Yasemin ÇONGAR
Eksen değil, istikamet
19.10.2010
1763
Türkiye’nin dış politikasını değerlendirirken “eksen” kavramını kullanmak; “Eksen kaydı mı, kayıyor mu, kayabilir mi” diye tartışmak moda oldu. Ben bunun yanlış bir kavram tercihi olduğunu düşünüyorum. Zira “eksen,” matematiksel kökeni itibariyle durağan, Kartezyen bir kavram; esasen ima ettiği şey bir çizgi... Belirli bir eksenin etrafında dönen bir cismin hareketi de, son tahlilde, yine değişmez bir durumu, bir durağanlığı ifade ediyor.
Oysa Türkiye’nin dünyaya eklemlenmesi, bugün artık küreselleşmenin de sunduğu imkânlarla, tek çizgiye sığmayacak kadar çok yönlü bir süreç. Öte yandan, bu sürecin tabii ki bir “ana kulvarı” var ve onu da, “eksen” yerine, “istikamet” ya da “rota” gibi kavramlarla tarif etmek bence daha doğru. Çünkü bu kavramlar, eksenden çok daha kuvvetli biçimde, hem bir yönü hem de, daha önemlisi, bir hareketi işaret ediyorlar. Türkiye gibi demokratikleşmesini de, dünyaya entegrasyonunu da tamamlayamamış bir ülke için elzem olan da bu “hareket” zaten.
İstikameti tescil eden şey, o istikamet doğrultusunda ilerlemektir. Rota da, ancak o rotada seyrettiğiniz zaman anlam taşıyan bir kavramdır; bir yerde demirleyip durduğunuzda değil. Türkiye’de demokrasinin mevcut zaaflarını ve “dünyalılığımızın” her şeye rağmen hâlâ güdük kaldığını düşününce, “Batı” ekseninde dönüp durmakla yetinebilecek bir durumda olmadığımız anlaşılıyor zaten. Bir istikamete, rotaya ihtiyacı var bu ülkenin...
Tabii, bu cümleye, “İstikamet belli; rotamız Avrupa Birliği” diye tepki gösterenler olacaktır; onlara bir yere kadar katılıyorum... Evet, bence de Türkiye’nin hedefi Kopenhag kriterlerinin benimsenmesidir. Amaç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeyen bir yargı düzenine ve Lizbon Antlaşması’nın belirlediği ortak davranma kurallarına uygun bir siyasi ve sosyal yapılanmaya kavuşmaktır. Ama bu hedeflerin “bir istikamet, bir rota” olduğunu söyleyebilmek için, o hedeflere dönük somut ve kararlı bir hareketten, bir ilerlemeden söz edebilmemiz de gerekiyor bence.
Avrupa Birliği, Türkiye’nin 2010 İlerleme Raporu’nu 9 kasımda açıklayacak. Bu raporda, AKP hükümetinin öncülüğünde gerçekleşen ve referandumda onaylanarak yürürlüğe giren Anayasa değişikliklerinden “olumlu bir gelişme” olarak söz edilecek. Yani, Anayasa değişiklik paketi, Ankara’nın Avrupa “istikametini” teyit ve tescil eden bir adım Brüksel nezdinde... Ama o kadar. 2010 İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin tam üyelik hedefine doğru ilerlediğini gösteren başka somut kayıtlar olmasını, ben kendi hesabıma, beklemiyorum.
Mülkiye’de öğretim üyesi olan Prof. Aykut Çelebi’nin Akşam’dan Süreyya Üstünel’e çok iyi anlattığı gibi, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkisi, hâlihazırda karşılıklı olarak ağırdan alınıyor; Brüksel’in de Ankara’nın da işine gelen bir “pata durum” bu. Bir yandan, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik ilgi kaybı var; diğer yandan, AKP’de, simgesel başlangıcını 2005 Leyla Şahin Kararı’na kadar götürebileceğimiz bir Avrupa soğukluğu.
