Oya BAYDAR
Bu satırlar yazılırken, Ankara’da gerçekleştirilen terör eyleminin kurbanlarının sayısı artıyor. Şiddet şiddeti doğurarak ülkeyi zehirli bir yılan gibi sarıyor. Türkiye hızla Suriyeleşirken devletin, iktidarın tepeleri ve de Kandil tepelerinin komutanları, işbirliği yaparcasına, birbirlerini desteklercesine, ülkeyi ve halkları felakete sürüklemekte yarışıyorlar.
Bu satırlar yazılırken Yüksekova’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı başlıyor. Anlamı: Cizre’de, İdil’de, Silvan’da, Sur’da gözlerimizin önünde yaşanan insanlık suçlarının, ölümün, yıkımın, (iktidarın vicdansız diliyle söyleyecek olursak) “temizliğin” buralarda aynen, hatta çok daha vahşice tekrarlanması. Yüksekova’dan, Nusaybin’den günlerdir yardım çığlıkları yükseliyor. Felaketin yaklaştığını sezenler, bir devlete bir örgüte seslenmek için çırpınıyorlar ama boşuna; akıl, izan, sağduyu iki tarafı da terk etmiş, kulaklar ve vicdanlar sağır.
Suç ve sorumluluk eşit değil ama ortaktır
Kim haklı, kim başlattı, kim sorumlu tartışmasının bugün varılan noktada hiçbir anlamı yok. Bu bâdireden sağ çıkabilirsek ilerde tartışma, yüzleşme, hesaplaşma zamanımız olacak. Şimdilik Türk Kürt, genç yaşlı, kadın, çocuk, gerilla, asker, hendeklerdeki genç, o gençlerin üstüne sürülen, polis, yoldan geçen sıradan vatandaş, binlerce insanımızın ölümünde, yüzbinlerce insanımızın yaşamının kararmasında, gelecek umutlarının sönmesinde sorumluluğun eşit değil ama ortak olduğunu tesbitle yetinelim.
Aylardır, bir avuç barışçı elimizin erdiği dilimizin yettiği kadar, bir yandan devlete/iktidara öte yandan PKK’ye, “Ölmeyin, öldürmeyin! Halklara, insanlara kıymayın! Aslolan hayattır”, diye boşuna feryad ettik. “Toplu mezarlara dönüşmüş, yanmış yıkılmış kentlerde kimin ne güvenliğini sağlayacaksınız? Cansız bedenler, yaralı yürekler üzerinde hangi kanlı iktidarı kuracaksınız? Bunca kıyımdan bunca zulümden sonra Kürt halkını nasıl yöneteceksiniz?” diye sorduk devletin iktidarın büyük başlarına. “Ölüler öz yönetimle yönetilseler ne olur, yoz yönetimle yönetilseler ne olur? Bunca acı, bunca yıkıntı üzerine nasıl bir gelecek kuracaksınız” diye sorduk Olimpos sandıkları Kandil tepelerinden savaş kararı alanlara.
Ve şimdi, bunca insanın ölümünden, bunca yıkımdan sonra varılan dönüşsüz noktada, herkese, bütün taraflara ve taraftarlara, “Memnun musunuz eserinizden, ne kazandınız, ne kazanacağınızı umuyorsunuz daha fazla yıkım, ölüm, kin ve nefretten başka?” diye soruyorum
Bir yanda ceberrutluğu, zulmü, -sadece Kürde değil- asimile edemediği bütün halklara düşmanlığı yüzyıldır tescillenmiş bir devlet zihniyeti var. Öte yanda Kürt halkının kimlik ve onur mücadelesi, hakları, özgürlüğü için yola çıkıp da bugün vardığı noktada kendi halkını, kendi yurdunu tüketen, şiddeti mücadele yöntemi kılmış bir örgüt var. Eşitliyor muyum? Nedenleriyle hayır, sonuçlarıyla evet. Sorumluluk payıyla hayır, son yıkımdaki katkı payıyla evet. Yaşanan toplumsal çöküşte suç ve sorumluluk eşit değilse de ortaktır.
Yanlış hesaplarınızın ağır bedelini halk ödüyor
Şimdi daha iyi anlıyoruz: Üç yıl önce barışçı çözüm ihtimali belirdiğinde, demek ki hem sürecin sözde mimarı Erdoğan AKP’si hem PKK “zirve”si Öcalan’ın çabalarına ve toplumun geniş kesimlerinin desteğine rağmen “mış gibi” yapmışlar, savaş hazırlıklarına ara vermemişler, barışa hiç inanmamışlar. Defalarca aldatılmış, devletin sillesini yemiş, sesini duyurmak için silaha sarılmaktan başka çaresi kalmamış, devlete güvenini yitirmiş Kürt hareketi eli tetikte beklerken, iktidar Kürtleri vaadlerle, din îman manipülasyonuyla oyalayacağını sanmış.
HDP’nin, 7 Haziran seçimlerinde Türkiyelileşme projesi ve ortak vatanda eşit yurttaşlar olarak barış içinde yaşama çağrısıyla kazandığı destek, 2014 sonbaharından itibaren bölgedeki gelişmelerin etkisiyle farklı amaçlara yönelen iki kesimin hesaplarını alt üst etti. Erdoğan, “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışının geniş bir demokratik-barışçı ittifaka yol açabileceğinden, bunun kendi mutlak iktidarını engelleyeceğinden korktu, çözüm masasını devirdi. PKK ise, değişen uluslararası konjonktürde Suriye ve Rojava gelişmelerinin rüzgârıyla Türkiye’de de Rojava misâli kantonlar kurabileceği hayaline kapıldı. Savaş kırsaldan şehirlere indirilecek, bölgede ufak ufak denemeleri yapılan alan hâkimiyeti halk savaşına evrilerek T.C. devleti dize getirilecek, Erdoğan iktidarı çökertilecekti. Örgütün güçlü ve egemen olduğu yerlerde peş peşe öz yönetim ilanları, ardından gelen hendekler ve cankırıma dönüşen hendek çatışmaları bu stratejinin adımlarıydı.
Topyekûn halk savaşı çıkarılamadı, halk çatışma bölgelerinden akın akın kaçmaya başladı. Böylece devletin kadim Kürtsüzleştirme ve asimilasyon siyasetinin ekmeğine de yağ sürüldü. Acı bilanço: PKK/KCK militanlarının, gencecik çocukların, Kürt özgürlük hareketinin nice fedakâr evladının binlerle kırılması, çatışma bölgelerinin yerle bir edilmesi, Kürt halkının perişanlığı oldu. Halk savaşı beklentisi, hendeklerde insanlık trajedisine dönüşünce, KCK yöneticilerinin aylarda beri açıkladıkları gibi, sonuncusu Ankara’da yaşanan vahşi terör eylemleriyle savaş metropollere kaydırıldı.
Bakmayın kuyruğu dik tutmaya çalışmalarına, devletin ve Erdoğan’ın hesapları da çöktü. Terör eylemleri, toplumdaki korkuyu ve istikrar arayışını güçlendirerek Batı’da PKK’ye tepkiyi ve iktidara kerhen desteği artırmış görünse de, Kürt halkı beklenenin aksine bunca yıkımın ve zulmün faturasını PKK’ye değil devlete ve iktidara çıkartıyor. Çünkü halk, mahallesini yıkan, kendisini perişan eden, ölü çocuğunu gömemeyip buzlukta saklamasına neden olan, kendisi için savaştığına inandığı çocuklarının çıplak bedenini yerlerde sürükleyen, ölülerine hakaret eden, duvarlarına en aşağılık yazıları yazan, herşeyini kaybetmesine yol açan somut düşman olarak karşısında devlet güçlerini görüyor.
Özetle; savaşan tarafların yanlış hesapları Şam’dan, Cizre’den, Sur’dan döndü. Devletin mutlak hakimiyeti ve reisin mutlak iktidar için yola çıkanlar, bölgenin ülkenin değil kaosun ve toplumsal çöküşün efendileri oldular. Kürt halkının hak ve özgürlükleri için yola çıkanlar savaş ve terör girdabında en çok kendi halklarını ve bütün ülkeyi perişan ettiler. Bir mucize gerçekleşip de herkes aklını başına devşirmezse, bizi barış ve özgürlük değil kaos ve diktatörlük bekliyor.
Yarın Nusaybin’de, Yüksekova’da, Şırnak’ta, daha nerelerde aynı trajedi yaşanacak. Yeni terör dalgaları gelecek. Sanki devlet ile PKK el ele vermişler, birbirlerine destek ola ola hepimizi kıyamete sürüklüyorlar. Bizler, “Artık yeter! Devlet dur! Erdoğan dur! PKK sen de dur!” diye haykırıyoruz. Sesimiz boşlukta kayboluyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet
24.05.2024 - "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" mi, hukuka dönüş umudu mu?
14.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?
22.04.2024 - "Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna
16.04.2024 - Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık
3.04.2024 - Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na
29.03.2024 - Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak
22.03.2024 - Oy yüzdesiyle ölçülemeyecek kadın: Gültan Kışanak
7.03.2024
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
Müfit Günal
Hitler, seçimle iş başına geldi diyenlerin, bu yazıyı birkaç sefer okuması lazım.
Rauf Uluc
Taner Akcamdan beklenmeyecek düzeyde bir yazi.. Son derece kaba özet ve üstüne yanlis da iceriyor. Eski maresal, cumhurbaskani Hindenburg, Ocak 1933de Hitleri hükümet kurmakla görevlendirmistir. Nazi Partisi, Ocak 33de Alman Milli Partisi (DeutschNationalen)i ile bir koalisyon hükümeti kurmustur. Ekonomi Bakanligi da zaten Nazilerde degil, egemenlerin istegi dogrultusunda Alman Milli Partis Baskanindadir. Ister kabul edelim, ister etmeyelim, Kasim 1932 secimlerinden de -oy kaybina ragmen- birinci parti olarak cikan NSDAP, bal gibi son secimin birinci partisi ile daha kücük bir partinin koalisyonu sonucu iktidari almistir. Yani secim sonucu ile !! Haa, onlari oralara kimler getirdi diye soracak isek, peki baskalarini da kimler getirdi diye bir karsi soru ile karsilasabiliriz..