Oya BAYDAR
Türkiye’nin kendi sorunlarını Mısır’daki gelişmeler üzerinden tartıştığı şu günlerde darbe vedemokrasi kavramları gündeme yeniden oturdu. İyi de oldu, çünkü demokrasi yolunda adımlar atabilmek için bu kavramların dile pelesenk olmuş ezberlerden çıkarılıp derinleştirilmesi gerekiyor. Özellikle de “darbe karşıtlığı, eşittir demokratlık” ve “sandık, eşittir demokrasi” türünden denklemler üzerinde düşünmemiz lazım. Çünkü sık tekrarlanan bu önermeler bence sadece eksik değil aynı zamanda yanlış. Öte yandan, bu konular kestirip atılamayacak kadar girift ve karmaşık, çünkü -çağın gereği- demokrasi acendalarıyla siyasî tarih sahnesine çıkan/sürülen yeni güçler, örneğin Müslümanlar var; ve gelişmelerin tam ortasında duruyorlar. Demokrasi ve İslam 21. yüzyılın büyük bilmecesi veya deneyimi olarak ortaya çıkıyor. Yüz yıl sonrasından bakabilseydik çok daha net görebileceğimiz resim şimdilik karışık bir çiziktirme, flu bir görüntü. Bu yüzden de bu konuda yazacaklarım; birlikte düşünelim, tartışalım demenin ötesine geçmiyor, başka bir iddia taşımıyor.
Barış, darbe, demokrasi “ama”lı olmaz.
Bazı kavramlar ama kaldırmaz. Barış, darbe karşıtlığı, demokratik hak ve özgürlükler konusunda ama’lara sığınmaya başladınız mı o sulardan ayrıldınız demektir. Siyasal, ideolojik bakış, iktidar bakışı, her zaman ama’lı ve çifte standartlıdır. “Savaş kötüdür ama millî çıkarlar ya da bölge çıkarları için gereklidir”, “darbeler kötüdür ama istikrar için gereklidir” veya “ askerî müdahale kötüdür ama iktidarın (meselâ) komünistlere, (meselâ) İslamcılara, (meselâ) bölücülere teslim edilmemesi için başvurulabilir bir yoldur”, “demokratik hakların kısıtlanması kötüdür ama halkın birliği, ülkenin bölünmez bütünlüğü, asayişin ve düzenin sağlanması için ucundan kenarından sünnetlenebilir”, “inanç özgürlüğünün kısıtlanması kötüdür ama irticayı engellemek için zorunlu olabilir”, vb...vb...
Kendimizi bu konularda açık yüreklilikle sorguladığımızda, siyaseten doğruluk adına yüksek sesle söyleyemesek bile içimizden ama’lar geçtiğini itiraf ederiz. Meselâ komünistler olarak proletarya diktatörlüğünü savunurken, laikler olarak örtünme özgürlüğüne karşı çıkarken, hatta örtülü kadınların öğrenim haklarının kısıtlanmasını alkışlarken, Müslümanlar olarak herkesin Kuran’ın emrettiği şekilde yaşamasını dayatırken, Sünnîler olarak Alevîlerin inanç özgürlüklerine set çekilmesini ama’larla gerekçelendirirken, Türk milliyetçileri olarak Kürt halkının eşit yurttaşlık taleplerini Türklerden koparılmak istenen imtiyazlar olarak algılayıp çözüme direnirken, vb. hep ama’lara sığınmıyor muyuz? Kaçımız böyle bir testten tam numara alabiliriz ki! Ama’lar işe karıştığı andan itibaren de çifte standarttan, yani kendine demokrat, kendine barışçı, kendine Müslüman olmaktan kurtulmak mümkün değildir.
