Yasemin ÇONGAR
Washington’ın güvenlik kuralları gereği, buradayken kullanacağı kurşun geçirmez limuzin ile dublörü kendisinden önce Ankara’ya varan Joe Biden, Amerikan devletinin “iki numaralı” yetkilisi olmadan önce, üst üste altı kez seçim kazanarak tam otuz altı yıl senatörlük yapmış bir siyasetçi. Ülkesinin en küçük eyaletlerinden Delaware’i temsil etmesi ve ABD Senatosu’nun gelmiş geçmiş en yoksul üyelerinden biri, kendi deyişiyle bir “proleter çocuğu” olması, bu otuz altı yılın ağırlığından pek bir şey eksiltmedi.
Zira Biden, Senato’nun ziyadesiyle etkili ve prestijli Dış İlişkiler Komitesi’ni uzun süre yönetmekle, kendine önemli bir nüfuz alanı açtı. Buradaki birikimi sayesinde de, genel olarak dış politikaya, özelde ise Türkiye ve bölgesinin meselelerine Başkan Obama’dan çok daha hâkim. Esasen, Demokratik Parti içinde siyasi söylem ve karizma açısından Biden’ı “hafif sıklet” sayanlar bile, “Obama’nın dış politikadaki tecrübe açığını kapatacağı” için 2008’de ona destek vermişlerdi.
Ancak seçilince, Hillary Clinton gibi etkili bir ismi Dışişleri Bakanı yapan Obama, Biden’ın bu alandaki sesini bir ölçüde kıstı. Yine de bugün Cumhurbaşkanı Gül ve –eğer sağlık durumu izin verirse – Başbakan Erdoğan’la görüşecek olan Amerika’nın iki numarasının bir “dış politika kurdu” olduğunu söylemeliyiz. Üstelik, “kurt” yakıştırması, söz konusu Biden olduğunda, kelimenin gerçek anlamına da uygun düşüyor; zira Demokrat siyasetçi kibiriyle, gaflarıyla, “diplomatik” usulden alabildiğine uzak davranmasıyla, eleştirilerinde gayet açık sözlü, hatta küstah ve yırtıcı olabilmesiyle de ünlü. Tam tersine kibarlığı ve yumuşak söylemiyle tanınan merhum İsmail Cem’in, Dışişleri Bakanı olarak Washington’da görüştüğü Biden’ın yanından ayrılırken, kıpkırmızı bir yüzle ve herkesin duyacağı şekilde “terbiyesiz adam” dediğini çok iyi hatırlıyorum.
Tabii, o zamandan bu yana Türk-Amerikan ilişkilerinde ve Türkiye’nin “demokratik” görünümünde genel olarak “olumlu” yönde bir değişim oldu ve bugün Ankara’da “başkan” protokolüyle ağırlanacak olan Biden’ın da mesajları ve üslubuyla, ikili ilişkilerin özellikle son bir yılda yeniden kavuştuğu “mükemmele yakın” havayı yansıtacağına eminim.
Haliyle bu, Biden’ın, oldum olası ve büyük samimiyetle sahip çıktığı “inanç ve ifade özgürlüğü”alanındaki kaygılarını dile getirmeyeceği anlamına gelmiyor. Doğrusu ben, ABD’nin o şeffaf“protestanlık” duvarını aşarak başkan yardımcılığına yükselebilmiş ilk Katolik olan –malum bugüne kadarki tek Katolik başkan da Kennedy’dir – ve dindarlığıyla tanınan Biden’ın Türkiye’de gündeme getireceği onca konu arasında “yüreğine en yakın” saydığı meselenin Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması talebi, kişisel olarak en fazla heyecan duyacağı görüşmenin de Ekümenik Ortodoks Patrik I. Bartolomeos’la buluşması olacağını sanıyorum.
Biden ayrıca, uzun tutukluluk sürelerini, basın özgürlüğünün ihlali sayılan bazı dava ve tutuklamaları eleştirecek ve tabii, İsrail ve Ermenistan’la ilişkilerin onarılması talebini hem bunun gereğine inandığı ama hem de 2012 seçimlerine giderken, ABD’deki Yahudi ve Ermeni lobilerinin beklentisi bu yönde olduğu için yüksek sesle dile getirecektir.
Biden’la ikili gündemin en önemli başlıklarına geçmeden, bu fasılda son bir not olarak, karşımızdakinin yaşı yetmişe dayanmış ama “işi bitmemiş” bir siyasetçi olduğunu hatırlatmakta yarar var. Zira 2012’de Obama’nın kendisini ortak seçip seçmeyeceğini henüz bilmediğimiz, üstelik de seçmeyebileceği yönündeki söylentiler bir dönem ayyuka çıkmış olan Biden, birkaç hafta önce bu konuda yaptığı açıklamada, “Obama’nın yanında yeniden seçilmek için yarışacağımdan hiç şüpheniz olmasın” dedi. Bekleyip, göreceğiz.
Görmek için pek fazla beklememizin gerekmeyeceği şey ise, Biden’ın ağzından Türkiye’ye verilecek olan“Irak güvencesi.” ABD Başkan Yardımcısı, Ankara’ya Bağdat’tan, Başbakan Maliki ile görüşüp“Amerikan askerlerinin çekilmesi ardından, Irak ile ABD iki egemen güç olarak yepyeni bir ilişki dönemi ve çok güçlü bir güvenlik işbirliği başlatacak” demiş olarak geliyor. Biden’ın Türkiye’ye vereceği Irak güvencesini ise, “Benden sonra tufan değil” diye özetleyebilirim. ABD’nin iki numarası şunu diyecek: “Biz Irak’tan çekilirken, sizi sınırlarınızın ötesinde saldırgan bir silahlı güçle başbaşa bırakma niyetimiz yok.”
Muhtemelen bunun basına yansıyan hali, “PKK, Türkiye ve ABD’nin ortak düşmanıdır ve PKK’ya karşı mücadele en güçlü şekilde devam edecektir” nevinden bir cümle olur. Ama Biden’ın görüşmelerde teyid edeceği şey, hazırlıkları, müzakereleri uzun süre önce başlayan ve halen devam eden bir sürecin nihai hedefine ilişkin kararlılık olacaktır. Bu kararlılık Amerikan yetkililerince,“PKK’nın Irak’taki silahlı varlığında sona gelindi, bu mevcudiyet artık bu haliyle sürmeyecek” diye ifade ediliyor.
Burada “siyasi” bir kararlılık var; hem hedefin içeriği, hem ağırlıklı olarak öngörülen yöntem itibariyle siyasi bir süreç var. Tabii, PKK’ya askerî gözdağı ve bunun gerektirdiği işbirliği de gündemde; Biden’ın, üç Super Cobra helikopterinin Türkiye’ye verilmesi ya da Predatorların İncirlik’e kaydırılan günlük aktivitesinin devamı ve Erbil’deki Türk- Amerikan istihbarat merkezinin ekimde kapanması sonrasında, istihbarat işbirliğinin kesintisiz sürmesi gibi konularda teminat vereceği kesin. Ama meselenin “siyasi”çerçevesi, yani son dönemde Bağdat ve Erbil’in de katkısıyla sürdürülen PKK’ya silah bıraktırma stratejisinde gelinen nokta gündemin asıl önemli parçası. Gerillanın silah bırakarak Irak’ta kalmasının koşullarından, dönecek olanların rehabilitasyonu ve entegrasyonuna varan bir çerçeve bu. Biden’la ayrıntıların konuşulması beklenmiyor ama iki tarafın, “silah bıraktırma” hedefine dönük olarak askerî, istihbari, hukuki ve diplomatik unsurlar taşıyan bu stratejinin başarısı için üzerine düşeni yapacağını birbirine söyleyeceğini sanıyorum.
Tabii, Arap Baharı ve özel olarak Suriye’nin istikbali de, en az PKK kadar önemli bir mesele olarak masada. Bu başlıkta, Biden’ın Türkiye’ye ve Erdoğan’a, “Güçlü liderliğinizi ve demokratik önderliğinizi takdirle karşılıyoruz” demesini bekleyebiliriz. ABD Başkan Yardımcısı’nın İstanbul’da Suriyeli muhaliflerle dolaylı da olsa bir temasta bulunması, en azından danışmanlarından birini onlara göndermesi ise ziyaretin uluslararası açıdan en ilginç yönlerinden birini oluşturabilir.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012