Yasemin ÇONGAR
|
Cannes Film Festivali bitti. 2013’ün Altın Palmiye’sini Blue Is the Warmest Colour (Mavi En Sıcak Renktir) ya da Fransızcası ile La Vie d’Adèle (Adèle’in Hayatı) adlı film kazandı. Adèle henüz yirmisine varmamış bir genç kızdır ve mavi saçlı bir genç kadın olan Emma’yla tanışınca, hayatı ebediyen değişir. Emma sayesinde, arzuyu keşfedecek, bir kadın ve bir yetişkin gibi davranmayı öğrenecektir Adèle. Herkesin gözü önünde büyüyecek, kendini arayacak, kendini kaybedecek ve kendini bulacaktır…
- Beşinci filminiz için neden Julie Maroh’nun grafik romanı Le Bleu Est Une Couleur Chaude’u (Mavi Sıcak Bir Renktir) sinemaya uyarlamayı tercih ettiniz?
Abdellatif Kechiche: Film, bu grafik romanın çok gevşek bir uyarlaması. Blue is the Warmest Colour’u yapma arzumu tetikleyen şey, hem bu grafik romanı okumaktı, hem de çok uzun zamandır aklımda olan bir film projesiydi. Games of Love and Chance’den [2003] (Aşk ve Talih Oyunları) bu yana, tiyatro tutkunu ve Fransızca öğretmeni olanı bir kadının kariyeri hakkında bir senaryo projem vardı. Meslek hayatına tutkuyla bağlı ve bu coşkuyu başkalarına geçirmeyi isteyen bir kadın karakter geliştirme fikri ilgimi çekiyordu. Bu öğretmen aynı zamanda kendi özel hayatının - aşklarının, yakınlarını kaybetmesinin ve ayrılıklarının - işindeki yansımalarını da görecekti. Games of Love and Chance’i yaparken böyle birçok kadın ve erkek öğretmenle karşılaşmıştım. Mesleklerini yaşama biçimleri beni etkilemişti. Okumaya, resim yapmaya, yazmaya çok kuvvetli hislerle bağlanmış gerçek sanatçılardı onlar… Her birimiz okul hayatımızda tutkulu bir öğretmenin bizi bir filmi izlemeye götürdüğü ya da bir kitabı okumamızı teşvik ettiği ve belki de içimize bir mesleğin tohumlarını attığı o dönüm noktasını hatırlarız. Ancak sonuçta benim senaryom hiçbir zaman tamamlanmadı. Ben de Julie Maroh’nun iki kadın arasındaki mutlak aşkı ve aynı zamanda genç bir kadının bir okulda öğretmen oluşunu anlatan grafik romanına rastlayınca, bu iki projeyi birleştirebileceğimi düşündüm.
- Filminizdeki iki ana karakter açısından tutkuyla bağlandıkları iş çok önemli bir yer tutuyor, biri için resim yapmak bu, diğeri için öğretmenlik yapmak.
Ben bu tip bir iş anlayışını tamamen meşru ve saygıdeğer buluyorum; hele bunlar ün kazanılmayan, özveri gerektiren işler olduğu için büsbütün böyle. Buradaki mesele başkaları tarafından tanınmak değil. Kendilerini, öğrencilerinin kaydettiği ilerlemeye bütünüyle veren bu öğretmenlere karşı hayranlıkla doluyum. İşleri, onların hayatına dönüşüyor, onları tatmin eden şey oluyor.
- Filminiz her şeyden önce iki kadın arasındaki bir aşk hikâyesi.
İki kadın arasındaki bir aşk hikâyesini anlatmak, iki aktrisle azami bir noktada çalışmak anlamına geliyor; bu tür bir çalışma beni derinden heyecanlandırıyor ve film kariyerimde giderek daha önemli bir hal alıyor. Bu grafik romanın hikâyesinde bana en çok ilham veren şey neydi diye soruyorum kendime; kıvılcım neydi? Çıplak vücutları gösteren çizgiler mi? Bu mümkün. Nihayetinde, motivasyonlarımın tam olarak ne olduğunu bilmiyorum.
