Enver SEZGİN
2013 yılının 21 Mart’ında Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da gerçekleştirilen Newroz kutlamasında okunan mektubundan sonra “Kürt meselesinde” işlerin rayına gireceğini düşünenlerin sayısı az değildi. Artık, “silahlar susacak, fikirler ve siyasetler konuşacaktı”. Aslında bu yönde önemli adımlar da atıldı. Öcalan’ın mektubunun okunmasından sonra, PKK bir kez daha ateşkes ilan etmiş; böylelikle barışa dair umutların artmasına yol açmıştı.
Adına, “Barış ve Çözüm Süreci” dediğimiz yeni bir aşamaya geçilmişti. İnsanların iyimser olmasını sağlayacak koşullar adım adım gerçekleşiyordu. Moral bozan gelişmeler de yok değildi. Hükümet adım atmakta isteksiz davranıyordu. Çatışmacı dil henüz terk edilmiş değildi. İktidar sert bir biçimde eleştiriliyor; reformlar için adım atması isteniyordu. Bazıları ise sürecin “boş” olduğunu; tüm bunların “oyalamadan” öteye gitmediğini söylüyordu.
Ama olsun, hiç değilse yaygın ismiyle, “bir çatışmasızlık dönemi” yaşıyorduk. En azından silahlar patlamıyor; onun yerine “siyaset” konuşuyordu.
İki buçuk yılı savaşsız geçirdik.
Ne yazık ki, tüm bu sürecin sonunda “eski savaş günlerine” geri döndük. Oysa Öcalan’ın öngördüğü şey , “silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine” kapıları açmaktı. Bir başka ifade ile “daha farklı bir mücadeleyi” başlatmaktı.
Olmadı. Savaş yeniden başladı. Murat Belge’nin deyimiyle “Ve şimdi kan gövdeyi götürüyor”. Üstelik bu kez savaş çok daha fazla yıkıcı olabilir. Tüm Türkiye bir ateş çemberinin içine girebilir. Silvan, Lice, Yüksekova, Silopi gibi ilçelerden çıkıp, büyük kentlere sıçrayabilir. Olup bitenler moralimizi bozmaya, bizi umutsuzluğa doğru itmeye yetiyor.
Ancak, umutlu olmak için de yeterli sebepler vardır.
Doğrudur, Türkiye’nin 90’lı yıllara dönmesini isteyenler var. Onlar, “savaştan ve kan dökülmesinden” fayda umabilirler. Savaşan taraflar, “20 yıl öncesinin anlayışı ile” hareket ediyor olabilirler. Ancak, halkın o “uğursuz” günlere dönmek istediğini söyleyebilir miyiz? İnsanlar bu anlamsız savaşın parçası olmak ve çocuklarını bu uğurda kurban vermek istemiyor. Hiç kimsenin bu “savaş trenine” binmeye niyeti yoktur. Cenaze törenlerinde dile getirilen sözler, acıların yol açtığı isyan bize çok şey anlatıyor. Siirt’te, PKK ile girdiği çatışmada hayatını kaybeden, Recep Beycur’un bir yakınının cenaze töreni sırasında, “kardeşi kardeşe kırdırıyor” yönündeki sözleri savaşa karşı itirazın somut ifadesidir.
İki buçuk yıl devam eden, “Barış ve Çözüm Süreci” toplumun çok büyük bir kesiminin desteği ile ayakta durabildi. Bu süre içinde sorunların barış içinde ve diyalog yolu ile çözülebileceğini gördüler, inandılar. Şimdi, aynı insanları yeni bir savaşın gerekli olduğuna inandıramazsınız.
Savaş uzadıkça beraberinde daha fazla yıkımı ve ölümü getirecektir. Ama unutmayalım ki arkasında güçlü bir toplumsal destek olmayan hiçbir savaş uzun süre devam ettirilemez. Böyle bir savaş “savaşanların savaşı” olmaktan öteye gidemez. Bu ortamda, Hükümet/ Devlet sürdürmekte olduğu savaşı asla kazanamaz.
PKK ise, savaşı tırmandırarak bir başarı elde edemez.
Taraf yazarı Mücahit Bilici’nin belirttiği gibi, “Bugün Kürdlerin ihtiyaç duyduğu şey, silah ve çatışmaya dönüş değil, silah ve çatışmadan çıkıştır”. “Çatışmaya her dönüş, Kürdlere zarardır.”
“Özyönetim ilan ederek” savaşı durduramazsınız. “Araçları ateşe vererek” çözümü gerçekleştiremezsiniz.
Son seçimde 80 milletvekilliği elde ederek, Meclis’e güçlü bir biçimde giren ve önümüzdeki “tekrar seçimde” gücünü artırma potansiyeli taşıyan HDP’nin önünü açın.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “barış çağrılarına” karşılık verin.
Devletin şiddetini durdurmak için “sadece siyaset” yeter.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Sayın Talat Ulusoy, devlet memuriyetimin ilk yıllarında 1983 yanlışlıkla katıldığım bir toplantıda bir tüm generalin bir müsteşarı azarladığını görmüştüm. Yahu müsteşardan büyük devlet memuru mu var? Genelkurmay başkanı bile bir müsteşardan büyük değildir. İşin şeyi çıkmış diye düşünmüştüm. Sizi sefil siviller haddinizi bilin. Asker olmayıp ta napıcan. Eee mecbuur
Murat Konca
Her şeye razıyım yeter ki fonda Kenan Doğulunun iğrenç tekno versiyonu ile 10.yıl marşı olmasın yahu. 15 yılda daha doru dürüst bir sembolik parça koyamaz mı bu Kemalist hareket yahu!?