Ümit Akçay
2019’da ekonomik büyüme yüzde 0,9 oranında kalınca ümitler 2020 yılına kalmıştı. Erdoğan yönetimi 2020’yi 2018-2019 krizinden çıkış yılı olarak görüyordu. Ancak korona salgını etkisini göstermeye başladıktan sonra bu iyimser beklenti yerini yeniden kriz yönetimine bıraktı. Yeni rejimin Ağustos 2018’deki döviz krizi ve daha küçük çaplı da olsa Mart 2019’daki ekonomik dalgalanma sırasında uyguladığı önlemler, 2020 Mart-Eylül arasındaki kriz yönetiminin alet çantasını oluşturmuştu. Bu sefer çantadaki aletlerin sayısı artsa da kriz yönetiminin temel hedefi yine ‘geleceğe kaçış’ idi.
KRİZ YÖNETİMİNİN KRİZİ
Geleceğe kaçış stratejisi, faizlerin indirilerek yeni bir kredi çevrimi başlatılmasına ve bu yolla büyümenin canlandırılmasına dayanıyor. Ancak Türkiye’nin dünya ekonomisine eklemlenme biçimi nedeniyle her bir çevrim, TL’deki hızlı değersizleşmeyle, enflasyon artışı ve faiz artışı ile tamamlanıyor. Esasında bu strateji, 2002-2013 arasında işleyen bağımlı finansallaşma modelinin krizine çare olarak geliştirildi. Ancak bu stratejideki çare, sorunlara çözüm bulma değil sorunların ertelenmesi amaçlı idi. Zira çözülmesi gereken sorun, bizzat sermaye birikim modelinin tıkanıklıkları ile devlet krizinin iç içe geçmesiyle oluşan yapısal krizin nasıl aşılacağı olunca, iktidar kapsamlı bir değişimden çok, işlediği bir kere görülen bu stratejiyi her sıkıştığında yeniden uygulamaya koydu.
Yani bir kısırdöngü ile karşı karşıyayız. Karşımızda işlemeyen iki model var: Ne 2002-2013 arasındaki IMF programına dayanan bağımlı finansallaşma modeli, ne de onun krizine karşı iktidarın el yordamı ile geliştirdiği kredi çevrimlerine dayanan geleceğe kaçış stratejisi Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözebiliyor. İktidarın kriz yönetimi stratejisi olan geleceğe kaçışın menzili, Türkiye kapitalizminin sınırları tarafından belirleniyor. Sonuçta karşımıza kriz yönetiminin krizi, yani bir sürüklenme hali çıkıyor.
Bu kısa hatırlatma sonrası yazının devamında, Korona salgınının başlangıcından bu yana geçtiğimiz 7 aylık sürede iktidarın ekonomik stratejisini değerlendireceğim.
MART'TAN EYLÜL'E: GELECEĞE KAÇIŞ 2.0
Korona salgını ile gelen sert ekonomik daralmaya karşı 18 Mart’ta ilan edilen “Ekonomik İstikrar Kalkanı”, önceki kriz yönetimi programlarının daha geniş kapsamlı bir kopyası idi. Ekonomi yönetiminin tepkisi farklı kurumlar üzerinden şekillendi.
Merkez Bankası, tahvil alımlarını genişletti, faiz indirimine giderek faizi negatife çekerek harcamayı özendirdi ve rezervlerini kullanarak TL’deki değersizleşmenin yavaşlatılmasına çabaladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) aktif rasyosu düzenlemesi ile bankaları kredi vermeye yönlendirdi (1) ve yurtdışı TL takas işlemlerini sınırlandırarak örtülü sermaye kontrollerine başladı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı toplayacağı vergi gelirinin önemli bir kısmından feragat etti, destek programları ile harcamalarını artırdı ve sonuçta bütçe açığı önemli oranda arttı. Son olarak, kamu bankaları gerek agresif kredi genişlemesini gerekse TL’deki değersizleşmeyi sınırlama adımlarını hayata geçiren kritik araçlar olarak kullanıldılar.
Yukarıda sıraladığım bu önlemlerin yegane amacı, yeni bir kredi genişlemesi çevrimi yaratarak daralan ekonomiyi canlandırabilmek ve henüz 2018-2019 krizinin etkileri geçmeden yaşanan bu yeni krizin siyasi etkilerini yumuşatabilmektir. İktidarın kriz yönetimi, sert ekonomik daralmayı ikinci çeyrekle sınırlamak ve sonrasında kredi genişlemesinin büyümeyi canlandırmasını ummak şeklindeydi. Aşağıdaki iki grafikte bu stratejinin sonuçlarını görebiliyoruz.
