Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Pozitif ayrımcılık tartışmasına bir girdik pir girdik; neyse, bu son yazı olsun.
Söylemeye bile gerek yok,pozitif ayrımcılık başka dezavantajlı gruplara, güçsüzlere, ve dinî ayrımcılığa uğrayanlara da tanınmalı.
Bu konuyu bu kadar da hafife almayalım, bizi etnik bir çatışmanın eşiğine getiren sorun laiklik-başörtüsü veya Alevi sorunu, değildir.
Kimse bu sorunlar nedeniyle dağa çıkmadı, çıkacak gibi de görünmüyor.
Peşinen söyleyeyim, Kürt sorunu en başat meselemizdir diyerek, acıları, mağduriyetleri yarıştırmak, gibi bir niyetim yok benim.
Hatta, mağduriyet ve siyaset söz konusu olduğunda, mağduriyetlerin siyasi mücadelede avantaj sağlamak amacıyla araçsallaştırılmasını da doğru bulmuyorum.
Kimsenin acısını küçümsemeye ve bu acıdan kaynaklanan yasına saygısızlık yapmaya da hakkımız olmamalı diye düşünüyorum.
Pozitif ayrımcılık bir bakıma geçmişle hesaplaşmak demektir. Dünyanın her yerinde aydınlar, yazarlar bu hesaplaşmada en önde olurlar.
Coetzee, Güney Afrika’nın yüzleşme raporlarını yazmıştır, Arjantin’de Bir Daha Asla adını taşıyan 30 bin sayfalık hesaplaşma metinlerinin altında ünlü romancı Ernesto Sabato‘nun imzası vardır.
Ama bütün bu raporlar ve metinler, temel bir sorunun çözümünü hedefler.
Bu sorun, Arjantin’de faşist darbedir, Güney Afrika’da ırkçılığın sona ermesidir.
Amerika’da siyah halkın kölecilik döneminden kalan mağduriyetlerini pozitif ayrımcılıkla bitirmektir vs..
Türkiye’de geçmişle hesaplaşma ve bu hesaplaşmadan doğacak pozitif ayrımcılık uygulamaları temel olarak Kürt sorununda yaşanacaktır.
Samimi olmak gerekiyor, her sorunun anası diyebileceğimiz Kürt meselesi olmasaydı, pozitif ayrımcılığı bugün bu ölçülerde konuşur muyduk, hiç sanmıyorum.
Bu nedenle, geçmişte ne oldu sorusuna, toptan bir cevap veriyorsak, yani “ne olduysa hepimize oldu, hepimiz ezildik” diyorsak, gelin bu tartışmalara girmeyelim...
Doğrusunu isterseniz, yine de, şu tartışma vesilesiyle yazılan yazılardan epey şey öğrendim.
Türkiye’de sol ve İslami gelenekten gelen entelektüeller, temel meselelerde pek anlaşamazlar, ihtilafları derindir.
Ama bakıyorum da, Kürtlerin yaşadığı mağduriyetler söz konusu olduğunda; solcular da, İslami entelektüeller de, birtakım liberaller de, Kürt aydınlarının ve siyasetçilerinin, geçmişi unutmaya hazır olduklarını görmekten, Kürtlere ne yapıldıysa, solculara da, Müslümanlara da aynısı yapıldı diye kanaat belirtmelerinden memnuniyet duyuyorlar.
Medyamızın genel alışkanlığına pek uygun düşen bir durum bu.
Medya marifetiyle öyle bir kamuoyu oluştu ki, gerçekleri duymaktan hiç hoşlanmıyor, ama sadece duymak istediği şeyi söyleyenleri de takdirle karşılıyor.
Oysa iç çatışma yaşamış bir ülkede doğru dürüst barışmanın yolu bu değil.
Doğru dürüst barışacaksak, gerçeği merak eden bir medya ve kamuoyuna ihtiyacımız olduğunu anlamamız lazım.
Bunun yolu insanlara unutmayı tavsiye etmekten ve “aslında hepimiz aynı şeyleri yaşadık” demekten geçmiyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Kürtler, kimseyle aynı şeyleri yaşamadı..
Ermenilere, Süryanilere, Rumlara ve Yahudilere olan olmuştu; ama 1924’ten sonra bu ülkede kimse Kürtlerin yaşadıklarını yaşamadı.
Temel bir sıkıntımız var, o da şu:
Konuştuğumuz konular maalesef Doğu icadı değil, Batı’nın icat ettiği konulardır.
Ve bu konuların, Batı’da toplama kampı deneyiyle başlayıp bugünlere ulaşan bir mazisi vardır.
Doğu’nun geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma literatürü yoktur. Bu literatür başından sonuna kadar Batı’ya aittir. Batı’ya ait olanı ise, biri İttihatçılık ve Kemalizm’den, öbürü Türk-İslam sentezinden beslenen sol ve İslami entelektüellerle tartışmak gayet zordur.
Kürt siyasi çevrelerinden de, bu tartışmaya, önemli açıklamalar geldi, bunların bir kısmı doğru, ama bir kısmı da tutarsız ve birbiriyle çelişkiliydi.
Kürt politikası sosyalist olur, veya, İslami geleneklerden beslenir, muhafazakardemokrat olmayı benimser, liberal olur filan, buna bir şey denemez.
Nitekim Kürt toplumu, hâlihazırda bu niteliklere -sol ve muhafazakâr/demokratsahip iki parti tarafından temsil ediliyor.
Çözüm için bu iki partiden -BDP ve AKPbaşka da siyasi bir alternatif görülmüyor.
Yüzleşme ve hesaplaşma söz konusu olduğunda, yaşadığımız süreçte AK Parti tarihî önemde bir rol oynuyor, o kadar ki, bugün yaşanan hesaplaşma sürecinin arkasından AK Parti’yi çekin, geriye hiçbir şey kalmaz..
Ne yazık ki, BDP’nin yüzleşme politikaları ya da politikasızlığı, temsil ettiği savaş mağdurları kitlesinin çıkarlarına ters düşen politikalardır..
BDP, sadece kendi kitlesini değil, Kürt sivil toplum örgütlerini de Ergenekon, Balyoz ve JİTEM davalarından uzak tuttu.
Gerçi, sivil toplum örgütleri ve BDP teşkilatları, toplu mezarların kazıldığı mesailere refakat ettiler, ama o toplu mezarlardan sorumlu olanların yargılandığı mahkemeleri, davaları görmezden geldiler.
Şimdi Kürt siyasetçiler, Kürtlere yapılanların insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında, yani farklı bir etnik topluluğu hedef alarak, işlenen suçlar olduğunu ve buradan doğan mağduriyetlerin de farklı mağduriyetler olduğunu unutuyor, ve “Etnik temelli pozitif ayrımcılık olmaz” diye demeçler veriyorlar.
“Kimin Kürt olduğunu nasıl anlayacağız, kan ölçümleri mi yapacağız?” diyorlar!
Pozitif ayrımcılığı sadece Kürtlere talep etmek elbette doğru değil, ama işin merkezinde dört başı mamur bir etnik mesele, ulusal bir sorun var, bu gerçeği gözardı etmek de doğru değildir.
Sonra, etnik mağduriyetleri olan kimselere, pozitif ayrımcılık uygulayacağız diye kimsenin kafatasını ölçmek zorunda da değiliz.
Etnik kimliğinden ötürü ayrımcılığa uğrayanları bulmak için, kan ölçümlerine ve benzeri tıbbi deneylere ihtiyacımız olduğunu da sanmıyorum.
Diyarbakır cezaeviyle maruf mekândan geçenlerin, köyleri yakılanların, yakınları faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin, toplu mezarlara gömülenlerin, Ordu’da, Trabzon’da şehre sokulmadan önce, ‘Kürtlük muayenesinden’ geçenlerin, kim olduğunu, nerelerde yaşadıklarını ve etnik kimliklerini bilmiyor değiliz.
Bu insanları iki uluslu federal (yoksa konfederal mi?) bir statüye ve dağlara davet ederken meseleye iki uluslu bir perspektiften, Kürtlük-Türklük penceresinden bakıyoruz da, niçin bu insanların Kürt olmalarından kaynaklanan temel taleplerini karşılamak için bazı politikaları tartışmak istediğimizde, solun ‘eşitlik’ argümanlarına, sınıf muhabbetlerine sarılıyoruz?
Yüzümüze taktığımız gözlükler, bize gerçeğin, Hakkâri’de başka, İstanbul’da başka olduğunu gösterdiği için mi?
Eğer böyleyse bu iki farklı gerçeği gizlemek mi, yoksa olduğu gibi ortaya koymak ve insanlara anlatmak mı daha faydalı olur, bi konuşmak lazım.
Ama benden bu kadar..
Bu tartışma bağlamında gündeme getirdiğim sorulara cevap alamadım.
Dahası, ciddiyetten uzak makaleler okuduk.
En şahanesi Hasan Pulur‘unkiydi. Hasan Bey, insana bu kadar da olur mu dedirten bir yazı yazdı, okumanızı isterim, Pulur, Kemal Burkay’a takmış, benim sözlerimin altına Burkay’ın ismini yazarak ateş püskürüyor! (7 ağustos, Milliyet)
Ruşen Çakır, tartışmaya Kürtlerin katılmadığından söz ediyor, ya Taraf okumuyor ya da Taraf‘ta yazılanlardan pek hoşlanmıyor, bu konuda yazdığım üçüncü yazı bu, ayrıca bu tartışma. Burcu Bulut’un Akşam gazetesi için benimle yaptığı söyleşiyle başladı; görüş belirtmeyen Kürt siyasetçi de kalmadı, Ruşen Bey haberi yokmuş gibi davranıyor ve tartışmaya katmak için, Kürt kimliğini gizlemeyen yazar arıyor medyada; ne diyelim, ben Kürt kimliğimi gizlemeye devam edeyim, o da gizlemeyen Kürt yazarlar aramaya devam etsin!
Hülasa, öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki, her şey bir hayalden, bir yanılsamadan ibaretmiş gibi geliyor insana.
Belki de yanılan benim, belki de her şey bir hayalden bir yanılsamadan ibaretti.
Belki her şey bir şaka, ama belki de her şey, Kürt halkının hâlâ içinden uyanamadığı bir kâbustu!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012