Cem SANCAR
Yalan yok, "Ben gamlı hazan sense bahar, dinle de vazgeç. Sen kendine kendin gibi taze bahar seç..." diyen şarkı bağrımızı paralıyor.
Fakat sonbahar İstanbul'a ne kadar da yakışıyor!
Bir ışık gelip oturmakta onun yüzüne. Şehir nasıl söylesem, hülyalanıyor, duygusallaşıyor. Gözü yaşarıyor durup dururken.
Ve yağmur...
Uzun pıtırtılarıyla şehri belki biraz daha içine kapıyor.
Kentin camileri bir dolunaydır artık. Bu buluttan havada öyle ak be ak parlamakta.
Caddedeki defineler, insanlar yani, güzelliklerini bir şemsiyeyle örterler.
İnsanlarda bir acele olur! Tramvaylar, metrolar yağmur kokar. İskeleye yanaşan vapurlarda, motorlarda düşünceli bir hal hâsıl olur.
Sonbahar, som, altından baharıdır bu şehrin. Suratlara bir düşünür edası verir.
Ucuz şemsiyeciler caddelerde tedbirsiz yolcuları bekler. Kafaya naylon torba geçirenler pek görünmez! Çünkü mevsimi gelmiştir. Yağmur yağacaktır, bilinir.
Bazı yeşiller fena parlar mamafih. Bazı yeşiller sararıp solar. Bir değişim, bir his patlaması bünyeyi zorlar.
Mevsim dönüşümlerine aman dikkat denir. Bol vitamin, bol meyve!
Oysa gripten önceki günlerdir bunlar. Son bir mektupla giden "yaz"ın eli hâlâ hissedilmekte! Terk edilme acısı gittikçe yerleşmekte...
Geçen giden bir ömür kadar hüzünlüdür sonbahar.
Ekim'de açan içinden laleler fışkıran beyaz kaktüs ve ismini karıştırdığım eflatun çiçekler, bilgelik dolu kelimelere doğru bir temayül. Şehirde kır sakallı bir işportacı kılığında bir derviş, hop, birden önümüzde!
Şaşkınlıklar değil hayretler içinde bal rengi havalardayız. Buradayız...
İstanbul, hazan, bir gelecek. Yeni bir lisan arıyor.
Rüzgârlı kelimelerle şişiyor sokaklar. Rüzgâr pencerelerin pervazlarını zorluyor.
Haddi zatında bir kırgınlıktır sonbahar...
Kış nedir aslında? Herkes bilir bunu: Manevi anlamı ölmek. Budur. Bahar diriliş. Ama ilkbahar! Yeniden boy atış.
Ancak orada değiliz henüz. Henüz daha olgunluğun, gözyaşının, kırlaşan saçların, sararan yaprakların mevsimindeyiz.
Kemikler henüz üşümedi ama sırtımız ürperdi.
Hey gidinin yazı neredesin? Nerede o tek tişörtlü günler. Gitti gider...
Omuzlar öne eğildi, genizde bir öksürük gıcığı ama yok daha erken. Daha pastırma sıcakları gelecek. Hayatın sıcağı, bizi kışa yollamadan son bir kere daha elini sırtımızda gezdirecek.
Rahmet, her daim azabı geçecek. Paniğe gerek yok yani onu söylüyorum.
Her sonbaharda çıkarıp koyuyor musun mahzunluğunu masaya? Yüzüne mahur bir ışık konduruyor musun? Martıyı şahit tut bence. Onlar hiç terk etmezler seni ve şehri. Milleti sadıkadırlar. Kuş milletinin serçelerden sonraki, kumrulardan önceki nesli...
Sonbahar, yazlık heyecanlar kadar gelip geçici değildir ama. Olgunluğa götürücü bir sevdadır.
Başka türlü bir hayatı önümüze bir müjde gibi sermesiyle mahzun bir aşka benzer.
Kışın mağaralara -evlere paltolara diyorum- ateş başlarına çekilmenin, uyumanın dinlenmenin, nefs muhasebesinin, kendini yenilemenin meşakkatine direnebilecek bir dostluk bu. Bir gönül yoldaşı, muhabbet ehli bir yol gösterici.
Öyle bir aşk...
Sonbahar gençlik, uçarılık yılları geride kalmış bir afeti devranın durma soluklanma hali belki. Bir çay söyleme ve geçmişi, olan biteni derleyip toparlama fikri.
Ev içlerinde çocuklarla oyunlar kurma, dijitalin izin verdiği ölçüde birlikte zaman geçirme hali.
Bir tür bilgelik hissi. Bir de ağlayamadığımız ne varsa toptan hüngür hüngür ağlama, bir arınma, bir sükûnet bulma...
Evet, geçiyor mevsimler haftalar. Zaman hızlı bir tay, koşuyor ömrümüzde:
"gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç / ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını / neden akşam oluyorum tren kalkınca / kırlangıçlar birdenbire çekip gidince / mendiller sallanınca neden tıkanıyorum / öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki / az önceki çiçekler nasıl da diken diken / gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç / o sularda çimdik, bitti, köprüleri geçtik bitti / o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti / artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz..."*
Zaman bir su gibi akıyor. Bu şehir içimizde bir nefes olarak kalıyor. Büyük ve mecazi bir aşk olarak. Bu ülke, bu hakikat kadar hüzünlü, bu yaşam sevincimiz kadar diri, bu ister feraset ister farkındalık deyin işte o!
Hüzünbaz bir neşenin evlatlarıyız vesselam...
Oh demeli sonbahara. Selam demeli. Onu diyorum.
El âlemin hastalık dediği ne kadar mahzunluğumuz varsa onunla durup susmalıyız...
Ne güzeldir bu halden hale geçen gezegenle, mevsimlerden mevsimlere seyahat eden bu esmer ruhla, bu şahane insanlarla, hicranlı kentlerle, sokaklarla sonbahar etmek.
İçimizdeki ruh hicretleri, bu bereketli gitgeller, bu devridaim yağmur koksun, hüzünbaz olsun.
Dört mevsim, bir ömür, ölüp ölüp dirilmek kolay değildir öyle...
* Şiir: Hasan Hüseyin Korkmazgil
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2021
13.09.2020
7.09.2020
30.08.2020
23.08.2020
16.08.2020
27.07.2020
21.07.2020
15.12.2019
18.11.2019