- Aktrisleriniz Léa Seydoux and Adèle Exarchopoulos’u nasıl seçtiniz?
Önce Emma rolü için Léa Seydoux ile görüştüm. Oynayacağı karakterin güzelliği, sesi, zekâsı ve özgürlüğü onda vardı. Ama görüşmemizde karar vermemi sağlayan şey, onun topluma bakışıydı: Léa çevresindeki dünyayla çok sıkı ilişkisi olan biri. Hakiki bir toplumsal farkındalığa sahip, dünyayla benimkine çok benzeyen sahici bir ilişkisi var. Onunla, bu rol için seçilmesinden çekimlerin bittiği zamana kadar tam bir yılı beraber geçirince, bu ilişkinin ne kadar kapsayıcı olduğunu da kavrayabildim.
Aynı zamanda Léa’da “Arap” diye tarif edilebilecek bir şeyler, bir tür Arap ruhu olduğunu düşünüyordum. Sonradan bana iki üvey Arap erkek kardeşi olduğunu söyledi, bunu daha önce bilmiyordum. Léa olup bitenin tamamen farkında olarak yaşamanın yolunu biliyor. Bu aynı zamanda hayatın değiştiğini kabullenmenin de bir yolu. Göçebelikle, serserilikle ve melankoliyle, bizim “alınyazısı” (aslında yönetmen burada Arapçadan Fransızca’ya geçen ve bizde yaygın kullanımından farklı olarak “alınyazısı, kader” anlamına gelen “mektoub” kelimesini seçmiş)dediğimiz şeyle bir ilgisi var bunun. Léa bütün bunların, dünyanın içinden böyle geçip gitmenin renklerini taşıyor.
- Peki ya Adèle Exarchopoulos?
Büyük bir “casting” grubu organize etmiştik ve ben Adèle’i gördüğüm anda onda karar kıldım. Onu bir brasserie’de öğle yemeğine götürmüştüm. Limonlu turta ısmarladı ve ben onun turtayı nasıl yediğini görünce şöyle düşündüm: “Bu o! Ziyadesiyle duyularının farkında; ağzını oynatışı, çiğnemesi… Onun ağzı bu filmde çok önemli bir unsurdu - esasen iki karakterin ağzı da karar vermemde önemliydi; ve çok insani nedenlerle böyle bu. Ağızlarıyla her türlü hissi ve duygulanmayı harekete geçiriyorlar. Yüzdeki bir şey bizi etkiler: Bir burun, bir ağız… Benim için bu her şeyin başlangıcıdır.
- Karakterlerden birinin adını niye Clementine’ken Adèle olarak değiştirdiniz?
Clémentine, Adèle’e dönüştü, çünkü oyuncumun adını korumak istedim. Bu onu rahatsız etmedi. Hatta bunun, onun karakterle bütünleşmesine, benim de onunla bütünleşmeme yardımcı olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda bir ses meselesi; Adèle, Emma, Léa hep hafif, uçucu isimler. Tabii, öznel bir şey bu. Ve sonra, Adèle’in Arapça “adaletli” anlamını taşıması da var ki, bu benim çok hoşuma gitti.
- ”Sosyal adalet” filmleriniz açısından önemli bir kelime. Bu, burada karakterlerin mensup olduğu iki ayrı sınıfa ilişkin bir gözlemle mi ortaya konuyor?
Gerçekten de bu, benim filmlerimde tekrarlanan bir tema ve neredeyse bir obsesyona dönüşüyor: Sosyal farklılıklar nerede? Belki de, kendimi ait hissettiğim dünyanın - Adele’in de ait olduğu işçi sınıfının - nabzının üzerine konmuş bir parmak bu.
Emma bir elite mensup, entelektüel ve sanatçı bir elite. Kadın kahramanlarımın her biri kendi toplumsal sınıfının içine kapanmış durumda. İlişkilerindeki zorluk, ayrılmalarına neden olan ve nihayetinde filmin konusu olan şey, ilişkilerinde en sonunda kırılmaya neden olacak olan tıkanıklık, aralarındaki sosyal farklılıktan kaynaklı, çünkü bu, onların kişisel emelleri arasında da bir ayrışma yaratıyor. Mesele, çevrelerindeki dünyanın az ya da çok hoşgörebileceği veya anlayabileceği eşcinsellikleri değil.
- Eşcinselliği niye, toplumun bazen hoşgörüsüz olabilmesi nedeniyle, kendine has zorlukları olan bir ilişki gibi değil de herhangi bir aşk gibi ele aldınız?
Eşcinsellik hakkında söylemek istediğim militanca bir şey yoktu. Onu tanımlamaya çalışmadım, ve filmi yaparken hiçbir aşamada kendime şunu söylemedim: “Evet, ama bunlar iki kadın…” Daha ziyade bir çiftin hikâyesini anlattığımı hissettim. Niye spesifik olarak eşcinsellikten söz etmem gerektiğini anlamıyordum, zira eğer bu konuda bir söylemim olması icap ediyorsa, bunu yapmanın en iyi yolu da o ilişkiyi herhangi bir başka aşk hikâyesi gibi, içerdiği bütün güzellikle birlikte filme uyarlamaktı.
- Fakat sizin - eşcinselliğin her zaman kabul görmediği bir çevreden gelen Arap kökenli bir Fransız vatandaşı olarak - böyle bir hikâyenin filmini çekmenizin ancak güçlü ve olumlu bir etkisi olabilir.
Film tamamlandığında şöyle düşündüm: “Bunun, Tunus gençliğine bir yararı olabilir.” Bir devrim, aynı zamanda cinsel bir devrim olmadıkça tamamlanmış değildir.
- İki kadın kahraman arasındaki kuvvetli aşkı anlatmakta sevişme sahneleri büyük önem taşıyor. Bu sahnelere nasıl yaklaştınız?
Bu sahneleri çekerken yapmaya çalıştığım şey, güzel bulduğum şeyi çekmekti. Dolayısıyla da o sahneleri birer resim gibi, birer heykel gibi çektik. Sahnelerin güzel görüneceğinden emin olmak için, ışıklandırmayla çok uzun süre uğraştık; sonra, geriye kalan her şeyi, sevişen vücutların içsel koreografisi çok doğal bir biçimde belirledi. Bu sahnelerin, cinsel boyutu korurken aynı zamanda estetik açıdan güzel yapılması gerekiyordu. Birçok farklı şey denedik; çok çalıştık. Çok konuştuk, ama nihayetinde bu konuşmalar hiçbir sonuç vermedi. Sette çok konuşursunuz fakat sonuçta ne söylediğinizin pek bir anlamı yoktur, çünkü söyledikleriniz entelektüel şeylerdir, oysa gerçeklik daha sezgiseldir.
- Duygusal yalnızlık teması aşk temasını takip ediyor.
Ayrılma teması, hissedebileceğiniz boşluk, artık sevilmediğinizde tecrübe edeceğiniz yalnızlık, kaybetme duygusu - herkes bunları bilir. Herkes bunu hisseder ve hiç kimse bunun yaratabileceği ıstırabı açıklayamaz, ama beni ilgilendiren şey, acıya rağmen hayatın devam etmesi, yapılması gereken şeylerin devam etmesidir. Benim için, Adèle’in karakterinin kahramanlığı buradadır. Her şeyi yükleniyor ve yapması gereken şeyi yapmaya devam ediyor.
- Kalp sızısının tetiklediği yalnızlık insanı cesur olmaya sevkediyor; filmde bu tema da sizi ilgilendiriyor sanki.
Adèle’in karakterine büyük hayranlık duyuyorum: bu özgür bir kadın, cesur, sadık ve güçlü. Adèle büyük bir üzüntüyle sarsılıyor ama öğretmenlik yaparken bunun görülmesine bir an bile izin vermiyor. Başa çıkıyor. Birinde böyle bir cesareti ne zaman görsem, bu beni sarsar. Kişisel olarak kendimi cesur hissetmiyorum, ama bu fikre sahip çıkıyorum. Bunu genellikle genç kadınlarda görüyorum, bu kuvveti, bu kendine hâkimiyet hâlini. Bu bana - kendimi hiçbir şekilde onunla kıyaslamak istemeksizin - Marivaux’yu (1688-1763 arasında yaşamış Fransız yazar) ve özel olarak da zorluklar karşısında cesaret ve kararlılık dolu olan öksüz kahramanı nedeniyle La vie de Marianne’ı (Marivaux’nun yarım kalmış romanı Marianne’ın Hayatı) hatırlattı. Benim Adèle’i görme biçimimle bunun arasında bir yakınlık var.
- Sinemasal üslûbunuz da çok dikkat çekici - oyunculuğun olabildiğince doğal yapılması için gerçek bir çaba var. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
İmgelerin ortaya koyduğu şeyin doğal olması önemlidir ve her ne kadar her zaman fabrikasyon söz konusuysa da, bu olabildiğince az tutulmalıdır. Bu “hakikate” ne kadar yaklaşabileceğinizi, ve hiçbir zaman tam anlamıyla ondan vazgeçmeyeceğinizi bilseniz bile, oyunculuktan nereye kadar vazgeçebileceğinizi görme sürecidir.
- Bu özellikle karakterler arasındaki iletişimin doğaçlanmış gibi göründüğü grup sahnelerinde daha da dikkat çekiyor. Hiç doğaçlama var mıydı?
Bu grup sahnelerinde, metin, replikler çok net bir şekilde yazılmıştı. Bunlar vardı ama ben - henüz tam olarak başaramadığımı hissetsem de - önceden tanımlanmış bir ritme sahip olmamaya çalışıyorum. Senaryodaki ritimle, hatta olay örgüsüyle bile sıkıntı yaşadığım için, çekimleri yaparken ayrı bir ritim yakalamaya çalışıyorum. Sette olduğum zaman, bu ilkeden, her ne pahasına olursa olsun senaryoya saygı gösterme ilkesinden kendimi kurtarmaya ihtiyacım var. Repliklerimle diğerlerine yaklaşmayı tercih ederim, başka şeylere açık olmayı ve yazılı olana takılıp kalmamayı… Dolayısıyla bu tip sahnelerde, her yol açıktır. Replikler silinir ve yazma işi çekim sırasında da devam eder. Bu sahneler konusunda kendimi çok rahat hissederim. Oyuncuların birbirlerine tepki vermesi için sürekli olarak yeniden yaratılan sahnelerdir bunlar. Bu beni eğlendirir.
- Film bitti. Size ne verdi peki?
Bana hiçbir cevap vermedi. Tam tersine, dişilik ilkesi - hayat, umut ve gizem ilkesi- konusundaki sorularımı ve kararsızlıklarımı arttırdı. Belki günün birinde cevabı bulurum diye bir his var içimde.
- Filmin alt başlığının “Bölüm 1 ve 2” olması bu yüzden mi?
Bölüm 1 ve 2, çünkü henüz diğer bölümleri bilmiyorum. Bundan sonra ne olduğunu Adèle’in bana söylemesini gerçekten isterim.
- Adèle sizin Antoine Doinel’iniz (Truffaut’nun kahramanı ve birçok filminde Jean-Pierre Léaud tarafından oynanan alter ego’su) mi yoksa?
İtiraf edeyim ki, Antoine Doinel aklımdan geçmişti.
Çeviri: Yasemin Çongar
(The Upcoming - 27 Mayıs 2013)
The Upcoming'in Abdellatif Kechiche ile yaptığı söyleşinin orjinal versiyonu için tıklayın
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları


























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012