Yetvart DANZİKYAN
Yani, mantıken öyle olması gerekir. Başlıktaki iddia, beklentiden bahsediyorum. Milletvekillerinin, parti başkanlarının, belediye başkanlarının, gazetecilerin hapse atıldığı, gazetecilerin en iyi ihtimalle işsiz kaldığı, kanalların kapatıldığı, hocaların, araştırma görevlilerinin sorgusuz sualsiz itiraz hakkı olmadan üniversitelerden kapı dışarı edildiği bu OHAL rejiminden elbet bir gün dönülür. Toplumlar uzun vadede böylesi karanlık dönemlerden çıkarlar. Çıkarlar da nasıl çıkarlar ve bu iyi kötü işleyen etik kodların iktidar tarafından darmaduman edildiği dönemlerin yaralarını sarmak ne kadar zaman alır ve döndüğümüzde kendimizi ne halde buluruz?
Bunun yanıtına kafa yormadan önce belki de –tarihsel düzeyde- neyle karşı karşıya olduğumuzun üzerinden şöyle bir geçmekte fayda olabilir. Açıkçası, Cumhuriyet tarihinde yeni bir dikta türü ile karşı karşıyayız. Bundan önceki otoriter rejimlerin çoğu, devlet kaynaklı, gücünü devletten alan rejimlerdi. Toplumsal olarak belki bir karşılığı vardı ama bunlar geçici ve zayıf destekler, karşılıklardı. İlk fırsatta, toplumun büyükçe bir kısmı yine parlamenter sisteme dönüş yolunda bir irade sergiliyordu. 1960 darbesi sonrası da böyle oldu, ‘71 muhtırası sonrası da, keza ‘80 darbesi sonrasında da. Mesela ‘80 darbesini ele alalım. 1982 Anayasası’na ezici çoğunlukla evet diyen toplum bir yıl sonraki seçimlerde cuntanın işaret ettiği parti yerine daha “serbest piyasa” dostu gibi gözüken Özal’a oy vermişti. Yani Kenan Evren ile bir anlamda işi kalmamıştı artık. Ancak iş bununla da kalmadı. Birkaç yıl sonra 1987 yılındaki referandumda siyasi yasaklı olan Ecevit, Demirel, Türkeş ve Erbakan’ın siyasete dönmesi lehine (kıl payı ile de olsa) oy kullandı. Özal’ın, yani iktidardaki partinin tüm karşı yöndeki propagandalarına, “12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?” argümanlarına rağmen. Yani tüm kusurlarına rağmen içinde yaşadığı sistemden ve aktörlerinden vazgeçmeye yanaşmadı.
Dolayısıyla belki ‘60 sonrasındaki alışkanlıklara bakılarak, şöyle bir model bile çıkarılabilir. Seçmen, ağır da olsa seçimler yoluyla tercihini, tutumunu belli ediyor, kendisini temsil ettiğini düşündüğü siyasetçilere yönelik darbelere belki ilk anda karşı çıkmıyor, ama ilk fırsatta da yine kendi tercihine dönüyordu. 60’ların iklimi, darbeye rağmen, sonrasında DP’nin devamcısı olan AP’yi (1965’te % 52 ile) iktidara taşımıştı. 60’ların sonlarında başlayan sol dalga ise ‘71 muhtırasına rağmen ‘73’te (ortanın solu’na yönelen) CHP’yi yüksek sayılabilecek bir oy ile iktidara taşımıştı. (CHP aynı oy oranını muhtemelen 2002’deki seçim sistemiyle alsaydı tek başına iktidar olurdu. Hatırlayalım, CHP 1973 seçimlerinde % 33,3 oy alırken AKP 2002 seçimlerinde % 34,3 oy almıştı. Bu sonuçlarla CHP ‘73’te Meclis’te tüm vekillerin % 41,1’ini temsil ederken AKP 2002’de Meclis’teki tüm vekillerin % 66’sını temsil etmekteydi. CHP’nin ‘77’de ise % 41,4 oranında oy aldığını akılda tutalım. CHP bu oy oranına rağmen Meclis’teki toplam vekillerin % 47,3’ünü temsil edebildi. Yani AKP’nin 2002 seviyesinin yanına bile yaklaşamadı. ) 70’lerin tüm çalkantısı ve derin devlet hamlelerine rağmen bu dalga CHP’yi hep yukarıda, suyun yüzeyinde tuttu.’80 sonrasında da darbesinin tozu pası atıldıktan sonra bile seçmen AP-CHP ikili sistemini (SHP’nin 89 yerel seçimlerinde birinci parti olmasını unutmayalım) 90’ların başlarına kadar suyun üzerinde tuttu.
Bu modelin aslında 28 Şubat sonrasında bile işlediği düşünülebilir. Postmodern darbe sonrasındaki ikinci seçimde seçmen RP’nin “piyasa dostu” farkla devamı sayılan AKP’yi tercih etti. Burada esasında şunu söylemek lazım: Bu model AKP dönemimde de varlığını sürdürdü. AKP’nin 2013’teki Gezi direnişi öncesi ve sonrasında otoriter rejimi iyice yerleştirmesi karşısında seçmen, 2015’teki 7 Haziran seçimlerinde yine hamlesini yaptı ve AKP’yi en azından tak parti iktidarından indirdi. Yani bu modelleme, kimi istisnaları, sapmaları hariç tutacak olursak 50 yıl boyunca kendi içinde bir tutarlılık göstermişti. AKP’ye nasıl baktığını da belli etmişti.
7 Haziran 2015 sonrası ise belki de ayrı bir çerçeve gerektiriyor. Artık ondan sonrası Türkiye’nin darbeci devlet aklının yine devreye girdiği bir süreç. Nasıl ki ‘80 öncesinde devlet, toplumun artık kendi çektiği çizginin dışına çıktığını düşündüğü için çatışmaların artmasını bekleyerek, kontrgerillayı devreye sokarak darbenin zeminini hazırlamışsa, 7 Haziran sonrasında da artık AKP’nin devraldığı devlet aklı, yepyeni bir muhalefet dinamiğinin büyüdüğünü ve toplumun kendi çizdiği o boğucu çizginin dışına çıkmaya başladığını fark ettiği anda çatışmaların artmasını körükleyerek, çözüm sürecini bozarak, kendi 18 Brumaire’inin, yani 1 Kasım ve sonrasının koşullarını hazırladı. Ne ilginçtir ki burada da en büyük yardımcısı MHP oldu. (MHP ‘80 darbesi sonrasında olduğu gibi şu dönem bittiğinde de ‘biz ne yaptık?’ diyecek mi acaba..Göreceğiz.)
Velhasıl karşımızda yeni bir durum var artık. Seçmen tercihleri devlet operasyonları ve savaşlarla –bir kez daha- darmadağın edilmeye çalışıldı. Şu tarihsel mekaniği kavrayamayan CHP kritik anlarda devletinin yanında yer aldı. Bu devlet, AKP olsa bile. Ve bu otoriter rejim, bundan öncekilerden farklı olarak hem derin devlet imkanlarını eline aldı hem de her gün milliyetçi ve İslamcı bir ideoloji zerk ettiği, agresifleştirdiği bir seçmen desteği kazandı. (Bu denklemde Gülen Cemaati’nin katkısını da unutmamalıyız elbette)
16 Nisan referandumu, bu kuşatılmışlıktan çıkmanın referandumudur işte. Bu yıkımdan nasıl döneceğimizi artık konuşmaya başlamanın tarihidir. Devletin ve iktidarın korkusu bundandır. Sermayenin “Aman devletimizi kızdırmayalım” diye “Hayır” diyeceğini açıklayan haber spikerlerini kovması bundandır. 16 Nisan, kaderimizi elimizi alıp almayacağımızı oylayacağımız gün olacak, belli ki. Bu yıkımı nasıl onaracağımızı konuşacağız sonra da.
http://www.artigercek.com/yikimdan-da-elbet-bir-gun-donulur/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.01.2020
26.10.2020
12.10.2020
14.09.2020
1.09.2020
17.08.2020
20.07.2020
8.06.2020
11.05.2020
13.04.2020