Zeki ALPTEKİN

“Personal Fabricator” olarak 3D-Printer: „Do-it-Yourself“ Renaissance'sı mı?
12.09.2014
2026

 Üç boyutlu printer 1983 yılında ABD’de Chuck Hull tarafından  icat edilmiş. Bu durumda, 1986'da patent başvurusunda bulunulması ile birlikte inovasyon sahnesine çıkmasının üzerinden yaklaşık 30 yıl geçmiş oluyor. Tabi buluş, bu süre içinde uygulamada yeni aşamalar da kaydetti. Gelişmesinin önü daha da  açık olan 3D-Printer'in geleceği ve  sunduğu (teknik) imkanlar üzerine yapılan tartışmalar, kaçınılmaz olarak insanı  bu  tartışmaların toplumsal sonuçları üzerinde  düşünmeye de  sevk ediyor. Ancak, bu noktaya geçmeden önce konu üzerine hafızamızı biraz tazelemekte yarar var.

3D-Printer, üç  boyutlu bir ürünü yapılandıran, üreten modern bir makinadır!  Bilgisayar bazlı, otomatik olarak çalışan, verilen ölçü ve şekillere göre (CAD=Computer Aided Design) bir dizi akışkan, yada sert maddelerden yeni, bitmiş ürün ortaya çıkaran bir nevi „modern torna makinası“! Söz konusu ürünün Printer tarafından yapılandırılması sırasında, ilgili programa göre kimi fiziksel ve kimyasal „sertleşme“ yada „erime“ süreçleri vuku buluyor. Bu özellikleri ile 3D-Printer  „yaratıcı“ bir üretim metodu uygulayıcısı oluyor. Bu tür makinalarda kullanılan tipik hammaddeler ise, genelde keramik, suni reçine ve diğer bazı maddeler ile metaller. 

3D-Printerler’in kullanıldığı alanlara gelince, bunları da şöyle sıralayabiliriz;

- Heykeltraşçılık gibi görsel sanat ve mimarlıkta,
- Model yapımında,
- Makina endüstrisinde,
- Otomobil endüstrisinde
  prototip yapımında ve geliştirilmesinde, komplex kalıp yapımında,

- sektör olarak ise,

- Uçak ve uzay endüstrisinde,
- Medikal ve dental tekniğinde ve
- Paketleme alanında.

3D-Printerler, daha şimdiden, bütün bu alanlarda seri üretimde  kullanılmaktadır. Bu   teknikte,  „pahalı kalıp tekniğine gereksinim olmaması“, „üretim sırasında materyal kaybının ortadan kalkması“ ve „enerji kullanımı açısından daha hesaplı olması“ gibi özellikler onu geleneksel üretim metodlarına göre daha  avantajılı hale getirmektedir.

Oyuncak, bardak, yada takı, süs eşyası gibi evde ufak çapta bireysel üretimlere de imkan veren bu teknik ile son zamanlarda fırınlanmaya hazır pizza üretebilen 3D-Printer'in de yapıldığını, makarna üretebilenlerin üzerinde ise çalışıldığını biliyoruz!. Bunlara „Personal Fabricator“ da deniyor. Evet; evde bireysel tüketime yönelik „şahsi fabrika“!

Bu öyle bir alan ki, gelişmede fantazinin sınırı yok gibi görünüyor!. Yukardaki örneklere benzer  „tasavvuru imkansız gibi görünen“ sınırsız olanakların getirebileceği ekonomik ve toplumsal sonuçlar üzerine bilim insanları arasında tartışmalar başladı bile:

Kimi araştırmacılar, bu işin sonunda  „fabrikalardan tüketicilere kayacağı“ varsayımından hareketle, ekonomik yaşamda derin değişiklikler ortaya çıkaracağını ifade ederken, kimileri de, inovasyon sürecinin bu teknik ile birlikte dahada hızlanacağını belirtiyorlar. Kimi bilim insanları ise, daha da ileri gidip, bunun „3. endüstriyel devrimin“ temelini oluşturacağını söylüyorlar. Bu arada tabi  bazı itirazlar da söz konusu; bunlar, „evdeki bireysel üretimin materyal ve üretim giderleri açısından fabrikalardaki seri üretime göre daha fazla olacağını“ iddia ediyorlar.

Kim bilir? 30 yıl önce  neredeyse bir araba fiyatına satılan Personal Computer (PC)'lerin  bile bugün artık hemen hemen herkesin alabileceği fiyatlarda satıldığını düşünürsek..

İsterseniz şöyle biraz hayal edelim: 3D-Printer tekniği öyle bir gelişme seviyesine geliyor ki, fabrika tipi üretim artık bir istisna teşkil ediyor; yada, bizim şu an bildiğimiz anlamdaki fabrikalar  ortadan kalkıyor. Bütün bunların yerine, bireysel ihtiyaca göre  üretimde bulunan tek tek insanlara hammadde sağlayan firmalar geçiyor. Böylesi „üreticiler toplumunun“  Marx'ın analiz ettiği kapitalizm ile ilişkisinin olmayacağı çok açık değil mi!.

Ne dersiniz, bütün bunlar hayal mi acaba? Bu tekniğin, bulunuşundan bugüne dek geçirdiği 30 yılda katettiği mesafeye bakılırsa, bence pek değil.

Üretimin pratikte direk tüketicide vuku bulması ile, transport ve logistik gibi çevre  üzerine olumsuz etkileri  olan sektörler de, geleneksel biçimleriyle büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Ayrıca,3D-Printer tekniğinin daha az enerji sarfını gerektirmesi, üretimde hammadde kaybını sıfırlaması, özcesi, kaynak ve enerji tasarrufuna katkı  sağlaması, onun diğer çevreci özelliklerini ortaya koyuyor. Ekonomik açıdan ise, üretimin fabrika tipinden çıkıp bireyselleşmesi, yani yaygınlaşması, başka bir deyimle „ademi merkeziyetçi“ bir yapıya bürünmesi, sermayenin yoğunlaşma eğilimine karşı „mülkiyetin yaygınlaşmasını yada demokratikleşmesi“ni beraberinde getiriyor. Eğer üretici güçler bu şekilde gelişirse, yada „üretken tüketiciler“ belli bir üretim amacına yönelik bir „network“de kooperasyon yapmak üzere biraraya gelerek yeni tipte bir „üretim tarzını“ hakim kılarlarsa, bu, ekonomide ve en nihayetinde toplumsal yaşamda „yaygın demokratikleşmenin“ en mükemmel biçiminin temelini teşkil edebilir.

Ne demiştik? Belki de gelecek toplumların yapısal temel hücresini oluşturan yeni bir „Do-it-Yourself“ Renaissance'sı doğuyor!Herkese bir“Personal Fabricator”! Geleceğin sloganı neden böyle olmasın?
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar