Yasemin ÇONGAR
Kadınla erkek, okurla yazar, âşıkla casus
6.10.2012
3264

Casus romanı kisvesine girmiş olmasına bakmayın siz; 1948 doğumlu İngiliz yazar Ian McEwan’ın yeni romanı Sweet Tooth (Tatlıya Düşkün), aslında kadınlarla erkeklerin, yazarlarla okurların birbirleriyle ve yazıyla ilişkisini anlatma derdine düşmüş bir kitap; “dert” bu olunca da, Amis’in şiirinin, zamanında temas ettiği her noktayı hafızama nakşetmiş bir kılçık misali kendini hatırlatmasına şaşırmamak gerek.
Edebiyat üzerine bir meditasyon…
McEwan, “Bütün romanlar casus romanıdır” diyor bir söyleşisinde, “ve bütün yazarlar da birer casustur aslında.”Sweet Tooth’a “casus romanı” demek, galiba ancak bu bakışla mümkün. Yoksa, “Sweet Tooth”un, 1970’lerde Britanya İç İstihbarat Servisi MI5 tarafından yürütülen gizli bir operasyonun adı olması da, romanın, Cambridge’de matematik okuduktan sonra MI5 için çalışmaya başlayan çok güzel, çok zeki, aynı zamanda ziyadesiyle naif bir genç kadın olan Serena Frome’un etrafında dönmesi de, McEwan’ın romanını, espiyonajın benim kendimce hep el üstünde tuttuğum edebî coğrafyasına ait kılmıyor doğrusu. McEwan iyi bir “ilişkiler romanı” yazmış, iyi bir “casus romanı” değil.
Türkçede de çok okunduğundan, uzun uzadıya tarif gereksiz; McEwan, kurmaca zekâsı kadar atmosfer yaratma yeteneğine de, hikâyesi kadar duygusuna da –çoğunlukla— güvenilebilecek bir yazar olduğunu, dış kabuğu sağlam karakterler yaratmakla kalmayıp, onları bazen ince ince soyduğunu, hatta bazen etlerini bile deştiğini, kanattığını Enduring Love’ dan (Sonsuz Aşk) Atonement’ a (Kefaret) kadar birçok kitapta gösterdi bize. Bir McEwan romanına başlarken, kendini “emin ellerde” hisseden okur sayısı az değildir. Onların, suçluluk duygusu gibi, korku gibi, saplantı gibi tanıdık McEwan temaları açısından belki biraz hafif bulacakları Sweet Tooth’u yine seveceklerini sanıyorum. Nihayetinde, son satırındaki sürprize kadar tıkır tıkır işleyen bir düzenek sunuyor bize yazar; ve okuru, postmodernizmin şu malûm “metin içinde metin” oyunlarından ziyade klasik romanlardaki“mektup” bölümlerini hatırlatan birkaç uzun parantezde başka hikâyelerin içinden de geçirmesinin haricinde, son derece düz ve akıcı bir anlatımla yapıyor bunu.
Bense her şeyden ziyade “derdini,” o dert etrafındaki terennümlerini sevdim romanın. McEwan’la birlikte, Serena’nın aklında gezinerek, zevklerinin ve ihtiyaçlarının basitliğinden yüksünmeyen“sıradan” bir okurun yazı ve yazarlarla ilişkisi üzerine düşünebilmeyi sevdim. Serena’nın,MI5’taki işi gereği temas kurduğu genç yazar Tom Haley ile, sadece aralarındaki —yalana dayalı— iş ilişkisini değil, cinsel ve duygusal beraberliği de Tom’un yazdıklarından bir türlü ayrı tutamamasındaki, onun hikâyelerinde inatla ortak hayatlarından bir şeyler aramasındaki sahiciliği sevdim. Tom, Cambridge’de genç yazarlar için düzenlenen bir etkinlikte —tesadüf bu ya, tıpkı kendisi gibi ilk romanını yayımlamak üzere olan “oğul” (Martin) Amis’le birlikte— yeni kitabının son bölümünü okumaya hazırlanırken,“keşke olay örgüsünü ele vermesen” diye kendisini uyaran Serena’ya basit bir cevap veriyor:“Son, daha en başta mevcut zaten… Olay örgüsü diye bir şey yok ki. Bu bir meditasyon.”Bu cümlelerin aynı zamanda Sweet Tooth’un yapısına ilişkin genel bir hüküm verdiğini kavramak için romanın sonundaki “sürpriz”i bilmek gerekiyor aslında. Ama McEwan’ın, casusluğun ve aşkın mahremiyetini, edebiyat üzerine, en çok da kendi edebiyatı üzerine bir meditasyon vesilesi yaptığını o sona ulaşmadan da pekâlâ seziyorsunuz. Ben bu meditasyonu sevdim.
“Sıradan” bir okur romandan ne bekler
Saygın bir piskoposun —Anglikan esnekliğinin bir lütfu olarak—hayatını dinle sınırlamadan yetişen kızı Serena, aslında sadece “basit” romanlar okuyarak mutlu olup, üniversitede edebiyat eğitimi almak istese de “bir kadında böylesine keskin bir zekâ asla heba edilmemeli” diyen annesinin ısrarıyla, matematik bölümünü zor bela bitirmesi ertesinde, henüz yirmili yaşların başındayken, kendini MI5’ın kapısında bulur. Cambridge’de hocalık yapan, vaktiyle MI5’a çalıştığını ve bir dönem karşı casusluk yaptığından şüphe edildiğini sonradan öğreneceğimiz, kendisinden epeyce yaşlı ve evli olan sevgilisi Tony Canning, “casusluk” kariyeri için bizzat seçip hazırlamıştır Serena’yı; genç kadın, Tony onu tuhaf bir şekilde terk edip, uzak bir diyarda sessiz sedasız kanserden öldükten sonra da kopamaz MI5’tan. Kopamadığı bir şey daha vardır: Okumak.Üniversite yıllarını anlatırken, “Okumak, benim için matematiği düşünmemenin bir yoluydu. Daha da fazlası (ya da daha azı mı demek istiyorum?): okumak, düşünmemenin bir yoluydu” diyor Serena. Sonraki dönemde, “O şuursuz hâlimle bir şey arıyordum; kendimin bir başka versiyonunu, çok sevdiğim eski bir çift ayakkabı ya da çılgın bir ipek bluz misali içine girebileceğim bir kadın kahraman arıyordum…” diye de hatırlayacak o günleri: “çünkü istediğim şey, benliğimin en iyi haliydi, akşamları eskiciden alınmış koltuğunda, kitapların cildi hemen dağılan ucuz baskılarını kamburu çıkmış bir halde okuyan o kız değil, bir spor arabanın kapısını açıp, direksiyondaki sevgilisi kendisini öpebilsin diye eğilen ve onunla birlikte şehir dışındaki bir kaçamağa doğru son sürat ilerleyen o hızlı genç kadın olmak istiyordum.”
Serena bir kadın ve bir okur olarak olgunlaştıkça “piyasa” romanlarıyla “has” edebiyatı birbirinden ayırmaya başlıyor ama zamanın ona asıl hediyesi, okumak istediği karakterlerin bu ayrımı anlamsızlaştıran bir sahicilik taşıdığını anlamasıdır: “Bazen alter egom satır aralarından uçuşarak parıldar, Doris Lessing’in ya da Margaret Drabble’ın veya Iris Murdoch’un sayfalarından sevimli bir hayalet gibi bana doğru süzülerek gelir, sonra yok oluverirdi –ben olamayacak kadar akıllı ve eğitimliydi onların versiyonları, ve ben olabilecek kadar yalnız değildiler bu dünyada.”
Bir okur olarak “naif gerçekçilik” dediği şeyin peşindedir Serena; bildiği bir sokağın, tanıdık gelen bir kıyafetin, hakiki bir şahsiyetin sayfalardaki varlığı ona güven verir. Borges’i, Barth’ı, Pynchon’ı, Cortazar’ı, Gaddis’i okumayı dener ve bırakır: “Okurların en asgarisiydim ben. Yegâne arzum, kendi dünyamın ve o dünyanın içindeki kendimin sanatsal biçimlerde ve erişilebilir bir üslûpla bana geri verilmesiydi.”
Can sıkmadan, ürkütmeden, sarsmadan...
“Sıradan” okur Serena’yı, “iddialı” yazar Tom’la buluşturan proje, Soğuk Savaş’ın en soğuk yıllarında, Britanya’da özellikle sol entelektüeller arasında “karşı kampa olan sempatiyi”sınırlamak ve distopyaların edebiyata hâkim olmasını önlemek amacıyla MI5 tarafından başlatılan bir nüfuz harekâtının parçası. Geçinmekte zorlanan genç yazarlara, bağımsız bir vakıf kisvesiyle ciddi miktarda para akıtan istihbarat örgütü, onların bu yolla daha mutlu, daha az muhalif olmalarını sağlamaya çalışıyor. “Sweet Tooth” projesinin hedefindeki Tom’u, vakfa (MI5’e) bağlama görevini Serena üstleniyor. Bu iş için, önce —McEwan’ın da sayfalarına taşıdığı— hikâyelerini okuyor Tom’un, kâh sevip kâh yadırgadığı bu hikâyelerden etkileniyor, sonra onunla tanışıyor ve Amis’in şiirindekini hatırlatan bir edebî uçurumun karşı kıyısından uzanıp tutuyor elini. Tom, gerçek görevini bilmeden Serena’ya, Serena ise görevinin sınırlarında duramadan Tom’a âşık oluyor; beraberlikleri, MI5’ın ideolojik telkinlerinden ziyade, sıradan bir okurun sahici beklentilerinin Tom’un yazarlığını şekillendirmeye başlayacağı bir ortak hayata doğru evriliyor. Sonra bir gün…Artık o günü de anlatmayayım! Hikâyeyle hakikat arasındaki çizginin, Tom’un okurları kadar McEwan’ın okurları için de bulanıklaştığı pasajlarda, Sweet Tooth’un çok katmanlı bir hal aldığını söyleyeyim yetsin. Bu pasajlardan birinde, Serena, bir hikâyesindeki “matematiksel” yanlışı düzeltmek için Tom’un daktilosunun başına geçip yazmaya başlıyor, yazıyor, yazıyor ve yazdıkça, edebiyatın ne olduğunu ilk kez kavrıyor sanki: “Yemek pişirmek gibi bir şey diye düşündüm... Isının, malzemeleri dönüştürmesinden ziyade, saf bir buluş var burada, bir kıvılcım, gizli bir element var. Sonuçta ortaya çıkan şey, parçalarının toplamından daha fazla.”
McEwan da, Sweet Tooth’ta parçalarının toplamından daha fazla bir şey anlatıyor bize. Ama Kingsley Amis bu yazının mukim şeytanı madem, yine onun “gör” dediği bir şerhle bitireceğim. Adı gibi “tatlı,”asla ürkütmeyen, insanın içini kamaştırmayan, fazla sarsmayan, asla kanatmayan bir roman yazmış McEwan. “Eğer birilerinin canını sıkmıyorsan, yazmanın pek de anlamı yok” diyen hırçın“Baba”ya göre değil vesselam.
[email protected]
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012