Zülfikar ÖZDOĞAN

Zülfikar ÖZDOĞAN
Zülfikar ÖZDOĞAN
Tüm Yazıları
1 Mayıs 77 tartışması: DİPSİZ KUYUYU TAŞLAMAK
23.05.2012
2741

 Eğer Türkiye’nin toplumsal ve siyasi gündemini izliyorsanız her an şaşkınlık içerisinde kalmaya hazır olmalısınız. Çünkü Türkiye’de toplumsal gündem her gün, her saat, her an değişebilir. Onlarca yıldır hiç konuşulmayan ve asla konuşulamayacağını düşündüğünüz, hatta tabu sandığınız konular -Ermeni ve Kürd meselelerinde olduğu gibi- birdenbire konuşulur duruma gelebilir, artık unutulduğunu ve hiç açılmayacağını sandığınız bir konu -Dersim ve darbeler meselelerinde olduğu gibi- aniden karşınıza çıkıp gündemin baş köşesine oturabilir. Bu nedenle Türkiye önceden tahmin etmesi son derece güç, zor bir ülkedir. Aradan 35 yıl geçmesine rağmen 1 Mayıs 1977 olaylarının da son günlerde birdenbire ve yoğun bir biçimde tartışılmaya başlanması bu nedenle beni hiç ama hiç şaşırtmadı.

Ne var ki bu tür tartışmalar her zaman sağlıklı bir temelde yürümüyor. Çünkü bu tür toplumsal olaylarla ilgili tartışmaların sağlıklı temelde yürümesi için yeni belgelerin, bilgilerin ve bulguların ortaya çıkması gerekir. İzlediğim kadarıyla 1 Mayıs 1977 olayları ile ilgili olarak herhangi bir yeni belge, bilgi ve bulgu ortaya çıkmış değil. Tartışma, olaylara bizzat tanık olmuş bir kişinin, akademisyen, tarihçi sayın Halil Berktay’ın kişisel gözlemlerine dayanarak ve olaydan yıllarca sonra yaptığı kimi öznel değerlendirmelere dayanıyor.

Halil Berktay iddiasını yeni belgelere ve bulgulara mı dayandırıyor?

Hayır, eski bilgilerine binaen sadece bir çıkarsamada bulunuyor.

Peki, Berktay’ın iddiası nedir?

Taksim’deki 1 Mayıs kanlı olayları, mahut ‘derin devlet’in işi değil, solcuların kendi aralarındaki çatışmaların bir sonucudur. Gerçi bu iddiasını, daha sonra yaptığı açıklamalarda nispeten farklılaştırdı, ‘derin devlet’in kimi kollarının da rol almış olabileceğini belirtti, ama buna rağmen görüşünün ana karakteri değişmedi. Yani, 1 Mayıs 1977 olaylarının solcu grupların kendi iç çatışmaları sonucu meydana geldiği ana fikri sabit kaldı.

Buna karşılık sosyalistlerin ezici çoğunluğunun görüşü nedir?

1 Mayıs 1977, ‘derin devlet’in önceden planlayıp uyguladığı bir katliamdır ve solcular arasındaki çatışmalar ise egemen burjuvazinin bu amaçla kullandığı bir araçtan başka bir şey değildir.

Yeni kanıt yok ama iki farklı görüş var

Görüldüğü gibi iki farklı değerlendirme var: Birisi, solcuların arasındaki çatışmaları ön plana çıkarırken ve temel neden olarak bunu ön plana çıkarırken, diğeri ‘derin devlet’i suçluyor ve solcular arasındaki çatışmaları tali bir mesele olarak görüyor. Bu tartışmanın bugün itibariyle 1 Mayıs 77’de olan biteni açıklığa kavuşturacak bir sonuç vereceğine inanmıyorum. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi elimizde yeni kanıtlar ve bulgular yok. Ne zaman ki, TC devletinin veya bazı ülkelerin ilgili birimlerinin belgeleri açıklanır, ya da silahlı olaylarda rol almış kişiler bizzat tanıklık yapar, işte o zaman olan biteni daha sağlıklı bir biçimde tartışabiliriz. Aksi halde mevcut tartışma dipsiz kuyuyu taşlamaktan başka bir anlama gelmez. Bu minvalde günlerce, aylarca, hatta yıllarca tartışılsa bile bir sonuca ulaşmak olanaklı değildir.

Üstelik mevcut tartışma, 1977 yılında yapılan değerlendirmelerin bile çok gerisinde kalıyor. Çünkü o dönemde olayların sıcaklığı nedeniyle bazı somut gözlemler, tanıklıklar, bilgiler ve bulgular hemen gün yüzüne çıkmıştı. Unutmamak gerekir ki olay meydanda bulunan binlerce kişinin gözleri önünde cereyan etmişti ve ateş açan silahlı kişileri görenler gördüklerini çekinmeden dile getirmeye başlamışlardı. 1 Mayıs mitingini örgütleyen ve düzenleyen örgüt olarak DİSK bu tanıklıkları derlemiş, toparlamış ve çıkardığı sonuçları bir bildiriyle kamuoyuna duyurmuştu.DİSK’in bildirisindeki somut tespitler ve bu temelde sorulan sorular 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda yaşananlar konusunda bizlere bugün bir fikir verebilir.

DİSK soruyor:

“1-İlk silah seslerinden sonra, Sular İdaresi üzerinden alana yaylım ateşi açan çelik yelekli saldırganlar kimlerdir?

2-Sular İdaresi’nden açılan ateşle, aynı zamanda İnter-Continental Oteli’nin alt terasından ve beşinci katından alana ve kürsüye doğru uzun menzilli otomatik silahlarla yaylım ateşi açanlar kimlerdi?

3-Olay gecesi toplum polisleri Gayrettepe’de niçin isyan etmiştir?

4-İlk silah seslerinden sonra Tarlabaşı kavşağındaki AP binasından kitlelere ve DİSK görevlilerine dinamit ya da bomba gibi patlayıcı maddeyi atanlar kimlerdir? Bunlar neden yakalanmamışlardır?

5-Yaylım ateşinden sonra, kalabalık içinde ilk panik başladığında alandaki polis panzeri niçin arka arkaya kürsü doğrultusunda ses bombaları atmaya başladı?

6-Aynı panzer panik içinde Kazancı Yokuşu’na doğru kaçan kalabalığa niçin ateş açmış ve kalabalığı niye o yokuşun aşağısında mevzilenmiş silahlı grupların üzerine yönlendirmiştir?

7-Yaylım ateşinden sonra panzer Sular İdaresi ile Oleyis binası arasında ve Tarlabaşı girişinde otomatik silahlarla ateş açanların önüne geldiği halde neden geriye dönmüştür?

8-Panik içinde Kazancı yokuşundan aşağı kaçmaya çalışan halka, yokuşun alt kesiminden yukarı doğru ateş açanlar ve halkı panzerden de açılan ateşle arada bırakanlar kimlerdir?

9-Pamuk Eczanesi’nin bulunduğu binanın çatısından alana yaylım ateşi açanlar ve daha sonra silahları bulunanlar kimlerdir?

10-MKE kurşunları delil olarak elimizdedir. Taksim alanında bu kurşunların ve kovanların işi ne?

11-Yaylım ateşinden sonra polisin barikat kurmuş olduğu İstiklal Caddesi çıkışından alana giren beyaz renkli Renault arabadan halka ateş açan 4 kişi kimdir?

12-Aynı anda İnter-Continental Oteli’nin sağındaki çiçekçi kulübelerinin üzerinden otomatik silahlarla ve MKE yapısı mermilerle alana ateş açanlar kimlerdir?

13-Tarlabaşı kavşağında maocu komandoların yaylım ateşine maruz kalan DİSK güvenlik ekiplerine Malta dolmuşlarının kalktığı yerden ateş açıp, görevlileri iki ateş arasında bırakanlar kimlerdir? Bu kimseler MKE malı kurşunları nereden bulmuşlardır?

14-İnter-Continental Oteli içerisinde bulunup, ellerindeki telsizlerle olayların birkaç dakika sonra başlıyacağını bildiren üniformasız kişiler kimlerdir?” (Mayıs 1977 tarihli DİSK bildirisi).

Bu arada, 5 Mayıs 1977 tarihli Politika gazetesinde alanın krokisi çizilmiş ve hangi noktadan, hangi yönlere doğru ateş açıldığı oklarla gösterilmiş. Bu kroki, DİSK’in sorularıyla birlikte incelendiği zaman 1 Mayıs 1977 tarihinde Taksim Meydanı’nda olan biteni daha net olarak görebiliyorsunuz. Saldırı noktaları ve ateş açtığı yönler ve noktalar incelendiği zaman meydanın nasıl sarıldığını görmemek olanaklı değildir. Olan bitenin, profesyonelce organize edilen bir saldırı olduğu çok açık bir biçimde görünüyor. O dönemde, hiçbir sol örgütün bu denli profesyonelce bir saldırı düzenleme kapasitesi yoktu. Üstelik ateş açanlardan hiç birinin yakalanmaması son derece ilginç bir ayrıntıyı oluşturuyor. Düşünebiliyor musunuz, onbinlerce insanın bulunduğu alana farklı noktalardan ateş açılıyor ve aradan 35 yıl sonra bile bir tek kişi silah kullandığı için yakalan(a)mıyor! Bu, bize bir şey anlatmıyor mu?

Faili meçhul olayların ardında ‘derin devlet’ vardır

DİSK’in dile getirdiği soruların yanıtlarını o gün de, bugün de bilemiyoruz. Çünkü devletin yetkili birimleri bu soruların yanıtını bulmak için en küçük bir çaba bile sarf etmedi. Tarlabaşı bulvarında bulunan Maocu kortejden çekilen ve Hayat dergisinde yayınlanan fotoğraflarda eli silahlı kişiler çok açık ve net olarak görüldüğü halde bunlar tespit edilip, soruşturulmadı. Birçok kişi bizzat tanık olduğu olayları gazetelerde ve dergilerde açıkladığı halde bunların tanıklığına başvurulmadı. Kısacası devlet, 1 Mayıs olaylarının faillerini bulmak için kılını bile kıpırdatmadı.

Esasında tek başına bu vurdumduymaz tavır bile 1 Mayıs katliamının arkasındaki hangi güç olduğu konusunda bize bir fikir verebilir. Çünkü, bu ülkenin yurttaşları olarak biz kendi deneyimlerimizle biliyoruz ki, bu tür ‘faili meçhul’ olayların arkasındaki güç bizzat ‘derin devlet’in ta kendisidir. Cumhuriyet tarihi boyunca, Mustafa Suphi’lerin katledilmelerinden tutun yakın geçmişte Kürd illerindeki binlerce ‘faili meçhul’e kadar yaşadıklarımız bu acı gerçeği bize öğretti. Bu nedenle, 1 Mayıs 1977’nin, aradan 35 yıl geçmesine rağmen gün ışığına çıkarıl(a)maması ‘derin devlet’in bu katliamdaki uğursuz rolü konusunda tek başına ciddi bir kanıttır. Hal böyle olunca, kimin, nerede, nasıl ateş açtığı konusundaki tartışma bugün itibariyle fazla bir şey ifade etmemektedir. Ne zaman ki, ileride olayın failleri konusunda yeni belgeler, bilgiler ve bulgular ortaya çıkar, o zaman olan biteni yeniden ve daha doğru zeminde tartışabiliriz. Gerisi şimdilik dipsiz kuyuyu taşlamaktan başka bir anlam taşımıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar