerde görüşürüz” diyen bir kişiyim. Yani bu silahlar bırakılır anlamındaki cümleyi ben o dakikada söyledim. Üstelik karşılaşmanın hemen akabinde bana Kanal D muhabiri “Ne diyorsunuz” diye de sordu.
Soruya ne cevap verdiniz?
“Yaşadığımız bu tablo, Kürt sorununu bir an önce müzakere yoluyla çözmek zorunda olduğumuzu söylüyor bize. Bu işin silahsız bir yolunu bulmak zorundayız” dedim. Bu cevabım da yayınlanmadı. Zaten bu kısımları hiç yayınlamadılar. Sadece görüntü veriyorlar. Onun üzerinden polemik yaratıp kamuoyunda tepki oluşturmaya çalışıyorlar.
Peki, yaptığınızın siyaseten hatalı bir davranış olduğunu düşündünüz mü?
Tabii, siyasi bir tutum değildi. “Bu, siyaseten başka türlü kullanılabilir” diyebilirdik. Daha soğukkanlı ve hesapçı yaklaşabilirdik. Siyaseten böyle düşünüp orada daha kontrollü, hatta samimi olmayan bir şey yaratabilirdik. Ama bunun ortamı yoktu.
Niye ortamı yoktu? Ortam nasıldı?
Medya mensupları bu konuda samimi olsalardı, böyle bir ortamın olmadığını belirtirlerdi. Orada siyasi bir karşılaşmadan çok duygusal bir atmosferin olduğunu ve herkesin o duygusallık içinde hareket ettiğini anlatırlardı. Yüzlerce insan vardı orada. Biz o gün bombalanan köyleri ziyaret ediyorduk. Yolda giderken uzakta kalabalığı gördük ve arabamızdan “kaza oldu” diye indik. Çünkü araçlar durmuştu. Meğer yol kesme varmış. İndiğimizde gördük ki, oradaki sivil halk gerillalarla haşır neşirdi.
Nasıl haşır neşirdi?
Herkes hasbıhal içindeydi. Ben Yüksekova Haber’e o gün de söyledim. “Ben bir anne olarak ürperdim. Zırhlı birlikler on beş dakika mesafedeydiler. Bu dört genç her an ölümle yüz yüzeydiler. Biz siyasetçiler çözüm bulmadığımız için bu gençler ölebilirdi. Bunun duygusallığıyla hareket ettim” dedim.
Bu davranışın bir tepkisi olabileceğini hiç düşünmediniz mi?
O dakikada bunu düşünmek çok mümkün değildi. Çünkü ortada çok insani bir tablo vardı. Bu çocuklar bizim ya!.. Bu çocuklar bu ülkenin evlatları! Hepimizin bu çocuklar! Hiçbiri ölmesin! Üstelik bu sorunu çözmek mümkün. Bu çocukların ölümünü engellemek mümkün. Doğru siyaset de zaten budur. Birkaç dakika dışında, ben daha ilk anda bu sorunu çözme mesajını verdim.
Kucaklaşmanın doğru olmadığını siz de düşündünüz yani. Öyle mi?
Bu, siyasi bir tavır değildi. Bu bir duygusallıktı. Belki de siyasetçinin duygusal olmaya hakkı yoktur. Dediğim gibi yüzlerce insan vardı, analar vardı orada. Herkes ağlamaklı oldu. Gerillalar resmî bir yol kesme prosedürü uygulamak istediler ama yapamadılar. Çünkü herkes onlara sarılmak istedi. Biz o gün bombalanan köylere gitmiştik. Medya köylülerle yaptığımız konuşmaları da çekti ama onları da vermedi.
Medya o köylerde neyi gördü ve yayınlamadı?
O köylerde sekiz dokuz yaşından küçük çocukların tamamında bombardımanın basıncından kaynaklı işitme kaybı başlamıştı. Evlerin duvarları bombaların basıncından çatlamıştı. Medya bunları gördü, “Buraları her gün bombalanıyor, can güvenliğimiz tehlikede” diyen köylüleri dinledi ama bunları vermedi. Sadece birkaç saniyelik kareye odaklandı. Bu kareyi binlerce kez tekrarlayan ve bunun üzerine Başbakan’ın kışkırtıcı, milliyetçi söylemlerini de koyan bir yayıncılık izledi.
PKK lideri Murat Karayılan da o karşılaşmayı kınadı ve o PKK’lıları da eleştirdi. Karayılan’ın eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Karayılan bir hafta sonra konuştu. Ben bunu o gün, orada, o anda söyledim. Medyanın kayıtlarında var bu.
Kürt sorunu nereye doğru gidiyor sizce?
Kime baktığınıza bağlı bu. Başbakan’a bakarak değerlendirirsek, iyi bir yere gitmiyor. Ama Kürtlere baktığınızda... Kürtler hâlâ birlikte yaşama iradesini çok güçlü bir politik program olarak sunuyorlar. Bu önemli bir şans.
Önemli şans dediğiniz tam olarak nedir?
Kürtler, “eşit yurttaşlık hukuku içinde haklarımızı kullanarak ve yönetime katılarak birlikte yaşayabiliriz” diyorlar. Haklarını, hâlâ demokratik cumhuriyet içinde tanımlıyorlar. Bu çok büyük bir teklif! Türkiye’nin, Kürtlerin bu büyük teklifini görmesi, kabul etmesi ve karşılaması lazım.
Sizce Türkiye, Kürt sorununun çözümüne doğru mu gidiyor?
Kürt sorunu açısından önümüzdeki iki yıl kritik bir aşama. Herkes yarına ertelemeden bugünden sözünü söylemeli. Çözeceksek de şimdi, çözmeyip kaosa havale edeceksek de şimdi yapacağız. Bu eşikteyiz şimdi!
İki içinde ne olacak sizce?
Çünkü bu iki yıl içinde hem Ortadoğu’da işin rengi belli olacak. Hem de Türkiye’de siyasi taşlar yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle biraz daha yerine oturacak. Bu iki yılda Türkiye’nin sonraki sürecini belirleyecek bir dönem yaşanacak. Onun için herkesin sözünü, mücadelesini, tutumunu sergilemesi, ne yapacaksa bugün yapması gerekiyor. Birlikte yaşama iradesini, demokrasiyi ve eşitlikçiliği esas alan sesin şimdi daha güçlü çıkması gerekiyor. Yoksa yarın çok geç olabilir. Bu iki yıl içinde ya çözüme doğru evrileceğiz ya da kaosa doğru gideceğiz.
Kürtlerle Türkler arasında büyük bir kopuşa mı gidiyoruz?
Bunun ipuçları var. Duygusal olarak aşırı derecede farklılaşma yaşıyoruz. Aynı şeylere üzülmüyoruz, aynı şeylere sevinmiyoruz. Aynı şeyleri mücadele gerekçesi yapmıyoruz. Bu konuda giderek ayrışıyoruz. Ayrıca Kürtlerde şu duygu da gittikçe yayılıyor. “Ne yapsak yaranamıyoruz. Ne yapsak bir yol bulamıyoruz. Otuz yıldık her yolu denedik, olmadı. Artık bir yol ayırımına geldik. Başka bir şey yapmak lazım” duygusu güçleniyor. Ama dediğim gibi hâlâ şöyle bir şans var ki, Kürtlerin bütün siyasetçileri, Türklerle ortak gelecek ve birlikte yaşama üzerine siyasal proje sunuyorlar.
Ayrılmak istemiyorlar mı? Özerklik istemiyorlar mı?
Ayrılmak istemiyorlar. Özerklik ise birlikte yaşama projesidir. Ama siyaset sürgit böyle gidemez. Belli bir aşamadan sonra toplumsal kopuş siyasete de sirayet eder. Çünkü siyaset sonuçta toplumla birlikte yapılıyor.
Kürtlerle Türkler arasında böyle bir kopuş büyük bir çatışmaya döner mi?
Çok büyük bir risk taşıyor bu. Çünkü Türkiye’nin batısında da çok yoğun bir Kürt nüfus var. Bunların bir kısmı asimile ve entegre olmuş. Bir kısmı ise politize olmuş. Özellikle 90’lı yıllarda köy yakma süreçlerinde göç eden büyük bir politik kitle var.
O süreçte kaç milyon Kürt batıya göç etti?
Köy yakmalardan sonra yaklaşık beş milyon kişi köylerinden çıktı ama bunların büyük kısmı bölgede kaldı. Batıya yaklaşık bir milyon insan gitti. Bu çatışma, artık devletle silahlı güçler arasında geçen bir çatışma olmaktan çıkıp, toplumsal zemine yayılma riskini taşıyor. Böyle bir risk hiç kimsenin hiç bir nedenle göze almayacağı bir risktir.
Büyük bir çatışma olursa bunun sonuçlarının Kürt, Türk herkes için korkunç olacağını görüyor musunuz?
Bu, kesinlikle korkunçtur ve hiç bir şekilde göze alınmaması gereken bir risktir. Sonuçları korkunçtur bunun. Ama ben böyle bir riskin yaşanma ihtimalini büyük görmüyorum. Çünkü AKP hükümetinin çözümsüzlük politikasının çöktüğünü düşünüyorum.
Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?
AKP bir siyasal projeydi. Merkezde muhafazakâr ama demokrat bir siyasi parti yaratma projesiydi AKP. Ve, bu proje reformlar üzerine oturmuştu. Herkes AKP’den, Kürt sorununu çözmesini, demokratikleşme konusunda adımlar atmasını, tekçi cumhuriyet zihniyetinin toplumda var olan travmalarını ortadan kaldıracak bir demokratikleşme programını yürütmesini ve AB’ye üyelik sürecini ilerletmesini bekliyordu. Türkiye’nin böyle bir partiye ihtiyacı vardı. Ama şu anda tam tersi oldu. AKP kendi kuruluş felsefesine ters düştü. AKP aksine, topluma yeni bir tekçilik anlayışı dayatan, toplumu kutuplaştıran, reformları ve AB projesini durduran bir parti oldu.
AK Parti, 2011’e dek çok önemli demokratikleşme adımları attı. Sizce atmadı mı?
AKP projesi başladığı yerde değil bugün. 2009’dan sonra çöktüğünü düşünüyorum ben. Avrupa Birliği perspektifinden kopan, Kürt sorununu yeniden 90’lı yılların çatışma sürecine taşıyan, Alevilerin taleplerini bir kenara bırakan bir siyasi iktidar var şimdi. AKP’nin şu anda gelip dayandığı siyaset sürdürülebilir bir siyaset değil!
Peki, ne öngörüyorsunuz?
Başbakan ya bu siyasetten vazgeçecek ya da AKP projesi çökecek. Hâlbuki AKP, halktan en fazla oyu Oslo sürecini yürütürken aldı. Kamuoyu bu görüşmelere karşı değil ki, Oslo görüşmeleri duyulduğunda halkın AKP’ye oyu düşmedi. AKP niye tekrar buraya dönmüyor?
AKP gene de bazı adımlar atıyor. Okullarda Kürtçe seçmeli dersin başlaması önemli bir adım değil mi sizce?
Atılan adımların ve yapılan işlerin, toplumsal ihtiyacı ne kadar karşıladığı önemlidir. Yapılanlar, toplumsal ihtiyacı karşılamıyor bugün. Şu bir hakikat ki, bu ülkede Kürt sorunu adım adım büyüdü.
Kürt sorunu nasıl büyüdü?
Elli yıl önce belki sadece kültürel haklar verilerek çözülebilirdi Kürt sorunu ama o dönemde kültürel hakları vermediler. Sonraki dönemde temel hak ve özgürlükleri de vermediler. Şimdi iş siyasal haklar düzeyine geldi. Anlayacağınız çözümsüzlük siyaseti, Kürt sorununu giderek büyütüyor. Mesela şimdi hak ve özgürlüklerin yanısıra bir de travmalarımızla baş etme diye sorunumuz var artık bizim. Her iki toplumda da çok sayıda insan yaşamını yitirdi ve dolayısıyla her iki tarafın da hafızasında çok şey birikti. Hafızalarda birikenlerle de baş etme sorunumuz da var artık bizim.
Özerklikten söz ettiniz. Kürtlere özerklik verilmeden çözülür mü Kürt sorunu?
Nihai çözüm mümkün değil. Kürtlerin yönetime katılma haklarını kullanacakları bir mekanizma kurmadan bu sorunu çözme şansımız yok. Kürtlerin asıl derdi yönetime katılmak.
Bunu biraz açar mısınız?
Kürtler sayısal olarak az oldukları için, hiçbir zaman bu ülkede Kürtlerin kendi oylarıyla iktidara gelme şansları yok. Türkiye nüfusunun yüzde 18 kadarı Kürt bugün. Eğer özerklik olmayacaksa, Kürtlerin korunması lazım. Onları koruyan, Kürtlere kontenjan tanıyan yasaların çıkarılması lazım. Çünkü Kürtler yönetime katılmak istiyorlar. Bunun için bizim bulduğumuz en kestirme yol şu anda özerklik. En kolay gerçekleştirilebilecek model özerklik!
Başbakan Erdoğan’ın sertleştiği dönemlerde aslında gizlice Kürt meselesini çözecek adımlar attığına dair görüşler var. Şu anda dokunulmazlıklarla ilgili böyle bir adım atılıyor mu çözüme doğru?
Zannetmiyorum. Artık içinde bulunduğumuz atmosferde, bir taraftan sokağı kışkırtmak, bir taraftan Kürtleri rencide etmek ve bir taraftan da sorunu çözmek gibi bir üçlü sacayağı kurulamaz. Başbakan sorunu çözme yaklaşımındaysa...
Başbakan sorunu çözmek için ne yapmalı sizce?
Başbakan’ın acilen Kürtleri rencide etmekten vazgeçmesi, milliyetçilik ve ayırımcılık tansiyonunu düşürmesi, demokratik siyasetin önünü açması lazım. Çünkü Kürt tarafı, “dışarıda savaş, ölüm, tutuklama, gözaltı ve milliyetçilik varken, bizim burada oturup konuşmamızın bir kıymeti yok. Buradan bir çözüm çıkmaz” noktasına geldi. Başbakan, milliyetçiliği kabartarak, linç girişimlerini teşvik ederek ve demokratik siyasetin önünü kapatarak sorunu çözemez.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012