Zeki ALPTEKİN
2019 yılında Almanya’da çevre örgütleri, girişimciler, enerji şirketleri ve hükümet, kömürlü termik santrallerin en geç 2038 yılında terk edilmesini kararlaştırdı. Bunu, karbon salımının 2030 yılına kadar yüzde 55 civarında düşürülmesini hedefleyen “iklim paketi” izledi. Buna paralel olarak endüstrinin bir yanı ile hidrojen enerjisi aracılığıyla dekarbonizasyonunun 2045 veya en geç 2050 yılına kadar başarılması, bu hedefle yenilenebilir enerji kaynaklarının daha da geliştirilmesi amaçlanıyor. Enerji-politikte bu dönüşümü anlamak, sürecin geçmişten gelen dinamiklerini ortaya çıkarmakla mümkün.
70’li yıllar itibarıyla enerji krizinin keskinleşmesi, küresel planda alternatif enerji kaynakları arayışını da beraberinde getirdi. Bu sürecin Almanya’daki yansımasının köşe taşlarından birini ise 1977 yılında anti-nükleer hareketin içinden gelişerek doğan, Freiburg şehrinde kurulan Öko-Institut oluşturdu. Bir diğeri ise 1979 yılından itibaren ete kemiğe bürünmeye başlayan yeşil hareketin (die Grünen) 1983 yılında yüzde 5 barajını aşarak parlamentoya girmesiydi. Bu gelişmeye fikirsel olarak eşlik eden, ekolojik hareketin Almanya’daki ilk sivil kurumu olan Öko-Institut’un 1980 yılında çıkardığı Enerji Dönüşümü – Petrolsüz ve Uranyumsuz Büyüme ve Refah adlı, ekoloji konusunda çığır açan kitap oldu. Kitapta yer alan çevreyi tehdit eden nükleer enerjiyi terk etme senaryoları ve alternatif enerji, özetle enerjide dönüşüm konseptleri toplumda güçlü bir yankı buldu.¹
Enstitü’nün 1985 yılında hazırladığı, ana teması bir yatırım stratejisi olarak enerji ekonomisinin yeniden yerelleştirilmesi olan “Yerel Yönetimler İçin Yeni bir Enerji Politikası” adlı ikinci araştırmasının yankıları federal parlamentoya ulaştı. Aynı yıl P. Hennicke adlı öğretim üyesi “Enerji Dönüşümü Mümkün” adlı eserini yayımladı. Tüm bunların sonucunda parlamentodaki ilgili komisyonlar 1990 yılında dekarbonizasyon yolunda adımlar atmaya başladı. Madalyonun bir yüzü bu.
Madalyonun diğer yüzünde ise yenilenebilir enerjilerin teknik gelişmelerle usulca yaygınlaşmaya başlaması var. Otonom-bölgesel gelişmeleri içeren böylesi nicel birikimler, 1991 yılında parlamentoya sunularak kabul edilen “Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik enerjisinin sisteme verilmesi” yasası ve 1996 yılında imar yasasında yenilenebilir enerjiler lehine, onlara öncelik veren değişikler ile yeni bir çerçeveye kavuştu. Bu gelişmeleri, 1999 yılında kabul edilen “100 Bin Çatı-Solar-Programı” ile güneş enerjisinin yaygınlaştırılması hedefi izledi.
Bu noktada 1986 yılında vuku bulan Çernobil felaketinin, yenilenebilir kaynaklara geçiş sürecini daha da hızlandıran bir katalizör rolü oynadığını belirtelim. Bu bağlamda, 1987 yılında dönemin Norveç Başbakanı G. R. Brundtland’ın literatüre kattığı, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından üstlenilen, yeni sürdürebilir kaynaklara dayanan, “büyümede yeni bir devir” sözünü veren “sürdürülebilirlik” paradigmasını zikretmek gerekir. 1992’de Rio de Janerio’da düzenlenen, 178 ülkenin katılımı ile çevre ve kalkınma sorunlarının tartışıldığı, sonrasında iklim ve ekolojiye ilişkin “Nesiller Arası Adalet” deyiminin şekillenmesine öncülük eden ilk küresel toplantı sonrası 1997’de yapılan Kyoto Konferansı ile endüstri ülkeleri için sera gazı salımlarını sınırlayıcı, bağlayıcı hedefler belirlendi.
Almanya’da konuyla ilgili gelişmeler bir üst noktasına, parlamentoda kabul edilip 1 Nisan 2000’de uygulanmaya başlanan ve 1991 yılındaki yasa yerine geçen “Yenilenebilir Enerjiler Yasası”yla (EEG: Erneuerbare-Energien-Gesetz) sürecin güvence altına alınması ile ulaştı. Uygulamaya konmasından itibaren ihtiyaçlar doğrultusunda beş defa yenilenen bu yasa, Enerjide Dönüşüm’de devrim niteliğinde bir dönemeç idi.
Yenilenebilir Enerji Yasası Vergisi ve Enerjide Geçişin Finansmanı
Yenilenebilir enerji yasası vergisiyle yenilenebilir enerjilerin diğer klasik enerji kaynakları ile rekabet edebilir bir konuma gelip gelişmesi, böylelikle Enerjide Dönüşüm politikasına katkısı finanse edildi. Özetle: Yenilenebilir enerji üreticileri, elde ettikleri elektriği, bunun için önceden tespit edilen destek alım fiyatları ile sisteme veriyor. Şebekeyi organize eden dağıtıcılar bu elektriği borsada satışa sunuyor. Borsada oluşan fiyat, destek alım fiyatlarından daha az olduğu için aradaki fark önce devletin bütçesinden ödeniyor. Yenilenebilir enerji vergisi payı olarak, elektrik tüketen herkesten elektrik faturası ile toplanıyor. 1 Ocak 2023’ten itibaren bu desteğin finansmanı hane halkı üzerinden tamamen alınarak bütçeye yüklendi.
Sonuç olarak; başlangıçta göreceli pahalı olan güneş, rüzgâr ve biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmiş olan elektriğin -diğer klasik enerji kaynaklarıyla rekabetçi olabilmesi için- devlet destekli alımlarla (20 yıl garantili sübvansiyonlarla)- bu yasayla desteklenmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerjilerin piyasaya başarıyla girişinin en o¨nemli aracı oldu. Yeni tip enerji kaynaklarının bu bazda giderek yaygınlaşması başarının kanıtı niteliğindeydi. Gelinen noktada bugün yenilenebilir enerjiler klasik enerji kaynakları ile fiyat olarak rekabet edebilecek düzeyde, hatta çoğu kez onların altındaki seviyelerde oluşabiliyor. Ülkemiz dahil dünyada tam 77 ülke bu yasanın o¨nemli bileşenlerini şu ya da bu s¸ekilde üstlendiler.²
2003 yılında Avrupa Parlamentosu’nun karbon emisyon ticaret sisteminin uygulanmasını karar altına almasının peşi sıra Tesla 2006 yılında ilk e-otomobil seri üretimine başladı. 2010 yılında Kuzey Denizi’nde ilk offshore-rüzgâr enerji santrali (RES) parkı işletmeye alındı. 2011’de Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki felaket, Almanya’da atomun parçalanması yolu ile nükleer enerji elde etme anlayışının ve buna dayanan enerji ideolojisinin deyim yerinde ise yerle bir olmasının dönüm noktası oldu. A. Merkel liderliğindeki koalisyon hükümeti 2023 yılına kadar nükleer enerji santrallerini terk etme kararı aldı.
Pek somut bir sonuç getirmeyen Rio de Janeiro’daki 2. Çevre Konferansı’ndan (2012) sonra 2015 yılında yapılan Paris İklim Konferansı, alınan kararlar açısından bir miladı ifade eder. 195 ülke, Birleşmiş Milletler (BM) inisiyatifinde yerküreyi tehlikeli iklim değişikliklerinden koruma hedefinde, küresel sıcaklık artışını gelecekte 1,5-2 derece ile sınırlamayı -imzacı ülkeler itibarıyla- bağlayıcı olarak karar altına aldı. Eksikliklerine rağmen bu karar, enerjide ve endüstriyel üretimde değişimin, dönüşümün en önemli kilometre taşlarından biri oldu.
Bunu aynı yıl Avrupa Birliği’nin (AB) tüm ülkelerinin 2050 yılına kadar kıtada sera gazı emisyonlarının sıfırlanması için Yeşil Mutabakat’ı kabul etmesi izledi. Söz konusu Mutabakat ile karbon salımlarının daha da pahalı hale getirilmesi, ağırlıkla kömür endüstrisinden geçinen kimi bölgelerin yeşil tekniklerle desteklenmesi hedeflendi. 2021’de J. Biden ABD’nin 2035 yılına kadar karbonsuz enerji kaynaklarından elektrik üretimi hedefini açıklayarak, bunu küresel seviyede somutlaştırmak üzere yaklaşık 40 kadar devlet ya da hükümet başkanını sanal bir “iklim zirvesi”ne davet etti. Aynı yıl, Çin devlet başkanı, ülkesinin en geç 2060 yılına kadar “iklim-nötr” olabileceğini ifade etti. Tüm bu kararların nasıl yaşama geçirileceği sorusu insanlığın önünde durmakla birlikte, ABD ve Çin gibi dünyanın en büyük karbon emisyoncularının bu kararları almaları, önceden ayak sürdükleri Paris Anlaşması’na katılmaları, çevrecilik konusunda yine dönüm noktası niteliğinde…
2021 yılında Almanya Anayasa Mahkemesi aldığı bir kararla “iklim korumasının devletin hedefi olduğu, bu konuda erteleme nedeniyle doğabilecek maliyetlerin gelecek nesillere aktarılamayacağı” gerekçesiyle, hükümetin belli belirsiz iklim koruma planlarını somutlaştırması, uzun erimli ve bağlayıcı hedefleri karar altına alması gerektiğine hükmetti. Bununla Almanya’daki öncelikler, sürekli olarak “sürdürebilirlik” yönünde belirlenmiş oldu.
Enerjide Dönüşüm politikası hep çelişkili şartlarda olgunlaştı. Özellikle Fukuşima’daki faciadan sonra artık açıkça savunulamayan, eskinin klasik fosil enerji kaynaklarını önceleyen politikalara, politikacıların “sessiz” direnişlerine, son olarak pandemi ve Ukrayna’daki savaş krizi bahanesi ile atom-kömür enerjisini tekrar canlandırma çabalarına rağmen Enerjide Dönüşüm kavramı -küresel ısınma gerçeğini, çevre sorununu inkâr eden AfD dışında- artık toplumun tüm kesimleri tarafından kabul gören, genel politik ve ekonomik tavrın yönergesi haline geldi. Toplam olarak; adım adım sadece yenilenebilir enerjilere indirgenen Enerjide Dönüşüm deyiminin kökeninde aslında basit bir dönüşümün ötesinde Enerjide Verimlilik Devrimi ve Tasarruf anlayışı vardır.
Enerjide verimlilik, elde edilmek istenen bir sonuç ile bunu elde etmek için harcanan enerji arasındaki ilişkiyi, bir girdi-çıktı ilişkisini, bir fayda-maliyet ilişkisini anlatır. Ürünü elde etmek için harcanan enerji ne kadar azsa enerji verimliliği o kadar yüksek demektir. Bu nedenle elektrifikasyon bazlı Enerjide Dönüşüm, yenilenebilir enerji kaynakları ve enerjide verimlilik ile birlikte -özellikle fosil kaynaklardan kullanımı durumunda- enerjide tasarruf da, ekolojik denge ve korunum açısından önemlidir. Bu nedenle Almanya’da federal hükümet 2019 yılında kabul ettiği Enerji Verimliliği Stratejisi kapsamında, 2050 yılına kadar -2008 yılına göre- birincil enerji tüketimini yarılamayı, AB Enerji Verimliliği Hedefi çerçevesinde 2030 yılına kadar en az yüzde 32,5’lik bir tasarrufu hedefliyor.³
Bazı hesaplamalara göre ise enerji harcamaları genelde yüzde 8-12 oranlarında azaltılabilir. Hatta kimi araştırmalara göre verimlilik yüzde 40’lara kadar varabilir. Bu, enerji ve hammadde verimliliğinin yükseltilmesinin ekonomik büyümenin üzerinde olması ile mümkün. İşte tam da bu nedenlerden dolayı Enerjide Dönüşüm sadece yenilenebilir enerjilerle sınırlı olmayıp enerjinin ve hammaddenin etkin-verimli kullanımını da içerir. Pratikte bu, binaların daha iyi izolasyonu, enerji tasarruflu yeni üretim tekniklerinin ve aletlerin kullanılması, üretimin, ulaşımın, aydınlatmanın ve ısınmanın daha az enerji ile kotarılması, üretimde geri dönüşümlü hammadde oranlarının artırılması vs. gibi hayatın tüm alanlarını kapsar; bir yerde yaşamın yeni bir zeminde reorganizasyonu anlamına gelir. Enerjide Dönüşüm, tüm bu faktörlerle birlikte, hammadde, tasarruf ve enerji etkililiği-verimliliği ile birlikte ele alındığında bir anlam ifade eder.
Yenilenebilir enerjilere geçiş, bir yerde eskinin merkeziyetçi enerji sisteminden adem-i merkeziyetçi sisteme geçişi de ihtiva eder. Çünkü biyogaz çoğu kez yerel bazda üretilir; RES’ler, rüzgârın kuvvetli estiği, solar parklar güneşin en fazla ışıdığı yerlerde kurulur. Böylesi adem-i merkeziyetçi sistem, klasik kaynaklara göre nispeten “düzensiz” üretilen enerjiyi (güneş her zaman ışımaz, rüzgâr her zaman esmez) değişik zaman ve miktarlarda ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verebilecek s¸ekilde “depolayabilme”, ihtiyaç durumunda şebekeye verme ve en uygun anda (mesela fiyatların düştüğü dönemlerde) kullanıma açık olma yeteneğinde de olabilmelidir. Bu ise yeni enerji depolama tekniklerinin geliştirilmesini, karmaşık enerji tedarik sistemini, “akıllı” dağıtım ağlarını, şebekelerini zorunlu kılar. Smart Grid adı verilen, elektrik üretim birimlerini, enerji depolama bazlarını tüketicilerle “akıllı” şebeke üzerinden modern teknikle birbirine bağlayan bu sistem, Enerjide Dönüşüm’ün en önemli ayaklarından biridir. Enerji sisteminin bölgelerarası iletim temelinde kurgulanması, birbirleriyle bağlanması ise dağıtım kaybının en aza indirildiği, iletimin en pürüzsüz şekilde ilerlediği bir Overlay Ağı ile sağlanır.
Toparlayacak olursak; Enerjide Dönüşüm politikası elektrik, ısı ve mobilizasyon olarak üç sektöre dayanır; iklim-nötr düzeni sağlamak için bunların klasik fosil kaynaklardan elektrifikasyon yoluyla arındırılması hedefini içerir. Söz konusu dönüşüm bu açıdan kömür ve petrole dayalı enerji sektörlerinin artık desteklenmemesi anlamına geliyor. Konseptte yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi, enerji depolama birimlerinin inşa edilmesi, enerji verimliliğinin yükseltilmesi ve enerji tasarrufu öne çıkıyor. Uzmanlara göre bu bağlamda, şimdiye dek birbirinden bağımsız olarak telakki edilen sektörlerin bundan böyle birbirleriyle bağlantılı olarak düşünülmesi, ısı pompalarının elektrifikasyonu, trafikte elektromobilizasyon önemli rol oynuyor. Peki 2045 Almanya’sı nasıl planlanıyor?
