Ümit Akçay
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 19 Kasım 2020 tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı, iki önemli kararla sonuçlandı. Bunlardan ilki ‘politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 10,25’ten yüzde 15’e yükseltilmesi’, ikincisi de ‘tüm fonlamanın temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo faiz oranı üzerinden yapılması’, yani sadeleşme idi. Böylelikle TCMB, 2013 sonrasında dördüncü kez faiz artışı yapmış oldu.
TEMELSİZ İYİMSERLİK
Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır; 19 Kasım’daki faiz artışı ve ekonomi bürokrasisinde 6 Kasım’da başlayan görev değişiklikleri, eylülde zaten başlamış olan ‘U-dönüşü’nün devamı olarak görülebilir. 6 Kasım’dan bu yana iktidarın eylem ve söylemindeki değişim, bunun ekonomik ve siyasi yansımaları ile iktidar blokunun geleceği üzerine yapılan değerlendirmeler çok farklılık gösterebiliyor.
Bir yandan iktidar çevreleri sanki 6 Kasım’a kadar yaşananlar bir başka iktidarın sorumluluğundaymış gibi, yeni bir döneme girildiğini ve bu dönemdeki ekonomi politikalarının öncekinden farklı olacağını sıklıkla dile getiriyor. Bu görüş, reform gündemi ile mevcut sıkışmanın aşılabileceğine dair temelsiz bir iyimserlik yayıyor. Zira faiz artışının getireceği kredi çöküşü, değersizleşen TL’nin getireceği hayat pahalılığı ve korona salgınındaki ikinci dalga nedeniyle gelecek yeni maliyetler, önümüzdeki dönemde bir daralma olacağını gösteriyor.
İktidarın bu reform gündemi, ilginç bir şekilde muhalefet çevrelerinde de bir temelsiz iyimserlik doğmasına neden oldu. İktidarın ekonomik sorunlar nedeniyle kendiliğinden sonlanacağı ve muhalefetin muhalefet yapmasına bile gerek kalmadan otoriter rejimden demokratik parlamenter sisteme dönülebileceği düşüncesi, 6 Kasım sonrası süreçte yeniden canlandı. Muhalefet çevrelerinde yaygın olan bu kolaycı açıklamalar, 6 Kasım sonrası gelişmelerden hareketle iktidar koalisyonunun sonlandığı, hatta rejimin kendiliğinden ve çoktan dağılmakta olduğunu dahi savunabiliyorlar. Bu temelsiz iyimserliğin içerdiği pek çok sorun var ancak belki de en önemlisi, muhalefeti pasifleştirme, etkisizleştirme yönünde işlev görmesi.
Şimdilik bu hatalı değerlendirmeleri bir kenara bırakarak, konumuza dönelim.
DÖRDÜNCÜ FAİZ ARTIŞI
19 Kasım’daki faiz artışı, 2014, 2016, 2018 ve 2020’de, iki yıllık aralıklarla gerçekleşen darboğazların dördüncüsü ile birlikte geldi. Bu darboğazlar, Türkiye’de 1989 sonrası geçilen ancak 2001 krizi sonrası yerleşikleşen bağımlı finansallaşma modelinin tıkanıklığının semptomları olarak görülmeli. Daha ilginci, 19 Kasım’daki artış fiili olarak çok sınırlı olduğundan, etkisinin kısa süreli olması ve yeni bir faiz artışı baskısının oluşması beklenebilir. Diğer yandan, birikim modelindeki bu tıkanıklıklar, devlet krizinin de 2013 sonrası seyri ile eşleşiyor. Yani, eleştirel siyasal iktisat literatüründeki yapısal kriz tanımı (birikim modeli krizi ile devlet krizinin eşleşmesi), yakın dönemi açıklamak için kullanılabilir.
TCMB’nin 19 Kasım açıklamasına dönelim. PPK, mart-eylül arası dönemde uygulanan ‘geleceğe kaçış 2.0’ stratejisinin sonuçlarına değinmekle işe başlamış. Açıklama, kredi genişlemesi sonucunda iç talebin arttığını ancak buna ithalat artışının eşlik etmesiyle cari işlemler dengesinin olumsuz etkilendiğini belirtmiş. Bu ikisinin sonucu ise artan enflasyon baskısı olarak tezahür ediyor. Buraya kadar, zaten pek çok iktisatçısının tespit ettiği bir mekanizma aktarılmış. Açıklamanın bundan sonrası ise daha iddialı. Ülke risk priminin düşmesi, dolarizasyonun tersine çevrilmesi, TCMB’nin döviz rezervlerinin artması ve finansman maliyetlerinin ‘kalıcı olarak gerilemesi’, ‘düşük enflasyon ortamının kalıcı olarak tesis’ edilmesine bağlanmış.
ROTA DEĞİŞİMİ Mİ?
Bir başka ifadeyle PPK açıklamasında faiz artışının, öncekiler gibi tek seferlik olmadığı, reel pozitif getiri sunma stratejisinin bu sıraladığım hedefler için süreklileşebileceği ima edilmiş. Buradan, Güven Sak’ın değimiyle sadece bir ‘makas değişikliği (track change)’ değil bir ‘rota düzeltmesi (course correction)’ yorumu dahi çıkarılabilir ancak bu tip yorumlar için henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Görebildiğim kadarıyla iktidar için öncelikli sorun, bir ödemeler dengesi krizini bertaraf etmek. Bunu yerleşiklerin pozisyon değiştirmelerinden çok yabancı sermayeye net reel getiri sunma yoluyla yapmaya çalıştıkları görülüyor. Dünya genelinde negatif faizdeki tahvil büyüklüğünün 17,5 trilyon doları aşması, iktidarın bu değişikliği yapmasında teşvik edici bir unsur olmuş olabilir.
DAYANIKLILIK TESTİ
Ancak tüm bunlar, TL’deki değersizleşmenin bir süreliğine de olsa durdurulmasına bağlı. Bu ‘U-dönüşü’ ile gelen faiz artışının yeterli olmaması durumunda, işlerin iyice içinden çıkılmaz bir hale geleceğinden kimsenin kuşkusu yok. Kısacası, 2018 sonrası kurulan yeni rejim zaten iki yıldır bir iktisadi durgunluk içindeydi. Ancak 2020 ile gelen yeni zorluklar, rejim için bir kere daha bir dayanıklılık testine dönüşmüş durumda.
Bu testte Erdoğan yönetimi, büyük sermaye ve yabancı sermaye kesimleriyle senkronize olarak üzerindeki baskıyı hafifletmeye çalışıyor. Ancak halen AKP ile büyük sermaye arasındaki gerilim, iktidar bloku içindeki temel çatlaklardan biri. Bir diğer gerilim alanı ise iktidar blokunun siyasi kanadı içindeki pozisyonlanma. Bu alan daha dinamik gibi görünmekle beraber henüz kalıcı değişikliklerin yaşanmasını beklemek için erken. Bu son dayanıklılık testinde muhalefetin pozisyonu, önceki dönemlere göre çok daha önemli olacak. Zira bu sefer hatalı stratejiler, yeni rejimin tahkimatı ile sonuçlanabilir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2025
8.12.2025
3.12.2025
26.11.2025
17.11.2025
2.11.2025
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025