Roni MARGULIES

Yüksek öğrenim görmüş parlak subaylar
26.09.2012
4800

 Gözüme uyku girmiyor iki gündür. Yemeden içmeden kesildim.

Ah, nasıl üzülüyorum!

Nasıl içim parçalanıyor!

Pırıl pırıl gençler, ülkemizin ufkunda güneş gibi parlayan ihtiyar delikanlılar, vatan sevgisiyle çıra gibi yanan, yanarken hepimizi aydınlatan kahraman subaylar hapiste çürüyecek.

Yapılır mı bu ya? Türkiye’nin geleceğiyle oynanır mı böyle?

Nasıl hain bir komplo bu!

Kim koruyacak şimdi bizi?

Mustafa Kemal düşmanlarına karşı kim koruyacak?

Ortaçağ karanlıklarından kim koruyacak?

Kaba saba, bidon kafalı, kıllı heriflerle başörtülü kadınlara karşı kim koruyacak?

Bu heriflerle bu kadınların ellerini kollarını sallayarak oy vermesini ve bizim beğenmediğimiz hükümetler seçmesini kim engelleyecek?

Çoğunluk oldukları için bizim beğenmediğimiz şeyler yapabileceklerini zannediyorlar! Kim verecek bunlara derslerini?

Kim bunları Atatürk aydınlığına çıkaracak?

Daha dün evime temizliğe gelirken bugün benimle aynı mağazalarda alışveriş etmelerine kim mani olacak?

Kim anlatacak bunlara: “Önce Atatürk ilkelerini özümseyin, doğru dürüst giyinmeyi ve konuşmayı öğrenin, Arabesk değil opera dinlemeye alışın, sonra oy verirsiniz.”

Eyvâh!.. Ne yer, ne yâr kaldı. Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.

Çetin Doğan’ın olmadığı bir dünyada ben ne yapacağım şimdi?

Beni ve vatanımı Amerikan emperyalizmine karşı kim koruyacak?

Vatan mahzun, ben mahzun.

Zımba gibi, filinta gibi, Ayhan Işık gibi subayları bu vatan boş yere mi büyüttü, Amerikalara gönderdi, eğitti? Boş yere mi yediğimizden içtiğimizden kesip aydın ve aydınlık subaylarımız için tanklar, toplar, uçaklar aldık. Tüm darbelerini, muhtıralarını, güzel demeçlerini alkışladık. Cumhuriyet mitinglerimizde kendilerini göreve çağırdık.

Ah ulan, ah! Şeriatçı, takıyeci, sakallı ve karanlık insanların ketenperesine geldiler, bir darbe bile yapamadan hapislere düştüler.

Korkarım diğer davaların, Ergenekon davası gibi uyduruk davaların sanıkları da ceza yer şimdi.

Yerlerse yandık.

Şener Eruygur’suz, Veli Küçük’süz, Levent Ersöz’süz, JİTEM’siz bir Türkiye’de nasıl yaşayacağız?

 Faili meçhul cinayetleri kim işleyecek, Kürtlere ağızlarının payını kim verecek, Ermenilerin şımarmasını kim engelleyecek, misyoner faaliyetlerinin önüne kim geçecek? Kim fişleyecek bunların hepsini?

Öyle mahzunum, öyle korkuyorum ki, derdimi kelimelere dökemiyorum.

Allah razı olsun, sevgili Ertuğrul Özkök’ün kendi güzel elleriyle Radikal gazetesine yerleştirdiği Ezgi Başaran kardeşim benim yukarıda bir türlü anlatamadığım düşünceleri çok güzel, derli toplu ifade etmiş. En iyisi, sözü ona bırakayım:


“Böyle olmak zorundaydı. 
Çetin Doğan , İbrahim Fırtına, Özden Örnek darbeye teşebbüsten ceza alacaktı. Aslında tutuklu yargılanan herkes ceza alacaktı. Belliydi.


Neden derseniz... Davanın başından beri ortada ne gerçek bir savcı, ne de gerçek bir mahkeme vardı.


Bir karar verilmişti. Uygulanacaktı. 
Çetin Doğan ve yakın silah arkadaşlarından Ankara’nın davetlerinde ‘İrtica geliyor’ diye ileri geri konuşmanın, 28 Şubat dönemindeki girişimlerinin ve tabii görüş ve düşüncelerinin rövanşı alınacaktı. Hem rövanş almanın zevki için. Hem de tutuklanmamayı başaran ordunun geri kalan muvazzaflarına ibret olsun diye.


Bir karar verilmişti. Uygulanacaktı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin en yüksek öğrenim görmüş, en parlak subaylar serisi, türlü mercilerdeki güçlerin zihniyetine göre makbul bulunmadığı için tasviye edilecekti.


Balyoz ‘yargılaması’ budur..


Bunda manipülatif haberler yapan gazetelerin, gazeteci benzeri muhtelif kişilerin, söz konusu asker olduğu için ilkeyi, hukuku, prensibi unutan kalantor gazeteci-yazar abilerin sessizliğinin, tembelliğinin, korkaklığının payı çoktur.


Hâlbuki Balyoz davasının ne olduğu, delillerin ve iddianamenin nasıl bir ‘modus operandi’ ile hazırlandığı ilk etapta görülseydi, sonrasında gelen 
Oda TV , KCK , Devrimci Karargâh ve Fenerbahçedavaları başka türlü yürürdü. Hem de çok başka yürürdü. Ama olmadı. Artık Bor-Niğde denklemi. Geçiniz.


Balyoz davasının sonucu beni hiç şaşırtmadı. Fakat 
Silivri Cezaevi’nin önünde elleri titreyerek ağlayan eşler ve çocuklar mideme oturdu.”

Mide ağrısından ve gözyaşlarımdan sayfayı göremez oldum.

Özür dilerim, daha fazla yazamayacağım.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar