Yasemin ÇONGAR
Dün Melih Altınok yazdı. “Hıdır Amca” dediği Dersimli Hıdır Öztürk’le bir kahvehanenin arka odasında buluşmuş. Öztürk, 1992’de kızı Ayten’in JİTEM tarafından kaçırılıp, işkenceyle öldürülmesini anlatmış. Melih sessizce dinlemiş.
“Hıdır Amca’yı dinlerken boğazıma bir yumru oturdu fakat çocuğum yok” diyor yazısında, “günlerce işkence edilen kızını, gözleri oyulmuş, kafa derisi yüzülmüş şekilde bulan bir babanın acısını anlayamıyorumdur belki.”
Onlar konuşurken, bir yakını aramış Hıdır Amca’yı. Arayana, “Korkma” demiş, “korkmak yok artık, gazeteci yanımda, vekiller dinleyecek beni.”
O vekiller Hıdır Öztürk’ü dün dinlediler. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki“Terör ve Şiddet Olaylarına İlişkin Alt Komisyon” belki de ilk kez adına uygun bir iş yaptı; terörün ve şiddetin en kötüsünü yıllarca bu toprakların insanına uygulayan JİTEM’in kurbanlarından birinin hikâyesini dinledi.
Sonrasında vekillerle konuşmadım; Ayten Öztürk’ün nasıl öldürüldüğünü dinlediklerinde neler hissettiklerini sormadım. Ama biz, Taraf ’ın yazıişlerinde Hıdır Öztürk’ün komisyona söylediklerini yüksek sesle okuyamadık sonuna kadar; vahşeti anlatan cümlelerin ortasında düğümlendik. Sustuk. O anda Melih’in cümlesini düşündüm; “fakat baba değilim.”
Ben anneyim ve çocuğumun “iyi” olduğu bilgisi, en kötü zamanlarda bile, ışıklı bir hâle gibi çevreliyor baktığım her şeyi. “Yeter ki o iyi olsun” sözünü hamaset olmaktan çıkaran bir şey annelik; bencilliği azaltırken, derdi de dermanı da çoğaltan bir şey. Yine de Öztürk’ün “Cesedi parçalanmış, gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş bir evladın babası olarak buradayım” diye başlayan sözlerindeki acı, bir “anne” gibi burkmadı beni; o acıyı anlamak hiçbir özel hale ihtiyaç yok, o acıyı anlamak için evlat sahibi olmak gerekmez, insan evladı olmak yeter, bunu hissettim.
Ama Öztürk ailesinin tarife gelmeyecek acısını, benim ve benim gibiler için katmerlendiren bir şey var, bunu da hissettim. Ayten Öztürk’e reva görülen ölümü ancak yıllar sonra öğrenen herkes için, hepimiz için bu acıyı büsbütün dayanılmaz kılan keskin bir sızı var. Bu devletin, bu ordunun, bu cinayet şebekesinin günahları karşısında bugün hâlâ yarı cahil oluşumuzun ve bu cehaletteki sorumluluğumuzun, “faili meşhur” bir zulmün faillerinden hâlâ hesap soramamışlığımızın, hesap sormak için belki de gereğini yeterince yapmamış olmamızın ağırlığı var. Bu topraklarda doğup büyümüş olmanın ve bu toprakları kanla sulayanlara bir türlü “dur” diyememiş olmanın, “dur” desek de kanı hâlâ durduramamış olmanın utancı var.
Sanırım ben, Hıdır Öztürk’ün gözlerine utanmadan bakamazdım; dün onu dinleyen vekiller bakabildiler mi, bilmiyorum. Ama onlardan biri, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün yine Melih Altınok’a, utandığını ve bu utancın gereğini yapmak istediğini düşündüren sözler söylemiş:
“Meclis’te bir faili meçhulleri araştırma komisyonu olması bir ihtiyaçtır.”
Nihayet! Evet nihayet, daha önce CHP ve BDP’nin bu konudaki girişimlerine destek vermeyen AKP’nin bir üyesi, faili meçhuller için özel bir komisyon istiyor.
Belki Ayten Öztürk’ün bundan on dokuz yıl önce, çalıştığı un fabrikasının çıkışında beyaz bir taksiyle kaçırılıp, paramparça bir halde Elazığ Asrî Mezarlığı’na bırakılan cansız ve hâlâ gencecik bedeninin zihinlerimizden kovmaya çalıştığımız o korkunç görüntüsü, gecikmiş bir hayra vesile olur ve Meclis, cehaletini ve bu cehaletteki sorumluluğunu gidermek için bir adım atıp, JİTEM’in günahlarını bir bir incelemeye başlar. Belki bu sayede, hep birlikte utana utana öğrenir, öğrendikçe hesap sorar ve belki yavaş yavaş iyileşiriz.
Aslında bilen biliyordu tabii, konuşan konuşuyordu. Ayten Öztürk’ün Diyarbakır’ın Şehitlik semtindeki JİTEM binasında tutulduğunu ve “Yeşil” ile ekibi tarafından öldürüldüğünü PKK itirafçısı ve JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan anlatmıştı. Baba Hıdır Öztürk de, ifadesinde, kızının kaçırılmasından önce, ailecek Tunceli İl Jandarma Alay Komutanlığı’na götürüldüklerinde, kendileri hakkında not tutan polis memurunu “Yeşil” yani Mahmut Yıldırım olarak sonradan teşhis ettiğini söylüyor.
O gün “Yeşil”e Ayten Öztürk’ün ve kardeşlerinin isimlerini dikte ettiren subayın ise dönemin Jandarma İl Alay Komutanı Ahmet Yıldırım olabileceği, arkadaşımız Remzi Budancir’in bugünkü haberinde yer alıyor.
Meclis komisyonu, işe, bu iki Yıldırım’ın Ayten Öztürk’ün katlindeki muhtemel rolü üzerinde durarak başlasın bence. Belki biz de böylece, “yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfâdı” olmanın utancından arınmaya başlayabiliriz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında…
5.12.2013 - Müminlerle âlimlerin demokratlığı ve matematikten boşanan fizik
24.09.2013 - Erdoğan'ın yeni danışmanı, şaka değil
27.07.2013 - Abdellatif Kechiche: Hiçbir devrim, cinsel bir devrim olmadıkça tamamlanmaz
29.05.2013 - Sıradan bir 'tanrı'nın olağanüstü kitabı: Son Oyun
1.04.2013 - Duvarlarınıza fazla güvenmeyin
8.12.2012 - Makinenin hakikati, insanın zehri
1.12.2012 - Ben bu işi hepinizden daha iyi yaparım
17.11.2012 - Birinci hazin şahıs ve komşu çocukları
10.11.2012 - Ölümün içinden hayatı doğurarak...
3.11.2012
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Vahit Kanig
Yaratılan yıldırımlar sadece kendi vatandaşlarımızı çarpıyor , düşmana etkisi yok.