Murat Sevinç

Can Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi?
1.08.2025
20

Yazının başlığını sevmeyecek, can sıkıcı bulacak, yazarını ilgisiz konuları halihazırdaki süreçle ilişkilendirmekle itham edecek okur çıkacaktır. Olabilir. Yanıtı belli bir soru ve o yanıtın hiç kimse için sürprizli bir yanı yok. Diğer yandan ülke hukukunun vardığı yeri gösteren en çarpıcı örneklerden olduğu için, özellikle ve sık aralıklarla hatırlatılmalı. Eğer sevgili Can milletvekili seçilmiş olmasaydı, başlıkta, örneğin Demirtaş’ın, Kavala’nın, Kozağaçlı’nın isimleri de olabilirdi. Neden cezaevinde olduklarını herkesin bildiği insanların.

Bir önceki yazı ‘Minder’ başlığını taşıyordu, oradan devam…

Aylardır yeni bir süreçten söz ediliyor, ediyoruz. Kısa sürede önemli gelişmeler oldu, daha da olacağı benziyor. Bolca vergi verdiği ve beş yılda bir önüne konulan sandığa oy attığı için yurttaş olduğu zannıyla yaşayan milyonlarca insan, olup biten konusunda bilgilendirilmiyor. Süreci idare edenlerinden demokrasi, katılım, çoğulculuk gibi sözcükleri işitmek neredeyse mümkün değil. ‘İç cephe’ ve ‘terörsüz Türkiye’ kavramlarını tercih edip, ‘cephe’ sözcüğünü maharetle muhalefetin diline de doladılar, herkes ‘cephe’den söz eder oldu. Herhalde ancak bizim buralarda tanık olunacak bir biçimde, ‘cephe’ sloganına ‘sivil’ anayasa propagandası eşlik ediyor.

Hep yinelemekte zarar yok; böyle bir sürecin başlamış olmasından bir yurttaş olarak mutluluk duyuyorum. Evet, sadece başlaması dahi eski durumun süregitmesinden iyidir. ‘Söz’ün değer bulması gerekiyor ve bu yolda atılan her adım, o ‘söz’e henüz bir alan açılmamış olsa da önemli.

Yıllar öncesinde SBF’de bir Kürt öğrencinin söylediğini unutmadım. Bazı öğrenciler kendilerine yakın hissettikleri hocalarla tartışmayı seviyordu. İlk barış süreci zamanında bir gün birkaç Kürt öğrenciyle tartışırken, bir yerde “Siz bu sürecin sonunda hayrınıza bir şey çıkacağını düşünüyor musunuz?” sorusunu yöneltince, içlerinden biri bana sitem eder bir üslupla, “Hocam hayal görmüyoruz ama bizim oralara birkaç aydır biraz huzur geldi, silah patlamıyor ve bu durumdan çok memnunum” diyerek yanıtlamıştı. Dolayısıyla, vahim siyasal koşullarda da olsa bir yerde silahların susma ihtimali çok önemli bir durum. Ancak mesele, doğusu ve batısıyla ülkenin bütününe ve mümkünse aynı zaman diliminde huzur gelmesi! Doğu’da yaşananları yıllar boyu görmezden gelen Batı’nın hali ortada, tersini deneyip farklı sonuç beklemek pek akıllıca olmasa gerek

Yazının başına, CHP’nin davet edildiği mindere döneyim… Aklı başında milyonlara bıkkınlık veren adaletsizler sürerken ve sona ereceği yönünde ikna edici bir emare yokken CHP’nin ya da diğer muhalefet partilerinin ‘komisyona’ davet edilmesini nasıl karşılamak gerekir? CHP’nin kârına mı zararına mı olur, sorusuna kestirme yanıtlar bulmak mümkün kuşkusuz. Ancak, partilerin kararlarını kendi kurullarında verdiği gerçeği bir yana, şimdilik tüm varsayımları da bir yana bırakalım. Falcılığa heves etmeyen, kulis bilgisi olmayan, sade bir yurttaş olarak, şu yargı düzeninde sürdürülen bir ‘iç cepheyi güçlendirme faaliyetine’ nasıl yaklaşmalıyım?

İnsan tanık olduğunu, bildiğini değerlendirebilir, tahmin ettiğini değil. Ayrıca, neden sürekli bir şeyleri varsaymalıyım, neden hiç tanımadığım insanların bilmediğim ilişkilerini çözmek zorundayım, neden gözümün önünde kanlı canlı gelişmeler yaşanırken birilerinin ‘bilgeliği’ne ya da ‘çok bilmişliği’ne bel bağlamalıyım?

Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminin en güçlü adayı cezaevinde mi, evet. CHP’li çok sayıda belediye başkanı şu anda tutuklu mu, evet. Bir diğer cumhurbaşkanı adayı ve Kürt siyasal hareketinin en parlak siyasetçisi, eski eş genel başkanla birlikte cezaevinde mi, evet. Kavala ve diğer Gezi hükümlüleri hâlâ cezaevinde mi, evet. On binlerce KHK’lı canına okunmuş vaziyette unutulmaya terk edildi mi, evet. Barış sözcüğünün ağza alınmaya dahi korkulduğu bir dönemde barış talep ettiği için yaklaşık dokuz yıldır çok ağır bedel ödetilen imzacı akademisyenlerin yargılaması ve mağduriyeti sürüyor mu, evet. Kozağaçlı cezaevinde mi, evet. Anayasayı toptan askıya alma pahasına eziyet edilen Can Atalay cezaevinde mi, evet.

Peki bu koşullarda, herhangi bir süreç hangi hukuksal güvence ve öngörülebilirlik duygusuyla sürdürülecek? Kim, neye güvenerek tartışmaya dahil olacak? Daha açık sormak gerekirse, iktidar çevresi bir tartışma ortamı talep ediyor mu, böyle bir derdi tasası var mı? Bugün dile getirilen bir düşüncenin önümüzdeki yıl fantastik bir iddianamenin konusu olmayacağını söyleyebilen?

Her şey göründüğü gibi değil mi? Kabul, bazen her şey göründüğü gibi olmaz. Doğru olmasına doğru da, şimdi görünmeyeni tahmin edip bir de üzerine kendi tahminlerimizde hikmet mi aramalıyız? Görüneni, gözümüzün önünde yaşananı ne yapacağız?

Her şeye rağmen iyimser (en ihtiyatlısından!) olmaktan yanayım. Tanıl Bora’nın aşağıda önereceğim yazısına başlarken dediği gibi, “Türkiye evlatlarına ihtiyatlı iyimserlikten fazlasını bahşetmiyor.” Ancak iyimserlikteki inadım, bilmem kaç kez tanık olunan komisyon denemelerinden, filancanın konuşurken kaşını şu yönde kaldırırken dudağını bu yönde eğmiş olması ya da falancanın soğan derken aslında sarımsak demek istediği tespitlerinden değil, ‘insanın, önüne ancak çözebileceği sorunları koyduğu’ tarihsel gerçeğinden kaynaklanıyor. Türkiye bu sorunları tartışabilecek olgunluk ve deneyime sahip bir ülke.

Devam edeceğim…

Yazı önerisi: Tanıl Bora’nın ‘İhtiyatlı iyimserlik’ başlıklı yazısı.

Taziye notu: Ankara şehri, kendisi için çok değerli bir insanı, vefakâr bir arkadaşını kaybetti. Hepimizin yaşamına dokunan ve çok güzel anılar bırakan sevgili Alper Fidaner vefat etti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar