Zeki ALPTEKİN
İnsanların kendi ihtiyaçlarından fazlasını üretmeye ve güdüsel olarak su¨rekli yaşam koşullarını iyileştirmeye, özcesi yaşam mücadelesine başlamasından beri; diğer bir ifade ile sınıflı toplumların ortaya çıkışından itibaren, enerjiye duyulan ihtiyaç da arttı. Başlangıçta üretimde kullanılan öncelikli enerji kaynakları canlı varlıklar, odun (ateş), su ve rüzgâr iken, Avrupa’daki burjuva ve sanayi devrimleri ile birlikte enerji üretiminde (öncelikle kömür, sonraları petrol ve peşi sıra doğal gaz olmak üzere) fosil kaynaklar ağırlıkla öne çıktılar. Buna, 20’nci yüzyılın başlarından itibaren yaygınlaşan baraj bağlantılı hidroelektrik santraller (HES) eklendi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise, giderek moda haline gelen “atomun parçalanması” tekniğine dayalı nükleer güç santralleri (NGS) öne çıktı. Artan dünya nüfusu ile birlikte uzun vadede genel ekonomik büyüme beklentisinde, iklim dengesini tehdit eden karbon emisyonunun kontrol altına alınması zorunluluğu ve kimi ülkelerin enerji konusunda dışarıya bağımlılıklarını azaltma çabaları, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlığı enerji kaynaklarını çeşitlendirmek üzerine yeni kaynaklar aramaya, yaratmaya yöneltti. Bu nedenle, 20’nci yüzyıl sonlarından itibaren nükleer enerji konusunda toplumlarda oluşan (negatif) hassasiyet ve tepkilerle birlikte, enerji sorunsalı ve ekolojik açıdan dikkat çeken, alternatif yenilenebilir enerji üretim kaynakları önem kazanmaya başladı.
Literatürde yenilenebilir enerji kaynakları olarak biyoenerji, jeotermal, hidrolik, -dalga ve gelgit olarak- deniz enerjisi, -solar-termik ve fotovoltaik olarak- güneş ve karada (onshore) ve denizde (offshore) rüzgâr enerjileri yer alıyor.
Tarihçe¹
Uzak tarihçe olarak; özellikle 21’inci yüzyılın başlarında yeryüzümüzün çeşitli bölgelerinde zirve yapan yenilenebilir enerji kaynaklarının geçmişi, pek de göründüğü gibi yeni değil. Bundan 5.000 yıl önce ilk yelkenlilerde rüzgâr enerjisinden faydalanıldığı; Ortadoğu’da M.S. 7’nci yüzyıldan, Avrupa’da ise M.S. 12’nci yüzyıldan itibaren yel değirmenlerinin kullanıldığı ve jeotermal enerjiden eski Roma’da kaplıcalarda ve hamamlarda yararlanıldığı geçmişini bir yana bırakacak olursak, yenilenebilir enerji kaynaklarına ilis¸kin endüstriyel-teknik gelişmeler sürecini anlamak, bunları ancak enerji sorunu ile birlikte ele almakla, yani kapsamlı bir enerji politikası ile mümkün.
Dünyanın ilk güneş kolektörünü¨ 1767 yılında İsviçreli araştırmacı Horace-Be´ne´dict de Saussure icat etmiş. Güneş ışınlarının elektriğe dönüşebildiği ise Charles Fritz tarafından 1883 yılında keşfedilmiş. Kömür gibi fosil enerji kaynaklarının yükselme döneminde, bunların günün birinde tükeneceğini söyleyip güneş enerjisinin faydaları üzerinde kafa yoran Fransız matematikçi Augustin Mouchet, 1879 yılında kendi icadı olan güneş enerjisi ile çalışan buharlı makinaya ilis¸kin yaptığı açıklamada “günün birinde Avrupa’da hammaddelerin tükeneceği, bu durumda endüstrinin ne yapacağı” sorusunu gündeme getirmişti. Kömür enerjisinin hammadde sınırlılığından dolayı ömrünün uzun olamayacağı yönündeki düşünceler daha 19’uncu yüzyılda Avrupa’da bilim insanlarını ve düşünürleri meşgul etmiş, 20’nci yüzyıl başlarında kömür enerjisi yerine solar (güneş) enerjiden faydalanma fikirleri dillendirilmişti. Özetle, fosil hammaddelerin tükenilirliği geçmişte de insanlığın bildiği bir şey olmasına rağmen toplumlarda bu açıdan bir davranış ve strateji değişikliğine yol açmamıştı.
Bu bağlamda bir noktaya değinmeden geçmeyelim: 1896 yılında İsveçli fizikçi-kimyacı S. Arrhenius, karbondioksidin iklime olumsuz etkisini ortaya koymuş, bu nedenle fosil enerji kaynaklarının kullanımının sadece geçici karakterde olması gerektiğine dikkati çekmişti (küresel ısınmanın varlığını reddeden komplo teoricilerinin kulakları çınlasın!).
19’uncu yüzyılda Sanayi Devrimi’yle Avrupa’da ivmelenen endüstrileşme sürecinde kullanılan kömürden önceki enerji kaynağı, bir biyokütle olan odun idi. Eskiden beri tedavi, rejenerasyon ve dinlenme kaynakları olarak bilinen jeotermal enerjiye dayanan dünyadaki ilk merkezi ısıtma sisteminin 1892 yılında ABD’de kurulmasından sonra, aynı kaynaklara dayanan ilk elektrik üretimi, İtalya’da Larderello sahasında Piero Conti tarafından 1904 yılında gerçekleştirildi; peşi sıra aynı kişi tarafından 1911 yılında dünyanın ilk ticari jeotermal enerji tesisi kuruldu.
19’uncu yüzyılın ikinci yarısındaki solar kaynağı değişik şekillerde -mesela solar fırın veya solar güçle çalışan destilasyon (damıtma) aparatları gibi- enerjiye dönüştürme deneylerinden sonra dünyanın ilk solar-termik güç santrali 1913 yılında Mısır’da oluşturuldu.
1891 yılında Poul la Cour, Danimarka’da dünyanın ilk rüzgâr enerji santralini (RES) yaptı. Bunun üzerinden 30 yıl geçmeden ülkedeki toplam RES adedi 120’ye ulaşarak -her şeye rağmen- ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 3’u¨nu¨ karşılayabildi. Rüzgâr enerjisinin bu ilk tekniği, daha önceleri 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar yaygın olarak kullanılan, mekanik güç üreten yel ve su değirmenleri geleneğinin modern bir devamı niteliğinde idi. Burada dikkate alınması gereken nokta, o dönemlerde -20’nci yüzyılın başlarına kadar- elektrik üretiminde âdem-i merkeziyetçi yapıların ağır bastığı, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise büyük güç santralleri ile merkezi enerji yapılarının belirleyici hale geldiğidir.
Özellikle 20’nci yüzyılın başından itibaren dünyanın belli bölgelerinde adeta “yerden fışkıran” petrol ve ondan önceki ana enerji kaynağı kömürün endüstriyel ağırlığı, bunların ekonomik gelişmeye entegrasyonu ve ekonomikliği, ekolojik krizin ve buna ilişkin bilincin henüz daha olgunlaşmamış olması ve de -her türlü gelişmeye rağmen- “teknik ergenlik”, yenilenebilir enerji kaynaklarının (hidrolik enerji hariç) bu dönemde gelişip yaygınlaşmasını engelleyen en o¨nemli faktörler arasındadır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen rüzgâr enerjisi konusundaki öncü çalışmalar, aras¸tırmalar ve projeler s¸ekilinde devam etti, kimi prototipler üretildi. Ancak savaş koşulları, daha çok du¨s¸u¨nce planında gelişen projelerin yaşama geçirilmesini engelledi.
İlk olarak 1880 yılında İngiltere’de geliştirilen HES’in büyük versiyonunun ilk defa Amerika’da Niagara Şelalelerinde 1881 yılında kurulup işletmeye alınmasından sonra, 8 yıl içinde ABD’de kurulan HES sayısı 200’u¨ buldu. Giderek dünyada ve ülkemizde de yaygınlaşan bu tip enerji edinimi, tarihsel gelişim içerisinde gündemde kalan, gelişen tek yenilenebilir enerji kaynağı olmakla birlikte, 20’nci yüzyılın başından itibaren yeni devasa kaynakların bulunmasıyla petrol, enerji üretiminde birinci sırayı tartışılmaz bir s¸ekilde alarak bu ezici üstünlüğünü uzun su¨re korudu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 60’lı yıllar itibarıyla buna -atomun parçalanabilirliğinin keşfedilmesiyle- enerji üretmenin yeni tekniği olarak NGS eklendi ve gelişti. Enerji ediniminde belli bir kaynaktan diğer bir (yeni) kaynağa geçmeyi enerji politikalarında “dönüşüm” olarak ifade edersek, bu geçişe 1. Enerji Dönüşümü de diyebiliriz.
Yakın tarihçe olarak; özellikle 20’nci yüzyılın sonlarına dogˆru rüzgâr, güneş, jeotermal, dalga ve biyokütle tipleri itibarıyla gelişmeye başlayan yenilenebilir enerji kaynaklarına -bunların yaygınlaştırılması hedefi ile- geçiş ise dünyadaki Enerji Dönüşümü’nu¨n ikincisi (ki burada “Enerjide Dönüşüm” dendiğinde kastedilen esas budur), yani yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiştir. Bu dönüşümün çıkış noktasını ise 70’li ve 80’li yıllardaki gelişmeler oluşturuyor.
1973 yılındaki “petrol krizi”ne kadar dünyadaki başlıca enerji kaynakları olarak NGS’lerde elektrik olarak üretilen enerji ve özellikle petrol vardı. 1973’te petrol üreten OPEC ülkelerinin “artık bedavaya petrol yok” söylemiyle birim fiyatlarını yükseltmesi, özellikle Batılı kapitalist merkezlerde ekonomide -kâr oranlarının düşmesi sonucunda- krizin yaşanmasına neden oldu:
– İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonrasından 1973 petrol krizine kadar, Batı Avrupa’da yaklaşık 15 kat artan petrol tüketimi, bir yerde görece düşük kalan enerji fiyatları ile mümkün oldu. Enerji tüketiminde bu artışın, bir su¨re sonra beklenen düzeyde devam etmemesi, o zaman kadar var olan “enerji tüketimini ekonomik refah konusunda o¨nemli bir gösterge” olarak görme anlayışının sarsılmasına neden oldu.
– Su¨rekli artması gereken bir enerji tüketimi ve tedarikinin oluşmaması ile ortaya çıkan “enerji sendromu”, devletlerin genel, uzun vadeli ve kuşatıcı nitelikte bir enerji politikalarının olmadığını, diğer bir deyimle “enerji politikalarındaki krizi” de ortaya çıkarmış oldu.
– Bu süreç, aynı zamanda enerji sektöründe ülkelerde oluşan ve klasik enerji kaynaklarına “yapışmış”, alternatif enerjileri bloke eden, yeniliklere ve gelişmeye açık olmayan bir “enerji bürokrasisi”nin varlığını da ortaya koydu.
Tüm bu koşullar altında, yazının girişinde örneğini verdiğimiz daha 19’uncu yüzyılda ortaya atılan “fosil enerji kaynaklarının tükenebilirliği” sorunu, yani enerji sorunu insanların bilinçlerinde tekrar canlanmaya başladı. Bir örnek olarak, 1968’de kurulan ve 1972’de nüfus artışı ve endüstrileşmenin sınırları, hammadde kaynaklarının sınırlılığı sorunsallarının ele alındığı “Büyümenin Sınırları” raporu ile Roma Kulübü’nü bu bağlamda zikretmek gerekiyor. İlk defa bilgisayar ile yapılan bir simülasyon ile, giderek artan şekilde bir büyüme senaryosu sonunda 2100 yılından sonra doğal kaynakların tükenebileceği ortaya konarak bunun besin maddelerinin kıtlığına, ardından da kitlesel olarak insanların ölmesine neden olacağına dikkat çekildi. Çözüm olarak doğum kontrollerinden söz edildi, Çevre Teknolojileri ve Geri Dönüşüm Ekonomisi (Recycling) önermeleri ile bugünkü ekoloji politiğin ilk ipuçları verildi.
Dünyadaki ilk Çevre Konferansı 1972 yılında Stockholm’da yapıldı. Bununla küresel ekoloji politikasının ilk temel taşı atılmış oldu. Tüm bu gelişmeler, fosil kaynakların tu¨kenilebilirligˆi ve anti-ekolojik karakteri, nükleer enerjinin “güvenlik” sorunu, insanlığı “sürdürülebilir” çevre koşullarında enerji sorununu çözme üzerine kafa yormaya sevk etti.
Bu konuda en o¨nemli başlangıcı, 1970’li yılların ortasında -nükleer santrallerin moda olduğu ve yaygınlaştırıldığı bir dönemde- Amerikalı fizikçi Amory Lovins, fosil enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi söz konusu ettiği Soft Energy Path başlıklı eseri ile; Danimarkalı fizikçi Bent Sørensen ise Science adlı dergide, Danimarka’nın sadece güneş ve rüzgâr kaynaklarından enerji üretimine geçmeyi hedefleyen planları önermesi ile yaptılar. Bunu, Almanya’da Öko-Institut’un inisiyatifinde çıkarılan Enerji Dönüşümü: Petrolsüz ve Uranyumsuz Büyüme ve Refah (1980) adlı kitapta ortaya konulan, yenilenebilir enerjilere geçişi öneren Enerji Dönüşümü konsepti izledi. Bu ve benzeri önerilerin özellikle ve öncelikle Danimarka gibi bir ülkeden çıkmasının tesadüf olmadığını, birincil enerji ihtiyacının yüzde 92’sini ithalat ile petrolden karşılaması koşullarında fiyatların üçe katlanması ile petrol krizinden ağır biçimde etkilenmesi ve alternatif enerji kaynakları konusundaki öncü çalışmaların, kimi buluşların bu ülkede ortaya çıkması gerçekleri gösteriyor. Ki burada yapılan önerilerin, gösterilen alternatiflerin çoğu, peşi sıra Danimarka’da politika yapıcılar tarafından ele alındı ve uygulamalara geçildi:
1973-74 krizi ile birlikte benzin, dizel ve kalorifer yakıtı gibi fosil enerjilere getirilen vergi artırımları, 1985’te petrol fiyatlarının düşmesine rağmen devam etti. 1982’de kömüre vergi getirildi, 1992’de karbondioksit üretimi bir nevi vergi ile “cezalandırıldı”. Bu tedbirler, yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılması, mesela daha 1981 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin şebekeye verilerek piyasaya sunulmasının yasalaşmasına paralel olarak ele alınması ile anlam kazandı. Böylelikle Danimarka’da başarılan Enerjide Dönüşüm, ülkenin özellikle rüzgâr enerjisinde dünyada ilk ve öncü ülke olmasını beraberinde getirdi.
Öncelikle birincil enerji bazının çeşitlendirilmesi amacı ile planlanmış olan NGS projeleri, Danimarka toplumunda -diğer Batılı merkezlerdekine paralel olarak- oluşan bu konudaki hassaslığın, bilincin getirdiği protestolar sonucunda bırakıldı ve 1985 yılında kararlaştırılan yasa ile yeni NGS’lerin yapımı olanaksız hale getirildi.
1970’li yıllarda Batılı toplumlarda yeşermeye, 80’li yıllarda gelişmeye başlayan ekolojik bilinç ile fosil enerji ve “güvenlik” nedeniyle sorunlu olarak görülen nükleer santral kaynaklı enerjilere alternatif arayışlar, 1986’daki Çernobil kazası ile birlikte bilinçlerdeki dönüşümü daha da hızlandırdı. Danimarka’da adeta “sorunu önceden görerek inisiyatif alma” s¸ekilinde gelişen Enerjide Dönüşüm süreci, diğer Batı Avrupa ülkelerinde, mesela yenilenebilir enerjiler konusunda daha sonra öncü ülkelerden biri haline gelen Almanya’da hemen Danimarka’nın arkasından, ona benzer ama aynı zamanda kendisine özgün gelişmeler ile gündeme girdi. Öyle ki 1980’li yıllardan 2000’li yıllara dek uzanan bu süreç, incelememizin ileriki bölümlerinde göreceğimiz gibi enerji sektöründe kendisini ilerleten, “eşsiz” ve ilginç, öğretici olabilecek yapısal gelişmeleri de beraberinde getirerek diğer ülkelere örnek oldu.
Yenilenebilir Enerji Çeşitleri
Yenilenebilir enerjilerin çeşitleri açısından bunların gelişimlerini ele alacak olursak;
Fotovoltaik hücreleri ya da güneş enerjisi ilk olarak 1958 yılında ABD uydusu Vanguard’ın uzay misyonu sırasında kullanıldı. Bu tekniğin yeryüzünde kullanımı yaklaşık 20 yıl sonrasında, 1976 yılında Avustralya hükümetinin telekomünikasyon sistemini solar hücrelerle -oradaki pilleri doldurmak için- donatmasıyla olanaklı oldu. Yaygın olarak ise ilk defa ABD’nin deniz üstü petrol sondaj kulelerinde ve sahil koruma tesislerinde kullanıldı. 80’li yılların ortalarında evlerin çatılarında ilk fotovoltaik kurulumların mümkün olduğunu İsviçreli mühendis M. Real gösterdi. Peşi sıra Almanya’da başlangıçta 1.000, daha sonra 100.000 Çatı Programı (1999) ya da Japonya’da (1994) 70.000 Çatı Programı gibi inisiyatifler start aldı. Bunlar, 2000’li yılları başından itibaren giderek yaygınlaşan güneş enerjisi sürecinin öncülleri oldu.
Rüzgâr enerjisi endüstrileşme öncesi zamanlardan, elektrik enerjisi üretmek için değil ama tahıl öğütme işlevleri ile yel değirmelerinden dolayı biliniyordu. Uzak Tarihçe başlığı altında geçmişinden söz ettiğimiz rüzgâr enerji santrallerinin (RES) 20’nci yüzyılda, 30’lu-40’lı yıllar itibarıyla tekil olarak başarılı ama kalıcı olamayan denemelerinden sonra yakın geçmişte ilk başarılı denemeler 1987 yılında Danimarka’da (Gedser), bir RES’in ürettiği elektriği uzun süreli ve düzenli olarak sisteme verebilmesi ile gerçekleştirildi. Aynı yıl Almanya’da (Marne-Growian), yıllık olarak yaklaşık 19 milyon kWh elektrik enerjisi üreten ilk RES Parkı ortaya çıktı. Bu noktadan itibaren, rüzgâr enerjisinin sisteme verilmesini düzenleyen yasa ile RES’ler Almanya’da deyim yerinde ise bir patlama yaşadı. Öyle ki 2000’li yıllarında Avrupa’da tesis edilen RES’lerin üçte ikisi Almanya’da bulunuyordu. Karada kurulan tesisleri daha sonra ülkenin kuzeyinde deniz üstünde kurulan RES’ler takip etti.
Biyokütle enerjisi yeryüzünde canlı (bitkisel ya da hayvansal) ve organik olan her şeyi ve artıklarını kapsar. Bunların fermente edilmeleri yoluyla elde edilen metan gazının ya da odun gibi orman ürünlerinin yakılmasıyla elde edilen enerjinin iklim-nötr olması ve yüksek kapasite faktörleri nedeniyle son yıllarda giderek “gözde” olan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri oldu.
Biyokütle enerjisi aslında en az insanlık tarihi kadar eski bir enerji biçimi ya da kaynağı. Önceleri ısınma ve pişirme konusuna baz olan biyokütle maddeleri, 19’uncu yüzyıldan itibaren, mesela ethanol, turpentin vb. üretimi ile modern anlamda enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlandı. 20’nci yüzyıl başlarında Almanya-Ruhr bölgesinde, fermentörlü atıksu arıtma tesislerinde ilk biyogaz tesisleri ortaya çıkmaya başladı. Burada elde edilen gaz elektrik üretmek için değil, gaz şebekelerine verilerek kullanıldı. 30’lu 50’li yıllar itibarıyla biyogazdan elektrik elde etme çabaları ekonomik olmadığı için sonuçsuz kaldı.
Yine 20’nci yüzyıl başlarında savaşların da etkisiyle, fosil enerji kaynaklarının yokluğu ile birlikte araçlarda biyoenerji, ethanol olarak kullanılmaya başlandı. Savaş sonrası benzinin ucuz ve pratik yakıt olarak tekrar öne geçmesi ile önemi azalan bu kaynak, 1973-74 petrol krizi ile birlikte yeniden popülaritesine kavuştu. Bununla birlikte biyokütle sadece yakıt olarak değil, biyogaz tesislerinde gaz olarak üretime de konu olmaya başladı. Bu tarihler, enerjide oluşan krizle birlikte alternatif kaynakları araştırma, bunlara yönelme yılları oldu. Bununla birlikte biyokütle enerjisinin önemi, diğer yenilenebilir kaynaklar gibi -özellikle 2000’li yıllar itibarıyla yapılan destekler ve yasal düzenlemelerle- artmaya başladı.
Jeotermal enerjiler alanında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmeler ise şöyle seyretti: Binalarda enerji giderlerinin düşmesini sağlayan ilk jeotermal ısı pompaları 1948 yılında Portland’da Commonwealth binasının ısıtılmasında kullanıma alındı. Dünyanın ilk “ıslak buhar”lı jeotermal enerji santrali 1958 yılında Wairakei/Yeni Zelanda’da açıldı. 80’li yıllara gelindiğinde dünyanın bir dizi ülkesinde (İzlanda, Endonezya, Filipinler, Portekiz ve ülkemizde) jeotermal enerji tesisleri kuruldu. Bu gelişme, bir yerde devletler tarafından finanse edilen projelerle, bu teknolojiyle 1973 enerji krizine verilmeye çalışılan cevaplardan birini teşkil etti. Jeotermal enerji kullanımının ağırlıklı olarak tektonik bölgelerde olanaklı olması ve görece yüksek yatırım giderleri nedeniyle dünya çapında gelişmesi, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının gerisinde kaldı. Global Geothermal Alliance, 2030 yılında jeotermal enerjideki kurulu güç kapasitesinin beşe katlanacağını, jeotermal enerjiye dayanan ısıtma sistemlerinin ise var olanın iki katından fazlasına çıkacağını tahmin ediyor.
Evet, konumuzun uzak ve yakın geçmişi böyle. Peki, bu alanda bir kırılma noktasını ifade etmesi ve varılan bugünkü noktayı açıklaması açısından 90’lı yıllar itibarıyla günümüze dek uzanan, yaşanan gelişmeler nasıl oldu, şimdi durum ne, olası gelişmeler gelecekte neyi gösteriyor; bu soruları yenilenebilir enerji kaynakları konusunda merkez bir ülke olarak Almanya örneğinde ele almaya çalışacağız. Buradan ülkemiz Türkiye’ye geçiş yapıp olanaklar, potansiyeller, enerji politikaları ve alternatifler üzerine kafa yormaya çalışacağız.
*
¹GEO Magazin No. 02/S¸ubat 2013, Hamburg,
https://www.next-kraftwerke.de/wissen/erneuerbare-energien#geschichte-der-erneuerbaren-energien
https://www.85renewable.com/de/geschichte-der-geothermie
https://de.wikipedia.org/wiki/Energiewende
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
















































































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.08.2025
13.04.2025
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023