Oya BAYDAR
Aydın kötücüllüğümüzün kaynağı
Özellikle genç kuşaktan, hem sayısal hem de nitel üstünlükleri tartışılamayacak aydınları; bizim kuşaktan da ister Batıcı laik, ister muhafazakâr gerçek aydınları tenzih ederek söyleyeyim:Geleneksel Türk aydınının kötücül bir yanı var. Bunu ilk kez, Orhan Pamuk edebiyat Nobeli aldığında bir “entel bar”da toplanan ünlü yazar, çizer, sanatçı aydınlarımız Pamuk’u ağır ifadelerle eleştiren, kınayan, suçlayan 60-70 imzalı bir bildiri yayınladıklarında düşünmüştüm. Bildiriye imza koyanlar arasında sevip saydığım değerli sanatçılar, yazarlar, arkadaşlarım vardı. Üzülmüştüm, onlar adına utanmıştım, karışık duygular içinde kalmıştım.
Yazmak boynumun borcudur: Türkiye’den, Nobel’in tartışmasız adayı Yaşar Kemal Orhan Pamuk’u ilk kutlayanlar arasında yer almış, birilerinin provokasyon sorularını bu ödülü Pamuk’un hak ettiğini kesin şekilde söyleyerek karşılamış, mükemmel bir aydın kimliği sergilemişti.
Yıllar boyunca Türkçe’nin bir yazarının almasını özlediğimiz, belki hak ettiğinden fazla önemsediğimiz Nobel ödülünü kazanan Pamuk’un suçu neydi böyle bir protestoya maruz kalmak için? Kendisiyle yapılan bir söyleşide, tarihimizin hâlâ hesaplaşamadığımız bazı karanlık sayfalarına değinmiş, Kürt savaşında ve 1915 Ermeni soykırımında yitirilen canlardan söz etmişti. Resmî ideolojiye eleştirel baktığı, devlete asker yazılmadığı da biliniyordu. Sonradan, bazıları Ergenekon davalarında da yargılanan görevli tetikçilerin (ki çoğuna aydın sıfatı yakıştırılırdı) Ermeni meselesi, Kürt meselesi üzerinden provokasyonlar örgütledikleri; Hrant Dink’in katledilmesine, darbe-müdahale hazırlıklarına, ulusalcılık kavramı altına gizlenen nefret dilinin yaygınlaşmasına doğru giden günlerdi. Resmî ideolojinin ezberlerini irdeleyen, tartışan, farklı düşünenler, Türk İntikam Tugayı veya benzer adlar altındaki Gladyo yapılarından ölüm tehditleri alıyor; Agos gazetesine açılmış davalarda yargılananlar mahkeme salonunun içinde bile Kerinçsiz’lerin Küçük’lerin saldırganlığına maruz kalıyor, mahkemenin önünde de ellerinde genel olarak Ermenilere, özel olarak da “hain” diye yaftalanan yazarlara, aydınlara hakaretler içeren pankartlar taşıyan gruplar tezahürat yapıyorlardı. Aralarında tanıdığım aydınları(!) görünce şaşırmıştım.
Bunları hatırlamamın, geleneksel aydınların kötücüllüğünün, yıkıcılığının nedenleri üzerinde yeniden düşünmemin ve bu yazıyı yazmamın nedeni: giderek derinleşen toplumsal çatışma ve cepheleşmeye eşlik eden nefret ve husumet söyleminin son zamanlarda özellikle aydın sayılan kesimlerden gelmesi; cepheleşme ve düşmanlaşmanın geleneksel aydınlar tarafından kışkırtılması... İhanet gibi ağır bir sözcüğü/ ithamı bu sözcüğü kullanma birincisi Tayyip Erdoğan ile yarışırcasına, kendileri gibi düşünmeyen, kendileriyle aynı siyasî görüşü, aynı ideolojik hattı savunmayan herkese karşı kullanmaktan, başkalarını karalamaktan, yok etmeye çalışmaktan çekinmeyen “aydın”ın kötücüllüğünün temeli nedir? Birkaç kişiyle sınırlı kalsa psikolojik nedenlere, zaaflara, kişilik bozukluklarına bağlayabileceğimiz bu kötücül ve yıkıcı ruh hali, toplumumuzun genelinde ama özellikle aydın denilen kesimlerde öylesine yaygın ki, daha derin irdelenmeyi hak ediyor.
