Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
PKK’nin onu onaylamayan Kürt aydınları ve siyasetçilerini, itibarsızlaştırmak ve kuşatmak için başvurduğu yöntemlerin başında “devletle işbirliği” suçlaması gelirdi, durum hâlâ da budur.
Geçmişte Kürt aydınlarının, kendilerini korumaları, bu saldırılara cevap vermeleri imkânsız bir şeydi.
Devlet medyası ve ulusal medya dediğimiz medya sahası Kürt aydınlarına ve siyasetçilerine sonuna kadar kapalıydı.
Dolayısıyla Kürt siyasi hareketiyle şu ya da bu sebeple bir anlaşmazlık yaşayanların kullanabileceği ve sesini duyurabileceği bir alan olmadığı için, Kürt kimliğiyle bilinen aydınların susturulması çok zor olmuyordu.
Bu durumun medyada farklı bir akımın ve alternatifin gelişmeye başladığı 2000’li yıllardan sonra değişmeye başladığını söyleyebiliriz.
Kürt aydınları deyimini en çok bu dönemde duymaya başladık.
Benim ve başka Kürt aydınlarının ilk Radikal 2 yazıları o tarihte yayımlanıyordu.
O dönem yazılarını okuduğumuz, fikirlerinden istifade ettiğimiz Kürt aydınlarının yazı serüveni farklı oldu, kimisi yazmayı sürdürüyor, kimi yazmayı bırakıp siyasete geçti, kimi de susmayı ve köşesine çekilmeyi tercih etti.
Benim yazı serüvenim Taraf ve Todayszaman’da devam ediyor, ama itiraf edeyim eski şevk ve heyecan içinde değil..
Bazen yazmayı bırakıp köşeme çekilmek ve hayatın basit bir seyircisi olmak arzusu dayanılmaz bir arzuya dönüşüyor.
Korkularımı ve endişelerimi, 12 yıldır yazıyor olmama rağmen yenebilmiş değilim.
Kürt aydınları hep korkutuldu ve korku içinde yaşamaya mahkûm edildi..
“Devletle işbirliği” veya “PKK’yle işbirliği” suçlaması altında ezilip yok olacağız diye endişe duydu.
“Devletle işbirliği yapıyor” ve benzeri yalanlar, zamanla Kürt aydınlarını oyunun dışında tutmak isteyenlerin elinde güçlü bir silaha dönüştü. O kadar ki, savaş yıllarında dahi, bir “zarar- ziyanı” olmamış, servetlerine servet katmış birtakım adamlar, Başbakan Erdoğan isteseydi bugün AK Parti sıralarında yer alacak ve onu alkışlayacak olan adamlar, şimdi BDP saflarındalar ve Kürt mahallesinde itibarsızlaştırma kampanyalarının çok para ettiğini bildiklerinden, ağızlarını her açtıklarında, BDP’li olmayan nerdeyse bütün Kürtleri “devşirme Kürt” olmakla suçluyorlar.
Ama bu tarife, sahip oldukları servet ve siyasi geçmişleri itibariyle en çok da onlar uyuyorlar.
Oysa düşünceleri, siyasi mazisi belli insanların, devletle ve hükümetle diyalog içinde olmalarının eleştirilecek bir yanı yoktur.
Kürt aydınlarının korkuları sebepsiz değildir elbette; geçmişte iç infazlar, devletin faili meçhul cinayetleri, ve iki yönlü kuşatmalar vardı..
Ama korku, aynı zamanda kendine güvensizliğin bir ifadesiydi ve bu korkuya yenildiğiniz zaman Avrupa’da da olsanız Türkiye’de de olsanız, hiç fark etmez, aynen sevgili Adalet Ağaoğlu’nun roman kişisi gibi, “İntihar etmeyeceksek içelim bari” deyip siyasi hayatın dışına çekilmekten başka çareniz kalmıyordu.
Kendinizi sürekli olarak savunma psikolojisi içinde hissettiğiniz bir dünyanın sınırları içine hapsolmak ve bu hapishaneden kurtulmaya çalışmak kolay değil.
Bunu başarabilenlerin sayısı da, fazla değil.
Devletin gereksiz baskısı ve kontrolü, devletle yarışmaya çalışan egemen siyasetin kontrolü ve baskısı karşısında zayıf kalır. Birincisine karşı kendinizi her bakımdan savunabilirsiniz, baskıya ve sindirmeye karşı gücünüz oranında sesinizi çıkarabilirsiniz; nihayetinde, orada herkesin riayet etmek zorunda olduğu bir hukuk var, uğradığınız haksızlığın ve zulmün kaydı kuydu tutulur, ama ikinci alanda ne hukuk, ne kayıt ne başka bir şey var.
Bunun yerine, tarih boyunca Stalinist partilerin denediği çağdışı uygulamalar ve prensipler var.
Kuşatma, itibarsızlaştırma ve uygun koşullar oluştuğunda da, fiziki olarak yok etme var.
Kürt aydınının bağımsızlığını kuşkusuz devlet de istemez, ama ona benzemeye çalışan ve belli bir iktidar alanı kullanan egemen Kürt siyaseti de istemiyor ve kendi aydınına her şeyi yasaklıyor.
Oysa geçmişte, aynı hareket tarafından, yüzbaşı, binbaşı düzeyinde dahi, devletle her türlü ilişki kuruluyordu. Ama Kürt aydınlarının çözüm için muhatap olabilecek bir siyasi partiye ve kuruma yakınlaşmaları ihanet olarak görülüyordu.
Öcalan PKK’nin kurulduğu günden bu yana devletle iç içe olunduğunu hiç gizlemedi.
Gerçi kim kimi kullandı, bu karşılıklı kullanma kime ne kadar fayda sağladı o Allahü a’lemdir (belirsizdir) ama PKK bu gerçeği, “devleti devrimci çıkarlar doğrultusunda kullanmak” olarak tanımladı ve kimsenin, bu tanıma ve bu ilişkiye itiraz etmesine ve eleştiri yöneltmesine izin vermedi.
Daha ilk kuruluşta durumu fark edip geri çekilmek isteyenler ise bunu hayatlarıyla ödediler.
Devletin siyasi kanadı da değil, askerî kanadıyla ve istihbaratıyla kurulan ilişkilerin hesabı hiç verilmedi, bunun bir muhasebesi ne PKK’de ne de bu alandaki sicili epey bozuk olan bu devlet içinde yapıldı.
PKK bence politikalarında başarılı oldu.
Çünkü devlet ve başka siyasi aktörler bu politikaya hiçbir zaman karşı çıkmadılar, tam tersine destek verdiler.
İstedikleri şey karşılarında PKK’nin tek başına temsil edeceği bir Kürt hareketiydi.
AK Parti dönemiyle bu değişir gibi oldu, ama esasta ciddi bir değişiklik olduğu kanısında değilim. Bugün Kürt politikasına devlet ve hükümet katında yön verenler arasında, Kürt aydınlarıyla ve sivil toplumuyla dostlar alışverişte görsün misali değil, sürekliliğe ve samimiyete dayanan bir ilişkiyi savunan ve buna yürekten inanan kaç kişi var, ya da var mı sorusu sorulmaya değer bir sorudur.
Yirmi milyon Kürt var deniyor, konuşan Kürt aydını sayısı üçü beşi geçmez. Onlar da arkalarında bir siyasi güç filan hissettikleri ve bundan cesaret aldıkları için değil, özellikle vicdanları başka bir şey söylemeye izin vermediği için konuşur.
Bedelini de tek başlarına ödeyerek konuşur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012