Tayfun Atay
"Berlin'de çıkan günlük gazetelerin yazı işleri müdürleri her sabah Propaganda Bakanlığı'nda toplanırlardı. Orada Dr. Goebbels kendilerine ya da yardımcılarına hangi haberlerin yayımlanmayacağını, haberleri nasıl yazacaklarını ve nasıl başlık atacaklarını, ne gibi kampanyaların açılacağını ya da kapatılacağını ve nasıl bir başyazı yazılacağını anlatırdı."
"Basın Kanununun 14'üncü bölümü yazı işleri müdürlerine, 'halkı herhangi bir şekilde yanlış yola götürecek, özel amaçları toplum amaçlarıyla karıştıran, içeriden ve dışarıdan Almanya'nın gücünü, Alman halkının ortak iradesini, Alman savunmasını, kültürünü ve ekonomisini zayıflatacağı anlaşılan ya da Almanya'nın namus ve şerefini bozan herhangi bir haberi' yayımlamamalarını emrediyordu."
"Basın hayatından çekilmek zorunda kalan ilk gazetelerden biri Vossiche Zeitung oldu. Bu gazete 1704 yılında kurulmuştu. Almanya'nın en belli başlı ciddi gazetesiydi. Ama liberal görüşlüydü. Sahibi, Ullstein Şirketiydi. Ullstein bir Yahudi firmasıydı. 230 yıllık devamlı bir yayımdan sonra 1 Nisan 1934'de yayın hayatından çekildi."
"Almanya'nın üçüncü büyük gazetesi olan Frankfurter Zeitung, Yahudi sahiplerinden ve yazarlardan kurtulduktan sonra yayınına devam etti. Bir İngiliz hayranı ve bir liberal olan Londra muhabiri Rudolf Kircher gazetenin yazı işleri müdürü oldu. Tutucu Deutsche Allgemeine Zeitung'un yazı işleri müdürü de yine İngiltere'de okumuş, Londra'da gazete muhabirliği yapmış, İngiltere ve liberalizm hayranı Karl Silex'di. Her ikisi de Nazilere elden geldiği kadar hizmet ettiler ve çoğu zaman da Alman Basın Şefi Otto Dietrich'in eski 'muhalefet gazeteleri' konusunda söylediği gibi, 'kraldan fazla kral taraftarı' oldular."
"Nelerin yayımlanacağı ve haberlerle yazıların nasıl yazılacağı Almanya'da gazetelere emirle bildirildiği için, basına elbette ki bir ölü ağırlığı çökecekti. Disipline bu kadar sokulmuş ve hükümet otoritesine bu kadar boyun eğmeye alıştırılmış bir halk bile günlük gazetelerden çabucak bıktı. Nazilerin çıkarttıkları Voelkischer Beobachter ile Der Angriff adlı akşam gazetesinin bile tirajı indi. Bu arada bütün gazetelerin satışları birdenbire düştü; gazeteler birbiri ardınca çıkamaz duruma girdiler ya da Nazi yayımcıları tarafından satın alındılar. Nazilerin ilk dört yılı içinde gündelik gazete sayısı 3607'den 2671'e düştü."
"Parti 1933'de iktidara geldikten sonra Yahudilerin elinde ya da onların denetiminde bulunan Ullstein Yayınevi gibi kurumlarla, Nazi Partisine siyasi ya da dini çıkarlar dolayısıyla düşman olanlar, gazetelerini ya da mevcudatını Eher kurumuna satmayı daha uygun buldular. Bu gibi malları satın alacak başka bir serbest piyasa yoktu ve genellikle de Eher Verlag tek alıcıydı. Eher Verlag, sahip olduğu ya da denetlediği firmalarla birlikte bu alanda Almanya'daki gazete yayın işinde bir tekel haline geldi. Şunu söylemek doğru olur ki, Nazi basın programının ana amacı partiye muhalif bütün basını ortadan kaldırmaktı."
"1934 yılında Amann [Eher Verlag'ın başkanı] ile Goebbels, bir ara partiye aşırı derecede dalkavukluk eden gazete yazarlarından gazetelerini daha az monoton bir hale getirmelerini istediler. Amann, 'hükümetin aldığı tedbirlerin sonucu olmayan ve hükümetin isteğine uymayan bugünkü basın monotonluğu'ndan yakındı. Gruene Post adındaki haftalık bir derginin biraz aceleci bir yazarı, Amann ile Goebbels'in sözlerini ciddiye almak gafletine düştü. Bu yazar, Propaganda Bakanlığındaki kırtasiyecilikten ve Bakanlığın baskı yaparak basını monoton hale getirmesinden yakındı. Dergi hemen üç ay kapatıldı ve yazar Goebbels tarafından işinden attırılıp toplama kampına alındı."
"Radyo ve sinema da Nazi devletinin çarçabuk hizmetine girdi. Goebbels radyoyu (o zaman daha televizyon yoktu) modern toplumun başlıca propaganda aracı sayıyordu. Bakanlığına bağlı Radyo Dairesi ve Radyo Odası kanalıyla bütün radyo yayınını eline almış, bu yayınlara istediği biçimi vermişti."
"Sinema yine özel firmaların elinde kaldı, ama Propaganda Bakanlığıyla Sinema Odası, bu sanayii her bakımdan denetliyordu. Resmi yoruma göre görevleri, 'film sanayiini liberal ekonomi düşüncelerinden kurtarma ve böylece bu sanayii Nasyonal Sosyalist devletin görevini yapabilecek duruma getirmek'ti."
"Bu tedbirler sayesinde Alman halkına günlük gazeteler ve dergilerdeki yazılar kadar boş ve sıkıcı radyo programları ve filmler sunuldu. Kendisine doğru olarak gösterileni genellikle hiç itiraz etmeden kabul eden Alman halkı bile sonunda buna isyan etti. Seyirciler Nazi filmlerindeki sürü anlayışından kaçıyorlar, Goebbels'in Almanya'da gösterilmesine izin verdiği birkaç yabancı filme (bunların çoğu ikinci derecedeki Hollywood filmleriydi) koşuyorlardı. Radyo yayınları bir o kadar eleştirilince, Radyo Odası Başkanı olan Horst Dressler-Andress adında biri bu yayınların 'Alman kültürüne bir hakaret' olduğunu, bunlara daha fazla göz yumulamayacağını söylemek zorunda kaldı. Ama bu kitap yazarının kendi izlenimlerine göre, yıllar geçtikçe Dr. Goebbels'in radyonun en verimli propaganda silahı olduğu hakkındaki sözlerinin ne kadar doğru olduğu anlaşıldı. Radyo, Hitler'in Alman halkını kendi amaçlarına göre biçimlendirmesi işinde öteki haber araçlarından çok daha etkili olmuştu."
"Gözlerim bir yerden aşina size!.."
Yukarıda uzun uzadıya aktarılanlar, 1926-1941 yılları arasında Columbia Radyosu'nun Almanya'daki haber muhabiri ve Hitler ABD'ye savaş ilan ettikten sonra Almanya'dan en son ayrılanlardan biri olan, döneminde Amerika'nın en ünlü gazetecisi ve dış-ilişkiler muhabiri William L. Shirer'in üç ciltlik abide eseri Nazi İmparatorluğu: Doğuşu-Yükselişi-Düşüşü – Birinci Cilt (Türkçesi: Rasih Gürkan, Ağaoğlu Yayınevi, 1968) içinden... Kitabın, 'Nazi Almanyasında Hayat' başlıklı 8'inci bölümünün 'Basının, Radyonun ve Filmlerin Denetlenmesi' alt bölümünden (ss. 389-394).
Satırları okurken bir 'aşinalık' hissetmiyor musunuz?
Sizi bilmem ama ben çok ama çok aşinalık hissediyorum.
Teşbihte hata olmaz deyişinin arkasına sığınmaya da hiç ama hiç niyetim yok. İsteyen teşbihte hata olduğunu da düşünebilir, serbesttir.