Prof. Çelebi’nin Akşam’a söylediklerini okumanızı tavsiye ederim. Zira hem AKP’nin olumlu çabalarının hem Kılıçdaroğlu’nun söylem değişikliğinin hakkını veriyor ama daha önemlisi, “Türkiye ile Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerinin değil 2013’te, hiçbir zaman tamamlanmayacak bir yöne doğru gidiyor olabileceğini” açıkça anlatıyor. Tabii, tıkanıklığın asıl nedenine işaret etmekten de geri durmuyor: “Çok iyi biliniyor ki bu donmuş ilişkiyi açmanın yolu Güney Kıbrıs’ı tanımak...” Sonra yine aynı tonda ekliyor: “Limanları Rumlara açmak, benzer olarak Kürt sorunu... İkisini aynı anda yapmak bir muhafazakâr partinin kendi tabanı açısından asla kaldırabileceği bir şey değil.”
Çelebi haklı; Türkiye’nin limanlarını Rum gemilerine açması, Avrupa Birliği istikametinde ilerlememiz için “olmazsa olmaz” koşul. Nitekim İlerleme Raporu’nda da, “Limanlar bir an önce açılmazsa, üyelik müzakereleri durma noktasına gelebilir” denmesi şaşırtıcı olmaz.
Bu adımı atmanın AKP açısından zorluğuna gelince... Ne yazık ki, Türkiye’nin 1997’de aldığı “limanları kapatma” kararından vazgeçmesini kolaylaştıracak adımlar gelmiyor Avrupa’dan... Brüksel’den, bu ambargonun artık gerekli olmadığını seçmene anlatabilmesi için AKP’nin elini güçlendirecek bir “Kuzey Kıbrıs açılımı” beklemek boş.
İş, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifinin, bir tür niyet beyanı olarak, ucu açık bir süreçte, zaman içinde buharlaşıp gitmesini istemeyen çevrelere düşüyor; yani iş, derdi “eksen” değil, demokratik bir “istikamet,” dolayısıyla da “ilerleme” olanlara düşüyor.
Demokratlar, Avrupa Birliği konusunda seslerini yükseltmeliler. AKP hükümetini, limanların Rum gemilerine açılması dâhil olmak üzere, Avrupa Birliği ile müzakereleri hızlandırmak için üzerine düşeni yapmaya zorlamalıyız. Aksi halde, Sarıkız ve Ayışığı gibi, Kıbrıs’ta (ve Türkiye’de) statükoyu koruma gayesinden mülhem darbe planları bir yönüyle başarıya ulaşır. Ya da yine Aykut Çelebi’nin çok güzel söylediği üzere, “tıpkı Avrupalı muhafazakârlar gibi bir tür ‘imtiyazlı ortaklık’ peşindeki bizim ulusalcılar”ın istediği şey gerçekleşir.
Ortalıkta, “Avrupa iyi, hoş, modern, ileri... Ama Avrupa’nın demokratik kriterleri bize uymaz. Ulusal egemenliğimizi devredemeyiz” benzeri terennümlerle gezinen ulusalcılara kulak verin; çoğunun “Eksen kayması var” diye tutturduğunu göreceksiniz. Ama bu cenahtan, “Avrupa Birliği istikametinde gerçek bir ilerleme” talebi beklemeyin. Zira onlar, Avrupalı muhafazakârların Türkiye’yi sıkıştırdığı yerden memnunlar, müzakerelerin donup kalması işlerine geliyor. Bu sıkışmanın, bu donmanın karşısına çıkma görevi de, AKP’ye soldan muhalefet edebilecek, milliyetçilikten arınmış, Avrupa Birliği standartlarında bir demokrasi olmayı gerçekten isteyenlere kalıyor haliyle.
[email protected]
Oysa Türkiye’nin dünyaya eklemlenmesi, bugün artık küreselleşmenin de sunduğu imkânlarla, tek çizgiye sığmayacak kadar çok yönlü bir süreç. Öte yandan, bu sürecin tabii ki bir “ana kulvarı” var ve onu da, “eksen” yerine, “istikamet” ya da “rota” gibi kavramlarla tarif etmek bence daha doğru. Çünkü bu kavramlar, eksenden çok daha kuvvetli biçimde, hem bir yönü hem de, daha önemlisi, bir hareketi işaret ediyorlar. Türkiye gibi demokratikleşmesini de, dünyaya entegrasyonunu da tamamlayamamış bir ülke için elzem olan da bu “hareket” zaten.
İstikameti tescil eden şey, o istikamet doğrultusunda ilerlemektir. Rota da, ancak o rotada seyrettiğiniz zaman anlam taşıyan bir kavramdır; bir yerde demirleyip durduğunuzda değil. Türkiye’de demokrasinin mevcut zaaflarını ve “dünyalılığımızın” her şeye rağmen hâlâ güdük kaldığını düşününce, “Batı” ekseninde dönüp durmakla yetinebilecek bir durumda olmadığımız anlaşılıyor zaten. Bir istikamete, rotaya ihtiyacı var bu ülkenin...
Tabii, bu cümleye, “İstikamet belli; rotamız Avrupa Birliği” diye tepki gösterenler olacaktır; onlara bir yere kadar katılıyorum... Evet, bence de Türkiye’nin hedefi Kopenhag kriterlerinin benimsenmesidir. Amaç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeyen bir yargı düzenine ve Lizbon Antlaşması’nın belirlediği ortak davranma kurallarına uygun bir siyasi ve sosyal yapılanmaya kavuşmaktır. Ama bu hedeflerin “bir istikamet, bir rota” olduğunu söyleyebilmek için, o hedeflere dönük somut ve kararlı bir hareketten, bir ilerlemeden söz edebilmemiz de gerekiyor bence.
Avrupa Birliği, Türkiye’nin 2010 İlerleme Raporu’nu 9 kasımda açıklayacak. Bu raporda, AKP hükümetinin öncülüğünde gerçekleşen ve referandumda onaylanarak yürürlüğe giren Anayasa değişikliklerinden “olumlu bir gelişme” olarak söz edilecek. Yani, Anayasa değişiklik paketi, Ankara’nın Avrupa “istikametini” teyit ve tescil eden bir adım Brüksel nezdinde... Ama o kadar. 2010 İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin tam üyelik hedefine doğru ilerlediğini gösteren başka somut kayıtlar olmasını, ben kendi hesabıma, beklemiyorum.
Mülkiye’de öğretim üyesi olan Prof. Aykut Çelebi’nin Akşam’dan Süreyya Üstünel’e çok iyi anlattığı gibi, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkisi, hâlihazırda karşılıklı olarak ağırdan alınıyor; Brüksel’in de Ankara’nın da işine gelen bir “pata durum” bu. Bir yandan, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik ilgi kaybı var; diğer yandan, AKP’de, simgesel başlangıcını 2005 Leyla Şahin Kararı’na kadar götürebileceğimiz bir Avrupa soğukluğu.
Prof. Çelebi’nin Akşam’a söylediklerini okumanızı tavsiye ederim. Zira hem AKP’nin olumlu çabalarının hem Kılıçdaroğlu’nun söylem değişikliğinin hakkını veriyor ama daha önemlisi, “Türkiye ile Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerinin değil 2013’te, hiçbir zaman tamamlanmayacak bir yöne doğru gidiyor olabileceğini” açıkça anlatıyor. Tabii, tıkanıklığın asıl nedenine işaret etmekten de geri durmuyor: “Çok iyi biliniyor ki bu donmuş ilişkiyi açmanın yolu Güney Kıbrıs’ı tanımak...” Sonra yine aynı tonda ekliyor: “Limanları Rumlara açmak, benzer olarak Kürt sorunu... İkisini aynı anda yapmak bir muhafazakâr partinin kendi tabanı açısından asla kaldırabileceği bir şey değil.”
Çelebi haklı; Türkiye’nin limanlarını Rum gemilerine açması, Avrupa Birliği istikametinde ilerlememiz için “olmazsa olmaz” koşul. Nitekim İlerleme Raporu’nda da, “Limanlar bir an önce açılmazsa, üyelik müzakereleri durma noktasına gelebilir” denmesi şaşırtıcı olmaz.
Bu adımı atmanın AKP açısından zorluğuna gelince... Ne yazık ki, Türkiye’nin 1997’de aldığı “limanları kapatma” kararından vazgeçmesini kolaylaştıracak adımlar gelmiyor Avrupa’dan... Brüksel’den, bu ambargonun artık gerekli olmadığını seçmene anlatabilmesi için AKP’nin elini güçlendirecek bir “Kuzey Kıbrıs açılımı” beklemek boş.
İş, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifinin, bir tür niyet beyanı olarak, ucu açık bir süreçte, zaman içinde buharlaşıp gitmesini istemeyen çevrelere düşüyor; yani iş, derdi “eksen” değil, demokratik bir “istikamet,” dolayısıyla da “ilerleme” olanlara düşüyor.
Demokratlar, Avrupa Birliği konusunda seslerini yükseltmeliler. AKP hükümetini, limanların Rum gemilerine açılması dâhil olmak üzere, Avrupa Birliği ile müzakereleri hızlandırmak için üzerine düşeni yapmaya zorlamalıyız. Aksi halde, Sarıkız ve Ayışığı gibi, Kıbrıs’ta (ve Türkiye’de) statükoyu koruma gayesinden mülhem darbe planları bir yönüyle başarıya ulaşır. Ya da yine Aykut Çelebi’nin çok güzel söylediği üzere, “tıpkı Avrupalı muhafazakârlar gibi bir tür ‘imtiyazlı ortaklık’ peşindeki bizim ulusalcılar”ın istediği şey gerçekleşir.
Ortalıkta, “Avrupa iyi, hoş, modern, ileri... Ama Avrupa’nın demokratik kriterleri bize uymaz. Ulusal egemenliğimizi devredemeyiz” benzeri terennümlerle gezinen ulusalcılara kulak verin; çoğunun “Eksen kayması var” diye tutturduğunu göreceksiniz. Ama bu cenahtan, “Avrupa Birliği istikametinde gerçek bir ilerleme” talebi beklemeyin. Zira onlar, Avrupalı muhafazakârların Türkiye’yi sıkıştırdığı yerden memnunlar, müzakerelerin donup kalması işlerine geliyor. Bu sıkışmanın, bu donmanın karşısına çıkma görevi de, AKP’ye soldan muhalefet edebilecek, milliyetçilikten arınmış, Avrupa Birliği standartlarında bir demokrasi olmayı gerçekten isteyenlere kalıyor haliyle.
[email protected]
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (3)
- Kiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında…
5.12.2013 - Müminlerle âlimlerin demokratlığı ve matematikten boşanan fizik
24.09.2013 - Erdoğan'ın yeni danışmanı, şaka değil
27.07.2013 - Abdellatif Kechiche: Hiçbir devrim, cinsel bir devrim olmadıkça tamamlanmaz
29.05.2013 - Sıradan bir 'tanrı'nın olağanüstü kitabı: Son Oyun
1.04.2013 - Duvarlarınıza fazla güvenmeyin
8.12.2012 - Makinenin hakikati, insanın zehri
1.12.2012 - Ben bu işi hepinizden daha iyi yaparım
17.11.2012 - Birinci hazin şahıs ve komşu çocukları
10.11.2012 - Ölümün içinden hayatı doğurarak...
3.11.2012
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
bayram kurt
Sayın Mehmet hocam yine çok güzel noktalara değinmişsiniz...Sadece sizin değil tüm anadolu da ve hatta doğu toplumlarının hepsinde bu kadın erkek arasındaki eşitsizlik mevcuttur.Toplum erkek üzerine endekslenmiş durumda.En çok şaşılacak durumsa bu doğu toplumlarının hem islamiyete mensup olup hemde kadın haklarını gözetmemeleri ibret vericidir.Oysaki İslamiyet kadın hakları konusunda hassastır.Saygılarımla....
pihan şerife @hotmail. com
yazında bana yerverdiğin için ,ve kadınlar ğünümü kutladıgın için teşekkür ederim saygılar.
nurhan
ne mutlu kadir kıymeti bilinenlere