Günün konularından olan darbelere karşı tavırda bu çifte standart büsbütün ortaya çıkar. Meselâ benim kuşağım ve içinden geldiğim laik cumhuriyetçi sol kesimler için 27 Mayıs 1960 müdahalesi ilericiydi. Zaten o zamanlar darbe değil “ihtilâl” zaman zaman da “devrim” denirdi. 12 Mart 1971 müdahalesi ise sola vurduğu için kötü darbeydi, Kürtlerin, solun ve bütün Türkiye’nin üstünden silindir gibi geçen 12 Eylül faşist darbesi hayal kırıklığına uğrattığı Ülkücüler açısından bile kötüydü. Peki 28 Şubat? Müslüman muhafazakâr kesimlerin kendilerine yönelik olduğu için en önemli, en büyük darbe saydıkları bu süreçte laik kesimler ağırlıklı olarak 28 Şubat’ı desteklemediler mi? İslamcıların iktidara yerleşmelerinin önünü kestiği için, post-modern darbeye karşı çıkmak yerine susmadılar mı? AK Parti iktidara geldiğinde, bugünlerde karara bağlanacak olan Ergenekon, Balyoz, vb. davalarında darbecilik yargılanmaya başladığında, bir de baktık ki 12 Mart’ta, 12 Eylül’de mağdur olanlar da dahil laik ve ulusalcı sol kanatların (tabii ki tümü değil) önemli bölümü, CHP, milliyetçiler, sivil-asker vesayetçi oligarşi ve türevleri darbe heveslilerini korumak, kollamak, gerekçelendirmek için yarışıyorlar. Hatırlayalım: davaların açıldığı o ilk günlerde sonraki çok vahim hukuksuzluklar, adaletsizlikler, intikamcı kararlar, delil manipülasyonları, haksızlıklar henüz ortada yoktu. Tepkiler AKP Hükümeti’ne, özünde de Müslüman muhafazakârların iktidarı almasına yöneliyordu. Ordu ile yüksek yargı, AKP’nin önünü kesebilecek tek güç olarak görülüp müdahaleye çağırılıyordu.
Anlatmaya çalıştığım: demokrasiye ve topluma karşı büyük suç olan darbe ve müdahaleler karşısında, “düşmanıma vurulan darbe iyidir, bana dokunan darbe kötüdür” anlayışının demokratlıkla ilgisi olamayacağı. Her türlü darbeye ve diktatörlüğe ama’sız karşı çıkmadan demokrat olunmaz. Benim nacizane ölçülerime göre, herhangi bir darbeyi, darbeciyi, darbe teşebbüsünü desteklemiş, daha da önemlisi hâlâ açıktan veya içinden desteklemekte olan bir kişi ya da bir siyasal çizgi kendisine demokrat diyemez. Darbe karşıtlığı ve demokratlık ne “ama” ne de çifte standart kaldırır. Evet, bazen meşru ve demokratik yollarla gelmiş bir iktidarın meşruiyet sınırlarını aşan, demokrasiyi tehlikeye sokan gidişatı karşısında çaresiz kalındığı olur. Bu çaresizliği aşmanın yolu ise herhangi bir dışardan müdahale, darbe, vb. değil halkın demokratik direnişi ve mücadelesidir.
Erdoğan darbe karşıtı mı?
Gelelim Başbakan Erdoğan’ın darbe karşıtlığına... Erdoğan, Mısır’daki askerî darbeyi hiç gecikmeden kınarken bugüne kadarki darbe karşıtı söylemini korudu. Gezi sürecinde yaşadığımız, halen de sürmekte olan devlet şiddetinin, hukuksuzluğun ve demokratik hak ihlâllerinin bir numaralı sorumlusu olan Erdoğan’ın, Mursi’yi deviren darbeye tepkisinin temelinde, Gezi-Tahrir ve İhvan-AKP benzetmesi olduğunu; haksız sayamayacağımız darbe fobisi ve travmasıyla Mısır’daki darbeyi kendisine ve partisine karşı yapılmış gibi algıladığını, paralellik kurduğunu düşünüyorum.
Evet, Erdoğan darbe karşıtıdır ama, o da tıpkı vesayetçi ulusalcı sol gibi, bütün müdahalelere değil, kendi iktidarına yönelik olanlara karşıdır. İktidara darbeyle gelmiş, insanlık ve savaş suçu işlediği uluslararası planda tescilli diktatörleri kırmızı halılar sererek ağırlarken, nice darbeciyle can ciğer kuzu sarması görüntüler verirken Mısır’daki darbeye gösterdiği hassasiyetten çok uzaktır. Mısır’da ordu Mursi’yi demokratik-laik muhalefete karşı korumak ve İhvan iktidarını pekiştirmek için müdahale etseydi, Erdoğan’ın darbeyi kınamak için bu kadar istekli ve aceleci olacağını hiç sanmıyorum. Belki yanılıyorumdur ama son günlerde demokrasiyi sandığa indirgemiş olan Erdoğan’ın bu konudaki çifte standardına bakınca, meselâ Suriye’de (pek demokratik olmasa da) sandıkta çoğunluğu kazanan Beşşar Esad’a karşı, Türkiye’yi Suriye batağına sokma pahasına Sünni ağırlıklı Cihatçı radikalleri desteklediğini hatırlayınca, ama’sız darbe karşıtlığından da pek emin olamıyorum doğrusu. Ama’sız darbe karşıtı olmadan demokrat olunamayacağı gibi, tam demokrat olmadan da darbe karşıtı olunamaz.
Gerçek demokratlığa gelince...
Bu konuda, son zamanlarda çok yazıldı ve güzel yazıldı. Benim kısaca ekleyebileceğim; “sandık, eşit demokrasi” denkleminin tümden yanlış olduğu. Sandık demokrasinin şeklî kılıfıdır, olmazsa olmaz ilk adımıdır; ancak özü değildir, içi demokratik hak ve özgürlüklerle ve bunların korunması güvencesiyle doldurulmazsa sandık sandukadan farklı olmaz. Öte yandan, değil yüzde 50, yüzde 90 çoğunluğunuz da olsa demokrasi tam olarak işlemeyebilir. Rosa Luxemburg’un sözleriyle: “Ne kadar büyük çoğunluğa sahip olursanız olun özgürlük çoğunluğun değil farklı düşünenlerin özgürlüğüdür.” Özgürlüklerin, o özgürlükleri tek tek bütün bireyler için garantiye alan yasaların, adaletin, yasalar karşısında eşitliğin tam olarak sağlanmadığı, muhalefetin bir şekilde bastırıldığı bir toplumda demokrasi henüz yerleşmemiş demektir. Üstelik son günlerde peşpeşe şahit olduğumuz, iktidar partisinin sandıktaki çoğunluğuna dayanarak çıkardığı antidemokratik ve ayrımcı yasalar, mevcut yasalara rağmen artarak süren keyfî uygulamalar, en önemlisi her türlü kitlesel muhalefete karşı kullanılan şiddet, iktidar ve Başkan Baba yağcılığını ikbâl basamağı sayan kişilere dağıtılan mevkiler, ulufeler; medyadan iş dünyasına, Başbakan’a ve iktidara biat etmeyen, bağımsız kalmaya çalışan bütün odaklara açıkça veya arkadan dolanma yöntemleriyle sinsice uygulanan baskılar, insanların yaşam biçimlerini, Müslüman muhafazakâr kalıplara uydurmaya yönelik müdahaleci buyrukçuluk, demokrasi hedefinden hâlâ ne kadar uzak olduğumuzun somut kanıtları. İktidar bu uygulamaların meşruiyetini, millî irade adını verdiği ve yüzde 50 civarında olduğunu varsaydığı oy çoğunluğuna dayandırıyor. İktidar meşruiyetini yüzde 50 oydan alıyor ama antidemokratik uygulamaları, yani icraatı meşru değil. Öteki yüzde 50’nin istemlerine, hak taleplerine, tepkisine gözlerini, kulaklarını kapatmakla yetinmeyip şiddetle bastırmaya çalışırken demokratik meşruiyetten uzaklaşıyor. Günümüzde, çağdaş demokrasilerde artık sandık tek başına meşruiyet sağlamıyor; katılımcı demokrasi, yerinden yönetim, vb. yöntemleri tartışılıyor, hatta uygulanıyor.
Demokrasiyi sadece seçim sandığı ve (kendine yönelen) darbe karşıtlığı olarak görürseniz demokrat da, darbe karşıtı da olamazsınız. Nitekim sözde olsa da özde olunamıyor: Şekil 1’de görüldüğü gibi...
......................
Çok uzamış bu yazı, “Dünyanın ve bölgenin şiddetli bir alt üstlük ve geçiş dönemi yaşadığı şu günlerde ne yapmalı, nerede durmalı? Siyasal İslamın iktidara aday güç olarak siyaset sahnesine çıktığı ülkelerde düğüm nasıl çözülebilir, askeri darbeler çözüme yardımcı olur mu, demokrasi İslamla bağdaşır mı? sorularına cevap niteliğinde değil, sadece birlikte düşünme önerisi. Belki gelecek yazılarda biraz daha açma ve tartışma imkânı olur. Bu tartışmanın verimliliği içinse kalıplarımızı, önyargılarımızı ve birbirimizi mat etme, hırpalama alışkanlığımızı bir yana bırakmamız gerekiyor. Aslında herkes, hepimiz daha iyi bir dünya, daha iyi bir toplum aramıyor muyuz?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024