Tayfun Atay
Serde seçim var, serde iktidar var, serde “Reis"lik bekası var...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington Post’ta kaleme alınmış yazısı, “saadet verici”dir. Bir an “Bunlar benim satırlarım mı yoksa” diye bile düşündüm, inanır mısınız?!.
Başlıktan başlayalım:
“The New Zealand killer and the Islamic State are cut from the same cloth”; yani, “Yeni Zelanda’daki katil ve IŞİD aynı kumaştandır.”
Gerçi burada gazete sanırım Erdoğan’a sıkı bir azizlik yapmış ve onun hassasiyetle “DEAŞ” tabir ederek ismindeki “İslam” bileşenini düşürdüğü terörist oluşumu Anglo-Sakson dünyadaki yaygın telaffuzuyla “ISIS” dahi yazmayıp yine yaygın bir diğer kullanımla doğrudan “İslam Devleti” (Islamic State) şeklinde başlıklamış.
Neyse, bu ayrı konu… Biz burada Erdoğan’ın Amerikan gazetesindeki yazısının ana fikri olarak başlıkta da Yeni Zelandalı ırkçı-İslamofobik terörist ile IŞİD aynı kumaştan şeklinde yansımasını bulan “söylemsel yüzü” ile seçime yaklaşırken “meydanlardaki söylemsel yüzü” arasında bir karşılaştırmaya gideceğiz.

***
Ama ona geçmeden önce belirtelim ki evet, başlığı görünce, “Yahu bu benim 2015’te Charlie Hebdo katliamı sonrası kaleme aldığım metin olmasın” diye bir soru oluştu zihnimde!.. Bakın neler yazmışım 9 Ocak 2015’te, o zaman çalıştığım Radikal gazetesinde:
“İslamofaşizmle İslamofobi ikiz kardeştir. Bunlar birbirinin ayna yansısıdır. Aralarındaki ilişki ‘simbiyotik’ yani yek diğerinden beslenir şekildedir.”
(Bu sözlerin yer aldığı yazı daha sonra şu kitabımda yer aldı: Parti, Cemaat, Tarikat: 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri, Can Yayınları, 2017, s. 87-90.)
Tabii ben bu yazıda İslamofaşizmle İslamofobiyi bağlayan “köprü”lerden biri olarak o dönem yürürlükteki AKP siyasetini de işaret etmekteyim ve şöyle diyorum devamında:
“Özellikle 2012’den sonra ülke içerisinde feci bir kültürel kutuplaşmayı doruğa çıkaracak şekilde toplumu ‘zorla dindarlaştırma’ya yönelik politikalarıyla bir yandan İslamofaşizmi kışkırtıp, diğer yandan İslamofobiyi kamçıladılar.”
O günden bugüne değişen bir şey var mı diye ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Çünkü bu, size de bana da haksızlık olur; arife tarif gerekmez çünkü!..

***
Bunu da geçelim ve nihayet asıl konumuza gelelim! Türkiye’nin AKP’li Cumhurbaşkanı’nın dışarıda yazdıkları ile içeride söyledikleri aynı kafadan çıkmakla birlikte bunlar arasında yabana atılmayacak derecede bir “açı” farkı var.
Erdoğan Washington Post’taki yazısında son derece makul mahiyette diyor ki:
“Christchurch katliamının faili olduğu iddia edilen kişi, dünya tarihini ve Hristiyan inancını çarpıtarak, çarpık görüşlerini meşrulaştırmaya çalıştı. İnsanlar arasında nefret tohumları ekmek istedi. Terörün dini, dili ya da ırkı olmayacağını defalarca vurgulamış bir lider olarak, geçen hafta yaşanan terör saldırılarını Hristiyanlık öğretileri, ahlakı ya da kurallarıyla bağdaştırma görüşlerini kategorik olarak reddediyorum. Yeni Zelanda’da yaşananlar, cehalet ve nefretin zehirli bir ürünüdür.”
Bunları yazan Erdoğan, seçim arifesinde Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü vesilesiyle yaptığı meydan konuşmasında, Washington Post’ta katliamın faili olduğunu ve Hristiyan inancını çarpıtarak bunu yaptığını söylediği bir "kişi”yi nasıl da “çoğul”laştırarak neler söylüyor bakın:
“Çanakkale’den 104 yıl sonra bir kez daha sesleniyor ve diyoruz ki mesajınızı aldık. Hislerinizi de niyetinizi de anladık. Kininizin, nefretinizin canlı olduğunu anladık. Bir teröristin ortaya çıkarak 50 Müslümanı öldürmesinin ne olduğunu anladık. Aldığımız nefesi bize çok gördüğünüzü anladık. Biz buradayız, 1000 yıldır buradayız, kıyamete kadar da burada olacağız. İstanbul’u Konstantinopol yapamayacaksınız.”
“Medeniyetler Çatışması” tezlerini üretenlerin ekmeğine yağ-bal olacak mahiyetteki bu sert sözleri sarf eden Erdoğan, iş Washington Post’tan seslenmeye gelince aynı bağlamda ama oldukça farklı, sakin, dengeli, “huşunet”ten uzak ve “rıfk” üzere (yumuşak) kuruyor cümlelerini!.. Tekrar bakalım:
“Türk halkı, yüzyıllardır yaşadığı vatanını sadece teröristler öyle talep etti diye bırakıp gidecek değildir. Ya da dengesiz katillerin, bizi herhangi bir dinî topluluğu, ulusu ya da grubu hedef almaya ikna etmelerine izin vermeyeceğiz.”
***
Görüyor musunuz?!..
Bir yanda, “dengesiz katillerin, bizi herhangi bir dinî topluluğu, ulusu ya da grubu hedef almaya ikna etmelerine izin vermeyeceğiz” söylemi…
Diğer yanda bir “dengesiz katil” üzerinden Avustralya ve Yeni Zelanda uluslarına şöyle sesleniş: “Hislerinizi de niyetinizi de anladık. Kininizin, nefretinizin canlı olduğunu anladık. Bir teröristin ortaya çıkarak 50 Müslümanı öldürmesinin ne olduğunu anladık. İstanbul’u Konstantinopol yapamayacaksınız.”
Bu birbiriyle hiç mi hiç “mütekabil” olmayan ifadelerin aynı zihinden çıkması “kabil” mi?..
Kabil!.. Çünkü iki ayrı “nabız” var; o “nabız”ları tutup ona göre şerbet vermek de iki ayrı söylem yüzlü olmayı gerektiriyor.

Tıpkı bir yanda Washington Post’ta Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’den bahisle, Batılı liderlerin tamamının, ülkelerinde yaşayan Müslümanların benimsenmesi hususunda onun cesareti, liderliği ve samimiyetinden ders alması gerektiğini yazmak;
Öte yanda Türkiye’de meydanlarda, “50 tane ibadette olan kardeşimizi kalleşçe, adice, alçakça öldürdü. Ama bunun hesabını vereceksin. Bunun hesabını eğer Yeni Zelanda sormazsa öyle veya böyle biz bunun da hesabını sormasını biliriz” şeklinde konuşmak gibi...
Bir taraftan dünyaya örnek gösterdiğiniz ülke yöneticisine, diğer taraftan “bak, gereğini yapmazsan biz bu hesabı görürüz” demek ve böylece ister istemez hem İslamofobiyi kamçılama noktasına sürüklenmek, hem de durumdan vazife çıkarmaya zaten dünden hazır odaklara istedikleri malzemeyi vermiş olmak...
Nasıl oluyor bu çifte standart?..
Serde seçim var, serde iktidar var, serde “Reis"lik bekası var da oluyor işte!..
***
Tabii hem Avustralya Başbakanı hem de Yeni Zelanda Başbakanı’nın tepkisini çekti Erdoğan’ın “İçeride”ki sözleri… Onlar şimdi Türkiye’ye yüz yüze görüşmek ve bu sözlerle “yüzleşmek” için yetkililer göndermeyi plânlıyorlar.
Geldiklerinde mutlaka onları sakinleştirecek, endişelerini giderecek sözler sarf edilecektir de o zamana kadar Washington Post’ta yayımlanmış, gayet makul ve umut verici mahiyette olan “Dışarıda”ki sözlerle de idare edebilirler pekâlâ!..
***

Sonuç olarak, doğrudur ve Cumhurbaşkanı haklıdır; Yeni Zelandalı İslamofobik terörist ile IŞİD’li İslamofaşist terörist aynı tornadan çıkma, aynı kumaştan dokunmadır.
Christchurch’de yaşananın “dölyatağı”, Charlie Hebdo’da yaşanandır.
Şimdi de “Christchurch”ün yeni bir “Charlie-Hebdo”ya dölyatağı olmaması için dikkat, hassasiyet ve dirayet sergilemek gerekiyor.
İslamofobi’den yeni İslamofaşist serpintiler üretecek veya bunlara bahane oluşturacak tavır, söylem ve eylemlerden kaçınmak gerekiyor.
Kuvvetle muhtemel ki şu anda kuytu köşelerde, karanlık dehlizlerde, IŞİD hücrelerinde bol bol izlenip kin ve hınca yükleme yapılan katliam filmini gözlerden, kitlelerden, meydanlardan uzak tutmak gerekiyor.
Gerekiyor-du!..
Ama işte dedik ya, iki ayrı nabız, iki ayrı kitle, iki ayrı hedef var ortada.
Bu doğrultuda dünya kamuoyunun payına Washington Post’taki söylem düşüyor:
“Yeni Zelanda'da masum insanların canına kıyan katil ile Türkiye, Fransa, Endonezya ve diğer başka birçok yerde terör eylemi düzenleyenler arasında kesinlikle hiçbir fark olmadığını görmemiz gerekiyor.”
Amma velakin, büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizesiyle “Şu benim her yanı bin dert açan çıra çakmak ülkemde”, bizim payımıza da meydanlardaki söylem düşüyor:
“Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu gördüler, kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın!.."
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları











































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019