Almanya 2045 Vizyonu
Almanya’nın elektrifikasyon bazlı Enerjide Dönüşüm konseptinin yaşama nasıl geçirileceğini, ülkenin önde gelen kuruluşlarına yaptırılan bilimsel çalışmalara, analizlerine dayanarak özetleyecek olursak;
2045 yılında yenilenebilir enerjiler, sanayi için enerji, konutlarda ısı ihtiyacı ya da mobilizasyon için enerji ihtiyacının tamamını karşılıyor. Almanya yılın her günü ve her türlü iklim şartında iklim-nötr olarak yaşıyor, mobilize oluyor ve üretiyor. Bunlar yaşamın tüm alanlarının elektrifikasyonu ile, elektrik odaklı enerji dönüşümü sayesinde oluyor.
Otobanlarda kendi kendine hareket eden ağır vasıtalar elektrik hatlarından aldıkları yeşil enerjiyi sadece aracı hareket ettirmek için değil, aynı zamanda hareket halinde iken pillerini doldurmak için de kullanıyorlar. Yollarda otomobiller de tamamen elektrikli ve otonom olarak hareket ediyor. Bunlar trafikte kendi kendilerine organize olarak, ağır vasıtalar ise arka arkaya enerji tasarruflu hareket ediyor, yollarda tıkanma olasılıklarını en aza indiriyorlar. Malların nakliyesi, kitlelerin mobilizasyonu büyük oranda raylı sistemlerle yapılıyor. Otobanların kenarında yol boyunca monte edilmiş solar sistemler hem enerji üretiyor hem de gürültü kirliliğine karşı korunma oluşturuyor. Bunlar ve bisiklet yolu gibi asfaltlanmış alanlarda çatı görevi de gören güneş panelleri enerji üretiyor. Yolların sadece yüzde 3’nün bu şekilde kullanılması durumunda bile, Almanya’da tüm konutların elektrik enerjisi ile beslenebilmesi olanaklı hale geliyor.
Güneş panellerinin yanı sıra rüzgâr enerji parkları 2020 yılına göre en az üç katından fazla elektrik üreterek enerji dönüşümüne destek veriyor. Rüzgâr gülleri akıllı kamera sistemi sayesinde göçmen kuşları fark edip durabiliyor. Kırsal bölgelerde biyolojik çeşitliliği korumak, sürdürebilirliği sağlamak için biyogaz üretimi 2020 yılı seviyesinde tutulacak. Biyokütle, hidrolik ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklar toplamda enerji ihtiyacının en fazla yüzde 5’ini karşılayacak. Güneş enerjisi toplam enerji ihtiyacının yaklaşık üçte birini, rüzgâr enerjisi ise elektrik ihtiyacının yüzde 50’den fazlasını karşılayacak.
Güneş panelleri sadece konutların çatılarında değil, binaların cephelerinde de bulunuyor. Enerji etkin yalıtımlı bina inşası, konutların enerji gereksinimini oldukça azaltıyor. Ayrıca diğer enerji-etkin teknolojiler, mesela şehirlerdeki kanalizasyon ya da metro tünelleri gibi diğer ısı kanallarında 12 derecenin altına düşmeyen sıcaklık seviyesi, ısı pompalarını elektrik enerjisinin yardımıyla sıklaştırarak ısı enerjisini daha yüksek seviyeye taşıyabilen kaynaklardır. Burada ısı pompaları 1 kWh yeşil elektrik ile 3 kWh’ın üzerinde ısı enerjisi üretiyor.
