Zeki ALPTEKİN
Donald Trump, beklendiği gibi ABD’yi ve dünyayı deyim yerinde ise “altını üstüne getirerek”, yani düzeni baştan aşağıya kendi anlayışı ile yeniden dizayn ederek, kendi ulus çıkarlarını dikte etmek için birinci başkanlık döneminde özellikle Çin’e karşı gümrük cezaları ile başlattığı “ticaret savaşları”nı şimdi dünya ölçüsünde daha da yaygınlaştırarak küresel karaktere büründürüyor. Bu noktada Trump’ın radarında özellikle ticaret açığı verdiği ülkeler var.
İktidara geldiği günden son zamanlara kadar buna ilişkin girişimleri, gelişmeleri şöyle özetlemek mümkün:
Trump’ın iktidara gelir gelmez yaptığı ilk iş, ABD menşeli metalara gümrük uygulayan ülkeleri 13 Şubat’ta imzaladığı bir kararname ile bir karşı gümrük uygulamasıyla “cezalandırmak” istemesi oldu. Bundan iki hafta önce, Şubat başına doğru ise, 12 Mart’ta yürürlüğe giren, küresel çapta tüm çelik ve alüminyum ithalatına yüzde 25 oranında gümrük vergisi konulmasını karar altına aldı.
Bu uygulamalara Avrupa Birliği (AB) ölçülü bir biçimde 1 Nisan’dan itibaren geçerli olmak üzere ABD menşeli jean, viski ve motosikletlere konan gümrüklerle karşılık verdi. ABD’nin buna cevabı ise AB’den şarap, şampanya ve diğer alkollü ürünlere yüzde 200’lere varan gümrük koyma tehdidi oldu. Eskiden beri ABD ve AB arasındaki ticaret savaşlarına konu olan diğer önemli bir nokta da, AB’de ABD’den gelen taşıtlara uygulanan toplam yüzde 27’lik gümrük oranlarının şimdi de ABD’de Avrupa’dan gelen taşıtlara uygulanmasının düşünülmesi. Bu ve benzeri tedbirler ülkeler bazında ele alınacak olursa:
Alüminyum ve çeliğe ilişkin olarak ABD tarafından konulan “özel” gümrükler özellikle Kanada, Meksika ve AB ülkelerinin yanı sıra buralarda firma temsilcilikleri bulunan ve ABD ile herhangi bir serbest ticaret anlaşması olmayan ülkeleri, mesela İsviçre’yi de ilgilendiriyor.
Bu arada ABD’nin Danimarka’ya karşı, Grönland nedeniyle yapılan “gümrük duvarlarını yükseltme“ tehdidi de var. Aynı tehdit, kanalı geri almak hususunda Panama için de söz konusu…
Latin Amerika’da ABD’nin en sıkı müttefiklerinden biri olan Kolombiya’nın ABD’den geri gönderilen kaçak göçmenleri kabul etmemesiyle keskinleşen kriz, Trump’ın bu ülkeyi, buradan gelen metaları önce yüzde 25, sonra da yüzde 50 gümrükle “cezalandırmak” istemesiyle zirve yaptı. Teknik olarak böyle bir şeyin, her iki ülke arasında serbest ticaret anlaşması olması nedeniyle mümkün olup olmaması bir yana, Trump’ın bu baskısı söz konusu ülkede etkisini gösterdi: Kolombiya’nın, ülkeye Amerikan askerî uçakları ile geri getirilen göçmenleri kabul etmesiyle sözü edilen ekonomik yaptırımlar uygulamaya konmadı.
Çin’e yönelik eskiden toplam 1.300 adet ürünü kapsayan, yüzde 10’a tekabül eden ABD’nin gümrük duvarının iki katına çıkarılması gündemdeydi. Çin’in buna cevabı, yüzde 10-15 arası, daha az sayıda Amerika kökenli ürüne konan gümrükler ve kimi “güvenilir olmayan” ABD kökenli varlıkların ve şirketlerin faaliyetlerinin engellenmesi ya da sınırlandırılması tehdidi oldu. Trump’ın Çin ile olan gerilimi daha fazla tırmandırmayı istemediği, New York Times’ın 19 Şubat tarihli haberine göre Pekin ile yapmayı düşündüğü bir Mega-Deal üzerine çalıştığı ifade ediliyordu. Buna göre gümrük cezalarının kaldırılmasının yanında nükleer güvenlik, teknoloji, pandemilere karşı tedbirler, Kuzey Kore konusu ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ele alınması söz konusu. Trump ayrıca, Rusya ve Çin’in üzerinde çalıştıkları ve Trump’ı kızdıran ABD dolarına alternatif bir dünya parası arayışlarından da Çin’i vazgeçirmek düşüncesinde. Konuyla ilgili en güncel gelişme, 9 Nisan’da Trump’ın Çin’e yönelik tarifeleri yüzde 125’e çıkarması oldu. Pekin ise buna karşılık ABD ürünlerine yönelik gümrük vergilerini yüzde 34’ten yüzde 84’e çıkardı.
Kanada ile durum deyim yerinde ise biraz daha “çetrefil”. Trump, 4 Şubat itibarıyla Kanada’dan ithal edilen tüm metalara yüzde 25 gümrük uygulamak istiyordu. Bunun ilan edilmesi, büyük protestolara yol açtı ve borsalarda Şubat başında düşüşlere neden oldu. Kanada Başbakanı J. Trudeau endişeli bir şekilde ulusa seslenerek ABD’ye karşı gümrük uygulanacağını ilan etti. 3 Şubat’ta gümrüklerin uygulanmasından birkaç saat önce, Kanada’nın ABD ile olan sınırlarını -talep edildiği gibi- uyuşturucu kaçakçılığına karşı güvenli hale getirmesi konusunda verdiği tavizlerle, bir son dakika anlaşması ile uygulamalar karşılıklı olarak 30 günlüğüne ertelendi.
Ancak bunlar Trump’ı ikna etmeye yetmedi ve 4 Mart’ta Kanada’dan ithal edilecek metalara gümrük uygulaması devreye sokuldu. Trudeau da karşı tedbirlerle buna cevap vererek ABD’den gelen her metaya yüzde 25 gümrük vergisi koydu. İki ülke arasındaki bu çekişmenin giderek tırmanmasının üzerinden henüz 48 saat bile geçmeden Trump “çark” ederek “ABD, Kanada ve Meksika arasındaki serbest ticaret anlaşmasına konu olan tüm ürünlerin” 2 Nisan’a kadar yüzde 25’lik gümrük vergisinden muaf tutulacağını belirtti. 12 Mart’ta ABD’nin küresel çapta yürürlüğe koyduğu ithal edilen çelik ve alüminyuma yüzde 25’lik gümrüğe Kanada’nın cevabı ise, aynı şekilde ve ek olarak ABD menşeli spor malzemeleri, bilgisayar ve dökme demir ürünlerine getirilen gümrüklerde ifadesini buldu.
Trump, 4 Şubat itibarıyla Meksika’dan gelen ürünlere de yüzde 25 gümrük koymak istedi. Buna, Meksika Devlet Başkanı C. Sheinbaum olası karşı tedbirlerle cevap verdi. Burada da, Kanada örneğinde olduğu gibi tedbirlerin yürürlüğe girmesinden birkaç saat önce, 3 Şubat’ta geçici olarak bir anlaşma sağlandı ve Meksika’nın sınıra göçmenleri ve uyuşturucu kaçakçılığını engellemek üzere 10 bin asker göndermesiyle tedbirler 30 günlüğüne ertelenmiş oldu. Ama Meksika’ya yönelik gümrük tedbirleri buna rağmen 4 Mart’ta yürürlüğe girdi. Ardından C. Sheinbaum buna aynı yükseklikteki gümrüklerle mukabele etti. 5 Mart’ta kendi otomotiv sektörünün büyükleri ile görüşen Trump, taşıt endüstrisini bu tedbirlerden öncelikle muaf tuttu; 6 Mart’ta “çark” etmesi ile ABD, Kanada ve Meksika arasındaki serbest ticaret anlaşmasına konu olan tüm ürünlerin, 25 Nisan’a kadar yüzde 25’lik gümrük vergisine dahil olmadığını ilan etti.
Trump, 3 Mart’ta yaptığı açıklama ile şimdiye kadar ilan ettiği gümrük vergisi tedbirlerini, hemen hemen tüm dünya ülkelerini kapsayacak şekilde güncelledi. Burada ilk olarak dikkati çeken, küçük ve ABD ekonomisi için anlam ifade etmeyen Lesotho, Suriye, Myanmar gibi ülkeler en üst düzeyden yüzde 50 ile “cezalandırılırken”, Trump’ın açıkladığı gümrük listesinde Rusya’nın yer almayışı idi. Özetleyelim:
- ABD, 5 Mart’tan itibaren geçerli olmak üzere dünyanın tüm ülkelerinden ithal edilen ürünlere “kafadan” yüzde 10 gümrük vergisi koyuyor.
- Ülke, ABD’nin ticarette en fazla cari açık verdiği, dolayısıyla “en suçlu ve en kötü ” olarak gördüğü birçok dünya ülkesini, kompleks bir mekanizmaya dayanan tedbirlerle, daha yüksek gümrük vergileri ile cezalandırmak istiyor. AB’den gelen tüm ürünler en az yüzde 20 gümrük vergisine muhatap olacaklar.
Tüm bu tedbirler, ülkenin daha önceden karar altına aldığı gümrük tarifelerinin de geçerli olması şartlarında hayata geçiriliyor.
Tüm Bu Gelişmeler Bize Neyi Gösteriyor?
Aslında birinci Trump döneminde yaşananlar, onun ikinci döneminde yaşanması mümkün olanlara işaret ediyordu:
Gümrük duvarlarını yükselterek cari açık sorununa (ulus-devletçi) çözüm bulma tedbirleri, ülke içindeki gelişmeyi 19’uncu yüzyılda olduğu gibi bu yoldan sağlama yönündeki neo-merkantilist yöntemler, aslında beklenenin tam tersine sonuç vermişti: Kısa vadede ABD ekonomisinde iyileşme sağlanamadığı gibi, orta vadede verimlilik de eksik kalan rekabetten dolayı sağlanamamıştı.¹ Kaldı ki yüksek gümrük duvarları, otomatikman buna muhatap olan ürünlerin yerli üretimini pratikte hemen tetiklemiyor. Bu noktada rekabetin küresel şartlarında -yerli ya da “yabancı” olsun- üretimde birinci sorun bunun ne kadar rantabl, yaygın deyimi ile sürdürülebilir olabileceğidir.
Neden? Çünkü artık ekonomiye hâkim olan, 19’uncu yüzyılın serbest rekabetçi ve 20’nci yüzyılın tekelci yahut oligopolist ve ulus-devletçi yapılanmalarının aşıldığı, üretici güçlerin gelişmesinin önünün alabildiğine açıldığı yeni küresel serbest rekabetçi işletme sisteminde sürecin ulus-ötesi firmalarla yaygınlaştırılmasının bir ifadesi olarak ortaya çıkan ve günümüzün ekonomik ilişkilerine damgasını vuran, üretim sürecinin fragmantasyonu temelinde ortaya çıkan küresel üretim zincirleri gerçekliği ile karşı karşıyayız. Toplumsal ilişkilerin uluslararası düzlemde bir üst aşamasını ifade eden böylesi bir küreselleşme sürecinde Trump’ı kararlarını (kısmen) ertelemeye ya da yeniden düzenlemeye etmeye mecbur eden, örneğin onu Amerikan otomotiv sektörünün büyükleri ile görüşüp yeniden karar almaya iten, bir noktadan sonra Çin ile uzlaşmaya götüren işte bu gerçekliktir. Özetle; 21’inci yüzyılda 19’uncu yüzyılı yaşayamaz, o dönemin yöntemleri ile yeni dönemde ayakta kalamazsınız. Çağımızın kurala dayalı uluslararası ilişkilerinin yerine, kuralsızlığı ve zincirlerinden boşanmış neo-liberteryen kaosu, anarko-kapitalizmi koyamazsınız. Avrupa’da ülkelerin AB zemininde entegrasyonu yerine, kötü bir alternatifi olarak, yeniden sınırların çizildiği ve döviz spekülasyonlarına açık eski para birimlerinin geçerli olduğu ulus-devletlerin birliğini koyamazsınız.
Ticaret Savaşlarının Etkileri
Peki küresel rekabeti önleyerek sorunlara çözüm bulmaya çalışmak, bu yolla gelişmeyi hedefleme yönlü neo-merkantilist politikaların ülke ekonomilerine etkileri ne olabilir? Trump’ın yüzde 25’lik çelik ve alüminyum gümrük vergisi tedbirinin ülkeler ve bölgeler açısından anlamı nedir, olası sonuçları neler olabilir?
Almanya’daki Kieler Institut für Weltwirtschaft adlı kuruluşun yaptığı modelleme hesaplamaları, söz konusu gümrük tedbirlerinin en azından kısa vadede tüm ithalatçı ülkelere zarar verdiğini, ama özellikle de kendi iç ekonomisini olumsuz etkilediğini gösteriyor:
AB için reel gayrisafi yurtiçi hasılada (GSYH) kısa vadede yüzde 0,02 gerileme ortaya çıkarken, bu oran Almanya’da, özellikle otomotiv sektörü nedeniyle daha kuvvetlice oluyor. Genelde Alman ekonomisinin bu durumda yüzde 0,03 oranında küçüleceği tahmin edilirken ABD’nin komşularında bu oranlar daha yüksek seyrediyor: Meksika’da GSYH yaklaşık yüzde 0,19 düşerken bu oran Kanada’da, ülkenin çelik ve alüminyum ihracatında ABD’nin önemli yer tutması nedeniyle yaklaşık yüzde 0,39 olarak tahmin ediliyor.
Uzmanların modelleme analizlerinde vardıkları diğer bir sonuç ise, Trump’ın gümrük duvarlarını yükseltme kararlarının yüzde 0,41 oranında yükselen enflasyon ile ABD ekonomisine de zarar verdiği yönünde. Metal ithalatının azalması (geçmişte olduğu gibi) fiyatların artmasına yol açacak, bu ise ülkedeki genel fiyat artışını tetikleyecektir. Aynı zamanda eksik kalan ithalat, (görece pahalı) iç-yerli üretim ile telafi edilmek zorunda kalacak, bu ise ABD ihraç ekonomisini yüzde 1,37 oranında zayıflatacaktır.
Dünya piyasaları ve özellikle de ABD ekonomisi deformasyona uğrayacak. Bu deformasyon nasıl yaşanabilir? Mesela Avrupa piyasası, ABD pazarı için hazırlanmış ama gümrükler nedeniyle gönderilemeyen ürünler -ki bunlar uluslararası piyasalardan gelenler de olabilir- ile dolabilir. Bu bir üretim fazlası krizine yol açabilir, bunun sonucunda işsizlik yükselebilir, kimi firmalar faaliyetten çekilebilir. Yüksek gümrük duvarlarının, Trump’ın hayal ettiği gibi kaçan sermayeyi geri getirmeye ya da “yabancı” sermayeyi gümrük duvarlarını aşmak için ülkede üretmeye yönelteceğini bugünden yarına beklemek de gerçekçi değil, çünkü böylesi bir gelişmeyi otomatik olarak tetikleyecek yapılanmalar yok. Tarihteki örneklerinden de görüleceği üzere bunlar uzun süreler içinde bilinçli politika ve planlarla ortaya çıkabilecek olgulardır.
Öte yandan merkezi Washington’da bulunan Peterson Institute for International Economics adlı kuruluş, söz konusu gümrük vergilerinin yürürlüğe girmesi durumunda Kanada, ABD ve Meksika’daki enflasyonun nasıl gelişeceğine ilişkin tahminlerini yayımladı. Bu durumda ABD’de ek olarak yüzde 0,43 daha fazla enflasyon yaşanacağı tespit ediliyor. IMF, 2025 yılı için ABD’de yaklaşık olarak yüzde 1,85 enflasyon olacağını varsayıyordu. Ancak Trump tarafından ilan edilen gümrük vergileri ile beraber ülkede enflasyon oranının yaklaşık yüzde 2,28 olacağı öngörülüyor. Kanada ve Meksika’daki enflasyon oranları ise daha yüksek seyredecek. Bu ve benzeri gelişmelerin politik sonuçları da var tabii:
ABD’de yapılan son anketler, halkın giderek artan şekilde Trump’ın politikasından memnun olmadığını gösteriyor. RealClearPolitics adlı platformun bir araya getirdiği anket sonuçlarına göre Trump politikasının savunucuları ve karşıtları, son haftalarda oran olarak hemen hemen eşitlenmiş gibi duruyor. Burada dikkati çeken trend, Trump’a olan desteğin, iktidarının ilk haftalarından beri sürekli düşmesi ve eleştirel seslerin özellikle Şubat’ın ikinci haftasından itibaren yükselmesi gerçeğidir. Bu noktanın, Trump’ın gümrük tehditleri ve bu nedenle ortaya çıkan enflasyon gerçeği ile bağlantılı olduğu tespit edilmelidir.
Benzeri sorunlar ve bunun politik sonuçlarına tepkiyi son olarak Arjantin’deki emekli ve gençlerin kitlesel direniş-dayanışmasında da gözlemlemek mümkün.
Toparlayacak olursak:
Ekonomik ilişkilerde uluslararasılaşma-bölgeselleşme eğilimleri ve karşı eğilimler, konuyu tarihsel olarak ele aldığımızda aslında kapitalizm öncesine, kolonyal ticaretin de öncesine kadar gidiyor. Bizce olgunun Avrupa’daki kökeninde, şehirleşme (urbanizasyon) süreci ve bununla ticaretin nüvelenmesi yatıyor. Rekabet yolu ile verimlilik konusunda Avrupa tarihinden yaşanmışlıklara örnek verecek olursak:
Ekonomik birlik olarak AB oluşumunun dayandığı tarihsel zemine ilişkin olarak, mesela 13’üncü yüzyıldan itibaren, feodalizmin karanlığında 10’uncu yüzyıl civarlarında kapitalizmin usulca nüvelendiği şehirlerin ortaya çıkışından sonra, ticarette şehirlerin dış rekabete karşı kendini korumaya çalışması bir noktadan itibaren gelişmeyi, daha doğrusu üretici güçlerin gelişmesini engellemişti. Bu durum, bir müddet sonra Belçika’dan, Kuzey Denizi kıyılarından başlamak üzere Baltık Denizi’ne kadar uzanan şeritteki şehirlerin, gümrük duvarlarının indirildiği (buna bir nevi gümrük birliği de diyebiliriz), rekabet ile ticareti, dolayısıyla gelişmeyi sağlayan, adına Hansa denilen ekonomik birlikleri ortaya çıkarmıştı.
Sanayi Devrimi ile birlikte, İngiltere’nin öncülüğünde Avrupa’da yerleşmeye başlayan kapitalizmin serbest rekabetçi dönemi, bir müddet sonra sistemin eşitsiz gelişmesi gerçekliği temelinde, gelişmede geri kalan ülkelerin gümrük duvarlarını yükselterek, kendilerini “haksız rekabet”e karşı koruyarak gelişmeye çalışmasına yol açtı. O dönemde merkantalist olarak tanımlanan bu korumacı eğilim (örneğin Fransa ve Almanya’da) İngiltere ile teknolojik farkın kapanmasından sonra tekrar gümrük duvarlarının indirilmesiyle serbest rekabete dönüştü. Kapitalizmde teknik gelişmeler ile birlikte artan üretimde yoğunlaşma süreci ise 19’uncu yüzyıl sonu, 20’nci yüzyıl başları itibarıyla banka ve endüstri sermayesinin, artık bir gereklilik haline gelen büyük projelerin üstesinden gelmek üzere bir araya gelmesi, iç içe geçmesi ile sermayede merkezileşme sürecini, özetle kapitalizmin tekelci dönemini beraberinde getirdi.
1990’lı yıllara kadar devam eden bu süreç zarfında ileri ekonomik gelişme öncelikle ABD, Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri ile sınırlı kaldı. Bu noktada tek istisna, 19’uncu yüzyılda tıpkı Almanya gibi gümrük duvarlarını yükseltip kendini dış rekabete karşı koruyarak teknoloji kopyalamaları ile 20’nci yüzyılda Batılı ülkelerle arasındaki mesafeyi göreceli olarak kapatmayı başaran Japonya’dır. Bu konuda 20’nci yüzyıldaki son örnek ise gelişme konusunda Japonya modelini ülkesine uygulayan Güney Kore olmuştur.
90’lı yıllar itibarıyla boy atmaya başlayan, en somut ifadesini üretici güçlerin devasa atılımında bulan küreselleşme sürecinde uluslararası kapitalist işletme sisteminde gelişme, artık “rekabetten korunma” yolu ile değil, bizzat ona (kontrollü olarak) açılarak mümkün hale gelmiştir. Bunun çağımızda en somut örneği Çin’dir.² Özetle geldiğimiz nokta itibarıyla günümüzü, yani “ekonomik açıdan küreselleşme sürecini, sermayenin eski ulus-devlet kabuğunu kırarak global ölçekte serbest dolaşıma girmesi, kapitalizmin survivor mücadelesi temelinde serbest rekabeti yeniden keşfetmesi koşullarında üretici güçlerin gelişmesinin önündeki engellerin neredeyse tamamen kalkması olarak ifade edebiliriz. Bu sürecin en o¨nemli itici ve belirgin güçlerinden biri olarak, üretimin değişik aşamalarının ve teknolojinin ulus-ötesi (transnational) şirketler tarafından sınırlar ötesine taşınmasının aracı olarak ortaya çıkan küresel üretim zincirleri ile, sosyo-ekonomik ilişkilerin uluslararasılaşmasının bir üst aşaması olarak tarif edebiliriz.
Böylelikle 19 ve 20’nci yu¨zyılda oluşturulan devletler dünyasının uluslararası ilişkilerde anlamı giderek kayboluyor. Ulus-ötesi şirketler neşet ettiği ülkelerden, ulus-devletlerden bağımsızlaşıyor, ‘gittiği (çevre) ülkelerin çıkarları ve kendileri arasında herhangi bir uzlaşmaz çelişkinin olmadığı’ du¨s¸u¨ncesi ile periferiye giriş yapıyor, bağlantıya giriyor.
Üretim süreçlerinin uluslararasılaşması ve önceki aşamanın tersine, son 20 yıldır şirketlerin ulus-ötesi hale gelmesi, gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler olsun, başka ülkelerde (final) montaj tesisleri kurmakla sınırlı kalmıyor. Buradaki strateji daha ziyade, katma değer yaratma sürecinin tamamını ve tedarik sisteminin bütününü, eğilime go¨re yeniden global olarak yapılandırılan şirket organizasyonuna dahil ediyor. Hedef, endüstriyel piyasaya uyumluluk göstermek. Örneğin ABD’de ürünlerinin dörtte birini satmak isteyen bir şirket bunu ihracat yolu yerine, daha ziyade katma değerin uluslararasılas¸tırılması ile gerçekleştirmeye çalışacaktır. Egˆilimsel olarak üretim yerinin dörtte birinin pazarın olduğu yere aktarılması gerekir. Bunun sonucunda tüm endüstri branşları -Amerikan, Alman, İngiliz olsun- özel ulusal karakterlerini kaybediyor. Ulusal piyasalar, içinde başka ülkelerin bilgi ve komponentleri olan ‘dünya ürünleri’ ile besleniyorlar.”³
Böylesi bir dünyada Trump’ın irrasyonalist, neo-merkantilist, ulus-devletçi tedbirlerinin pek başarı şansı yok. Tabii ki tahribatlar olacak; ama enseyi karartmaya neden yok!
“Küreselleşme ve pratikte onun somut yansıması olarak küresel üretim ve tedarik zincirleri, sermayenin rekabet şartlarında survivor mücadelesinde, aslında kapitalizmin özünde hemen hemen başından beri var olan üretimin aşamalara ayrılması (fragmentation) ya da kimi kısımlarının ‘dışarıya verilmesi’ (outsourcing) momentumlarının uluslararası, sınırlar-ötesi plana taşınması sonucunda ortaya çıkan yapılanmalar”dır… “Bunlar aynı zamanda, gelişmekte olan ülkeleri küresel ekonomik süreçlere bağlayan, onların bilgilenme-öğrenme araçları olarak teknolojik gelişmelerinin, oralardaki üretici güçlerin gelişmesinin somut, maddi dayanaklarıdır. Bu nedenle üretici güçlerin gelişmesinin küresel planda gelmiş olduğu seviyeden geri dönüş, maddi olarak geri dönüş imkânsızdır; bir metafor olarak söyleyecek olursak ‘insanlığın taş devrine geri dönmesi’ gibi bir şeydir. Tarihte politik düzeyde geçici geri dönüşler olmuştur; ama ekonomik alanda ulaşılmış bir seviyeden geri dönmek öyle kolay değildir, olması durumunda bunun çok ağır sonuçları vardır. Başka bir deyimle; makineli üretimden manifaktür tipi üretim biçimine geçiş, geri dönüş mümkün değildir; olmaz, olamaz!”4
Bitirirken son bir nokta daha: Trump’ın irrasyonalizmi bazen züccaciye dükkânındaki fili andırıyor. Uluslararası ilişkilerin tarihsel sürecinde ortaya çıkan ve ülkeler arasındaki ilişkileri kural bazlı düzenleyen kurumlardan bir tanesi de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ). Kurum ve kuralları reddeden Trump’ın DTÖ’den ayrılacağına ilişkin henüz bir işaret yok. Her husumetten bir nimet doğar misali, ABD’nin örgütten ayrılması, bir yanıyla kimi ülkelerde üye olma konusunda sinerji yaratabilir. Öte yandan bu durumda ABD’nin 164 ülke ile tek tek ticaret anlaşması yapmasının zorunlu hale gelmesi nedeniyle ülkede “inceltilen” devlet şartlarında bunun altından idari-bürokratik olarak nasıl kalkılacağı da ayrı bir soru işareti olarak duruyor.
__
¹Z. Alptekin, Küresel Üretim Zincirleri ve Deglobalizasyon, Ankara, 2023, s 79-80.
²Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: Z. Alptekin, Küresel Üretim Zincirleri ve Deglobalizasyon, s.54-65
³A.g.y., s.82-85.
4A.g.y., s.98.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.04.2025
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023
6.08.2023