Umut ÖZKIRIMLI
İçimdeki şeytanlardan bahsetmedim size.
Acıdan, kaygılardan, korkulardan, hatta öfkelerimden bahsettim ama onlara “şeytanlarım” adını verdiğimi söylemedim.
Ünlü İsveçli yönetmen Ingmar Bergman’ı tanıyanlarınız vardır mutlaka. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en önemli yönetmenlerinden biri olmasının yanı sıra Bergman bir tür akil insan, bir düşünürdü aynı zamanda. İtiraf edeyim, tüm filmlerini görmedim. Bazılarını sonuna kadar seyretmeyi bile başaramadım. Bir Evlilikten Sahneler, Yedinci Mühür, Persona… O kadar. Simdi düşünüyorum da, belki de korktum, içimdeki şeytanlarla karşılaşmaktan.
İsveç gibiydi Bergman’ın filmleri. Karanlık, durağan. Lund’da yasamaya başladığım ilk sene en sık gittiğim bar olan Arıman’ın müdavimlerinden Maoist Kenneth (Lund Üniversitesi mezunlarındandı. Kirden maviliğini yitirmiş, Che, Mao, Lenin rozetleriyle kaplı kot ceketinin iç cebinde hep birkaç sayfalık bir manifesto taşırdı. Tanıştıklarına İngilizce yazılmış bu manifestodan bir kopya verirdi. Tüm kötülüklerin kaynağının ABD olduğunu iddia eden, bildiğiniz manifestolardan) bir keresinde bana “Biliyor musun, İsveç’te yağmursuz, iç karartıcı, gri havalara Ingmar Bergman havası deriz.” Doğru muydu bu söylediği, bilmiyorum. Ama o sıralar İsveç’te nasıl yaşayacağını kara kara düşünmekte olan birine göre doğruydu kesinlikle.
Daha sonraları Ingmar Bergman’ın bazı yönleriyle magazin basınına da mal olmuş özel hayatına merak sardım. Bergman, hem kişiliği, hem hayatıyla İsveçliliğin simgesi gibiydi. Film çekmediği zamanlarda sadece bir feribotla ulaşılabilen küçük bir adada yaşıyordu. Bazen aylar boyunca evine temizlik için gelen kadından başkasını görmediği oluyordu. Yalnızlıkla bir aşk ve nefret ilişkisi vardı. Evet, nefret, çünkü onun da şeytanları vardı. 1970’lerde ağır bir depresyon geçirmişti. O dönemi atlattıktan sonra tekrar depresyona girmemek için çok katı bir gündelik rutin uygulamaya başlamıştı.
Bir söyleşinde şöyle demişti: “Şeytanlar, temiz havayı sevmez. Yataktan çıkmamanı tercih ederler, soğuk ayaklarınla. Benim gibi kaotik, hayatını kontrol etmekte zorluk çeken biri için bu tür kurallar ve bir rutine sahip olmak çok önemli.”
Ama içindeki şeytanlar üzerine söyledikleri arasında en sevdiğim bu değildi. Yine aynı söyleşide şu sözleri sarf etmişti. “Şeytanların sayısı çok fazla. Hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkıyorlar ve paniğe yol açıyorlar. Sizi terörize ediyorlar. Ama yıllar içinde şunu öğrendim. İçimdeki şeytanların negatif enerjisini kontrol etmeyi başarır ve onları adına hayat dediğimiz atlı arabaya koşarsam, bu enerjilerini kendi avantajıma kullanabilirim.”
Bergman’a göre işin sırrı çirkinlikten güzellik yaratmayı başarmaktı: “Zambaklar, kadavraların k.çından biterdi”.
Benim şeytanlara olan takıntım da böyle başladı. Daha doğrusu hayatin iniş çıkışlarını, ruh halimi tarif etmek için şeytan metaforunu kullanmam. Genç yaşlarımdan itibaren depresyonla içli dışlı oldum. Normalde hiperaktif, sabırsız, heyecanlı, aklına koyduğunu yapan biri olduğum için depresyona girdiğim çok kolay anlaşılıyordu. Yüzümden, hal ve tavrımdan akıyordu içimdeki şeytanlar. Bir yandan da aklımla oynuyor, beni hayatın yaşamaya değer olmadığına ikna etmeye çalışıyorlardı. Ya onlar yeterince güçlü değillerdi ya da ben sandığımdan güçlüydüm; beni ikna etmeleri hiçbir zaman mümkün olmadı. Varoluşsal sorularımla, gündelik—şimdi önemsiz olduğunu bildiğim—sorunlarımla yaşamayı öğrendim. Terapi sayesinde kendimle barışık olmayı da.
Ve bu uzun mücadelenin ödülünü o iç karartıcı, sıkıcı İsveç’te aldım. Bir mucize oldu ve 43 yaşına kadar kendini hiçbir şeye ve hiç kimseye ait hissetmemiş ben bir anda aşık oldum. Tek başlarına bir anlam ifade etmeyen minik anlar silsilesi birkaç aylık bir süreçte anlamlı bir diziye dönüştü, beni içine aldı ve bambaşka bir dünyaya taşıdı. Sonra zorlu bir yolculuk başladı. Varoluşsal sorunlar bir lüks haline geldi. Varlığın kendisi tehdit altındayken felsefe yapılmıyordu.
Sonra o gitti. O gün anladım ki hayatın kendisi en büyük şeytan. İçimdeki şeytanlarla işbirliği yapan, onları büyüten, semirten, kışkırtan. Bergman gibi bir rutinim yoktu ama şeytanlarımla mücadele etmeye alışkındım. Ama hayat denilen şeytan bambaşka bir şeydi. Büyüktü, tarifsizdi, şekil değiştiriyordu. Tam alt ederken bir manevrayla üste çıkmayı başarıyordu.
Bir yazımda hayat bir tüneller silsilesine dönüştü demiştim. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. Tünelin sonunda ışık görülmüyor ama tünellerde bazen cılız lambalar oluyor, yolu az da olsa aydınlatan. Bir de fon müziği oluyor tünellerin. Elinizden tutan ya da sizi daha da dibe iten.
Beni parça parça ediyor
Hiç savaştın mi?
Tüm o acıyla..
Damarlarımda akan
Kanıyorum, kanıyorum
Küçük soğuk kalbim
Kendime dayanamıyorum
…
Michael Kiwanuka, Cold Little Heart
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları

































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020