Oya BAYDAR
AKP Genel Başkanı Erdoğan dünkü grup toplantısında, "Suriye’de ne işimiz var diyen ya gafildir ya da milletin, ülkenin hasmıdır" buyurdular. Ne gafilim ne de milletin, ülkenin hasmıyım ama "Suriye’de ne işimiz var?" diye soruyorum, hem de bugün değil Suriye savaşının başından beri. Ayrıca, Suriye’de ne işimiz var, demekle de yetinmiyorum, askerlerimiz orada neden ölüyor, ne uğruna şehit oluyorlar, diye de soruyorum.
Bazı sorular, cevabı bilindiği halde bir itirazı ya da uyarıyı kuvvetlendirmek için sorulur. Benim sorum da ülkeyi yönetenlerin ne denli gaflet içinde olduklarını göstermeyi amaçlıyor. Bir de, yanlışta direnilen her ânın zararı büyüttüğünü, gafleti suça dönüştürdüğünü hatırlatmak istiyorum.
Hoşumuza gitmese de Esad ülkesini savunuyor
Her türlü yanlış anlamayı ve "iyi saatte olsunlar"dan gelecek belayı mümkün olduğunca savuşturmak için baştan söyleyim: Hiçbir zaman, ne dün ne de bugün Esad rejiminden yana olmadım. Ne sağcı ne solcu, ne laik ne dinci hiçbir diktatörü, despotu, faşizan rejimi desteklemedim. Ama bu tavrım Suriye savaşına bakışımı değiştirmiyor. Esad’ın kan dökülmeden, ülke içsavaşa sürüklenip tarumar olmadan, ülkedeki yangın bölgeye sıçramadan devrilip gitmesini isterdim. Ancak, kesinlikle bildiğim bir şey varsa o da demokrasinin dışardan, içsavaş körüklenerek getirilemeyeceği. En yakın örneği de Irak’ın durumu. Bush ve Batılı ortakları Irak’a demokrasi getirmeye gitmemişler miydi?
Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülkeden biri olan, halen BM Genel Kurulu’nda temsil edilen Suriye Arap Cumhuriyeti egemen bir devlettir ve -biz beğenelim beğenmeyelim, tanıyalım tanımayalım- BM’deki meşru temsilcisi halen Esad hükümetidir. On yıldan fazla zamandır bu ülkenin toprakları üzerinde irili ufaklı güçler, emperyalistler, alt emperyalistler, besledikleri taşeron örgütler zaman zaman birbirlerinin kuyruğuna dolanarak, zaman zaman ittifaklar kurarak at oynatmakta; bir ülkeyi ve milyonlarca insanı el birliğiyle yok etmeye çalışmaktalar. Suriye, 21. yüzyıl başlarının en acı siyasî ve insanî dramının sahnesidir.
Uluslararası hukukun ve evrensel etik değerlerin geçerliğini yitirdiği, güçlünün orman kanununun hüküm sürdüğü, dünyanın yeni bir paylaşım/nüfuz alanı savaşı evresine girdiği bu dönemde egemen bir ülkenin işgali, dolaylı veya açık paylaşımı neredeyse doğal sayılıyor. Hükümranlık hakları gereğince ülkesine sahip çıkmaya, topraklarını geri almaya çalışan meşru yönetim (bizimkilere göre rejim) ülkeyi yangın yerine çeviren IŞİD, El-Nusra, vb. artığı Cihatçılarla eş tutulup terörist, hain, düşman ilan ediliyor.
Bir an için, söz konusu ülkenin kendi ülkeniz olduğunu düşünün. Düşüncesi bile insanı ürkütüyor ve isyan ettiriyor, değil mi? Düşünün ki Batı emperyalizmi ile Rusya, yetmedi İran sizin topraklarınızda nüfuz elde etmek, iktidarı kendi isteklerine göre değiştirmek, kendi hesaplarına göre bölmek için çekişiyorlar. Bundan yararlanan bir komşu ülke bana buradan tehdit geliyor, beka sorunum var diyerek çeşitli bahanelere sınırlarınızı ihlâl etmiş, topraklarınıza girmiş, içerlere doğru yürüyor. Ülkenizdeki iktidarı değiştirmek ve kendi meşrebince bir yönetimi hakim kılmak için besleyip büyüttüğü silahlı taşeron örgütleri sahaya sürüyor. Çeşitli güçler topraklarınız üzerinde üsler kuruyor, tankıyla, topuyla yerleşiyor. Ne yapardınız? Ülkenizi teslim eder, topraklarınızı bölmelerini kabullenir, halkınızın yerinden yurdundan sürülmesine yeşil ışık mı yakardınız, yoksa vatanınızı, topraklarınızı savunur, geri almaya mı çalışırdınız? Bugün Suriye’de Esad yönetimi topraklarını Cihatçılardan ve işgalden kurtararak ülkenin bütünlüğünü sağlamaya çalışıyor, yani topraklarını savunuyor. Esad’ın şeytan olması bu gerçeği değiştirmiyor.
Suriye’de ne işiniz vardı gerçekten?
Yukarıdaki sorunun cevabını sadece konunun uzmanları değil gelişmeleri izlemiş olan sağduyulu herkes verebiliyor artık. Kısaca: İhvancı siyasî İslam adına Arap Baharı’ndan umut devşiren dönemin AKP iktidarı, Esad’ın halklar üzerindeki ağır baskı ve zulmüne karşı başlayan ayaklanmaların kendisine bölgede önemli bir fırsat sunduğunu hesapladı. Esad’ın, ABD ve diğer Batılı güçlerin baskılarına, saldırılarına dayanamayıp iktidarı bırakacağı, Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği pastadan büyük payı kapacağı hesabını yaptı. (Bu hesap baştan sona yanlıştı. Yanlışlığı, ülkenin ve bölgenin sürüklendiği çıkmazla ispatlanmış durumda.) Böylece, Arap dünyası üzerinde nüfuz sahibi olunacak, Osmanlı nostaljisi tatmin bulacak , Emevî Camii’nde namaz kılınıp Şam’a, Halep’e yol açılacaktı. Bir taşla pek çok kuş avlamak: mesela Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kuşağını dağıtmak, -açıkça telaffuz etmeye cesaret edemeseler de- denk getirilebilirse şan olsun diye bir miktar toprak kazanmak (Atatürk Hatay’ı ilhak etti, biz neden yapmayalım! kompleksi), bölgede dev inşaat projeleri kapmak, zaten ayaklanmaya hazır militarizmi ve milliyetçiliği iyice kabartarak, beka yutturmacasıyla ülke içinde iktidarını pekiştirmek mümkündü. Suriye içsavaşına bunlara benzer nedenler ve hayallerle dahil olundu. Emperyalistlerin, süper güçlerin ve taşeron örgütlerin kirli savaşına ülkemiz bulaştırıldı.
Bu savaş bizim savaşımız değil
Suriye’de bizim değil ama sizin, sizlerin işiniz/işleriniz vardı gerçekten de. Bölgedeki ABD-Rusya itiş kakışından yararlanıp, iki tarafa da kâh boncuk dağıtıp rüşvet vererek (S-400’ler gibi) kâh şantajla, kurnazlıkla işinizi görmeyi sürdürdünüz.
Ama bu savaş bizim savaşımız değil. Vıcık vıcık bir hamaset edebiyatıyla, beka yutturmacası, vatan haini ürkütmecesiyle kandırılan, korkutulan, sindirilen halkın savaşı değil. Savaşın bize maliyeti: çok milyar dolarlara varan savaş harcamalarının hepimizi yoksullaştırması, cebimize yansıyıp ekmeğimizi küçültmesi; savaş atmosferinin insanlarımızı huzursuz etmekle kalmayıp kötücülleştirmesi, vicdan yitimi, nefret söylemi ve düşman psikolojisinin yaygınlaşması… Ve…ve yabancı topraklarda şehit düşen ya da bedensel ve ruhsal sakatlıklarla yaşamaya mahkûm edilen evlatlarımız. Bir de -belki hiç aklınıza gelmiyordur ama- komşu bir ülke topraklarında harekât düzenleyen, doğrudan veya dolaylı olarak insanları yerinden yurdundan edip demografik yapıyı değiştiren bir iktidar tarafından yönetilmenin suçluluk duygusu, utancı...