Basın hayatından çekilmek durumunda bırakılan gazeteler ve gazete sahipleri…
İktidara canla başla hizmet eden, 'kraldan daha kralcı' yazı işleri müdürleri…
Muhalif yayın organlarını hem kelimenin gerçek anlamında kapatan bir iktidar; hem de bu yayın organlarını iktidardan aldığı güçle mecazen 'kapatan', yani satın alıp iktidarın borazanlığını yapacak şekilde işleten, böylece ülkedeki gazete yayın işinde tekel haline gelmiş firmalar ve firma sahipleri…
Partisine muhalif bütün basını ortadan kaldırmaya azmetmiş bir iktidar…
Nelerin yazılıp nelerin yazılamayacağı, elbette hiç kuşkusuz kimlerin yazıp kimlerin yazamayacağı, ek olarak diyelim ki o zamanki imkanlar çerçevesinde radyoda da kimlerin konuşup kimlerin konuşamayacağı emirle kendilerine bildirildiği için giderek üzerine ölü ağırlığı çöken basın…
Buna bağlı olarak baskılar karşısında boyun eğmeye alışmış olsa da bu tip yayınlardan yine de bıkıp usanmış bir halk; düşen tirajlar, satışlar ve böylece çıkamaz olup kapanan gazeteler…
Yetmedi, kendi ektikleri tohumlarla basının monotonlaşmasından şikâyet eden iktidar sahipleri!..
Yayınlara istenilen iktidar-yandaşı biçimin verilmesi nedeniyle propagandist mahiyetli boş-sıkıcı radyo programları, sinema filmleri…
Ama sonuçta hükmünü icra eden ve Almanya'nın ufkunu doğru habere, bilgiye, yoruma, eleştirel düşünceye kapatan, yine Shirer'in ifadesiyle, "doğruluk denen her şeyi hor gören Hitler ve Goebbels'in sözlerini hayatın gerçekleri gibi kabul eden kafalar" (s. 394).
İşte ben bunları okurken zihnimden neler neler geçti bilemezsiniz!..
Önce hayli erken zamanda düşmüş Sabah'lar, Akşam'lar, Star'lar… Sonra daha yakınlarda düşmüş Milliyet'ler, Hürriyet'ler…
Okurken bunları ben, yeri geldi Doğan Yayın Holding'i hatırladım; yeri geldi Demirören grubunu, yeri geldi Turkuvaz'ı, Albayrak'ı hatırladım.
Aydın Doğan'lar da Ethem Sancak'lar da geçti gözlerimin önünden bu satırlarda aktarılanları okurken ben…
Elbette bu kadar değil: Kapısına kilit vurulan gazeteler-televizyonlar; Özgür Gündem'ler, IMC'ler… Birgün'ün, Evrensel'in ha bire iktidar gadrine uğrayan yazarları, muhabirleri, çalışanları…
Üç buçuk yıl bir parçası olduğum ve korkunç, haksız, vicdansız bir operasyonla ezilip 'hal edilen' Cumhuriyet gazetesi ve onun bağrından koparılıp çoğu zindanlara sürülen 18 arkadaşım…
Öte yandan 'mainstream' bünyesinde iktidarın iki dudağının kıpırtısıyla kapının önüne konanlar… İrfan Değirmenci'ler, Mirgün Cabas'lar, Nevşin Mengü'ler…
Beri yandan, iktidarın ideolojik aygıtına, kalemle-sözle saldırı/hakaret cihazına ve linç değirmenine dönüşmüş bir dizi matbu-elektronik yayın…
Elbette RTÜK ve devletin resmi kanalıyla diğer yandaş kanallarda ısmarlama yapımlar halinde karşımıza çıkan propagandist kurgular, dizi-filmler...
Nihayetinde de gayet taze bir örnek olarak 'Yeni CNN-Türk'…
Geçti zihnimden ve gözlerimin önünden!..
Muhalefet, 'kurtlar sofrası'nda kuzu mu?
Cumhuriyet Halk Partisi, artık herkesin bildiği üzere yanlı, asimetrik ve kendi siyasi-kurumsal şahsiyetini zedelemeye dönük performansı dolayısıyla "A Haber'den bir farkı kalmadığı" gerekçesiyle CNN Türk'ü boykot kararı aldığını açıkladı ya…
Bu kararı bir siyasi partinin medya ile kurması gereken ilişkinin mahiyeti bağlamında, medya özgürlüğü, medya çalışanlarının durumu açısından etik olarak da sorgulayıp yanlış bulanlar oldu.
Bunlar arasında tanıdığım isimler, dostlarım var.
Ben ise daha önce de yazarak ve konuşarak ifade ettiğim üzere, CHP'nin kararını doğru, gayet yerinde ve zamanında bulanlardanım.
Çünkü Türkiye'de medya, yukarıda tarihten hazin, ibretlik ve unutulmaması gereken bir yaprak olarak aktardığım tabloya karşılık gelen bir işleyiş içinde yıllardır.
İktidarın medyayla kurduğu ilişkinin simgesel bir terminolojiyle söylemek gerekirse 'Goebbelsleştiği' bir aşamada bu ülkede ana muhalefet partisinden daha fazla anlayış ve tolerans beklemek gerektiği kanısında değilim.
İktidar yandaşı bir 'kurtlar sofrası'na dönüşmüş bu ekranlarda kuzu kuzu oturmanın da cendereye alınıp harcanmanın da alemi yok.
Kararın fazlası yok eksiği var
CHP Genel Başkanı'na da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayına da yerel seçim öncesi süreçte yapılanlar ortada ve hep yazılıp çiziliyor, konuşuluyor şu ara... Daha öncesinde CHP'ye ve diğer muhalefet partilerine Referandum sürecinde kendilerini medyada ifade etme noktasında yaşatılanlar da ortada.
CHP'nin boykot kararına yönelik eğer eleştirel bir pozisyon takınılacaksa, bu ancak "kararın neden bu kadar geciktiği" sorusu üzerinden yapılabilir.
Elbette HDP başta olmak üzere diğer muhalefet partilerine medyada temsil bağlamında çok daha büyük ölçekli ve korkunç şiddetli şekilde reva görülen haksızlık karşısındaki tavrı da sorgulanabilir CHP'nin…
Ama bunlar, kararın yanlışlığını değil, olsa olsa gecikmişliğini veya eksikliğini işaret eder. O zaman da "fazlası yok, eksiği var" deyip yola devam ederiz!..
'Havuz'dan taşan yandaşlık artık 'Anaakım'da
CHP aslında uzunca bir süre, diğer muhalefet partilerinin yanı sıra kendisine de reva görülen haksız, küçümseyici, hatta alaya alıcı medya yaklaşımını sineye çekti. Sineye çekti derken hiçbir şey yapmadı değil, elbette eleştirmedi mi eleştirdi, kınamadı mı kınadı, rahatsızlığını kamuoyu ile paylaşmadı mı paylaştı.
Bunların hepsi, yandaşlığın kendisine duhul sürecinin rehavetindeki anaakım medyaya vız geldi tırıs gitti.
Sonuçta 31 Mart ve 23 Haziran 2019 yerel seçimleri sonrası ortaya çıkan tabloda CHP bütün memleket için muhafazakarı seküleriyle, Alevi'si Sünni'siyle, Türk'ü ve Kürt'üyle, farklılıkların bir aradalığı içinde huzurlu, güvenli, neşeli bir yaşam yolunda umut haline geldi.
Böyle bir kavşakta, özellikle anaakım medyada daha özenlice ve saygın şekilde temsil imkânlarının önünün açılması gerekirken, tam tersi istikamette yandaşlığın 'Havuz'dan taşarak, toplumda daha bir 'orta-yol' algısının hâkim olduğu CNN Türk gibi yayın kuruluşlarında belirimine tanık olduk.
'Amiral Gemisi', 'Havuz'da yüzerse!..
Elbette irili ufaklı başka birçok yayın kuruluşu, bu arada sol, sosyal demokrat, hatta CHP'ye yakınlığıyla maruf bir takım yayın platformlarında da hiçbir şey kusursuz değil. Bunlar da hiç mi hiç sütten çıkmış ak kaşık değil.
Ama bunların ülke kamuoyunda sahip oldukları algı ile CNN Türk'ünkü de bir değil.
Dünden bugüne CNN Türk, bir haber kanalı olarak, küresel bir yayın kuruluşunun da parçası olması itibarıyla Türkiye toplumunda daha yaygın, genel, kitlesel kabule mazhar bir 'simge'.
İşte bu yaygın, genel, kitlesel kabul doğrultusunda mevcut medyatik meşruiyetin iktidar manipülasyonuna uğratılarak istismarına dönük bir durum var CNN Türk mevzubahis olduğunda.
Bu durum, elbette CHP için göz ardı edilemez bir sorundur. Hele ki yerel seçim sonrası, toplumun bu partiden beklentisinin çok daha büyük ve hayati olması karşısında…
Keyfiyet buyken, daha önce yine CNN Türk başta olmak üzere özellikle Doğan Yayın Holding bünyesindeki matbu ve elektronik yayın organlarına demediğini bırakmamış…
Onların yazarlarına, haber-tartışma programı sunucuları/moderatörlerine sayıp sövmüş, sayıp sövmüş, sayıp sövmüş…
Linçlere, kovulmalara, hatta ağız-burun kırılıp hastanelik edilmelere zemin hazırlamış olan gazeteci kisvesi altında bilumum zevat…
Şimdi o matbu ve elektronik platformlarda, üstelik lince uğrattıkları, darp edilmesine yol açtıkları isimlerin önüne kurulmuş konuşuyorlar da konuşuyorlar, konuşuyorlar da konuşuyorlar.
Ve bunların karşısında iktidar muhalifleri mi var, aman Allah, saldır, bağır, çağır, posta koy, tahrik et!..
"Vatan haini", "bölücü yardakçısı", "terör destekçisi", "devlet-millet düşmanı" de!..
Şimdi böyle bir tartışma programında muhalifseniz, eleştirel aklı öne çıkaracaksanız, evrensel-insani perspektiften bakacaksanız, bir sosyal bilimci nesnelliği içinde karşılaştırmalı yaklaşımı devreye sokacaksanız, ne yapabilirsiniz?.. "Benim ölçüm, milli misin değil misin o, yoksa kayarım" diyor adam!..
Neyleseniz olmaz. Sakin kalayım, alttan alayım, itidalimi kaybetmeyeyim, nezaketimi bozmayayım deseniz, ezildiniz gitti.
Yok, kendinizi tutamayıp siz de aynı ağız-surat-vücut dili ile konuşmaya, daha doğrusu hareket etmeye kalksanız, bu defa kendinizi, varoluş değerlerinizi inkar ettiniz, rezil oldunuz gitti!..
Peki, ne yapsın CHP böyle bir iklimin giderek daha da yoğun ve ağır şekilde hâkim olduğu televizüel tartışma programlarında?
Ne yapsın CHP, yandaşlığın anaakımlaştığı; 'Amiral Gemisi'nin 'Havuz'da yüzer hale geldiği bu medya ortamında?..
'Vakit' çizgisi, ölçü oldu
İslamcılığın içinden gelen ama dışarıdan ve eleştirel bakıp konuşan gazeteci-yazar Levent Gültekin'le bir sohbetimizde şunları söylemişti o bana:
"İslamcı camiada iki damar vardı. Vakit gazetesinin temsil ettiği damar ve Yeni Şafak'ın temsil ettiği damar. Vakit daha fanatik daha irrite edici, daha dışlayıcı, daha ötekileştirici, daha çatışmacı daha gelenekçi bir damar... Yeni Şafak ise daha nezih, daha entelektüel, daha konuşulabilir, daha modern, daha demokrat damar. İkisi birbirine asla karışmazdı. Tuzlu su ile tatlı su gibiydi. Çok basit bir örnek vereyim: Bugünkü iktidar mensuplarının yüzde 95'i Vakit gazetesinde adının çıkmasından olağanüstü rahatsız olurdu. Diyelim ki Vakit gazetesi İslamcı yazarların, aydınların, siyasetçilerin adını gazetede geçirmiş olsun; negatif anlamda demiyorum, pozitif anlamda bile olduğunda şöyle derlerdi: 'Allah aşkına bana bulaşma, benim adımı geçirme o gazetede!..' Bir anlamda böyle bir tiksinme vardı. Zaten Yeni Şafak'la Vakit arasında yayın üzerine kavga da olurdu. Vakit, Yeni Şafak'a liboş derdi. Yumuşamış, su katılmış falan... Yeni Şafak da Vakit'e, 'medeniyet, şehir görmemiş yobaz' derdi. Böyle aralarında bir ayrışma vardı. Tüm camiada böyle bir ayrışma vardı. Fakat Tayyip Erdoğan siyasete Yeni Şafak çizgisiyle başladı, giderek Vakit gazetesinin çizgisine kaydı. Üstelik sadece kendi değil Yeni Şafak dahil bütün mahalleyi Vakit gazetesinin çizgisine taşıdı. Bütün İslamcıları, en okumuşu, en aydınını, en bilgilisinden en cahiline kadar hepsinin içinden bir Vakit gazetesi çıktı. Bakın arkadaşlarımızın arasında Avrupa'ya gidip Londra'da okumuş eğitim görmüş 5-6 yıl orada kalmış, yani bütün o dünyayı görmüş, felsefe okumuş şiirle ilgilenmiş olanlar vardı. O arkadaşlar bile Vakit çizgisine kaydı" (Cumhuriyet, 26 Eylül 2015).
Evet, işte Levent'in bahsettiği bu 'Vakit çizgisi' (ki bugünkü muadili gazeteyi de hepiniz biliyorsunuz) aldı yürüdü, silip süpürdü ne varsa ortada: Önce Yeni Şafak'sa, ardından Sabah, Akşam, Star, A Haber, vd.
Şimdilerde artık böylesi 'Vakitleşme' yolunda emareler CNN Türk'te mevcut. CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan'ın sözlerinde CNN Türk'e binaen sarf edilen "A-Haber'leşme" ifadesini bu doğrultuda düşünmek gerekir.
Benim de bu yazı kapsamında 'Goebbels'leşme temayülü olarak nitelendirebileceğim bir keyfiyet bu.
Çok şükür ki faşizan arayışlar için 1930'lar-40'lar kadar elverişli bir ortam yok bugün medya mevzubahis olduğunda. O dönem Almanya'sında olduğu gibi gazete-radyo-sinema ile sınırlı/kısıtlı, dolayısıyla hemencecik cenderelenebilecek iletişim kapasitesinin çok ötesinde bir durum var ortada. Elbette bu, faşizan-otoriteryan baskı arayışlarını hiç mi hiç yok etmiyor, o ayrı konu. Ancak, diğer pek çok yönden tartışılması gereken sorunlarına karşın 'bulut bilişim' (cloud computing) çağı, muhalif arayışlara da inanılmaz imkân ve seçenek sunuyor.
Ayrıca matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde olmamız cabası.
Böyle bir dönemde, tıpkı Nazi Almanya'sındaki monotonlaşmaya benzer şekilde insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil.
CHP de siyasal, toplumsal, kültürel 'reyting'inin alabildiğine yükseldiği şu zaman-mekân kesitinde böylesi karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara teşne yayın kuruluşlarının bünyesinde üyeleriyle, temsilcileriyle hırpalanmak durumunda hiç değil.
Sözün özü, ölçünün 'Vakit' olduğu yerde…
CHP için de boykot vakti!..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019