Umut ÖZKIRIMLI
15 Ekim Pazartesi sabahı İspanya Anayasa Mahkemesi yaklaşık iki senedir hapiste olan 12 Katalan siyasetçi hakkındaki kararını açıkladı. Söz konusu siyasetçiler 1 Ekim 2017’de Katalonya’nın bağımsızlığının onaylandığı bir referandum gerçekleştirmişler, referandumda “evet” sonucunun çıkması sonucu yirmi altı gün sonra, yani 27 Ekim 2017’de Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etmişlerdi.
Gerek referandum, gerekse bağımsızlık ilanı 1978 tarihinden beri yürürlükte olan anayasaya aykırıydı. Anayasa Mahkemesi de 1 Ekim 2017 öncesinde bağımsızlık oylamasının anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş, siyasetçileri uyarmıştı.
Nitekim mahkeme “kalkışmaya tahrik” ve “kamu kaynaklarının kötüye kullanılması” suçlarının işlendiğine kanaat getirerek 12 siyasetçiden 9’unu 9 ila 13 yıl arası hapis cezasına mahkum etti.
Kararın duyulması ile beraber yüzbinlerce bağımsızlık yanlısı Katalan sokaklara döküldü. Gösteriler kısa sürede polisle çatışmaya dönüştü. 15 Ekim gecesi Barselona havaalanı El Prat göstericiler tarafından işgal edildi; karayolları trafiğe kapatıldı; tren seferleri aksadı. Üniversiteler, gösterilere katılan öğrencilerin zarar görmemesi için önlemler aldı. Gösteri ve çatışmalar azalarak da olsa devam ediyor.
Son iki haftadır yaşananlara tanıklık ederken sık sık Türkiye ve Türk milliyetçiliğini düşünür buldum kendimi. Sonunda belirli bir plan dahilinde olmasa da düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Özerklik-Bağımsızlık: Katalonya 1978’den bu yana İspanya içinde özerk bir bölge. Kendi parlamentosu, başkanı, bütçesi, polisi var. Kendi dillerini konuşmakta serbestler. Hatta Katalonya’da Katalanca bilmek neredeyse şart. İspanyolca ile idare etme şansınız var ama radikal bağımsızlık yanlısı biriyle karşılaşırsanız muhtemelen sizinle İspanyolca konuşmayı red edecektir. Nitekim ulusal arenada yarışan siyasetçiler de etnik kökenleri ne olursa olsun Katalanca konuşmaya, bu yolla Katalonya’dan oy toplamaya çalışıyorlar.
Yani durum Türkiye’dekinden çok farklı. Kürtler, Katalanların sahip oldukları hakların onda birine sahip olsalar Türkiye’de Kürt sorunu diye bir şey olmazdı, orası kesin. Bu noktada bir Türk milliyetçisi çıkıp “İyi ama hem Katalanların özerk olduğunu söylüyorsun, hem de hala bağımsızlık istediklerini. Kürtlere de benzer haklar tanısak ayrılıkçılık azmaz mı?”
Bu soruya verilecek yanıt basit. Bir, “Bilemeyiz”. Sonuçta Katalonya’nın bağımsız bir devlet olmasını savunanlar yüzde 50’nin üzerinde değil. Nüfusun diğer yarısı verili durumun devam etmesini ya da Katalonya’nın federal bir İspanya içinde bir eyalet olmasını savunuyor. İki, özerkliğin bağımsızlık talebini arttıracağını kabul etsek bile bu şu an içinde bulunduğumuz durumdan kötü bir seçenek değil.
Kürtler, Cumhuriyet kurulduğundan beri özerlik talep ediyor. Türk devleti bu talebi silah zoruyla bastırıyor. Bu uğurda dökülen kanı ölçecek birim icat edilmedi. Nitekim şu anda da Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeler fiili bir olağanüstü hal rejimi altında. Kürt siyasetçiler hapiste. Dışarıda olanlar da birer birer hapse atılıyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye Kürt varlığını sona erdirmek için açıkça başka bir ülkenin topraklarını işgal etti. Yine kan döküldü. O topraklarda ne kadar kalacağımız belli değil. Yani 90 yılda bir arpa boyu yol almış sayılmayız.
Faşizm-Demokrasi: Radikal ayrılıkçı Katalanlar, 15 gündür yaşanan çatışmalarda polisin orantısız güç kullandığını, İspanyol devletinin faşizan politikalar benimsediğini iddia ediyorlar. Uluslararası sol kamuoyu da konu hakkında bilgi sahibi olmadan bu iddianın arkasında duruyor. Bu noktada insanın içinden “hop, bir saniye” demek geçiyor. Bir, iki haftadır devam eden çatışmalarda yaralanan insan sayısı yaklaşık 750. Bunun yarıya yakını (tam rakam 320) polis! Evet, yanlış okumadınız. Yaralananların yarısı polis.
Evet, polis zorda kaldığında tazyikli su ya da plastik mermi de kullanıyor ve bu nedenle şu ana kadar dört gösterici birer gözünü kaybetmiş durumda. Öte yandan göstericiler de sosyal medya ve özel uygulamalar aracılığıyla organize oluyor ve gösterilere çatışmaya hazır bir şekilde “silahlanarak” gidiyor.
Kullanılan silahlar sadece mermer parçası, sopa değil. Şu ana kadar 1000’i aşkın çöp konteyneri ve yüzlerce araba ateşe verilmiş durumda. Çatışmalara projektör tutan helikopterler havai fişekle düşürülmeye çalışılıyor. Bu tabloyu Türk polisi ve özel harekat birimlerinin yöntemleriyle karşılaştırmaya kalkarsak – ki bunun için Güneydoğu’ya gitmeye gerek yok; İstanbul’un göbeğinde kutlanan LGBT Pride yürüyüşüne katılanlara yapılanları hatırlayın – İspanyol devletine faşist demenin ne kadar fantastik olduğu anlaşılıyor.
Milli kimlik-Milli çıkar: Yukarıda da bahsettiğim gibi, Katalanlar ayrılıkçılık konusunda farklı düşünüyorlar. Kimileri bağımsız bir devlet kurulmasını talep ediyor; kimileri İspanya’nın federal bir yapıya kavuşturulmasını; kimileri ise özerkliğin, yani var olan durumun devamını. Çatışmalar sırasında kimse “Ne istediğimizin önemi yok; İspanyol polisi ile Katalan göstericiler çatışırsa kendi milletimin yanında dururum” demiyor.
Bir kere gösterilere müdahale edenler sadece İspanyol polisi değil. Katalan yerel polisi de düzeni sağlamaya çalışıyor. Düzeni korumaya çalışan Katalan polislere “soysuz” denmiyor. Bağımsızlık karşıtı Katalanlar gösterilerin bir an önce bitirilmesini arzu ediyor; bunu açıkça da dile getiriyor. Özetle, Katalan “milli” çıkarlarının neyi gerektirdiği konusunda bir görüş birliği yok. Bu da son derece doğal.
Peki Türkiye’de ne oluyor? Milli çıkarlar söz konusu olunca herkese hizaya giriyor ve devlet ne derse onu yapıyor. AKP iktidarına karşı olanlar, iktidarı sabah akşam her konuda eleştirenler bile Barış Pınarı Harekâtına destek veriyor. Twitter, Mehmetçik’e şans dileyenlerle doluyor. Sosyal medya, deyim yerindeyse, kurt kesiliyor ve “uluyor”!
Öte yandan Türkiye’nin birlik ve beraberliği açısından son derece tehlikeli gelişmeler yaşandığında, örneğin halkın oyuyla seçilmiş belediye başkanları göz altına alındığında, ufak bir azınlık dışında kimsenin sesi çıkmıyor. Devlet, sivil itaatsizlik eylemlerini terör eylemi olarak kabul ediyor. Zaten kimse de sivil itaatsizliğe kalkışmıyor.
Devam edebilirim aslında ama bu kadarı bile içimin sıkılmasına yetiyor. Ne diyeyim, Allah diktatörünüzü versin!
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020