"Hain saldırıda sekiz şehit verdik" diyerek timsah gözyaşları dökerken, şehit olan askerlerimiz neden saldırıya uğradılar, neden o saldırı noktasıdaydılar, sorusunu hiç soruyor musunuz kendinize. Saldırıya uğrayıp şehit oldukları yer, Halep’i Şam’a, Lazkiye’ye bağlayan M4 ve M 5 yollarının kavşak noktasının yakınıydı. Suriye birlikleri; Astana’da, ikna etme, gemleme, silah bıraktırma sözü verdiğiniz her soydan, her boydan cihatçı terör örgütlerinin işgali altındaki bölgede ilerlemeye çalışıyordu. Bölgede bilmem kaçıncı gözlem noktasına (bunlar kuş gözetleme kulesi değil askerî üsler) yenilerini ekleme çabasındaydınız. Orada şehit oldu evlatlarımız ve misilleme olarak sekiz on misli "unsur" yani insan öldürmüş olmakla övündünüz. Askerlerimizin, çocuklarımızın orada işleri yoktu, şehadetlerinin de vatana millete yararı yok, belki beka söylemine yeniden sarılmak için size yararı olmuştur, bilemem.
Muhalefet yanlışa, suça ortak olmaktan kaçınmalı
İfadelerine bakılacak olursa, başta CHP olmak üzere muhalefetin hemen hemen tüm kanatları iktidarın Suriye politikasına karşı görünüyor. Bu savaşa katılmanın, içsavaşta taraf olmanın yanlışlığı, savaşın yol açtığı devasa sorunların çözümü için Esad rejimiyle diyaloğa girme gereği, zararın neresinden dönülse kâr olacağı muhalefet tarafından sürekli dile getiriliyor.
Ne var ki, toplumda şok yaratan sekiz şehit acısından sonra, aynı muhalefet hain saldırıya misliyle karşılık verilmesi, Suriye’nin bir ucundan girilip öteki ucundan çıkılması, Esad’la diyaloğun bu aşamada taviz olacağı (CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun son meclis grubu konuşması), vb. konularda Erdoğan iktidarının tavrını, söylemini aynen benimsiyor.
Daha önce de sınır ötesi operasyon tezkerelerinde, Afrin’de, Fırat’ın doğusu ya da Barış Pınarı harekâtlarına evet oyu verenler bu tutumlarıyla iktidarın Suriye politikasını desteklemekte olduklarının farkında değiller mi? Sanırım çok iyi farkındalar ama kimileri iktidarla aynıTürkçü- milliyetçi (ulusalcı) damara, yayılmacı özlemlere sahip olduklarından, kimileri de milliyetçi oyları kaptırmamak için, kendi politikalarıyla ters düşme pahasına oyunun parçası oluyorlar.
Oysa, bu siyasetin artık halk kitleleri nezdinde fazla karşılığı olmadığı, "askerlerimiz neden oradaydı, ne uğruna şehit oldular?" sorusunun sorulmaya başlandığı görülüyor. Bunu, beka nutuklarının artık pek duyulmamasından da anlamak mümkün.
İktidarın söylemi, önümüzdeki günlerde yanlıştan dönmek yerine Suriye ordusu ile doğrudan savaşa girilebileceğini ve sorunlarımızın katlanarak büyüyeceğini îma ediyor. Yeni sorunlar ve şehitler istenmiyorsa, kendisini muhalefette konumlandıran bütün siyasal partilere, örgütlere, yapılara, kişilere "Savaşa hayır şehitlere hayır" diyerek güçlü bir barış cephesinde buluşma sorumluluğu düşüyor. Aksi halde yanılgıdan suça evrilmekte olan Suriye politikasının ortağı olmaktan kurtulmak mümkün değil.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024