Tayfun Atay
Batman'da ağustos ayında otobüs terminalinde işlenmiş, insanın tüylerini ürperten cinayetle ilgili yeni bilgiler düştü önümüze. Mahkeme sürecinde hazırlanmış iddianamenin basına yansımasıyla...
Hafızamızı tazelemek gerekirse bir kan davası cinayeti, yani karşılıklı öldürüşme (mukatele) pratiği var karşımızda.
İsim vermeden yazmak istiyorum:
Türkiye'nin Siirt'inde işlenmiş bir cinayetin ardından çocuğu öldürülen aile intikam için kan davası gütmeye başlar. Katil cezaevine yollanırken onun ailesi kan davasını "kan parası" ile ikame etme derdine düşer önce. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla meblağın bir kısmı ödense de gerisi getirilmekte zorlanılır. Böyle olunca, yani "kan parası"nın kifayet etmediği noktada "dava" yeniden güdülür ve öldürülenin iki kardeşi, babaları ile birlikte katilin 20 yaşındaki kardeşinin peşine düşerek onu Batman otogarında bir otobüsün içinde kıstırırlar.
Başına geleceği anlayan genç, otobüsten kaçmayı başarırsa da otogarın içinde peşindekilere yakalanır. İntikam için, ağabeylerini öldüren adamın küçük kardeşini yakalayan iki kardeşin 18 yaşından küçük olanı, müteaddit defalar elindeki bıçağı kurbanının orasına burasına saplar. Bu arada büyük kardeş, araya girmek isteyenleri engellerken onları ikna etmeye matuf (!) gerekçesini, "intikam alıyoruz" diye açıklar. Aynı zamanda intikam ameliyesini/operasyonunu sürdürmekte olan kardeşine de uzmanca direktifler vererek, "Kalbine sapla, kalbine" demektedir.
Nihayetinde "operasyon"u başarıyla tamamlayan kardeş, maksadın hasıl olduğunu anladığında "İntikamımı aldım" diye bağırır.
* * *
Türkiye'nin Siirt-Batman hattında geçen ve hepimizi hikâyesiyle de görüntüsüyle de tüyler ürpertici mahiyette dehşete düşüren hadiseyi bir hayli teknik ve "serin" (cool) bir dille mi anlattığımı düşünüyorsunuz?
Sebep, bu haberle eşzamanlı olarak gazete sitelerinde onun yanı başında dikkatimize sunulan diğer okkalı haberin dili olsa gerek!..
Bunu, isim vererek yazmak istiyorum:
İran'dan "misilleme" geldi. İran Devrim Muhafızları Ordusu, ABD'nin Irak'taki Ayn el-Esed hava üssünü balistik füzelerle vurduklarını açıkladı. 80 kadar Amerikan askerinin öldürüldüğü iddiasında bulunan İran devlet televizyonu, "General Kasım Süleymani'nin intikamını almak için ilk misilleme gerçekleştirildi" dedi. Yarı resmi haber ajansı Fars da "İntikam başlıyor. ABD üssüne hava saldırısı" mesajıyla saldırının görüntülerini yayınladı. Bu arada karşı cepheden Trump da Twitter'dan şu notu düştü: "Her şey yolunda. Can kaybı ve hasar tespit çalışmaları sürüyor. Yarın açıklama yapacağım."
Şimdi herkes Trump'ın "hasar-tespit" çalışması sonrası bir karşı-intikam ilanında mı bulunacağını, yoksa "Her şey hâlâ yolunda, misilleme bizim onlara verdiğimiz zararın altında" demeye getirerek İran'ı intikam yolunda daha da tahrik edip etmeyeceğini merak ediyor. (Bu yazı editörler masasına iletilirken, Trump'ın, Irak'taki üsse yönelik saldırıda anında tedbir alınarak hiçbir can kaybı yaşanmadığına ilişkin açıklaması geldi.)
İran'ın Irak'taki ABD hava üssüne füze saldırısı
* * *
Varmak istediğim nokta netlik kazanabildi mi bilmiyorum.
