Ufuk COŞKUN

Aydınların ihaneti
21.01.2019
981

  Geçen hafta TRT Radyo Haber’de Şükrü Sak ile hazırlayıp sunduğumuz “Kültür Gündemi” adlı programın konusu; “Bir hakikat çarpıtıcısı olarak sanatçı ve aydınlar” idi.

Oysa bir hakikat işçisi olmaları beklenirdi kendilerinden. Hakikat çarpıtıcısı değil, hakikati arayan, hakikatin kapısını açan, insan ve değerlerini derinleştiren, sanat eserine bir fikir ve düş/ünce katan, örümcek gibi masa başında teori örmeyen, varoluşsal bir kaygı taşıyan, sancı çeken, çığlık atan, hikmeti ve düşünceyi seven, zamanın ötesinde keşifler yapan hakikatli, olgun, ağır insanlardır onlar.

Nietzsche’nin ifadesiyle, ormanda ilaç olarak kullanılan bir otu aramaktan farklı bir şey söylemeye çalışıyorum.

Düşünmek yani “düş” görmekle “tahayyül” ile kimsenin görmediğini görmek, yakalayamadığını yakalamak ve şuurla tüm gerçeği, hakikati olgunlaşmış bir meyve kıvamında toplumun önüne koymak.

Hz. Mevlana’ya imrenen bir grup filozofun gelip ona şöyle sual ettikleri rivayet edilir.“Size hayret ediyoruz. Bunca karmaşık meseleleri bu kadar basit bir şekilde açıklamayı ve insanlara sunmayı nasıl beceriyorsunuz? Cevap yine bir sual şeklinde verilir. Peki der, Hz. Pir; “ Bu kadar basit meseleleri karmaşık meseleler haline getirmeyi nasıl beceriyorsunuz?”

Aslında Türkiye’de bizim mevzumuz karmaşık değildi. Onu karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getirenler; Avrupa’nın, batılılaşın yani kapitalizme teslim olun teklifinesorgusuz sualsiz “evet” diyerek kendi kültürüne, irfanına, düşünce geleneğine sırtını dönen sanatçılar ve aydınlar oldu.

Cemil Meriç, “Mağaradakiler” adlı kitabında da dediği gibi; “Batı’da da bu anlamda ciddi bir kopuş yaşandı. Öyle ki orada daha düne kadar münevver sayılmanın koşulu, Yunan ve Roma medeniyetlerinin yapıtlarıyla kendi milletinin klasiklerini asıl metinden okumak idi.” 

Aydın ve sanatçı, kendi zamanının irfanına sahip olacak ve aynı anda ülkesinin dilini, kültürünü, tarihini, edebiyatını da bilecekti.

Kendi kültüründen utanan sanatçı/aydın takımı

Türkiye’de de böyle oldu. Bırakınız kendi milletinin değerini, kültürünü, edebiyatını, klasiklerini okumayı/bilmeyi, kendilerini batılılaşmış gibi sanan aydın ve sanatçı zümresi neredeyse toplumdan öç alırcasına elit bir tavır ortaya koydu.

Büyük bir kesimi, hâkim sınıfın çıkarlarını korumak uğruna düşünceyi, sanatı rakı mezesi olarak kullandı. Bir kesimi de Koestler’in ifadesiyle; günlük konforundan taviz vermeyerek süslü cümlelerle ayrıcalıklı konumunu muhafaza etmeye çalışan çoban köpeklerine benziyor.

 

Yine Cemil Meriç’in ifadesiyle söyleyecek olursak; bu zümre, efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşaklara benziyor.

“Aydınların İhaneti” adlı kitabın yazarı Julien Benda ; “Asrımız siyasi kinlerin düşünceyle teşkilatlanmasının asrı olacaktır” diyordu. Batılı aydınlara yönelik ilk ciddi eleştirileri yapan Benda’ya göre artık aydınlar hakikat duygusunu yitirdi. Düşünceyi, fikri ve ilmi gelişimi gerileten, kirleten, çürüten bir zümre var artık.

1974 yılında bu sefer Fransız gazeteci Suffert “Şezlong Aydınları” adlı ironik bir kitap yayınlar.  Bu kitapta ifade edilen sanatçı ve aydın zümresi; bugün Türkiye’de de Mozart dinlerseniz, bir de ayaklarınızı uzatıp yanına bira açarsanız, üstüne başörtülülere de hakaret ederseniz daha kaliteli olursunuz diyen bizim yobazlara çok benziyor.

“Bunlar solcudur ve aynı zamanda devrimcilik oynarlar ancak Paris’in en muhteşem semtlerinde otururlar. Normandiya’da da yazlıkları vardır. Ve iki şampanya bardağı arasında toplumun da toplumsal çelişmelerin de üstesinden gelirler” der Suffert.

Meriç’e göre ise bu tayfa sözde ilimci, hakikatte yobaz, kabahati toplumda bulan, malı-mülkü, keyfi yerinde, bilgisizliği ile övünen ukala tiplerdir.

Dahası kelimelerini silah gibi kullanan, muhayyileyi muhallebi olarak anlayan, ruhsuz, tatsız, tuzsuz, taklit eserlerini millete sanat diye yutturan bir zümre bu.

Oysa Necip Fazıl’ın tespitiyle sanatçı, edebiyat başta şiir olmak üzere bir toplumun gelişinin, gidişinin, hayallerinin, çöküşünün, ümitlerinin, hasretlerinin, hastalıklarının bütün yönlerinin toplayıcı anten rolündeki öncü vasıtasıdır. Bir keşif ve eriş dehasıdır.

Ne hazindir ki sanatçısından aydınına kadar çok ciddi bir fikir ucuzluğu ve sefaleti yaşanıyor. Benda’nın dediği üzere siyasi kin ve nefretle efendisinin papağanı gibi, bir gün Mozart, bir gün başörtüsü, bir gün ezan ve camii şeklinde tekerleme yaparak, kendilerinin ne kadar aydın, elit, sanatçı bir zümre olduklarını ispat etmeye yelteniyorlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar