Zeki ALPTEKİN

Dünyada Enerji Krizleri ve Yenilenebilir Enerjiler
22.12.2024
172
Enerji krizi ile kastedilen, genelde enerji (ham)maddelerinin yetersiz olmasıyla veya enerji fiyatlarının normal enflasyon oranlarının oldukça üzerinde seyretmesi ile ortaya çıkan ekonomik krizlerdir. Enerji güvenliği ise ülkeler için makroekonomik açıdan yaşamsal önemdedir. Burada sorulması gereken, kriz olasılığının hangi tedbirlerle önlenebileceği, kriz durumunda neler yapılabileceğidir.

Günümüzde özellikle fosil enerji fiyatlarının genel olarak pandemi öncesi düzeyin oldukça üstünde seyretmesi olgusunu, pandemi ve hemen sonrasında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile ortaya çıkan gaz-petrol krizinin küresel bir enerji krizine yol açmasının artçı sonucu olarak görebiliriz. Bu nedenle etkileri devam etmekte olan bir enerji krizi ile yüz yüze olduğumuz gerçeği, konuya yakinen eğilmeyi elzem kılıyor.

Varlıklarıyla makro ekonominin işleyişini sağlayan ana faktörleri gelir, tüketim, tasarruf ve yatırım olarak sıralayabiliriz. Kriz, bu faktörlerin ekonomik çevrimde birbirleriyle doğru orantıda, ölçülü olarak var ol(a)mamaları durumunda, aralarındaki göreceli ölçülü-orantılı ilişkilerin dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Toplumda ve makro ekonomide her türlü “piyasa aktörü”nün varlığı şartlarında böylesi göreceli denge ya da “dengesizlik” durumu tesadüfi değildir; bu nedenle her zaman krize yol açacak gelişmelere açıktır. 

Dolayısıyla söz konusu denge izafi olup, “mutlak denge” durumu sadece teoride işe yarayan (ideolojik) bir kurgudur. Gerçekte olan, ekonomide ortaya çıkan orantısızlıkların karşılıklı ilişki içinde birbirlerini tamamlayıp (etkileyip) “düzeltmeleri”, yeni şartlarda tekrar yaratmaları ile göreceli dengelerin yeniden oluşmasıdır. Söz konusu faktörler toplumda, ekonomide ve politikadaki değişimlerden, burada aktif olan aktörlerin eylemlerinden etkilenen değişkenlerdir. Bu etkilerin sürekli ve belli bir yöne doğru olması durumunda krize yol açabilen dalgalanmalar, iniş-çıkışlar işte bu zemine dayanmaktadır. 

Enerji krizi ile kastedilen, genelde enerji (ham)maddelerinin yetersiz olmasıyla veya enerji fiyatlarının normal enflasyon oranlarının oldukça üzerinde seyretmesi ile ortaya çıkan ekonomik krizlerdir. Makroekonomik açıdan bakıldığında, enerji fiyatları, tüketici davranışlarında had safhada değişime, endüstri üretiminde dalgalanmalara ve kesintilere yol açıyorsa enerji krizi var demektir. Bunun sonucu tabii ki işten çıkarmalarla işsizliğin ve fiyatların artmasıdır.

Tarihsel olarak bu tip krizlerin izini Avrupa’da Orta Çağ’a kadar sürmek mümkünse de, bunlar bölgesel olarak odun (ya da odun kömürü) krizi nedeniyle kimi yerlerde ormanların yok olması, bunun yerine enerji hammaddesi olarak sonradan taş kömürüne öncelik verilmesi, kimi yerlerde ise insanların odunsuzluktan donması vb. sonuçları ile genelde “ulusal” karakterde olduğu için konumuzun dışında kalıyor. Avrupa’da endüstrileşme döneminde de kriz niteliğinde gelişmeler kimi ülkeler ve bölgelerle sınırlı kalarak küresel karaktere bürünmemiştir.

Burada sözü edilecek olan, dünyayı sarmalayan enerji krizleridir. Bu bağlamda, enerji konusunda kriz kelimesinin literatürde ilk olarak yer alması 1970’li yılların başı itibarıyla oldu. Bu açıdan dünyanın ilk küresel enerji krizi 1973’teki petrol krizidir. Onu, 1979-80’de İran-Irak savaşı ile patlak veren petrol krizi ve son olarak 2022’de pandemi sırasında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile ortaya çıkan ve dünyayı sarmalayan enerji krizi izler.

1973 Petrol Krizi

I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden kuruluş çabalarında, 50’li yılların başlarından itibaren Keynesçi ekonomi politikalar eşliğinde, Fordist üretim tipi şartlarında, Marshall yardımları refakatinde kapitalizm Batılı merkezlerde yüksek büyüme oranlarını yakalayarak hissedilir bir ekonomik refahı beraberinde getirdi. 1950-70 dönemi buralarda sermaye birikiminin had safhalarda gerçekleştiği dönem olarak bilinir. 1967 yılında ekonominin “aşırı ısınmasından” ileri gelen kısa süreli bir resesyondan sonra genel pozitif büyüme durumu, 1973 yılına kadar devam etti. O dönemdeki büyümenin boyutlarını bir örnekle açıklamak gerekirse; böylesine olumlu gelişen konjonktür, Batı Avrupa merkez ülkelerinde neredeyse tam istihdama neden olmuş, ekonomik büyüme ve savaş nedeniyle oluşan işgücü eksikliği, 50’li yılların ortasından itibaren bu ülkelere (merkeze) daha az gelişmiş bölgelerden (periferiden) işgücü transferi ile giderilmişti.

Örneğin savaşta adeta yıkılmış olan Almanya’da tarihe “ekonomi mucizesi” olarak geçen bu dönemde ekonomik büyüme, 1953-62 yılları arası ortalama yüzde 6,6; 1962-67 yılları arası yüzde 3,4, 1967-74 yılları arası ise ortalama yüzde 4,3’e tekabül ediyordu. 

1973 yılı sonbaharından itibaren OPEC ülkelerinin İsrail ile yapılan savaş nedeniyle petrol üretimini kısması, ABD ve Hollanda’ya boykot uygulaması, Batı’da ekonomik dengeleri altüst ederek söz konusu büyüme sürecini kesintiye uğrattı. 

Sonuç olarak, petrol fiyatları yerine göre üç katına çıktı. Enerji, girdi fiyatlarının yükselmesi ile Batılı ülkelerde artan enflasyon nedeniyle tüketim azaldı, bununla resesyon ve işsizlik baş gösterdi. Artan enflasyon nedeniyle işçiler ücret zammı talebi ile öne çıktı, böylelikle ekonomi mucizesinin sonuna gelindi. Kimi endüstri ülkelerinde uygulanan enflasyona karşı gevşek para politikası, var olan enflasyonu daha da azdırmaktan başka bir işe yaramadı. Tedbir olarak kimi ülkelerde otobanlarda 80-100 kmh ile hız sınırı getirildi, geçici bir süre için pazar günleri araba sürmek yasaklandı, fosil enerjilere uygulanan vergiler artırıldı, biyoenerji için ethanol tekrar önem kazandı.  

Krizle birlikte yukarıda kısaca sözünü ettiğimiz büyüme oranları artık bir hayal oldu. Petrol krizinin getirdiği diğer gelişmeleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkün:

1- Ekonomik büyüme vb. konular sorgulanmaya başlandı. (Roma Kulübü’nün kuruluşu ve “büyümenin sınırları” üzerine tartışmanın başlaması.)

2- Denizlerin altında petrol aranmaya başlanması bu kriz ile hız kazandı. Alternatif enerji olarak daha fazla nükleer enerji santrali yapılması gündeme alındı.

3- II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasından petrol krizine kadar geçen zamanda Batı Avrupa’da yaklaşık 15 kat artan petrol tüketimi, bir yerde enerji fiyatlarındaki göreceli düşüşle de mümkün olmuştu. Enerji tüketiminde bu artışın, bir süre sonra beklenen düzeyde devam etmemesi, o zamana kadar var olan “enerji tüketimini ekonomik refah konusunda önemli bir gösterge” olarak görme anlayışının sarsılmasına neden oldu. Sürekli artması gereken enerji tüketimi ve tedarikinin oluşmaması ile ortaya çıkan “enerji sendromu”, devletlerin genel, uzun vadeli ve kuşatıcı nitelikte bir enerji politikalarının olmadığını, diğer bir deyimle “enerji politikalarındaki krizi” de ortaya çıkarmış oldu.

4- Bu süreç aynı zamanda enerji sektöründe ülkelerde oluşmuş ve klasik enerji kaynaklarına “yapışmış”, alternatif enerjileri bloke eden, yeniliklere ve gelişmeye açık olmayan bir “enerji bürokrasi”sinin varlığını da ortaya koydu. Tüm bu koşullar altında klasik enerji kaynaklarının tükenebilirliği sorunu, yani enerji sorunu insanların bilinçlerinde tekrar canlanmaya başladı. 

5- Fosil kaynakların tükenebilirliği ve anti-ekolojik karakteri, insanlığı enerji sorununu “sürdürülebilir” koşullarda çözme üzerine kafa yormaya sevk etti: Yenilenebilir enerji kaynakları “yeniden” keşfedildi. Nükleer enerjinin “güvenlik” sorunu, giderek buna karşı hassasiyetlerin, yeşil ekoloji hareketlerinin gelişmesini tetikledi.

1979-80 Petrol Krizi 

Petrol fiyatlarının 1975 yılında düşmesi ile birlikte enerji piyasasında durum tekrar normalleşti. Ancak yine politik olarak, 1979 yılında İran Devrimi ile tetiklenerek petrol üretiminde oluşan dalgalanma durumu, sonraki yıl İran-Irak savaşı ile üretim gerilemesine dönüştü. Dünya piyasalarında petrol fiyatlarını neredeyse ikiye katlayan kısa süreli bu gelişme, Batılı merkez ülkelerde alternatif (yenilebilir) enerji kaynaklarına yönelimi hızlandırırken, Türkiye gibi ülkelerde ortaya çıkan enerji sorununun kömürden elde edilen enerji ile çözülmeye çalışılmasına yol açtı; bu dönemde ülkenin ithal ettiği kömür yüzde 60 oranında arttı. 1973 krizinin devam eden etkilerinden bir tanesi de yüksek enflasyondu. İkinci petrol krizi ile canlı tutulan bu süreçle, 80’li yıllardaki sıkı para ve finans politikaları ile başa çıkılmaya çalışıldı, enflasyon kontrol altına alınabildi. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin uluslararası borç sorunu bu kriz şartlarında daha da ağırlaştı.

Bundan sonra dünyanın değişik yerlerinde, mesela ABD-Kaliforniya’da 2000 yılında ortaya çıkan kısa süreli elektrik krizi ya da Japonya’da Fukuşima felaketi sonrası oluşan enerji krizi veya 2021’de Çin’de ortaya çıkan kömür krizi, nispeten kısa süreli, küresel etkileri olmayan krizler olmaları nedeniyle konumuz dışında kalıyor.

Toplamında, söz konusu petrol kaynaklı enerji krizleri ülkelerin enerji politikalarında yeni yönelimleri de beraberinde getirdi. Batılı ülkeler petrol ve gaz olarak daha fazla enerji stoklama kararı aldılar. Enerji sorununa çözüm olarak alternatif enerji kaynakları arayışları Almanya’da nükleer güç santrallerinin (NGS) yaygınlaştırılması sonucunu üretirken, Danimarka’da bu süreç “Isı Dönüşümü” politikası ile mümkün olduğunca petrolden bağımsızlaşma çizgisini güçlendirdi. Bunlar “üstten” gelen inisiyatiflerdi. “Alttan”, içten içe nüvelenen gelişmeler ise anti-nükleer çevreci hareket, yenilenebilir enerji kaynakları yönelimli oldu.

2021-22 Enerji Krizi

Burada, 2021 yılı sonbaharında Avrupa’da oluşan enerji sektöründeki kriz durumunu, 2022’deki savaş ile ortaya çıkan enerji krizinin bir ön basamağı olması ve tüm Avrupa ülkelerini ve komşularını etkilemesi açısından en azından bölge itibarıyla uluslararası karakter taşıması nedeniyle zikretmek gerekiyor. COVID-19 krizi sonunda kuvvetle artan enerji talebi, Avrupa’da enerji fiyatlarını da katlanarak artırdı. Gaz alım fiyatlarının spot piyasada aşırı artması, 2021 yılının sonunda, mesela Almanya’da orta boy doğalgaz tedarikçilerinin kimisinin iflasına, kimisinin ise siparişleri karşılayamamasına neden oldu.

Bu şartlar altında “deforme” olan enerji piyasası, kısa süre sonra Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle oluşacak enerji krizine deyim yerinde ise hazırlıksız yakalandı. AB ülkeleri ve diğer kimi Batılı ülkelerin Rusya’ya karşı ilan ettikleri ekonomik ambargoya bu ülkenin tepkisi, Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatını kısmak, kısmen ise tamamen durdurmak oldu. Almanya gibi enerji konusunda oldukça tek taraflı Rusya’ya bağımlı olan ülkelerde enerji krizi etkisini farklı gösterse de sonuçta kendisini hemen her yerde tüm keskinliği ile gösterdi. Bu ülkelerde ağırlıkla enerji arzının azalması ile oluşan fiyat artışlarının enflasyonu tetiklemesine neden oldu. Bu nedenle enerji açısından Almanya gibi bağımlı olan ülkelerdeki enflasyon “ithal edilmiş” olarak ortaya çıktı. 

Avrupa’da kimi “terslikler” tam da bu sırada, deyim yerindeyse üst üste geldi. Bu yılda Avrupa’da ortaya çıkan su krizi sonunda hidroelektrik santralleri (HES’ler) yeterince elektrik enerjisi üretemedi. Yüksek yakıt fiyatlarının yanı sıra Fransa’daki NGS’lerde aşırı sıcaklık ve korozyon nedeniyle oluşan teknik problemler elektrik üretiminde zaaflara neden oldu. Gaz fiyatlarının artması ile elektrik fiyatları da katlanarak arttı. Almanya’da MWh başına 80 euro civarında olan toptancı fiyatları birden 360 euro civarına yükseldi. AB’nin enerji ihtiyacını karşılamak üzere dünya pazarlarında yüksek miktarlarda likit gaza yönelmesi ile piyasalar iyice karıştı, küresel dengeler kısmen altüst oldu. Avustralya, enerji santrallerinin artan yakıt fiyatları ve bakım nedenleri ile enerji arzının azalması sonucunda elektrik borsasını geçici olarak kapatmak zorunda kaldı. Tüm bunlar, Avustralya’da elektrik üretiminde kullanılan kömürün fiyatının 2022 yılında, 2020 yılına göre tam dokuz kat yükselmesine neden oldu. 

ABD vb. ülkeler kendi petrol kaynakları ve kaya gazı olanakları nedeniyle enerji krizini Avrupa ülkeleri gibi hissetmese de, genel konjonktürün etkisi ve pandemi sonrası talep krizi dolayısıyla oluşan enflasyonist baskı, burada Avrupa’ya kıyasla daha çok iç dinamiklerin ürünü olarak ortaya çıktı.

Almanya’da Uniper gibi büyük gaz ithalatçıları likiditeyi sağlamak için finansal destek aldılar. Sonuçta yükselen enerji fiyatlarının hane halkına mümkün olduğunca yansıtılmaması için devletler -ki bunların arasında Almanya ve Avustralya da var- enerjide tüketici fiyatlarına üst sınırlamalar getirdiler, fiyatlar sübvanse edildi. Tüketiciler enerji tasarrufu konusunda itinalı olmaya çağrıldı. Bu ve benzeri tedbirlerle yükselen enflasyona karşı konulmaya çalışıldı.

Kriz yılı 2022’nin sonunda yeni bulunan enerji kaynakları ve tesadüfen ılık geçen bir kış sayesinde doğalgaz fiyatları tekrar savaş öncesi seviyeye indi. Ancak enerji krizi, gelişmiş ülkelerin çoğunda pandemi krizinin de uzatmalı etkisiyle GSYİH’lerde azalmalara neden oldu. Enerji krizi ile birlikte ekonomide dönüşüm tartışmaları öne çıktı. Avrupa Merkez Bankası’nın, ABD’deki enflasyonu pandemi sonrası tetikleyen aşırı talebin tersine, olmayan talep fazlalığı ile ilişkilendirilen faizleri yükseltme politikasının, aslında yükselen enerji fiyatları ile “ithal edilmiş enflasyon” gerçekliği temelinde, istenen etkiyi yaratıp yaratmayacağı sorgulandı.

Sonuç

Enerji güvenliği, ülkeler için makroekonomik açıdan yaşamsal önemde. Burada sorulması gereken, kriz olasılığının hangi tedbirlerle önlenebileceği, kriz durumunda neler yapılabileceğidir.  

Kriz durumunda kısa erimli olarak, mesela geçici olarak pazar günleri araba yasağı ya da bilinçli ısı enerjisi kullanımı ile enerji tasarrufu bilinen tedbirlerdendir. Krizin getirdiği ekolojik ve sosyal baskılardan dolayı yeni ekonomik uygulamalar, mesela hane halkına yönelik olarak belli miktarlar itibarıyla enerji fiyat sınırlamaları uygulanabilir, tespit edilen miktar sınırlarının aşılması durumda bunların progresif olarak fiyatlandırılması düşünülebilir. 

Orta ve uzun vadede alınacak tedbirler:

– Ukrayna-Rusya savaşının açıkça gösterdiği gibi ülkeler için önemli olan enerji güvenliği, özellikle belli bir enerji kaynağına ve politik olarak istikrarsız bölgelere tek taraflı bağımlılık ile ortaya çıkan enerji krizleri ile tehlikeye düşüyor. Buradan çıkan sonuç, özellikle kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil enerji sektörlerinde oluşmuş olan monolitik enerji yapılanmalarını -alternatiflerini bularak- giderek terk etmektir.

– Bu noktada alternatifler, tek kaynağa bağlı kalmamak için olabildiğince çeşitlendirilmelidir.

– Enerji alternatifleri, verili koşullarda, yani küresel ekoloji-iklim krizi gerçekliği temelinde politik olarak istikrarlı bölgelerden fosil enerji transfer etmek de olamaz. Bu konuda nükleer enerji de tıpkı petrol ve doğalgaz gibi hammadde açısından dünyada belli bölgelere bağımlılık yaratması, yüzlerce yıl radyasyon saçan atıkların depolanma sorunları ve çeşitli kazaların gösterdiği gibi güvenilir bir teknik olmaması nedenleri ile sürdürülebilir bir alternatif olmaktan uzak.

– Son tahlilde, sadece iklim krizi nedeniyle değil, temiz bir gelecek için enerji alternatifi olarak geriye sadece yenilenebilir enerji kaynakları kalıyor. Bu noktada tüm zamanlar için yapılması gereken, bu temiz kaynakların olabildiğince yaygınlaştırılması, tekniklerin alabildiğince olgunlaştırılması, özellikle yenilenebilir güneş ve rüzgâr enerjisinin inişli-çıkışlı verimliliği nedeniyle bunların depolanma olanaklarının orta vadede iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması, hedef olarak (uzun vadede) çağımızın petrolü ya da doğalgazı olarak geçerli olan yeşil hidrojen enerjisinin -enerji depolama ve enerji kaynağı olması itibarıyla- alternatif olarak olgunlaştırılması, özcesi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayanan ‘Enerji Dönüşümü’nün gerçekleştirilmesidir.

Kapitalizm, krizlerle dolu tarihinde her yapısal ya da küresel kriz sonrası yeni dönemlere, yeni geçişlere gebe kalmış. Son enerji krizi sonrası ortaya çıkan gerçek, 21’inci yüzyılın enerjisinin temiz rejeneratif kaynaklardan elde edileceğidir. Bu bağlamda sonuç, yenilenebilir enerji kaynaklarının klasik kaynaklara göre daha fazla artısının bulunması, hammaddesinin “bedava” olması ve yaygınlaştığı oranda gittikçe ucuzlamasıdır. Bu da onu diğerlerine göre rekabetsiz ve krizlere karşı da oldukça dayanıklı hale getiriyor.

 
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar