Tayfun Atay
Antropolog Michael Fischer, İran İslam Devrimi’nin sıcağı sıcağına yazdığı Iran: From Religious Dispute to Revolution (1980) başlıklı önemli kitabında Devrim’in kitlesel mobilizasyon ve motivasyonunu açıklama yolunda çarpıcı bir anahtar kavram önerisinde bulunur. Bu, "Kerbela paradigması"dır.
Buna göre, Peygamber’in torunu, Ali’nin oğlu, On İki İmam’ın da üçüncüsü "Hz. Hüseyin"in Kerbela’da Emevi Halifesi Yezid’in adamlarınca susuzluk eziyetine de uğratılarak katledilmesinin Şii gelenekteki yeri ve kitlesel tahayyüldeki izi, Şah rejimine karşı halka mücadele azmi aşılamada asli sembolik dinamiği oluşturmuştur.
İran’da İslam devrimine giden yolda hafızalarda en çok yer etmiş slogan da "Kerbela" ve "Hüseyin"e atfen şekillenmiştir ve paradigmayı anlamamıza imkân verir. 1977 yılında (kuvvetli olasılıkla Şah rejiminin istihbarat teşkilatı SAVAK tarafından öldürülerek) hayata veda ettiği için Devrim’i göremese de onun baş ideoloğu sayılan Ali Şeriati’ye ait bu slogan, "Her gün Aşura, her yer Kerbela"dır.
* * *
Emevi devletinin kurucusu Muaviye tarafından halifelik hileyle kendisinden "gasp edilmiş" dördüncü halife Ali’nin küçük oğlu Hüseyin, Muaviye’nin oğlu ve ikinci Emevi halifesi Yezid’in adamları tarafından Kerbela’da katledildiğinde tarih, Hicrî (Kamerî) Muharrem ayının 10’uncu günüdür.
Aşura, Arapça "onuncu" demek.
Dolayısıyla, "Hz. Hüseyin"in ihanet ve hıyanete uğrayarak Kerbela’da Muharrem ayının 10’unda (Aşura) katledilmesi hadisesinden çıkış bulmuş olan, Şiiliğin bu başat mito-dinsel söylemi, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde İran’daki devrim sürecinde kritik rol oynadı.
Şah’a karşı sokaklara dökülmüş kitleler onu "Yezid"le özdeşleştirip, Hüseyin’in Kerbela’da şehit edildiği günü duyumsayarak mücadele ederken, "Her gün Aşura, her yer Kerbela" şiarı onların avaz avaz dilindeydi.
Devrimin kitlesel bağlamda öncü gücünü oluşturan pazar esnafı ve çalışanları da (Bazaari) 1978’den itibaren pazar yerlerinde bu sloganın yazıldığı pankartları her tarafa asmaya başlamışlardı.
Şah rejimine karşı hiç kuşkusuz sol-sosyalist mücadele de çok etkiliydi devrim sürecinde ama burada temel problem, özellikle kitlesel mobilizasyon sağlama yolunda "söylem" olarak halka yabancılıktı. Oysa İran solu-sosyalizminin de hareket noktası olan adaletsiz, zalim, halkı sömüren bir rejime karşı mücadelede, inançlı Şiî Müslümanı hayatî risk pahasına protesto ve isyan yükümlülüğü altına sokan Kerbela paradigması, basbayağı popülist-devrimci bir mesaj içermekteydi.
Humeyni, Devrim İran’ında halkı selamlarken
* * *
Zulüm karşısında gönüllü kurbanlık sayılan ve "ölüm üzerinde zafer kazanma" anlamına gelen Hüseyin’in şehitliği, diğer deyişle Kerbela paradigması, İslami rejim İran’da kendi konsolidasyonunu sağladıktan sonra da işlerlikte tutuldu.
Rejim-yanlısı ve kitle desteği talep eden siyasi-toplumsal etkinliklerin Kerbela anmasına denk getirilmesine özen gösterildi.
"Paradigma", Şah’a karşı olduğu gibi, Amerika’ya karşı da İsrail’e karşı da ABD iş birlikçisi olduğu düşünülen Sünni-Arap ülkeleri ve yönetimlerine karşı da on yıllar boyu formülleştirilip seferber edildi.
Devrik Şah, İran’ı terk ederken
Bu doğrultuda şimdi İslami rejimin en gözü pek gardiyanı olan ve muazzam kitlesel popülariteye sahip Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi sonrası dini lider Hamaney’in web-sitesinden paylaşılan tasvirî resim de Kerbela paradigmasının yine tazelenip servis edilmek üzere olduğunu düşünmeye kışkırtmakta bizi.
Resimde, cennette bir karşılama töreni izliyoruz: Çoktan Firdevs-i Âlâ’ya vasıl olmuş "Şiî erkân"ın ortasında sırtı bize dönük olarak Süleymani’yi kucaklayıp bağrına basmış İmam Hüseyin ve onun yanı başında olup bitene mağrur bir gülümsemeyle eşlik eden İmam Humeyni!..
Fazla söze hacet yok, rejimin hanidir halk nezdinde kaybettiği kredi ve itibarı yenileme-tazeleme yolunda Kerbela paradigması işte huzurlarınızda!
İran’da yine her gün Aşura, her yer Kerbela.
Ve herkes Hüseyin… Herkes Süleymani!..
Kasım Süleymani, cennette İmam Hüseyin'le kucaklaşırken (Bu tasvire dikkatimi çeken Fatih Sarıtaş'a teşekkürler)
* * *
ABD saldırısının anlık ve pratik bir sonucu bu olur mu olur? Yıllardır ciddi sarsıntı ve değer kaybı içinde tıknefes hale gelmiş rejimin nefesini açacak bir fırsat olarak kullanılabilir bu girişim.
Ben, "İmam Hüseyin’in şehadeti"ne atfen sembolik jestlerin toplumsal tutunum sağlamaya dönük mahiyette yöneticiler tarafından da kitleler tarafından da şu aralar bol bol sergileneceğini tahmin ediyorum.
Hâlbuki daha iki yıl önce bugünlerde İran, artık miadını doldurmuş, zamanın ruhuna alabildiğine aykırı düşmüş, içi çürümüş bir kalın kabuktan ibaret hale gelmiş İslami rejim karşısında patlayan isyana sahne olmuştu. "Hamaney’e ölüm" sloganlarını da İslam Cumhuriyeti’nin son bulması çığlıklarını da hatta devrik Şah’ın oğluna geri dön çağrılarını da içerir raddeye varmıştı gösteriler...
Kimsenin Kerbela paradigmasına rağbet edeceği, onu işlerliğe sokmak isteyeceklere prim vereceği bir ortam ya da iklim yoktu.
Aksine, nasıl ki Şah döneminde petrol zenginliği toplumun yararına değerlendirilememiş ve Batıcı-monarşi petrolü nimet yapamayıp lanet kılarak ekonomik temelde çökmüşse, İslami-teokrasi de benzeri bir noktaya ekonomik sorunlar sonucu, bir yandan yoksulluklar, öte yandan yolsuzluklar nedeniyle sürüklenmekte görünüyordu.
ABD tam da "Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz" dedirtircesine imdadına yetişti İran’da Molla Rejimi’nin…
* * *
Humeyni’ye en büyük iyiliği, Devrim’in hemen ertesindeki kargaşa ve iç-çekişme ortamında Saddam’ı İran’a saldırtarak yapmışlardı.
Şimdi de yozlaşmış Hamaney iktidarına benzeri bir iyiliği, toplumsal katmanlarda büyük sempati ve popülariteye sahip Süleymani’yi "İmam Hüseyin makamı"na yükselterek, böylece Kerbela paradigmasının yeniden işlerliğe sokulması yolunda imkân yaratarak yapmış oluyorlar.
Ama bir yandan da tabii ki hiçbir şey eskisi gibi değil. Humeyni’den bu yana köprülerin altından çok su aktı İran’da.
Dün, "Devrim’in şanlı günlerinde" Kuran’a referansla "müstekbirîn" (ezenler/büyüklenenler) olarak işaret edilen Şah yanlıları karşısında, yine Kuran’a referansla (Marksistleri de yanlarına çekecek şekilde) "müstaz’af" (ezilen) kitlelere öncülük edenler, bugünkü durum ve konumları itibarıyla kendileri "müstekbir" oldular.
Ve dün, Şah rejiminde "müstekbirîn"e karşı Kerbela paradigmasına meyletmiş kitlelerin, İran’da halihazır ekonomi-politik gidişat karşısında zamanla aynı paradigmaya hangi yönde kimlere karşı işlerlik kazandıracağı da hiç belli olmaz.
İran’da 2017 sonu-2018 başı rejim-karşıtı gösteriler
* * *
Kerbela paradigması, bir dini ritüel olarak "Kerbela matemi"nden çıkar. Bu, özünde bir "kutsal tiyatro"dur. 19’uncu yüzyılda bu bir "drama" olarak sahneye konurken, Hüseyin’in temsil eden karakterin karşısına Yezid’i ve adamlarını canlandırmak üzere zindanlardan toplanan suçlular-hükümlüler konurdu. Öyle ki "oyun"u izleyen ahali, Hüseyin’in acısını o kadar içten-kalpten hissederdi ki öfkeyle kendilerinden geçip Yezid ve adamlarını oynayanlara ölümüne saldırabilirlerdi.
Kerbela paradigması, farklı zaman-mekânlarda bu "drama" sahneye konulurken Yezid ve adamlarının yerine uygun figürleri yerleştirmede hiç zorluk çekmedi. Şah ve takipçilerinin bıraktığı boşluğu Batılı ülkelerin temsilcileri, liderleri kolaylıkla doldurdu.
İşte şimdi de Trump, İran İslam Cumhuriyeti’nin "müstekbirlerine" kendisini İran’da "müstaz’aflar" nezdinde "Yezidlerin en rezili-rezillerin en Yezidi" ilan etme yolunda fellik fellik arasalar bulamayacakları bir koz verdi.
Durum şimdilik bu. Ama bununla birlikte rejimin asıl "müstekbir"lerinin Kerbela anması ve paradigmasında hak ettikleri temsilî pozisyonu alacakları günler de İran’da er ya da geç, ama mutlaka gelecektir.
(Kaynaklar: Dale F. Eickelman, The Middle East and Central Asia: An Anthropological Approach, Prentice Hall, 1998; Cengiz Çandar, Ortadoğu Çıkmazı, Hil Yayın, 1983; Neşet Çağatay, 100 Soruda İslâm Tarihi, Gerçek Yayınevi, 1972)
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019