Türkiye’nin aydın sorunu
Türkiye’nin, üzerinde epeyce yazılıp çizilmiş bir aydın sorunu öteden beri vardır. “Aydın” sözcüğünü Batı’daki “entelektüel” anlamında değil bizde kazandığı geniş, harcıalem anlamda kullanıyorum. Bu çerçevede, aydın sıfatını hem kendimize, hem de birilerine bol keseden yakıştırırız. Akıl, muhakeme, idrak anlamları taşıyan “entelekt” kökünden türemiş entelektüel sıfatı, daha üst düzey bir zihin faaliyeti olan bilgilerini, doğrularını muhakeme etme, sorgulama, didikleme, eleştirme, yeni fikirlere cesaret etme anlamlarını içerir. Tam da bu yüzden, “entel” kısaltması bizzat aydınlarımız ve gerçek aydınlardan hoşlanmayan halk dalkavuğu siyasiler tarafından kendileri gibi düşünmeyenler için aşağılayıcı bir terim olarak kullanılır.
Ülkemizde gerek muhafazakâr gerekse cumhuriyetçi laik kesimde gerçek aydınlar, değerli entelektüeller olduğu bir gerçek. Bunlar çoğunlukla medyatik değillerdir, ortada fazla görünmezler, kendilerini siyasî mihrakların kullanmasına olanak tanımazlar, eserleri ve fikirleriyle (ve böyle olduğu için de dar bir entelektüel çevrede) varolurlar. İdeolojik-siyasal görüşleri/duruşları tabii ki vardır ama hiçbir siyasal partinin, odağın, ideolojik merkezin sözcüsü, borazanı, askeri değillerdir. Temel insanî-ahlakî değerlerden, yaşamdan, bilimden, özgür düşünceden, insan haklarından yana taraftırlar ama yandaş (taraftar), tetikçi, amigo olmazlar. Bu yazı o gerçek aydınlarla ilgili değil.
Ötekilerden, çoğunluk aydınlardan söz etmek istiyorum: Aydın sıfatını yüklenmiş, öyle sunulan, öyle sayılan, kendilerini belli siyasal-ideolojik çevrelerle, mihraklarla özdeşleştirmiş olanlardan... Bunlar daha popüler, daha görünürlerdir, toplumca tanınır, bilinirler. Tahsil-terbiye görmüş, okumuş, dünyayı tanımışlardır; yazarlar, çizerler, konuşurlar. Diğer kümedeki entelektüellerden ayrıldıkları nokta: mensup oldukları kesimin, parçası oldukları mahallenin veya siyasal- ideolojik merkezin çizgisini, doğrularını, ezberlerini sorgulama, eleştirme, değiştirme yeteneğinden uzak oluşlarıdır. Uzaktırlar, çünkü böyle bir sorgulama derin ve sürekli derinleştirilen bir birikim, farklı görüşleri bilmekle yetinmeyip anlamaya çalışma, çifte standartlardan kurtulma, bağımsız bir kafa, bitmeyen bir “hakikat” arayışı, gereğinde yalnızlaşmayı göze alacak medenî cesaret gerektirir. Gerçek aydın yaşama, insana, evrensel değerlere, demokratik özgürlüklere, adalete ihanet etmemek için kendi siyasal-ideolojik mahallesine başkaldırmayı göze alabilendir, gerektiğinde toplumun algılarıyla birlikte kendini de değiştirebilendir.
André Gide, Sovyetler Birliği’nden Dönüş kitabında: Fransız Komünist Partisi’ne üye olurken, “Beni heyecanla karşılıyorsunuz ama dikkatli olun aydınlar partiye ihanet edebilirler, çünkü bir aydın için önemli olan kendi ideallerine ihanet etmemektir,” dediğini anlatır. 1937’de Stalinist dönem Sovyetler Birliği’nin sosyalizmin/komünizmin ideallerinden ne kadar uzaklaştığını, nasıl bir diktatörlüğe dönüştüğünü, hayallerin nasıl birer birer yıkıldığını anlatıp eleştirdiğinde kimi şahin militanlardan hain damgası yiyip de Parti’den ayrılırken: “Ben size partiyle katılırken söylemiştim, kendi değerlerime ihanet edemem,” der.
Türkiye’nin aydın sorunu; yeterli bilgi-birikim sahibi olmamak, bilgiyi felsefe ile, eleştirel düşünce ile tamamlamamak gibi bilinen eksikler bir yana, (Gramsci’den ödünç aldığım kavramlarla) asıl şu noktadan kaynaklanıyor gibi geliyor bana:Çağdaş Türkiye’nin geleneksel aydını Cumhuriyet ile birlikte doğup gelişirken devletin ve resmî ideolojinin organik parçası olmaktan kurtulamadı. Kurucu kadroların ideolojik hegemonyasının taşıyıcısı, sözcüsü oldu. Egemen ideolojinin düşünce kalıplarını, zihniyetini içselleştirdi ve sürekli yeniden üretti. Asker-sivil bürokratik oligarşi, Cumhuriyet seçkinleri kitlelere ne kadar uzaksa o da o kadar uzak kaldı. Onları uzaktan, dışardan gözledi ve onları sisteme entegre etme görevini üstlendi.
Cumhuriyet tarihi boyunca ezilen, bastırılan, susturulan sol aydınlar da aynı köklerden geliyorlardı, onlar da kurucu ideolojinin organik aydınlarıydı. Aynı bütünlüğün farklı bir versiyonunu, muhalefetini temsil ediyorlardı. Sistemin dışında kalan bağımsızlar ve muhafazakâr kesimin aydınları yok edildi ve susturuldu. Böylece Türk aydını geniş halk kitlelerinin, emekçilerin, dindar muhafazakârların, halkların organik aydını olamadı.
1950’lerden sonra hızlanan toplumsal değişim sürecinde, dipten gelen dalgaların itkisi ve siyaset sahnesine çıkıp iktidardan paylarını talep eden güçlerin etkisiyle rejimin siyasî ve ideolojik hegemonyası sarsılmaya başladı. Darbeler, müdahaleler, baskı, vesayet iktidarda tutunmayı sağlasa da ideolojik egemenlik giderek daha fazla aşınıyordu. Bu; Cumhuriyet’in geleneksel aydınının alan ve güç kaybetmesi anlamına geliyordu.
Aydın olmanın doğal parçası sayılması gereken aydın huzursuzluğunun, aydın tepkisi ve eleştirisinin Batıcı laik aydın kesimlerde son zamanlarda hırslı, kindar, saldırgan bir ruh haline dönüşmesinde geleneksel aydınların yenilgi psikolojisinin payını görmek gerekiyor. Giderek alan yitiren resmî devlet ideolojisiyle yoğurulmuş, ona eklemlenmiş, kitlelerin organik parçası olamamış geleneksel aydın hırçınlaşıyor, iktidar kaybının ve yalnızlaşmanın çaresizliği onu saldırganlaştırıyor, kötücülleştiriyor, geriletiyor.
Bir yanda yenilgi psikolojisinin pençesindeki geleneksel Cumhuriyet aydınının kendini ve hemcinslerini kemiren kısır kötücüllüğü; öte yanda organik aydını olmayan, ideolojik hegemonyasını kof ve aşağılık bir demagoji üzerine oturtan AKP iktidarının aydın boşluğu... Toplumdaki yarılmanın, cepheleşmenin, benzerini bugüne kadar yaşamadığımız tehlikeli çatlamanın ve çözümsüzlüğün üzerinde pek durulmayan ama hiç de önemsiz olmayan bir yanı da bu bence.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet
24.05.2024 - "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" mi, hukuka dönüş umudu mu?
14.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?
22.04.2024 - "Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna
16.04.2024 - Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık
3.04.2024 - Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na
29.03.2024 - Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak
22.03.2024 - Oy yüzdesiyle ölçülemeyecek kadın: Gültan Kışanak
7.03.2024
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
yazının tamamında ölümü kutsamışınız İlker bey. Esas olan yaşamak olmalıdır