İlk grafik, tüketici kredilerinin ve kurumsal kredilerin yıllık büyüme hızlarını gösteriyor. Burada 2016’daki başarısız darbe girişimi sonrasında 2017’de Kredi Garanti Fonu ile desteklenen ilk kredi çevrimini görüyorsunuz. Bu kredi çevrimine, 2017’deki referandum ve 2018’deki başkanlık ile parlamento seçimleri, yani rejim değişimi sığdı. ‘Geleceğe Kaçış 1.0’, iktidar blokunu rejim değişikliğine kadar taşıyabildi ancak sonrasında malum 2018-2019 krizi gerçekleşti. ‘Geleceğe Kaçış 2.0’ ise korona salgını döneminde tekrarlanan kredi çevrimini ifade ediyor. İlk çevrimin amacı rejim değişimi iken, ikincisinin amacı yeni rejimin konsolidasyonu yönünde mesafe kat etmektir.
Yukarıdaki grafik, aynı kredi büyüme verisine bu sefer kamu ve özel bankaların katkılarına haftalık olarak bakarak oluşturuldu. Bu grafikte göze çarpan unsur, kırmızı ile gösterdiğim kamu bankalarının kredi çevriminde öncü rol oynamalarıdır. Gerek 2016-2018 arasındaki rejim değişimi sürecini kapsayan ‘Geleceğe Kaçış 1.0’da, gerekse 2019 ile başlayan ve korona salgını ile zirveye varan ‘Geleceğe Kaçış 2.0’ stratejisinde kamu bankaları kredi çevrimini başlatan çok önemli bir araç olarak işlev görmüştür.
24 EYLÜL 2020: FAİZ ARTIŞI
Tıpkı öncekilerde olduğu gibi, bu sefer de faiz indirimi ile başlatılan kredi çevrimi TL’nin hızlı değersizleşmeyle, enflasyon artışı ve faiz artışı ile sonuçlandı. Merkez Bankası, 24 Eylül 2020’deki toplantısında Eylül 2018’den beri ilk kez faiz artırdı. Banka açıklamasında ‘Geleceğe Kaçış 2.0’ stratejisi sonucunda “üçüncü çeyrekte belirgin bir toparlanma gözlendiğini”, ancak enflasyonun Banka’nın beklediği gibi kontrol altına alınamadığını ve hatta artma eğilimine girdiğini belirtiyor. Açıklamada yer alan şu ifade, bizzat mekanizmaya işaret etmesi açısından önem taşıyor: “… güçlü kredi ivmesiyle ekonomide sağlanan hızlı toparlanma ve finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde enflasyon öngörülenden daha yüksek bir seyir izlemiştir.”
EYLÜL'DEKİ 'U-DÖNÜŞÜ'
Merkez Bankası’nın faizleri artırması, öncesinde zaten başlayan ‘U-dönüşünün’ en önemli adımını oluşturuyordu. Banka faiz artırımının yanında tahvil alımlarını durdurdu ve rezerv satışını -büyük oranda mecbur kaldığından- sonlandırdı. BDDK, aktif rasyosu düzenlemesini gevşetti ve kısmi sermaye kontrolleri yurtdışı swap imkanı gevşetilerek yumuşatıldı. Hazine ve Maliye Bakanlığı kamu harcamalarına devam ederken, kamu bankaları sert bir şekilde frene bastılar. Yukarıda Grafik-2’de ağustos ayındaki bu sert fren açık bir şekilde görülüyor.
Kısacası, henüz mevcut kredi çevrimi dip noktasına varmadı ve önceki ortalamalara bakıldığında halen güçlü bir genişleme var. Ancak tepe noktası geçildi, bundan sonra kredi faizlerinin kademeli yükselişini göreceğiz.
ÖNÜMÜZ DURGUNLUK
Eylüldeki ‘U-dönüşü’ sonrasında önümüzde ekonomik durgunluk var. Dolayısıyla, bu ‘U-dönüşü’ iktidarın arzu ettiği değil ‘Geleceğe Kaçış 2.0’ın sınırlarına ulaşıldığı için mecbur kaldığı bir hamle.
2018-2019 krizi sonrasında oldukça yüksek olan işsizlik, şimdilik işten çıkarma yasakları nedeniyle görünmez kılınabiliyor. Ancak önümüzdeki dönemdeki durgunlukla birlikte yakın Türkiye tarihinde eşi görülmemiş bir işsizlik oranına ulaşılması muhtemel.
Yukarıda belirttiğim kriz yönetiminin krizinin bu döneme özgü bir özelliği, ekonomik daralma sırasında cari açığın daha da artması ve açığın büyük ölçüde rezervler ile kapatılması. Bu eğilim de önümüzdeki dönemde devam edecek gibi görünüyor.
Korona salgını kış aylarına yaklaştıkça etkisini artırdıkça, buna karşı alınan önlemlerin zaten yavaşlayacak olan ekonomiyi yeniden daralma alanına sürüklemesi sürpriz olmayacak.
Yeni bir kredi genişlemesi hamlesinin başlaması için aşının bulunması, dış piyasaların açılması ve korona salgınının etkilerinin azalması gerekecek. Büyük ihtimalle 2021 içinde gerçekleşecek bu canlanma sonrasında, rejim konsolidasyonu için gerekli adımlar daha da hızlanarak atılacağını öngörebiliriz.
1- Bu uygulamanın detayları için bakınız: ‘Geleceğe Kaçış: 2.0’
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
24.07.2025
13.07.2025
9.07.2025
18.06.2025
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025