Yasin AKTAY
Başbakanın Siirt, Van, Kars ve Hakkari'de katıldığı "doğu mitingleri" Kürt sorunu ve yeni anayasa konularıyla ilgili şimdiye kadar söylenenlerin hepsini yeniden çerçeveleyecek söylemsel içerikte gerçekleşiyor. Önümüzdeki günlerde bu mitinglere Batman ve Diyarbakır'ı da katacak. Bu mitinglerde söyleyecekleri şimdiye kadar gerçekleşen Doğu Mitinglerinde söylediklerinden dolayı şimdiden belli gibi. Buralarda bu mitinglerin bu kadar görkemli katılımlarla gerçekleşiyor olması mitinglerin muhtevasından daha önemli hale gelmiş durumda.
Bu bölgelerde AK Parti asayişi sağlamakla yükümlü olan, ülkenin bütün dengelerini korumakla sorumlu bir hükümet gücünü temsil ediyor. Bölgede siyaset zemininde yarıştığı tek rakibi olan BDP ise bütün hesaplarını asayiş ve güvenliğin korunmasından ziyade bozulması üzerinden yapan bir parti. İktidar yetkisi tabiatı itibariyle asayiş ve güvenliği sağlarken hukuka, insan haklarına ve demokratikleşme ölçütlerine riayet etmek zorunda ve bunun bütün tedbirlerini alma sorumluluğuna sahip.
Oysa BDP mücadelesini tamamen var olan güvenlik zemininin tahrip edilmesi üzerine kurmuş, dayanışma içinde olduğu illegal güçler dolayısıyla da ne hukuka ne insan haklarına ne de demokratikleşmeye riayet etmek gibi bir sorumluluk taşımıyor. Dilinden düşürmediği demokratikleşme, barış, insan haklarının bölgedeki fiili karşılığı kendi iktidar alanında bütün bu değerlerin örgütsel maslahata feda edilmesi oluyor. İstedikleri zaman bütün şehirde kepenkleri zorla kapattırıyor, esnafın ticaret özgürlüğünü kısıtlayabiliyor, miting alanlarına insanların taşınmasını engelliyor. Kendilerine insan hakkı, demokrasi, özgürlük, özerklik talep ederken başkalarının her türlü hakkını gasp etmeyi doğal bir hak gibi görüyor.
Buna rağmen Başbakanın doğu mitinglerine katılım düzeyi halkın PKK vesayetine teslim olmamakta ne kadar ısrarlı olduğunu gösteriyor. Diğer yandan başbakanın Kürt sorununda bir vazgeçiş, bir çekilme içinde değil aksine alabildiğine ısrarlı olduğunu da...
Konu ile ilgili sarf ettiği her sözü "işte bu! Tamam, açılım bitti, başbakan yine milliyetçi söylemlere döndü, yine inkarcı tutum geri geldi" gibi bir şom ağızlılıkla veya bazen müjdelenmişçesine bir coşkuyla karşılayanlara karşı mitinglerdeki sözleri nasıl bir etki yapar bilemiyorum. Ama bildiğimiz bir şey var: Erdoğan Kürt sorunu ile ilgili olarak Mustafa Karaalioğlu'nun da çok iyi tespit ve ifade ettiği gibi BDP veya PKK'nın dilinden çok farklı olarak kendi çözüm dilini geliştiriyor. Bu konuda PKK veya BDP'nin çözümü kolaylaştırıcı değil sabote edici bir tutum içinde olduklarını görüyor. Açılıma karşı sergiledikleri tuhaf zorlaştırıcı ve sabote edici tutumlara rağmen, gösterilmeye çalışıldığı gibi Erdoğan, açılımdan vazgeçmiyor ama bu konuda onları da çözüme zorlayacak daha geniş bir dili devreye sokuyor. Bu bağlamda "Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları vardır" sözünü "Kürt sorununun yeniden inkârı" olarak ilan etme gayretkeşliğine karşı kendi yorumunu kendi yapıyor.
Bu arada Öcalan veya Öcalan'ı kullanarak hareket eden iradenin hâlâ sorunu kendi alanına çekmek ve başbakanı teslim almak için sembolik işaretler beklediği görülüyor. "Başbakanın bir sözü savaşı bitirebilir" denilerek başbakana yapılan çağrının gerçekten savaşı bitirmek mi istediği, başbakanın ayağına tekrar dolanmak mı olduğu üzerinde durulması gereken bir sorudur.
Açıkçası Başbakan o sözden zaten çok daha fazlasını, çok daha açığını Doğu mitinglerinde de, aslında önceki birçok vesilede de söylemiş, söylemektedir. Bunu idrak etmekten uzak bir anlayış kıtlığı mı var yoksa kelimesi kelimesine alamayacakları belli bu söz dolayısıyla Kürt halkına dönüp "işte, biz elimizden gelen bütün fedakârlığı yaptık, ama başbakan kanı durdurmak için bu kadar basit bir jesti bile çok gördü" diyerek kanı daha fazla akıtmak için bahane mi oluşturacaklar?
Bunu da "Öcalan'dan müthiş fedakârlık" havalarında yansıtanların aklına şaşıyorum. Bunun açıkça başbakana kendi dillerini dayatmak için basit bir numara olduğu nasıl anlaşılmıyor? Şimdiye kadar hangi konuda güven verdi bu dil de bu saatten sonra ona bel bağlansın? Ne yazık ki açılımın en şiddetli ve en güvenilmez muhalifi sadece bu dili konuşanlar oldu şimdiye kadar.
Başbakan zaten 12 Haziran'dan sonra gündemin yeni bir anayasa olacağını ve bunun hiçbir yasak, hiçbir "ama" veya inkâr ve ayırımcılık barındırmayan, en yüksek ve en ileri demokrasiyi içereceği vaadinde bulunuyor. Bunu da seçmeninden destek istemek için şimdiden ilan ediyor.
Bir siyasi parti lideri olarak başbakanın bundan daha büyük bir vaatte bulunması mümkün mü? Seçmeninden bu desteği alamadığı takdirde belki bu konularda diğer partilerle bir uzlaşma yolu arayabilir. Buna başta BDP olmak üzere o partilerin destek verip vermeyeceği ayrı bir sorundur. Yaptıkları yapacaklarının teminatıysa buna ilk etapta BDP'nin muhalefet etmesi ve yeni bir anayasa yapılmasına hiçbir katkıda bulunmamasını bekleyebiliriz. Geriye bu sözü verebilmek için başbakanın her türlü yasal kısıtlamanın üstünde bir padişah olması gerekiyor.
Eee... Padişah olmadığını ve olamayacağını elbette ki herkes biliyor. O halde ancak bir padişahtan beklenebilecek o "bir tek söz"ü nasıl vermesi bekleniyor? Neden bunun yerine demokrasinin ve siyasetin daha gerçekçi yollarına dikkat çekilmiyor, o yollardan sapmalara karşı durulmuyor?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları

























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019