Sadece ısı tedariki değil, trafik de 2020 yılına kıyasla gözle görülür bir şekilde değişiyor: Yollarda elektrikli otomobil trafiği de azalıyor. 2020 yılında trafik gürültü kirliliğine sebep olurken 2045’te arabalar oldukça az gürültüye neden oluyorlar. Yeni trafik konseptleri ve e-mobilizasyon insanların yaşam kalitelerini yükseltiyor. Yakın ulaşım, toplu taşıma ve bisikletlerle sağlanıyor. Ve bunlar için her yerde enerji depolama istasyonları var. Bunun dışında şehirlerde dakika başına, caddelerdeki çizgi hatlarla yönlendirilen sürücüsüz otobüsler dolaşıyor. Bunun dışında, bir aplikasyon ile otonom hareket eden taksiler çağrılabiliyor. Kitlesel ulaşım araçları ile, diyelim şehir dışına gelindiğinde başka yere aktarma yapmak için bir aplikasyon yardımıyla bir aile taşıtı ya da otonom hareket eden araba veya şoförü tarafından sürülebilen otomobil veyahut bisiklet “emre amade” oluyor.
Elektrikle çalışan bütün taşıtlar, pilleriyle birlikte toplamında çok önemli ve geniş bir enerji depolama kapasitesi taşıyor. Çünkü tam dolu olmaları halinde tüm Almanya’yı iki gün boyunca elektrik enerjisi ile besleme kabiliyetine sahipler ve bu özellikleri elektrik tarifesindeki esnekliği destekler nitelikte. Güneşin bol ışıması, rüzgârın kuvvetli estiği anlarda, yani elektriğin uygun fiyatta olduğu durumlarda piller enerji ile doldurulur. Yeşil elektrikteki bu uygun fiyatı ısı pompaları da kullanabilir: Güneşin ve rüzgârın bol olduğu vakitlerde pompalar ısıya ihtiyaç duymasalar bile çalışmaya devam eder; gündüzleri elde edilen ısı enerjisi su tanklarında depolanır, geceleri rüzgârsız ve güneşsiz zamanlarda pillerden gelen yeşil elektrik şebekeyi destekler, böylece gelir elde edebilirler. Aynı zamanda tankta depolanan ısı enerjisi evde ferah ve serin bir ortam sağlar.
Yaşam sürelerinin yüzde 90’nını park halinde geçiren arabalar, yeterli güneş ve rüzgâr enerjisi olduğu anlarda elektrik yüklemek ve bunun bir kısmını şebekeye vererek onu desteklemek için önemli depolama kaynaklarıdır. Elektrik enerjisi ihtiyacının güncel enerji arzına esnek uyumu, yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılmasını muazzam ölçüde destekler. Endüstri de kendi enerji ihtiyacını esnek bir şekilde organize edebilir, sanayinin yüksek enerji tüketen makineleri, öncelikle çatılardan paneller yolu ile yeterli yeşil enerji geldiği ya da şebekede çokça yeşil enerji olduğu zamanlarda, yani elektrik fiyatının uygun olduğu anlarda çalışmaya başlar. Fabrikalarda üretimde sıkça uygulamada olan basınçlı hava tankları ya da azot, fabrikanın çatılarında üretilen güneş enerjisi miktarına ya da uygun elektrik fiyatlarına göre ayarlanarak yenilenebilir enerjileri depolama araçları olarak kullanılır. Sonuç: Zamana ve yerine göre esnek üretim biçimi, kendi imkânları ile üretilen enerji, elektrik ihtiyacının büyük bölümünü karşılamaya yeter. Böylelikle yüksek verimle çalışan solar hücrelerin işletmelere maliyeti, kW başına sadece birkaç senttir. Esnek uyum ya da uyarlanma, büyük enerji depolama tesislerine olan ihtiyacı oldukça azaltır, böylelikle maliyetler düşürülmüş olur.
Tüm bu esnek uyumlara rağmen yılın belli günlerinde, büyük elektrik depolama tesislerinde enerjiye ihtiyaç vardır. İklim-nötr olarak üretilen enerjiyi doldurmak üzere elektrolizler, yeşil enerji ile tatlı suyu ayrıştırarak yüksek enerji ihtiva eden hidrojen üretir; güneşin ve rüzgârın bol olduğu zamanlarda toplanan enerji yeşil hidrojen gazına dönüştürülerek, önceleri doğal gazın saklandığı yeraltındaki oluklarda saklanır; yenilenebilir enerjilerin az üretilebildiği zamanlarda, hidrojen gazı boru hatları ile enerji çevrim santrallerine getirilerek buralarda elektrik enerjisine dönüştürülür. Uzun “karanlık” ve rüzgârsız “sakin” günlerde şehirlerdeki Kombine Isı ve Enerji Santralleri yeşil hidrojeni kullanır. Bu santraller sadece hidrojen gazından elektrik üretmekle kalmazlar, aynı zamanda dolaylı olarak ürettikleri atık ısı ile şebeke üzerinden komşu konutları besleyebilmeleriyle etkin ve fonksiyoneldirler.
İklim-nötr olarak üretilen hidrojen enerjisi sadece yenilenebilir enerji kaynaklarının yetersiz kaldığı zamanlarda değil, kimya endüstrisinde önemli temel maddelerin (mesela amonyak) üretiminde kullanılır, demir-çelik üretiminde eskinin kömürü yerine kullanılan enerji taşıyıcısıdır; bir zamanların uçak yakıtı olan keroseni ikame eden sentetik yakıtlarda (synfuels) uygulanır.
Rüzgâr ve güneş enerjisinin elektrolizler vasıtasıyla hidrojen gazına dönüştürülmesi, taşınmak üzere sıvılaştırılması muazzam miktarlarda enerji gerektirmesi nedeniyle yeşil enerjiyi direkt olarak kullanmak ekonomik ve ekolojik açıdan en anlamlısıdır. Bu açıdan ısının mobilizasyonunda ve endüstride yeşil enerji, hidrojen gibi başka enerji taşıyıcılarına başvurmadan mümkün olduğunca doğrudan kullanılır. Hava ve deniz ulaştırmacılığında iklim-nötr enerji taşıyıcıları (synfuels) kullanılır.
Böylesi elektrifikasyona dayalı enerji dönüşümü çok etkindir ve tek tek yenilenebilir enerji tesislerinin “akıllıca” birbirleriyle bağlanmasında tayin edici rol oynar. Bunun için şimdiye kadar Avrupa’da var olan elektrik ağları daha da yaygınlaştırılıyor. Ve bu sistem ek olarak özel hatlar ile tamamlanarak Yüksek Gerilimli Doğru Akım İletimi destekleniyor; Portekiz’e ya da Kuzey Denizi’ne ulaşan bol rüzgârın ürettiği enerjinin fazla kısmı doğrudan uluslararası şebekeye verilip Avrupa’nın diğer yerlerinde ihtiyacı olan tüketicilere ulaştırılıyor.
Kuzey ve Doğu denizlerindeki deniz-üstü RES’ler Almanya’nın elektrik enerji ihtiyacının yaklaşık dörtte birini karşılar. Bu enerji, deniz kabloları vasıtasıyla karaya ya da özel olarak oluşturulmuş, elektroliz tesislerinin olduğu bir enerji adasına, burada bol olan rüzgâr enerjisi vasıtasıyla hidrojen enerjisine çevrilmek üzere iletilir, iklim-nötr olarak üretilen yeşil hidrojen boru hatları ile karaya taşınarak şebeke ile ilgili yerlere ulaştırılır. Hidrojen ağı, elektrik şebekesinin yanı sıra vardır ve önemli endüstri bölgelerini, mesela çelik üretiminin olduğu Ruhr havzasını ve Orta Almanya’nın kimya endüstrisini birbirine bağlar. Bu şebekeye sadece Almanya’da üretilen yeşil hidrojen enerjisi akmaz, güneş ve rüzgâr enerjisi ile Avrupa ülkelerinde ve Kuzey Afrika’da üretilen hidrojen gazı da verilir. Buradan ithal edilen hidrojen enerjisi ihtiyacın yaklaşık yüzde 20’sini karşılar, enerjinin yüzde 80’i ise ülke içinde üretilir.
2045 yılında ulaşılması hedeflenen bu yol, bir endüstri ülkesi olan Almanya için ekolojik-ekonomik ve toplumsal açıdan bir şansı ifade ediyor. Bunun için üretilen yeni teknolojiler ülkenin gelişmesini destekliyor, bunun sürdürülebilirliğini sağlıyor. Trafikte “akıllı” dönüşüm, yenilenebilir enerji arzına göre elektrik tüketimini ayarlayan bir sistemle sağlanan esnek elektrik tarifeleri, yeni enerji depolama teknikleri, Avrupa çapında elektrik ve yeşil hidrojen hatları Enerjide Dönüşüm’ün köşe taşları.
Elektrifikasyona dayalı enerji dönüşümünün 2045 vizyonu pratikte ana hatları ile bu şekilde. Kimilerine rüya gibi gelen bu vizyonun dayandığı bilimsel temeller, onun tasavvuru mümkün reel bir gelecek olduğunu gösteriyor. Ekoloji politik açıdan sürdürebilir bir gelecek için eksik olan tek şey, küresel enerji ve çevre krizinden hareketle çözümü iklim-nötr bir düzende gören politik anlayışın inisiyatif almasıydı. Şimdi yol haritası ve çerçevesi çizilen bu vizyon ile yola çıkıldı. Peki maliyetler?
Her yerde olduğu gibi Almanya’da da fosil enerji kaynakları, fiyatları suni şekilde düşük tutmak üzere sübvanse ediliyor. Bu miktarların Enerjide Dönüşüm nedeniyle ortadan kalkması durumunda, dönüşümün getirdiği ek yatırımların yaklaşık üçte ikisini karşılayan bir miktar ortaya çıkıyor. Dönüşüm için 5 trilyon euro olarak tahmin edilen yatırımların ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkilemesi bekleniyor; ki burada dönüşüm tedbirlerinin alınmaması durumunda daha da artabilecek olan küresel ısınmanın olası maliyetleri göz önüne alınmamış! Uzmanlar, ülkenin bu miktarı kotarabileceğini tespit ediyor.
Almanya’da Enerjide Dönüşüm sürecinin geçmişini yerel ve küresel bağlamında ele alarak makro açıdan açıklamaya çalıştık. Süreci ilerleten tabandaki toplumsal-ekonomik mikro birimler, bölgesel-yerel Halk Enerji İnisiyatifleri ve tarihsel kooperatif geleneğinde yeşeren Enerji Kooperatifleri, yani Halk Enerjisi, Enerjide Dönüşüm konusunda özellikle öne çıkıyor. Bu da gelecek yazımızın konusu olsun!
__
¹Florentin Krause / Hartmut Bossel / Karl-Friedrich Müller-Reissmann, Energie-Wende: Wachstum und Wohlstand ohne Erdöl u. Uran; Alternativ-Bericht d. Öko-Inst., Freiburg, 2.Auflage, Frankfurt a. M. 1980.
²WWF Deutschland und Lichtblick SE, Megatrends der globalen Energiewende, Berlin 2015, s.22.
³https://www.bundesregierung.de/breg-de/schwerpunkte/klimaschutz/energieeffizienz–1755970
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023
6.08.2023
11.07.2023