Siirt-Batman hattında cereyan eden aileler-arası kan davası dehşetini hep beraber, bir yandan irkile tiksine, ama öte yandan da failleri küçümseyici bir motivasyon eşliğinde cehalet, çağdışılık veya törelerin esiri olmakla açıklamıyor musunuz?
Peki, ağabeylerinin öcünü almak için hareket eden iki kardeşin dilindeki "intikam" sözcüğü iliklerinizi dondururken, aynı sözcük devletlerin birbirlerine karşı gerçekleştirdikleri husumet eylemlerinde resmi-yetkili ağızlarca telaffuz edildiğinde neden üzerinizde aynı etkiyi yapmıyor?..
Üstelik iki aile arasındaki husumette ortaya çıkan can kaybının çok ötesinde kayıpları karşımıza çıkaran askeri operasyonlardan bahsediyoruz.
Kendi devletiniz de dâhil olmak üzere dünya devletlerinin yöneticilerinden, herhangi bir saldırı sonrası sıklıkla duymaya alışık olduğunuz şu söz; "Misliyle karşılık verilecektir!"; ne anlama geliyor?
ABD, Süleymani'ye düzenlenen kanlı operasyonda İran Devrim Muhafızları'nın bu en gözde komutanının, daha öncesinde kendisine yönelik bir dolu can kaybına yol açmış eylemlerini gerekçe göstererek yaptığını meşrulaştırırken aslında küresel ölçekte bir kan davası pratiği sergilemiş olmuyor mu?
Ve şimdi İran, Irak'ta görev yapan Amerikan askerlerinin canını almaya yönelik saldırısını, "İntikam başladı" anonsuyla verirken yine küresel ölçekte bir kan davası pratiği sergilemiş olmuyor mu?
Demek ki devletler kan davası güderse tamam, ama sakın aileler kan davası gütmesin, öyle mi?..
Halbuki ne demişler, balık baştan kokar. Kıçtan değil!..
Kasım Süleymani'nin ABD İHA'larıyla vurulma anı
* * *
İtiraf etmemiz lazım. Siirt-Batman hattındaki yerel ölçekli kan davası pratiğini topyekun ve istisnasız hep beraber kabul edilemez bulup vahşet, cinayet, canavarlık olarak kodlayan zihinlerimiz ve kalplerimiz;
İran-Irak hattında iki dünya devleti arasında şu ara yeniden alevlenmiş küresel kan davasında hayli farklı bir kodlamayla işliyor ve tarafgir motivasyonla alabildiğine birbirinden ayrılıyor, hatta karşıtlaşıyor.
Bu ülkede Kasım Süleymani suikastı sonrası onu kahraman sayarak, öldüren ABD'ye kahrolsun diyenler olduğu gibi, onun hak ettiği cezayı bulduğunu söyleyip, rahmet okumaya kalkışanları kınayarak lanetleyenler de oldu.
Akabinde dün Irak'taki üsse saldırarak 80 civarında askeri katlettiğini iddia eden İran'ın eylemini de iyi oldu, hak yerini buldu diye onaylayanlar yok mu aramızda?
İran için Süleymani kahraman ve şehit. ABD için katil ve terörist.
Irak'taki ABD askerleri de İran için katil ve terörist. ABD için ise kahraman ve eğer İran'ın iddia ettiği gibi gerçekten canlarını kaybettilerse de şehit.
Hiç kimse "cinayet"ten de "kan davası"ndan da bahsetmiyor.
Ama Batman otogarında vuku bulan hadise, cinayet ve kan davası!..

İran'da Süleymani'nin cenaze töreninde 50 kişi hayatını kaybetti
* * *
Herkes, peki herkes değil ama bu memlekette de dünyada da azımsanmayacak sayıda insan, İran'ın haklı bir operasyonda bulunduğunu, böylece onurunu kurtardığını düşünüyor mu düşünüyordur.
Yine herkes, peki herkes değil ama (bu memleketi bilmem) Batı'da, özellikle ABD'de azımsanmayacak sayıda insan, Trump'ın sözlerinde de karşılık bulduğu üzere, kendisine yönelik büyük can kaybına yol açmış eylemlerin emrini vermiş Süleymani'yi öldürerek ABD'nin de onurunu kurtardığını düşünmüyor mu, düşünüyordur.
İşte Batman'daki cinayet de biraz sosyolojik/sosyal antropolojik iz sürerseniz, bir "onurunu kurtarma" girişimidir.
Bir "kültürel pratik" olarak kan davası üzerine çalışmış sosyal bilimciler gitmiştir, görmüştür, yazmıştır uzun uzadıya: Bu, "onur ve utanç" gerilimli-gelgitinde yerleşmiş bir töredir.
Ve devletin hukukunun erişemediği, erişmekte kifayetsiz kaldığı yerde, "töreler her şeyi doğru kılar".
Çocuğu öldürülmüş aile, eğer dökülen kanı yerde bırakırsa onurunu kaybeder, itibarsızlaşır, bulunduğu yöredeki diğer aileler, köyler, kabileler tarafından yerin dibinde addedilir. Kanı yerde bırakarak onurunu kaybetmişliğin utancı, o aileyi ölmekten beter hale getirir.
Yukarıda kaydını da izlediğiniz olayda, bıçaklanıp ölmek üzere olan gencin başında beklerken etraftan müdahalede bulunmak isteyenlere engel olan ve "İntikam alıyoruz" dediği belirtilen adama karşı bir öfke ve nefret sarmalı içinizi kaplıyor, biliyorum. Ama bakın, daha önce o, tespit edilen cep telefonu kayıtlarında nasıl manidar bir mesaj yazmış:
"Evlenmeden önce benim kanımı yerden almam gerekiyor. Mecburum. Ben evlensem de babam beni bırakmaz."
Bu kadar açık, net, basit: Kanını yerde bırakana kız vermezler. Kendi babası bile onun suratına tükürür. Kimse onu artık insan yerine koymaz. Böyleleri, her türlü küçümseme, aşağılama, saldırı, tahkir ve tacize de açık hale gelirler.
Hal böyleyken, ülkeleri, toplumları, halkları yöneten devlet aklı "intikam"a yer verirken, "misilleme"yi uluslararası ilişkilerin gayrı-hukuki ama bal gibi de meşru kuralı sayarken, bir ailenin kan davasının kabul edilemezliğini kime nasıl anlatacaksınız?..
* * *
Kaş-göz kaldırıp üstüme gelmeyin! Kan davasını onaylıyor, haklılaştırıyor, kabul edilebilir kılmaya çalışıyor değilim.
Sadece anlamaya çalışıyorum.
Katilin de aslında maktul olduğunu, cinayetleri işleten asıl katilin ise "toplumsallığımız" olduğunu işaret etmeye çalışıyorum.
Üstüne üstlük, kan davasının "global" olanı ile "lokal" olanına yönelik tavır alışlarımız, yaklaşım sergileyişlerimiz ve duyarlılık eşiklerimiz arasındaki farkta yansımasını bulan iki yüzlülüğümüzü ifşa etmeye çalışıyorum.
İki küçük ailenin kan davası kapışmasına vahşet, cinayet, canavarlık teşhisi koyarken, iki kocaman devletin kan davasını "misilleme", "orantılı karşılık", "hakkın yerini bulması", "kahramanlık", "intikam operasyonu" gibi hem daha "serin" hem de "romantik" nitelemeler eşliğinde seyretmekle yetindiğimizin altını çizmeye çalışıyorum.
Nihayet, Charlie Chaplin'in (Şarlo) Monsieur Verdaux filminde bir sahnede, insanlığımızın suratına tokat gibi yapıştırılmış şu unutulmaz sözünü hatırlatmaya çalışıyorum:
"Çağımızda, bir insanın öldürülmesi cinayet, milyonların öldürülmesi ise kahramanlık değil midir?"
Charlie Chaplin, Monsieur Verdoux: "Bir cinayet seni katil yapar, milyonlarcası ise kahraman!"
Yazarlar
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019